ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
Sevgili okurlar internette XİNG diye bir gurupta ismini vermek istemediğimiz şöyle bir yazı yayınlandı ve buna “Katılıyorum” diye onlarca yorum aldı. Ancak biz biraz farklı bir yorum sunmak istedik. Her ikisini de aşağıya alarak size bir kıyaslama fırsatı sunmak istiyoruz.
“DUNNİNG-KRUGER SENDROMU
Televizyon izlerken birilerine bakıp da “Ya bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş” diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?; onlara bakıp “Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?” diye iç geçirdiniz mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD’li bu hissi çok yaşamış olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya attı:
“Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.”
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
• Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Bitmedi…
Cornell Üniversitesi’ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik “Nasıl geçti?” sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi…
Soruların yüzde 10′una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların “testin yüzde 60′ına doğru yanıt verdiklerini” düşündükleri; hatta “iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları” ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90′ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70′ ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu’nun metni yazıldı:
“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.
Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü’ davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler…Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler… Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar…”
BİZİM YORUMUMUZ – TAKDİR BİR CİLVEDİR
İlk bakışta çok yerinde bir tespit olarak görünüyor şüphesiz.
Ancak ben bir de DİNİ açıdan konuya farklı bir bakış açısı getirmek isterim.
Örgütlerin daima hak edilen bir yöneticiyi başına getirdiğini düşünürüm. Bu siyasette de devlette de özel sektörde de böyledir.
Öyle ki, bir zaman gelir iyiler zulme uğrar ve işlerden ya da etkin görevlerden uzaklaştırılırlar. Bunun anlamı “siz biraz kenarda durun” demektir ve sıra kötülerindir. 28 Şubat serüveni böyle başlamıştır.
“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” bir hadistir.
“Yöneticilerinizi biz seçiyoruz, onlara küfretmeyiniz” bir hadistir.
“İnsanlar nefislerini (yaşayışlarını) değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez” bir kuran ayetidir.
“Zulüm ile bir devlet ayakta kalmaz, küfür ile ayakta kalır” bir hadistir.
Rızkı Allah verir ayettir.
Bütün bunları birleştirdiğimizde kişiler özellikli veya yetenekli olsalar bile o kişiye bir makamın ya da şirket sahipliğinin verilmesinde ALLAH’ın doğrudan müdahalesi görünüyor.
Babam maliyede uzman ve büyük şirketleri denetliyor. Diyor ki ilk okul mezunu öyle sermaye sahipleri geliyor ki bu aptala Allah niye bu kadar verdi demiyorum. Ona uygun görmüş diyorum inancım gereği o kadar diyor.
Konuyu bir de yetenekler yönünden bakacak olursak insan iki noktada cesaretli olur şüphesiz. Cahil cesareti ile alim cesareti.
Cahil cesareti olan kimseye yeteneksiz demek de bir yanılgı var. Cesaret başlı başına yetenektir aslında. Yukarıdaki kurgu buna puan vermiyor. Bununla haksız olarak ilerliyor diyor. Bu yanlış bana göre..
İkincisi yetenekleri artan kişi cesaretsiz olur geride kalır savı da tartışılabilir. Önemli olan doğru yeteneğin ne olduğudur ve siz neyle mücehhezsiniz. Her şeyi bilen adamı yetenekli sayıp geride kaldığı için de aptal demek doğru olmaz. Asıl nitelik işin gerektirdiği niteliklerin kişide var olması ve cesaretle de techiz edilmesidir. Örneğin çok bilgili fakat parası olup girişimci yeteneği olmayan birisi hala yetenekli insan mı sayacağız. Dolayısıyla her yetenekli insan geride kalır demek yanlışdır. Eğer toplum hakederse yetenekli kişi yaptıkları ile dikkat çeker ve devlette bile bir yerlere gelir zaten. Kişilerin yeteneklerini artırmaları, hatta ahlakını düzeltmesi ferdi bir gayretin neticesinde olabilir belki. Ancak büyüyen dev bir şirketin başına gelmesi veya devlette yer edinmesi rasyonel şartların yanında biraz da rızkın nasip edilmesi ve o toplumun o kişiye layık olmaları ile alakalıdır. Yani Allah’a aittir. Kaldı ki büyük şirketlerin başındaki çalışanlar ise kilit noktalardakiler kendini kanıtlamış olan kişilerdir. Özel sektör aptala para vermez..
Allah bir halkı saptıracağı zaman içlerindeki alimleri öldürüp çekip alır. Onlar da cahilleri baş edinirler. Böylece onlar onları doğru yoldan saptırırlar. Yani ilahi irade devrede unutulmamalı.
Devlette ise ehliyetten ziyade güven esası önemli görülüyor. Halbuki Allah’ın açık emri “Emaneti ehline veriniz” şeklindedir. Güvenle ehliyet her zaman maalesef birleşmeyebiliyor. Kısmen aptallara yer veriliyor denilebilir. Ancak sonuçlarına onu getirenlerin de katlanacakları unutulmamalıdır. Hz. Ebubekir ehliyete dikkat etti ve hiç bir yakınını işe atamadı ve hiç sorun da olmadı. Lakin Hz. Osman süt kardeşine varıncaya kadar akrabalarını atadı ve bunun birçoğu ehil değildi. Sonucunda fitne çıktı ve canıyla ödedi.
Babam 30 yıllık uzman fakat hiç bir idari görevde bulunmadı. Gidenlerin bir çoğunun bozulduğunu ve yanlış şeylere imza attıklarını gördü. Özel sektöre de ayrılmadı. Teklif eden ortakların birbirine kazık attığını görünce bu günkü fiatla 13 milyarlık aylık ücreti “ahiretimi feda etmemek için reddeti” Şimdi ona yetenekli olduğu halde çekingen diyebilir miyiz?
Sonuç olarak meseleyi sadece hırs olarak ele almak, Allah’ı unutarak maddiyatçı bir bakışla meseleye bakmak ve insanlara sizde hırslı olun yoksa yükselemezsiniz mesajı vermek anlamına gelir ki, bu çok yanlış bir şey olur. Dinimizde makam istemek lanete uğrar. Takdir ve tavsiye edilerek bir yere getirilene Allah yardım sözü vermiştir. Diğerine ise vermemiştir ki onun işi zor demektir.
Başarıyı yalnızca “mutlak başarmak” olarak maddiyatçı bir bakışla tek yönlü ele alırsak bunun sonunda hayırlı mı olacağı ya da hayırsız mı olacağını bilemeyiz. Önemli olan da nihai faydadır ki bu gözden kaçıyor. Örneğin çok kazandınızsa bu başarı olarak görünüyor olabilir. Çünkü çok kazık da attınız, piyasada müsaitti, tek tabancaydınız vesaire. Sonra ne oldu.. Çocuğunuz BMW ile kaza yaptı. Karınız aşık buldu. Siz sekreterinizle kırıştırdınız. İşçilerin maaşını da kesmiştiniz. Asgari ücretti zaten. Her türlü haz ve imkan var fakat mutlu değilsiniz. Ne anladım ben bu işten?
Amerika’daki bir araştırma zenginlerin %70 inin mutsuz olduğunu gösteriyor.
Batı’lılar diyor ki “gelirimiz üç kat arttı. Lakin mutluluğumuz %40 düştü”
Demek istediğim şu ki paranın bir arka yüzü daima vardır. Bir şey yani makam ya da para bizatihi iyi ya da kötü olmaz. onun size ya da topluma getireceği fayda ya da zarara göre bir anlamı olur. Onlar insanı bile madde olarak tanımlarlar. Biz ise kadına “cinsi latif” deriz ve yunus gibi de “ bir ben vardır bende benden içeri” diye değerlendiririz.
Allah daima işlerin içindedir. Nasibi, rızkı, daima Allah verir. Bunlar hep ilahi TAKDİR’dir. Zenginlik de fakirlik de takdir’dir. Biri çalışmaktan, diğeri çalışmamaktan meydana gelmez.
Her zengin çalışmıştır fakat her çalışan zengin olamamıştır.
İşte tecrübe ettiğini sanan bu kişilerin (Amerikalıların) Allah inancı olmadığı için kuramları da yanlış, Allahsız, maddeci ve eksik kalıyor, siz de inanıyorsunuz.
Kolay gelsin.”
Sizlere hayırlı kazançlar ve meslekler ve onunla insanlara Allah’ın gösterdiği yolda iyilikler yapmanızı diliyorum. İşte bu ikili ve hayırla tanımlama sayılabilir. Bu bizde var fakat müslümanın idrakinde yok. Hiç kimse bu bana hayırlı mı demiyor. Gelsin makamlar, gelsin paralar, atalım kazıklar. İneğin otları mideye doldurduğu gibi dolduruyoruz.
MUTLAK BAŞARI terazisiyle öğrenci de işadamı da tartılıyor artık, ERDEM VE AHLAK kantarına kimse çıkmıyor…Halbuki Allah başarıya bakmaz erdem ve ahlakı ödüllendirir. Onun için fakirler Allah katında daha değerlidir. Şayet sabır ve namazlıysa…
AHİ kardeşiniz size selam edip HAYIRLAR diliyor.