ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
Kelime-i Şahadet, Müslüman olmanın ilk adımı ve Müslümanların her gün namazlardan önce minarelerden ilan ettikleri sloganları, Müslümanların damgası olarak maddeye nakşettikleri, pek çok İslam devletinin bayrağının anlamı ve süsü olan Kelime-i Tevhid’in kabulünü ifade eder. Peki, Kelime-i Şahadet’in, “Eşhedu en lâ ilahe illâ’llâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasûluh.” demenin, bu sözü söylemenin bu çağdaki anlamı nedir?
“Ben Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve Rasulü (elçisi, peygamberi) olduğuna şahadet (tanıklık) ederim” anlamına gelen Kelime-i Şahadet,
1. “Şahadet”
2. “Allah’tan başka ilah yoktur.” ve
3. “Muhammed O’nun rasulüdür.” bölümlerinden oluşan bir cümledir.
İslam’a giriş ilanı olan “Kelime-i Şahadet”in şahitler huzurunda söylen¬mesi, bu ilanla manevi bir topluluğa intisabın ilanından ziyade, sosyopolitik bir cemaate girişin gerçekleşmesindendir. Çünkü sadece bir dine girmek için şahitlere lüzum yoktur, zira bu insan ile Allah arasında olan bir husustur.
İnsanların çoğu Kelime-i Şahadet’in sadece bu cümleyi dille söylemekten ibaret olduğunu ve bir insan bu sözü söylediği takdirde onun Müslüman oldu¬ğunu zanneder. Tarihte de taraflan bulunan bu yaklaşım, Kelime-i Şahadet’i, hiçbir bedel ödemeyi gerektirmeyen, bedava bir ilan, bir açıklama hâline getir¬mektedir. Üzerinde imal-i fikir etmeden, vicdanıyla hissetmeden ve eylemiyle de samimiyetini ispat etmeden bu sözü söylemek ne kadar da kolaydır!
Şu anda İslam dünyasının durumu genelde işte bu düzeydedir.
Biraz daha cesur, biraz daha dindar ve biraz daha aydınlanmış biri isek, o zaman bu sözü sadece dille söylemekle yetinmeyip, ona “fikir ve düşünce “yi de katarız ve Kelime-i Şahadet’i söyleyince “Allah’ın var ve bir olduğu”nu da aklı¬mıza getiririz. Ancak bu da içeriği olmayan ve Allah’ın sadece matematiksel ola¬rak “bir” olduğunu ifade etmekten öteye geçmeyen bir sözdür. Hepimiz Allah’ın “bir” olduğunu bilmesine biliyoruz da peki “Bu bilginin gereklilikleri nedir?”, “Bu bilgi insan bilinci ve insanın var oluşu açısından ne anlama gelmektedir?”, “Dış dünyada bu bilginin bir etkisi var mıdır?” sorularının cevabına gelince, bu düzeyde olanların verecekleri fazla bir cevap yoktur. Böyle bir bilginin kupkuru ve güdük bir bilgiden öte bir anlamı yoktur. Zira Allah’ın “bir” olduğunu sade¬ce bilmek yeterli olsaydı, kimse Allah’a ortak koşmazdı. Şirk sadece Allah’ın iki veya daha fazla sayıda olduğunu söylemek değildir, aynı zamanda amaçlar ve hedefler konusunda da Allah’a ortak koşmak (şirk) demektir. Allah’ın “bir” olduğunu bildiği hâlde, gayr-i meşru ve dinin asla tasvip etmediği işler peşinde koşan, rüşvetin, şöhretin ve şehvetin esiri olup sürüklenen sayısız Müslüman(!) vardır. Işte bunların bir çoğu bile ahiliğe girmeyi imkansız kılan şeylerdir. Kelime-i Şahadet’ı söylemenin -bu sözü söylemenin dış dünyada karşılığı yok ise- koca kan inancından bir farkı yoktur.
Daha da dinine bağlı biri isek ve daha ileri görüşlü ve daha şuurlu/bilinçli biri isek, o zaman Kelime-i Şahadet nispeten insanın yaşadığı ve hissettiği bir şey hâline gelir. Artık Allah’ın “bir” olduğu bilgisi insan hayatı ve vicdanı ile daha sıkı bir irtibata geçer. Böyle biri söylediği bu sözün manasını idrak eder, içeriğini derununda hisseder, etkisini benliğinde fark eder. Ancak bu anlayış da hâlâ koca karı inancı düzeyindedir, çünkü bu bilginin dış dünyada ger¬çekleştirdiği herhangi bir şey yoktur ve hâlâ insanın iç dünyasını aşabilmiş, onun ötesine geçebilmiş değildir. Zira Allah hâlâ insanın içinde gizli, saklı, hapsedilmiş, bloke edilmiş bir bilinç düzeyindedir, etkisizdir, hareketsizdir, dinamik değil statiktir, aktif değil, pasiftir. Bu düzeyde, hayatla doğrudan ilişkili dünyevi ilgiler ve motivasyonlar daha güçlü olduğundan, insan hâlâ (Allah bilinciyle hareket etmekten çok) para, şöhret, fuhuş peşinde koşar veya içinde gizli bu Allah bilincinin etkisiyle hareket etmekten çok, geçim derdi vb. günlük hayatın dertleri ile hareket eder. Bunu tersinden ahiler için düşünürseniz islami ve edepli ahlaklı bir hayat yaşayan ahilerin aslında tevhid ve şehadet inancını tamamiyle özümsedikleri için bu yüksek ahlaka ulaştıklarını anlarsınız. Ama siz hala çocuk var babası yok derseniz bu inkar anlayışı sizi bir yere götürmez ve ne ahilik ne de kafanızda oluşturduğunuz ferdi ya da toplumsal ahlak gerçekleşmez. Hatanızın nedenini bile anlayamazsınız. Sürekli araba değiştirirsiniz ancak gidilen yol yanlıştır halbuki.
Din’e bağlılığımız açık-seçik hâle gelip de, “La ilahe illallah” sözünün bedelini ödemeye hazır olduğumuzda, artık realite ile daha sıkı bir ilişki içerisine gireriz, toplumun problemleriyle yakından ilgileniriz, fedakârlık için daha hazırlıklı hâle geliriz, daha cesur olur, daha az korku duyarız, içimiz daha pak ve saf hâle gelir, rutin gündelik işlere daha az boğuluruz. Artık Kelime-i Şahadet içeriden dışarıya çıkmaya başlamıştır. Artık Kelime-i Şahadet, sade¬ce bir söz, bir mana, bir bilinç hâli değil, bu Kelime-i Şahadetin bilfiil ger¬çekleştiği bir eylem’e dönüştüğü bir hâldir. Artık Kelime-i Şahadet hayata aktarılmaktadır. Pasif bilinç, eylem ve aksiyona dönüşmektedir. Hapsolmuş enerjiler serbest kalmakta ve realitede, dış dünyada icraata girişmek üzere yola çıkmaktadır. Ahilerin cesaretli olmaları ve ülke savunmalarında moğollara karşı koyan tek birlikler olmaları bu idrakli imanın aktif hale ahilik sistemi içinde getirilmesindendir. Fetret devrelerinde de Ankara’da yönetimi ele aldıkları daha sonra kendisi de bir Ahi olan Murat Hüdavendigara yönetimi teslim ettikleri biliniyor. Bunlar da iman gücünün bir parçası olarak sorumluluk duyma ve toplumu ülkeyi çıkmazdan kurtarmaya yönelik hareketlerdir.
Bina yeniden inşa edilecek ve bu düzeydeki bireylerden oluşan toplumlar tarihinin mecrasını değiştirmeye koyulacaklardır. İşte bazı düşülürlerin naza¬ri/teorik Tevhid ile ameli /pratik Tevhidin sentezinden kastettikleri de budur. Müslümanlar teorik Tevhid ile yetinip pratik Tevhidi terk ettiklerinde çök¬tüler, darmadağın oldular. Bugün onların salah ve felahları, nazari ve ameli, teorik ve pratik Tevhidin sentezini tekrar gerçekleştirmelerine bağlıdır. Ahilerin yaptığı tevhid’i nazari halden ameli hale çevirmeleriydi.
O hâlde Kelime-i Şahadet sadece bir söz ve bu sözün sadece sürekli olarak dille tekrarlanmasından ibaret değildir. Aksine Kelime-i Şahadetin anlamı, insanın toplum içinde yerini alması, çağına tanıklık etmesi, “İşte insanlar açlıktan ve hastalıklardan kitleler hâlinde ölüyorlar! İşte bu zenginlerin bulun¬duğu bir toplumdaki fakirlik sefaletidir! İşte bu da Müslümanlann -insanlık sahnesine çıkanlmış en hayırlı ümmetin- ülkelerinin apaçık işgal ve istilasıdır!” demesidir. Çünkü “şahadet”, ilan etmek şahitlik etmek, hazır bulunmak, onaylamak ve Allah yolunda hayatını feda etmek anlamlarına gelir.
Peki ne ilan edilecek, neye şahitlik edilecek, ne onaylanacak ve ne uğurda Allah için hayatımız feda edilecektir? Kısacası “şahadet”in çağdaş anlamı nedir? Cevap basittir: Burada şahadetten kastedilen, çağın gelişmelerini görmek, göz¬lemlemek, takip etmek, bu gelişmeleri değerlendirip yargıda bulunmak, realite ile fikir, Allah’ın mesajı ile toplumsal şartlar arasındaki uçurumu gözler önüne sermek, ilan etmek ve bu uğurda bir ömür harcayarak ölmektir. Çünkü çağına tanıklık eden o çağın şahididir. Bir başka açıdan “şahadet” insanoğlunun olduğu her toplumda, her mekân ve zamanda iyiliği emretmek, kötülükle mücadele etmek demektir, her türlü kötülüğü/şerri de engellemek ve karşı mücadeleye girişmek için eyleme, sözlü protestoya, yazılı-sözlü-görüntülü iletişim teknolo¬jilerini kullanmaya ve bilincini kötülüklere karşı -nefsinin aldanma ve baskılara boyun eğmemesi için- koruma altına almaya yönelmek demektir. Kısacası (Venezüella devlet başkam Hugo Chavez’e atfedilen “Dünyada olan her şey beni ilgilendirir. Dünyada olan biten her şey benim için mühimdir.” sözüyle işaret edildiği üzere) etrafımızda cereyan eden bütün olaylar ve gelişmeler karşısında “tavır almak, konumumuzu, safımızı, duruşumuzu belirlemek” demektir. dünyadaki savaşlar ve terör olayları petrol fiatları üzerinde %20′lik bir artış etkisi yaratıyor. haydi siz ilgilenmeyin. gerçi bu maddeci menfaatçi bir bakış açısı olmakla birlikte asıl dikkat edilmesi gereken temel dayanak insanlık ve merhamet bağlamında olmalıdır.