ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
I- GİRİŞ
İnsan yönetimi, konusunun insan olması nedeniyle çok karmaşık bir yapı gösterir. Bu yüzden insanın bütün istek ve eğilimlerinin dikkate alan bir sistemin başarılı bir yönetimi de göstereceği umulur. Bu, bütün dünya görüşleri, iktisadi ve siyasi sistemler, ülke yönetimi, şirket yönetimi ve hatta aile yönetiminde dahi geçerlidir.
Öğrenmenin bir ömür boyu uygulanması gerçeği, insanın uyum süreci ile ilgili bir parametredir. Bu engellerin aşılması bu yazıda belirtilen hususlara dikkatle mümkündür. Öğrenmede ilim ve ahlak, birlikte iki temel unsurdur.
Aşağıda öğrenme, tartışma konusu yapılmış, insan konusu kadar, ilimde de, ahlak olmadan onun hizmete dönüşmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. Günümüzdeki hızlı teknik gelişmeler ve beraberinde getirdiği kültür değişmeleri, bu değişime, kişi ve kuruluşların ayak uydurmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak bunun amaç sorgulaması yapılarak, hareket gücünü geliştirmek şeklinde öğrenmeyi isteyerek dönüşüme çevirmeleri daha uygun görünmektedir. Bu yüzden;
Batılıların dediği gibi:
- Time is money – zaman paradır-
Demek yetmemektedir. İnananların dediği gibi:
- Time is my life –zaman benim bütün hayatımdır.
Demek gerekmektedir. Aksi halde zamanın hüsrana dönüşmesi mukadderdir.
II- BAŞARI MI? ERDEM Mİ?
Değişim, dönüşüm, teknik ilerleme, ilimde sonsuzluk, ar-ge harcaması, bir hayatta kalma mücadelesinin temel taşlarıdır. Değişemeyen, dönüşemeyen, yeni bir şeyler bulamayan, verimli çalışmayan, bu öldürücü rekabette hayatta kalamaz.
Hitler İkinci Dünya Savaşı sırasında halkı alıştırmak için kendi askerlerine “Berlin’i bombalayın” diyor. Askerler itiraz edince “ başarılı olamayanın hayatta kalmaya hakkı da yoktur” der.
Gerçekleşen, başarılı – başarısız ayrımında hayatta kalma mücadelesi önemli. Fakat fiatları yükselt, hep sen kazan, o halde neden diğeri alışveriş yapsın ki. Başarı yalnızca karla ölçülmemeli. İstihdam ve sosyal fayda da bilançonun bir yerine sıkışmalı. Kazan – kazan olmalı.
Ama bizim ümit ettiğimiz erdemli – erdemsiz ayrımıdır.
Erdem, kişi ya da kuruluşa mutlaka geri döner. Örneğin makul fiat, az kar, sürüme dönüşebilir ve bu ahlak sınırları içinde sayılabilir. İşçilerine anlayışla davranan ve onun bütün sorunlarıyla ilgilenen bir işletme yönetimi, işçi ile işletmeyi özdeşleştirerek başarılı bir verim alabilir. Bunlar da erdemin verim ve başarıya dönüşmesi demektir.
Yüksek fiat, firsatçılık, tekelci eğilimler toplumda tepki ile de karşılanabilir. Tekellerin vakıf ve derneklere yardım yaparak kendini kabul ettirmeye çalışması bundandır. Kalite, en güzel reklamdır ve bir erdem kabul edilebilir. Müşteri memnuniyeti de daha sonra satışa dönüşebilir ve geri döner.
Ya eğitimde ailenin, kendi çocuğunu erdemli –erdemsiz ayrımından başarılı – başarısız ayrımına yöneltmesine ne demeli? İnsanı da erdemden ve ahlaktan “kesin başarı” ölçüsüne getirmek.. Dersanelerin yaptığı bu. En çok puan alan en başarılı. Çıta yüksek, yer dar, bir çoğu mecburen kapı dışarı. Şimdi diğerleri başarısız mı? Çıta 84’te. 83 alan başarısız mı? Kim haklı, kim suçlu? Çocuğun suçu ne? Serbest fikirlerin derinlik kazanması gereken ortamlar yerine, testte kim daha üçkağıtçı, kim daha kestirmeden sonuca gidiyor, o başarılı sayılıyor. Bu yüzden de sınav, fikri öldürüyor ve mütefekkir yetişmiyor. Başarının başarısızlığı…
Sonuç olarak ticarette, ilimde, eğitimde, her yerde ahlak ve erdemin bir geri dönüşü vardır. Ancak bunun; devlet yönetimi, şirket yönetimi, anne baba ve diğer herkes tarafından irade edilerek ona göre davranış ya da politika geliştirilmesi gerekir. Biraz uzun vadeli olması insanı kararlılığından caydırmamalıdır. İlahi ikramı ise ekstradır.
III- ÖĞRENMEK VE ÖMÜR
1. Var olmak ve öğrenmek eşanlamlıdır.
Güney Afrika’nın Katal bölgesinde yerli halk karşılıklı olarak şöyle selam veriyor ve alıyor:
Savbona (anlamı : seni gördüm )-selam veren-
Skiuona (anlamı : ben burdayım )-selam alan-
İnsanlar birbirlerini gördükçe orada olduklarını anlarlar. Yani var olduklarını hissederler. Siz görüldüğünüz kadar toplumda var olduğunuz anlaşılır.
Var olmak ise öğrenmekle eş anlamlıdır denilebilir.
Öğrenme olduğunda değişim vardır. Öğrenmenin tersi ise ölümdür.
2. Dünyada her şey bir ömür üzeredir.
Shell şirketinin yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre dünyadaki büyük şirketlerin ömürlerinin ortalaması 40 yıl.
Fortune dergisinin bir araştırması ise, dünyada ilk 500’e giren şirketlerin % 90’ının 10 yıl sonra listede olmadığını gösteriyor!
Bu gerçeği kabul eden, insan, toplum ya da kuruluşların hayatlarında çok önemli değişiklikler olabilmektedir. Anahtar kelimeler şunlardır: değiş, dönüş, yenilen, ayak uydur, erdemle başarıyı yakala, kazan-kazan, işçi, ücret, iyi davranış ve verim, makul fiatlar ve müşteri memnuniyeti, sosyal fayda, planlama ve strateji, şeffaflık ve ne düşündüklerinizin bilinmesi.
IV- JAPONLAR VE ÖMÜR BOYU ÇALIŞMA
Bu konuda Japonlar gerçekten ilginç bir toplum.
Onların ilginç olmaları temelde, toplumsal bakış açılarında oluşturdukları farklılıklardan kaynaklanıyor.
Bugün ulaştıkları ilerleme de diğer ülkeleri silahsız olarak yeneceklerine olan inançlarından geliyor.
Bu çerçevede geliştirdikleri “ömür boyu çalışma” diye bir uygulamaları var. Bir kişinin ömür boyu çalışmasını düşünebiliyor musunuz?
Bu düşüncenin insan davranışları üzerinde yapacağı son derece önemli etkiler var.
Bir kere sürekli çalışması gereken bir insan, işi ile ilgili gelişmeleri de adım adım takip etmek zorunda. Bu onu her yeni gelişme karşısında daha duyarlı olmaya ve uyum sağlamaya itiyor.
Bunun adına “öğrenme” diyebiliriz. O halde öğrenmeyi bir yaşam olarak tanımlamak mümkün.
V- ÖĞRENMENİN KONUSU: İLİM VE AHLAK
Öğrenmenin konusu kainattaki her şeydir. İnsan beş duyusu ile önce algılar sonra aklı ile o bilgiyi anlar ve anlamlandırır. Yani işler. İyi kötü, güzel çirkin ayrımında tercih yapar. Bilgi deposu olan bilgisayardan onu ayıran da bu öğrenme ve tercih yeteneğidir. Onun için hür irade ile seçim serbestisi, ilmin götüreceği yer ve ilmin anlamı ve kaynağı üzerinde düşünülmesi gerekir.
İlmin ne kadar araştırma ve tecrübeye dayandığı, insanlar tarafından bulunduğu iddia edilirse edilsin, ilahi kitapların da önden yol göstermekte olduğu kabul edilmelidir.
İlim sonsuzdur. Kutsaldır. Ahlakla bütünleşir.
İlimde “verilme” esası, kişiyi tevazuya iter, teşekkür gerektirir, paylaşmaya ve insanlara hizmete vesile olur, inanca gider.
Humaniter düşünce ise, insana bilgi elde et, güçlenirsin hakimiyet sağlar diye emreder. Bilgiyi “ben” buldum der, saklar, karşı kullanır. Bilgi arttıkça kibir artar. İnkara gider.
Devlette kurum çıkarlarının, şirketlerde birim çıkarlarının öne çıktığı durumlarda paylaşmama ve ortak bir amaç etrafında dizilmeme, amaçlarda bir sapmaya yol açar ve topluma ya da şirkete zarar verir.
Eğitimin Maksadı: Bilgi ve Ahlakın Birlikteliği
Eğitilebilir olmak yetmez. Müfredatın da iyi olması gerek = Munbit toprak.
İlim irtibat kurmaktır. Akıl bağdır. Eşyayı anlamlı bir bütün halinde görmedir.
Bu bağı kurmaya hikmet denir.
İlmin konusu bütün kainattır.
Kainat öğrenmeye konudur. Öğrenilen her şey de kainat gibi mucize demektir. O zaman kainatta mucize olmayan şey yok demektir.
(Daha geniş bilgi için bknz. Taşkın Tuna, Uzayın Sırları, Boğaziçi Yay; Zamanın Kısa Tarihi, Taşkın Tuna; Kara Delik Evrenin Sonu mu?, John Taylor; Karadelikler ve Bebek Evrenler, Stephans Hawkings)
İlim bugün başdöndürücü bir hızla ilerlemektedir. “İlmin sonsuz” olduğunu idrak edenler her an yeni bir buluşun onları piyasadan sileceği korkusu içinde ar-ge araştırmalarına büyük paralar harcamaktadırlar. Adeta var olma yarışı…
Bu, ilim ve teknolojinin ticari boyutuydu. Yukarıda bahsettiğimiz ilmin felsefi boyutu ise bir üstün gücün varlığını işaret ediyordu.
Bilmenin kutsal bir eylem olduğu, bilginin ahlaktan ayrılmaması gerektiği, bunun amacının fayda (insana hizmet) ve ahlak olduğu, kaynağının da kutsal olduğu ve ahlakıyla birlikte alınması gerektiği söylenebilir.
Hammadde bilgi ise, mamul; fayda ve ahlak olacak. Yoksa faydasız bilgi oluyor.
VI- UYUM SAĞLAMAK MI? YOKSA İSTEYEREK DÖNÜŞMEK Mİ?
Yaşamda ise sürekli bir değişim var. O zaman yaşamak için sürekli olan değişime de öğrenerek cevap vermeniz gerekiyor.
Ancak bunun;
- Uyum sağlama olarak değil de,
- Değişimi sizin yönlendirmeniz, yani “dönüşmek” olarak algılanması gerekir.
Bu noktadaki temel sorunlardan birisi; değişimin hızının yavaş olmasının onun anlaşılmasında yarattığı hata payı veya tehlikedir[2].
O halde sorun, değişimi erken fark etmek ve aktif olarak değişimi sizin dönüşmeniz olarak sağlamanızdır.
Bunun için iki noktaya dikkat etmelisiniz.
- Birincisi amaç sorgulaması yaparak varmak istediğiniz hedefleri devamlı olarak gözönünde bulundurmanız gerekir.
- İkincisi ise bu amaç doğrultusunda hareket edebilme gücünüzü sürekli geliştirmek gerektiğidir.
Müşteri memnuniyeti konusunda yapılan bir araştırmanın ilginç sonucu şöyle: Eskiden müşteri memnuniyeti % 80 oranında mal ile, % 20 oranında da sağlanan diğer hizmetlerle karşılanırken, bugün bu oran ters bir şekilde % 80 oranında hizmet % 20 oranında da mal ile karşılanır hale gelmiş durumda. Bir şirket yöneticisi olarak nasıl hareket etmeniz gerektiğine siz karar verin.
VII- ŞİRKET İÇİ REKABETİN SINIRLARI
Şirketlerde ya da bürokratik devlet kuruluşlarında rastlanan ana hastalıklardan birisi de; kurumların ya da bir şirketin alt bölümlerinin, ülkenin ya da şirketin varlığı içinde kendi kişiliklerini gereğinden fazla öne çıkararak asıl amaçların dışında bir yere doğru yönelerek topluma veya şirkete zarar verir hale gelmeleridir. Bu tür durumlarda toplam zeka ve toplamda olması gereken başarı, aşağılara inmektedir. Halbuki toplam zekanın iyi bir takım çalışması ve ortak bir amaç uğrunda dizilme ile fert zekasının üstüne çıkarılması mümkündür.
Bu çerçevede, birey fikirleri şirket politikalarına, birey eylemleri de operasyonlara uyumlu bir şekilde, artarak, birbirini nötürleştirmeden dönüşebilmelidir.
Örneğin, büyük firmaların alt bölümleri arasında (ya da devlet kuruluşları arasında) öylesine büyük kavgalar yaşanmaktadır ki; her bölüm kendi haklılığını savunmaktadır. Adeta firma içinde ayrı birer kişilik oluşturmuşlardır. Ancak bölümler arasındaki kavgadan müşterinin haberi bile yoktur. Her bölüm, sorunları belirleyerek çözümlemeye çalışmak yerine, kendi haklılığını savunarak düşmanı dışarıda aramaktadır. Bu nedenle sorunlar daha da artarak içinden çıkılmaz bir hal alabilmektedir.
İşte bu yüzden şirketlerde ya da devlette bazı hizmetlerin dışardan satın alınması ya da şirketin ya da devletin bazı bölümlerinin parçalanarak ayrı bir şirket veya yapı halinde yeniden yapılandırılmaları etkinlik açısından denenmelidir.
VIII- ÖĞRENMENİN ENGELLERİ
İnsanlar ihtiyaç duydukları zaman öğrenmede daha istekli olmaktadırlar.
Bir adam uzun sakalı ile yıllar geçirmiştir. Bir gün bir çocuk: “amca bu sakalı gece yatarken yorganın altına mı koyuyorsun, yoksa üstüne mi?” der. Adam düşünür; alta koyar olmaz, üste koyar olmaz.
İşte;
İnsana ihtiyacını hissettirmek gerekiyor.
Bir başarısızlığı ülke koşullarına bağlamaya çalışan bir konuşmacı ya da yazı sahibini, hiç korkmadan öğrenme yetersizliği ile suçlamanızda mahzur yok. Başarısızlığı anlamaya çalışmak yerine kabahati ülke koşullarına bağlamak bunun tipik göstergesi.
Öğrenme engeli olarak toplumun doğru ve yanlış kavramına bakış açısı da önemlidir;
Örneğin,
- Yanlış kötüdür,
- Doğruysam haklıyım,
- Yanlışsan hatalısın,
gibi soru sorma engelleri, öğrenmenin de engelini oluşturur.
Bunun gibi kişisel olarak;
- Riske ne gerek var?
- Birisi doğru yanıtı biliyor olmalı,
- Öğrenme iş değildir,
- Başkalarının bizi takdir edeceği başarıları ortaya koymak için öğrenme anlayışı,
Kişinin öğrenme çabasının en önemli engelleridir.
G) ÖĞRENME YETERSİZLİĞİ
- Durumum neyse ben oyum,
- Düşmanı hep dışarıda arama alışkanlığı,
- Sorumluluk üstlenmekten kaçınması,
- Resmin bütününü görmek yerine olaylara takılıp kalması,
- Yavaş ve uzun süreli değişimlerin fark edilememiş olması (haşlanmış kurbağa misali)
- Ben tecrübe ederek öğrenirim hayali,
- Yönetici takım miti oluşturmadaki zorluklar
ise öğrenme yetersizliği olarak ortaya çıkar.
IX- ÖĞRENME YETERSİZLİĞİNİN ÇARESİ
- Ormanı gören bir sistem düşüncesine sahip olabilmek,
- Ortak bir vizyon etrafında ortak bir değerler bütünü oluşturabilmek,
- Kişisel yetkinliklerimizi sürekli olarak artırmak,
- Takım olarak öğrenme ile ortak zekanın geliştirilmesi (sinerji etkisi oluşturmak)
- Düşünce modellerinin altında yatan varsayımların farkına varılarak sorgulanması ve tartışılması yoluyla iletişimin derinleştirilmesi
gerekir.
Bir sorgulama örneği;
- Nefes almadan yaşanabilir mi?
- Hayır,
- O halde amacınız nefes almak mı?
Bu sorgulama kişiyi asıl amacının ne olduğunu hatırlama ve ona odaklanma konusunda daima düzeltici bir etki yapacaktır.
X- SONUÇ
Albert Einstain şöyle diyor:
“Karşılaştığımız önemli problemler, onları yaratan düzeydeki düşünme ile çözümlenemez.”
İnsanın, kendisi ve yaşamı bir sanattır. Zenaat değil.
Başarı istenir, fakat ona kilitlenmek yanlıştır. Ahlak ise, ilmin, eğitimin, iş hayatının, ticaretin, bütün insan ilişkilerinin yoğurdunun mayasıdır. Onsuz olmaz. Uzun dönemde mutlaka geri döner.
Sorun sizin ihtiyacınızı hissetmemenizde.
İşte, insana ihtiyacını hissettirmek gerekiyor.
[2] Bu konuda haşlanmış kurbağa örneği diye bir örnek verilmektedir; Değişim ani olursa farkına varılıp önlem alınabilmektedir. Örneğin kurbağayı sıcak suya aniden attığınızda sıçrayıp çıkabilmektedir. Ancak değişim çok uzun bir süre içinde yavaş yavaş gerçekleşirse farkedilmesi güç olmaktadır. Oda sıcaklığındaki suda yavaş yavaş ısıtılan bir kurbağanın su kaynamaya başladığında kaçamayacak kadar sersemlemiş olup haşlanması örnek verilmektedir.