ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
Bir varmış bir yokmuş. Allah’ın günü pek çokmuş. Vara vara varmak, varınca tebessüm etmek, ele güne güzel görünmek ve dahi girerken destur eylemek adaptanmış.
Osmanlı ülkesinin başında Yavuz Selim Han adlı bir padişahı varmış. Mizacı sert mi sertmiş. Ona vezir dayanmazmış. Harbe giderken kar yağarken bile yakasını kapatmazmış. O kapatmayınca asker de kapatmazmış. Askerler bu yaka kapatma meselesini padişaha söylemesi için veziri azamdan istemişler. Veziri azamın kellesi anında gitmiş.
Bir de İran ülkesi varmış. İran ülkesinin şahı varmış ki Osmanlı ile sürekli rekabet edermiş. Bir taraftan da kendi ülkesinin dini inanışını Osmanlı ülkesine yaymak istermiş. Şia denilen mezhebleri İslam’a aykırı çok şeyi bünyesinde barındırıyormuş. İşin aslı şah İsmail’de Türk asıllıymış. İki Türkün rekabeti üzülerek gittikçe artıyormuş. Osmanlı’nın dini tarikatı Hanefi mezhebi imiş ki İslam’a uygun 4 mezhepten biriymiş. Uygulaması da çok kolaymış.
Bu tarikatlar savaşı gittikçe kızışıyormuş. Neredeyse doğu Anadolu elden gidecekmiş. Çünkü insanlar devletten önce tarikat liderlerini dinlerlermiş. Yavuz Sultan Selim Han artık doğu üzerine sefer yapmaya karar vermiş. Amacı bu yanlış tarikatın etkisini azaltmak imiş. Bunun için de bu devletin başı olan Şah İsmail’i ortadan kaldırması gerekiyormuş. Tam yola çıkarken Şah İsmail’den bir mektup ve bir sandık hediye gelmiş. Padişahın huzurunda sandığı açmışlar. İçinde onlarca kat sargı varmış.
Artık en son sargıya kadar açmışlar. Bir de ne görsünler en son sargıda bir pislik ve yanında bir mektup var. Mektupta şöyle yazıyormuş “bunu ye”. Padişah bu pisliği ve yazıyı görüp duyunca gayet sakin sakin etrafındakilere şöyle demiş. Sizde bir sandık hazırlayın ve en tabanına bir paket lokum koyun ve yanına da “Herkes yediğinden ikram eder” diye yazılı bir mektup koyun der. Derken bu mektup ulaştığında Şah İsmail küplere biner. Morali bozulmuştur. Artık yürüyüş vaktidir. Herkese bağırıp çağırmaktadır. Gerginlik orduya yansımıştır.
Yavuz Sultan Selim Han kış kıyamet dememiş doğudaki tabii sınırlara kadar varmıştır. Şah İsmail ise kazanacağından emin olarak eşlerinin ve tahtini da savaş alanına getirmiştir. Derken savaş başlar. Asker padişahlarını yanında görürse morali yüksek olmaktadır. Yavuz Sultan Selim gerçek bir askerdir. Savaşta ön saflarda o da çarpışmaktadır. Askere şu taktiği vermiştir.
“Merkezden saldırıyor gibi yapıp sonra geri çekilin. Sağ ve sol kanatlarla da sararak çembere alıp derslerini verin.” Der. Çok geçmeden çembere girmekte olduğunu gören Şah İsmail bütün tahtını tacını bırakıp kaçar. Akşam olduğunda iki Türkün savaşının galibi Yavuz Sultan Selimdir. Savaş ganimetleri arasında İran Şahının tahtı, tacı, hazinesi de vardır. Bu hazineler ve tahtlar taçlar halen İstanbul’daki Topkapı müzesinde sergilenmektedir.
Yavuz Sultan Selim Han asıl amacı şia mezhebini Anadolu’dan uzak tutmaktır ve bunu başarmıştır. Fakat buna rağmen İran’ın Tebriz bölgesinde çok sayıda Türk yaşamaktadır.
aşık ahi kul ahmede nasib oldu.