ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
Ey Değerli, Sevgili ve Sadık Oğul! Allah, onun emirlerine uymanı sürekli kılsın ve seni sevdiklerinin yolundan gidenlerden eylesin.
Bil ki, asıl nasihatler ancak peygamberlik kaynağından gelendir. Sana o kaynaktan bir nasihat ulaşmışsa eğer, benim nasihatlerimin sana ne faydası olabilir ki? Eğer bunca yıldır o kaynaktan herhangi bir nasihat elde edememişsen, söyle bakalım, o halde yıllardır ilim tahsili için didinip duruyor olmanın ne anlamı var?
Ey Oğul!
Rassülullah (sav), ümmetine yapmış olduğu nasihatlerin birisinde şöyle buyurmuştur: “Allahı’ın bir kuldan yüz çevirdiğine dair kanıt, o kulun boş şeylerle uğraşıyor olmasıdır. Bir kimsenin, ömrünün herhangi bir saatini yaratılış gayesi dışında geçirmiş olması, onun Kıyamet gününe dek pişman olmasını gerektirir. Her kim ki, kırkını geçtiği halde hayırları (sevapları) şerlerini (günahlarını) geçmemişse kendini Cehennem ateşine hazırlasın.”
Aslında gerçekten ilim ehli olanlara tek başına bu öğüt bile yeterlidir.
Ey Oğul!
Nasihat vermek kolay, zor olan, onları kabul etmektir. Çünkü nasihatı kabul etmek, nefsine uymuş kişilere tatsız gelir. Zaten günahlar onların kalplerine daha sevimli gelmektedir.
Nasihatleri kabul etmek, sadece gösterişe yarayacak bilgileri elde etmeye çalışan, sadece kendi iyiliğini isteyen ve de övgüler elde etmeye çalışanlara çok zor gelir. Bu kimseler uygulamaya dökmedikleri bu tür bilgilerinin, onlar için bir aracı olacağını ve onların sayesinde kurtuluşa ereceklerini düşünürler. Üstelik bu kimseler, sahip oldukları bilgileri uygulamaya hiçbir zaman ihtiyaç hissetmezler. Asılında onların bu tür düşünceleri, felsefecilerinkilerle aynıdır. Hayret, bu tür aldanmış insanlar, nasıl oluyor da pratiğe dökmedikleri bu bilgilerinin onların aleyhinde delil olacağını anlayamıyorlar? Çünkü Rasülullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü en şiddetli azabı görecek kişi, Allah’ın kendi ilminden bizzat kendisine hiçbir fayda nasip etmediği alimdir.”
Rivayet edildiğine göre ölümünden sonra Cüneyd el-Bağdadi, -Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun- birisinin rüyasına girer. Rüyayı gören kişi, “Ya Eba’l-Kasım, neyle karşılaştın, ne gördün, bize anlat” diye ona sorduğunda Cüneyd el-Bağdadi, “bütün o büyük iddialarımız ve söylediğimiz cafcaflı sözler uçuştu ve yok oldu. Geriye, fayda göreceğimiz şey olarak sadece geceleri kıldığımız birkaç rekat namaz kaldı.” Diye cevap verir.
Ey Oğul!
Bildiklerini yerine getirmeyen ve nefislerini terbiye etmeyi ihmal edenlerden olma sakın! Bil ki, pratiğe geçirmediğin bilginin sana hiçbir faydası olmaz. Bu, şuna benzer: Bir kara parçasında, üzerinde değişik silahlarla beraber on tane Hint kılıcı olan bir adam olsun. Üstelik bu adam cesur ve savaşçı birisi olsun. Diyelim ki, aniden bu adamın karşısına korkunç bir aslan çıksın ve ona saldırsın. Sence, o silahların sadece varlığı aslanı engelleyebilir mi? herkesin bildiği üzere, herhangi bir girişimde bulunulmadan yani silahlar kullanılmadan aslana karşı konulamaz. İşte bu örnekteki gibi şayet bir adam, yüz bin ilmi meseleyi öğrenmiş ve başkalarına öğretmiş olsun. Fakat onları kendi hayatına geçirmemişse, bunun ona hiçbir faydası olmaz. Zira ilmin faydası, ancak o ilim hayata geçirildiğinde ortaya çıkar.
Ey Oğul!
Bir adam yüksek ateş veya sarıhumma hastalığına tutulmuşsa, onun ilacı Sekencebin veya Keşkab’tir. Hasta, bu ilaçları kullanmadan iyileşemez.
[Bir şairin dediği gibi:]
“İki bin rıtıl şarap tartmış olsan da içmedikçe sarhoş olamazsın”
Sen de yüz sene ilim tahsil etsen ve bin kitap yazmış olsan da ancak yaptığın hayırlı işler sayesinde Allah’ın rahmetine ulaşabilirsin. Çünkü Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: “İnsana, ancak çalıştığı vardır.” (en-Necm 53/38)
Ey Oğul!
Biri kalkıp bu ayetin hükmünün “Ademoğlu öldüğünde üç şey hariç sevabı kesilir…” hadisiyle kaldırılmış olduğunu iddia ederse, bu o kişinin bizzat kendi aklının hükmünün kalmamış olduğunu gösterir. Hadi diyelim ki, faraza bu ayetin hükmü kalkmış olsun, peki ya şu ayetlere ne demeli:
“Her kim ki, rabbine kavuşmak isterse, hayırlı işler yapsın.” (Kehf 18/11)
“kazandıklarından dolayı onlara karşılık olarak…” (Tevbe 9/82)
“Şüphesiz, inanıp hayırlı işler yapanlara gelince, onlar için içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler.” (Kehf 18/107-108)
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır. Ancak tövbe edip inanan ve hayırlı işler yapanlar başka. Onlar cennete, Rahman’ın, kullarına gıyaben vaat ettiği “Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.” (Meryem 19/59-60).