ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
a)Kale efsanesi
Asırlar önce Kırşehir’de bir bey yaşarmış. Beyliği konusunda kesin bilgiler yok, ama tüm babalar gibi evlat düşkünü bir babaymış. Allah, ona bir tek oğul ve bir beylik vermiş, Beyliği Kırşehir’de, babalığı evinde hüküm sürermiş. Allah’ın verdiği evladın iyisi, kötüsü, çirkini, güzeli olmaz. Eğer bir babanın, bir tek çocuğu olursa, tüm sevgileri ve ilgisi de elbette onun üzerine olur.
Aradan yıllar geçmiş. Bey’in oğlu gelişip büyürken, Bey ihtiyarlamışlığına, kocamışlığına, ölümün yaklaşmışlığına bile aldırış etmez, “nasıl olsa aslan gibi oğium var. Yerime o geçer, ocağımı tüttürür, Beyliğimi sürdürür, adımı yaşatır, neslimi devam ettirir” der, gönlünü rahat tutarmış.
Bey’in, bu düşüncelerini koruduğu günlerden birinde, oğlan, her zaman yaptığı gibi atına binip dağ, dere, tepe demeden, kırların güzelim kokusunu çekmiş burnuna. Doldurmuş ciğerine o temiz havayı. Av avlamış, oturmuş bir suyun başına. Avladığı hayvanların taze, leziz etlerinden doya doya yemiş. Artantnı da almış yanına tekrar çıkmış yola. Hava kararıncaya kadar rüzgarla ya-rışmış, kuşlarla gakımış, doğayla haşır neşir olmuş. Akşam yaklaşırken, tutmuş evinin yolunu. “Annem beni bekler, babam merak eder” diye koşturmuş atmı. Tam kente yaklaşıp, baba ocağını görmeye başladığı yerde birden atının ayaklan bataklığa saplanmış. Çırpındıkça batmış, battfkça çırptınmış. Atın ayaklan iyiden iyiye gömülmüş balçığa. Yüzîerce binlerce kez çırpınmiş kurtulmak için. Her çırpınışı, her telaşı, onu biraz daha çekmiş balçığın içine. Beyin biricik oğlu, bağıra bağıra ölümün koynuna gitmiş.
Acı haber tez duyulur. Oğlunun acı sonu da Bey’e hemen ulaşmış. Zavalh Bey, ne yapsın, ne etsin. Çaresizlik içindeki Bey, gözyaşlannı içine akıta akıta başını kaldirmış, etrafındakilere donuk gözlerle bakmış. Hiç olmazsa, gelecek nesiller, böyle felaketler yaşamasın diye açıklamış emrini:
“Tüm bölgeye tez haber salın. Herkes atını, arabasını, öküzünü, kağnısını koşsun. İçine kuru yerlerden, kuru topraklar doldursun, bataklığa boşaltsın. Şu sözüm bir emir oiarak herkese duyulsun. Buyruğuma uymayanın başı vurulsun. Bu bataklığın yerinde bir kale yükselsin ki, bir daha kimse boğulup ölmesin. Benim yüreğim yandı, başka babaların yanmasın. Başka yiğitler ölmesin.”
Tüm ihtişamıyla bugün Kırgehir’in ortasında yükseten Kale’ye bakarsanız ya da üzerinden §ehri seyrederseniz, bu öyküyü anımsar, Kale’nin oluşmasından sonra Bey’in oğlu gibi yiğitlerin 0 alandaki bataklığa saplanıp, yürekler yanmadiğı için Bey’i rahmetle anarsınız,
b) Kurbağaların Ötmeyişi Efsanesi
Hacı Bektaş»ı Veli, Ahi Evran-ı Velİ ve Kaya Şeyhi aynı dönemlerde yaşamış bilim adamlarıdır. Özellikle Hacı Bektaş ve Ahi Evran, yaşadıkîan dönemde hep önder olmuş, yönetim kademesînde bulunmuş, Anadoiu’nun Türkleşmesinde çok önemli katkılari oimuştur. Gerek Hacıbektaş’ta, gerekse Kırşehir’de zaman zaman bir araya gelip, görüş alışverişinde buiunup, kararlar aldıklan rivayet edilmektedir.
Yine böyle bir günde, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahİ Evran-ı Veli ve Kaya Şeyhi Eferıdi, Ahi Evran Mahallesi’nde, Kılıçözü ırmağı kenarmda ağaçlık, yeşillik bir alanda sohbet ederler. Bir ara ırmakta o kadar çok kurbağa öter ki, konuşulanlar anlaşılmaz duruma gelir. Bir rivayete göre Ahi Evran, başka bir rivayete göre Hacı Bektaş, ırmağa dönerek elini kaldırır ve ”Susun ya mübarekler, ya sîz konuşun biz susalım, ya biz konuşahm siz susun” demesi üzerine kurbağa sesi kesilir ve bir daha da ötmez,
Halen ırmağın tamamında kurbağalar ötmesine rağmen, inanışa göre bu bölgede kurbağa ötmez
aşık ahi kul ahmede derlemek nasib olmuştur.