ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
EŞEK Mİ TAŞIYORUZ, ORUÇ MU TUTUYORUZ?
VE ORUÇLA İLGİLİ KIRK HADİS ÖZETİ
Nefis tıpkı bir alev,
İçinde hem güzelliğin yüzünü
Hem de gizli yıkıcı potansiyeli barındırır.
Her ne kadar rengi çok çekici ise de,
Yakıcıdır.
Sanki kişneyen azgın bir at.
İşte yuları oruç.
Onu iyi tut.
Bir derviş uzun bir yolculuk yapıyordu. Haftalarca yürüdükten sonra önünde tıpkı yüce bir dağ gibi dikilen dik bir tepeye denk geldi. Ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti: “Ey Rabbim! Biliyorsun, senin aşkına seyahat etmekteyim. Her şeyin ve herkesin dizgini senin elindedir. Lütfen bana bu tepeyi aşmama yardım edecek bir eşek gönder.” (Bilenler derler ki; ihlâs ile aşkıyla hareket edersek, Allah (c.c) ihtiyaç duyduğumuzda bize yardım edecektir).
O anda bir anırma sesi duydu ve çalılıkların arasından bir eşek çıktı. Allah (c.c)’a bu yardımından dolayı şükretti ve tam eşeğe binmek üzereyken bir Arap atına binmiş bir haydut çıkageldi. Haydut iriyarı, zalim bakışlı, kalın bıyıklı, kaslı bir adamdı ve belinde bir pistol ile bir pala taşıyordu.
Haydut gürledi; “Aha! Bir derviş. Dervişlerden nefret ederim! Daima dürüstlükten, tevazudan ve başkalarına yardım etmekten söz edersiniz. Siz kim oluyorsunuz ki benim yaşam tarzımı eleştirmeye cüret ediyorsunuz? Ve işte bak! Kocaman bir adamsın küçücük bir eşeğe binmişsin. Aslında eşek senin sırtında olmalı. Evet, buldum! Yüklen eşeği sırtına.”
Derviş dehşet içinde hayduda baktı; “Eşeği sırtıma mı alayım?”
Haydut elini palasına attı. “Sana eşeği kaldır ve sırtına al dedim!”
Derviş çaresiz uydu bu emre. Sonra haydut gürledi: “Şimdi, eşeği tepeye kadar taşı.”
“Tepenin başına kadar mı?”
Haydut tekrar palasına uzandı; “Eşeği tepenin başına kadar taşı” diye emrini tekrarladı.
Derviş sırtında eşekle tepeye tırmanmaya başladı. Her geriye bakışında, haydutun eli palasında beklediğini gördü. Sonunda, harap bîtap düşen derviş tepenin zirvesine ulaştı. Eşeği yere indirdi ve ellerini tekrar semaya kaldırdı: “Ya Rab! Biliyorum sen her şeyi görüyorsun ve her şeyi biliyorsun!”
Tıpkı zavallı derviş gibi, büyük bir kısmımız sırtımızda eşeklerimizi taşıyoruz. Onları kendimiz için çalıştırmak yerine, nefsimiz için, benliğimiz için çalışıyoruz. Allah (c.c) nefsin bize bir vasıta olmasını diledi ve elbette ki bunu tersinden anlayan biziz; Allah (c.c) değil.
İşte bunu sağlıyacak olan en temel araç oruçtur. “Nefsini bilen, Rabbini bilir” buyruldu hadiste. Bu yüzden nefsi önce tanımak ve onun hastalıklarına ilaç olan orucu ona içirmek gerekiyor.
Allah’a isyan. Ben kimim?
Cenab-ı Hak nefsi ilk yarattığında ona sordu: “Ben kimim?” Nefis cevap verdi: “Ben kimim?”. Bunun üzerine Allah’ü Teala onu 4000 sene aç susuz bıraktı ve tekrar sordu. “Ben kimim”. Bu sefer açlık ve susuzluktan bitab düşmüş, yerlerde sürünmekte olan nefis cevap verdi: “Ente Rabbi”= Sen Rabbimsin. İşte bunun için ayette oruç tutarsanız Allah’a karşı gelmekten korunursunuz buyruldu.
Kiminle dans ediyorsunuz?
Azasının günah işlemesiyle ruh, mesh olup, işlediği işi kendisine ğâlib olan hayvanın suretine dönüşür;
Gazab itibarıyla köpek = tazılaşır,
Şehvet itibarıyla domuzlaşır.
İsteğine kavuşması için nifak ve riya = gösteriş vasıfları yüzünden bukalemun ve yahud da maymunlaşır yahud da tilkileşir.
Bütün bunlarda gâlib gelmesi için, helal haram demeksizin mideye celbettiği gıdalar sebebiyle diliyle otları karıştırıp yiyen inek suretine girer.
Şeytâniyye nefsi itibarıyla her bir an başka başka hayvan suretine girer. Bütün bunlarda maksadına ulaşmadığı zaman sırtlan = kaplanlaşır.
Hırs, hased ve ihtirasından dolayı kurt olur.
Faaliyetinde başarısız olursa akrebleşir; kendi kendini sokar = intihar eder.
Başarılı olduğu takdirde, bir taraftan karga ve papağan gibi kendini temize çeker;
Kırkayak gibi onunla göründüğü güzel ahlakla kamuflaj yapar ve zehirli yılan gibi sokar.
Şeriatin = İslam dîninin aleyhine döndüğü için kırkayak gibi onunla göründüğü güzel ahlakla kamuflaj yapar; inkarını gizlemekte timsah suretine dönüşür ve ahtapot gibi gayrın kanını emmek için ona yapışır.
Ve artık = «Ben» der; kendi kendine tapar yahud en çok korktuğu yahud en çok sevdiği gayrına tapar.
Nefsin son tahlildeki amacı ilahlık iddiasıdır. Hadisi şerifte “nefsini bilen Rabbini bilir” buyuruldu. Bu yüzden oruç nefsin belini kıran, eneyi yok ederek Rabbine yaklaştıran en önemli araçtır.
Müminde bu özelliklerin bir kısmı bulunur. Kafirde ise biraz daha fazlası bulunur. Mümin kalbe gelen bu istek ve arzuları dini emir ve telkinlerle (ve zikirle) karşı koyarak mücadele eder. Henüz temizleyemediği bazı nefsi özellikler dolayısıyla nefis şeytanla işbirliği yapar ve fiile dönüşür=günah. Ve kalp lekelenir.
Nefsi tümden öldürmek de yanlıştır. Önemli olan onu ıslah etmek ve yararlı bir hale dönüştürmektir. Eğer bütünüyle ölürse çarpışılacak düşman da kalmayacak ve hayatın bir şeye rağmenle kazanılan mücadeleli rengi sona erecektir. Bu ise hayatı hem yavanlaştıracaktır ve hem de sevginin tezahürü için “senin için şunu yaptım” diye bir sevgi dili olmayacaktır. Yani bir miktar heyecan lezzet katacaktır hayata.
Oruç hakkında sohbet edelim.
Beşerin küçücük bir parçası üzerinde yaşadığı bu eşsiz kâinatı yaratan Allah Teâlânın yapılmasını kesin olarak emrettiği vazifelerde, insanların sayısız menfaatleri vardır. Oruç da Allah Teâlânın kesin emridir. Orucun farz kılınmasının hikmeti, her şeyden önce, oruç tutan kimsede takvanın tecelli etmesini sağlamasıdır. Takva, insanı meleklik derecesine yükseltir. Allah Teâlâya bağlılık melekesini gerçekleştirir. Kişiyi, nefsânî arzulara uyma hastalığından kurtarır.
“Nefis doyarsa aza acıkır ve nefs aç kalırsa, aza tok bulunur” denilmiştir. Azanın açlığı, layık olmayan işleri yapmağa amade olmasıdır. Azanın tokluğu ise, uygun olmayan işleri yapmamasıdır. Nefse istedikleri verildikçe, azgınlaşır, doyacak yerde daha da acıkır.
Ayette “…Çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder…” buyruldu. Bu sebeple oruç, nefsi en mükemmel bir şekilde terbiye eder; azanın tok kalmasını sağlar.
Oruç, beden ve ruh için bulunmaz bir ilaçtır.
Oruç, zihni berraklaştırır. Oruçta, maddî ve manevî sabır gerçekleşir.
Oruçlunun uykusu ibadet, sükutu teşbihtir. Oruç tutan kimseye, salih amelinin mükâfatı kat kat verilir. Duası ise, Allah Teâlâ tarafından kabul edilir.
Her ibadette riya, göstermiş olabilir; fakat oruçta riya, gösteriş yoktur.
Marifetnâme’de yer alan aşağıdaki mısralar ne kadar düşündürücüdür:
“Nur ve zulmetten yoğurmuşlar seni, Canını nur anla, zulmet bu teni. Ten muradı, ekl-ü şürb ve milk-ü mal, Can temennası, cemâl-i Zü’l Celal.
La cerem, ednâ yeri ednâ sever, Yani, ten dünya ve can Mevla sever. Ariyet gömlektir on günlük tenin, Besle canı, ariyet nendir Senin.”
Azanın acıkmaması, takvanın gerçekleşmesi, kat kat mükâfat alınması, duanın makbul olması, sabrın tecelli etmesi, riyadan, gösterişten uzak kalınması, maddî ve manevî hudutsuz faydaların sağlanması için emredilen oruç vazifesinin yerine getirilmesi gerekir.
Hem seven sevdiğine tabi olur. Onun emrini en üstün tutar. Ayette “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” diye boşuna buyrulmadı. Peygamberi sevmek de öyle. Onu sevmek, onun sünnetine yapışmakla olur. Fakiri acıyıp bir şey vermemek, karanlığı görüp bir şey yakmamak da ne demek? Sevmek bir eylemdir. Yoğun duygunun dürttüğü dans. Dans, sevginin dili. Aslında Beetoven, Mozart gibi dahilerin sevgi dili de kulaklarında bitiyor. Dede Efendi ve Itrı’ye ne demeli. Onlar kimsenin duymadıklarını duydular. Rahman’ın sevgi dilini onlar çözdüler ve insanlara elçilik ettiler. Vahyin bir başka tezahürü. Kalbden çıkan latifeler bazan dilde, bazen kulakta, bazen de el ve ayakların dansı olarak tezahür ediyor. Mevlana’nın dönerken derdi neydi? O bir aşk eri idi. Hem dili döktürüyordu, hem bedeni. Saçından tırnağa kadar her şeyini sarmıştı. Artık o bitmişti. İşte oruç size binecek bir burak sağlar. Onunla istediğiniz yere gider, Kabe’de namaz bile kılabilirsiniz.
Dervişin biri bir şeyi yesem mi? Yemesem mi? Diye tereddüt ederken yanında bulunan çocuk
Müdahale eder. Amca helal yedikten sonra istediğini ye, ne düşünüyorsun. Bu da var.
Yine riyaset yapan dervişin birinin canı lokantanın yanından geçerken bir şeyler çeker. Nefsiyle mücadele de etmektedir ve yememesi lazımdır. Ne yapayım derken bir kaç askerin başlarında bir çavuşla geçmekte olduğunu görür. Tamam şimdi ben bu çavuşa bir tokat atarsam askerler de seni döver sende gününü görürsün der. Gider çavuşun ensesine bir tokat atar. Askerler bunu yakalayıp dövmek isterlerken çavuş durun bir dakka der. Şöyle bir bakar, durumu anlar ve der ki, ya hu seninki senden kebap istediyse sen benden ne istiyorsun der. İçinden bir kazak çıkarır. O da riyaset yolundadır.
Erzurumlu bir aşıktan aldık.
Aşık der incidenden
İncinme incidenden
Kemalde noksan imiş
İncinen incidenden
ORUÇLA İLGİLİ KIRK HADİS
1-Oruç tutan bir kimse, bütün kötülüklerden uzak kalmak zorundadır.
2-Oruç karşılığında verilen mükâfatın hududu yoktur.
3-Cennetteki “Reyyan” kapısından cennete yalnız oruç tutanlar girecektir. “Kim o kapıdan cennete girecek olursa, ebediyen susamaz.”
4-Oruç tutan bir kimsenin orucu, kıyamet gününde şefaatçi olacak ve bu şefaati Allah Teâla tarafından kabul edilecektir. “O ikisi, kula şefaat ederler.”
5-Oruç, bedenin zekatıdır. Bedenin zararlı maddelerden temizlenmesini sağlar:
6-Bedenî bir ibadet olan orucun bir benzeri yoktur.
7-İftar edeceği zaman oruçlunun yapacağı dua, kabul edilir; reddedilmez.
8-Oruç tutan bir kimse, cennetin “Reyyan” kapısından cennete girmeğe davet edilir.
9-Oruçluya iftar veren kimse, onun kadar sevap kazanır. Oruç tutan kimsenin ise sevabı eksilmez.
10-Oruçlunun yanında yemek yendiğinde, melekler onun için dua ve istiğfar ederler.
11-Oruçlunun yanında yemek yendiğinde, yemek müddetince, onun kemikleri Allahu Teâlâyı teşbih ederler. Melekler de onun affı için yalvarır yakarırlar.
12-Ramazan-ı Serif’de cennet kapıları açılır; cehennem kapılan kapanır. Şeytanlar bağlanır. Kötülükler azalır.
13-Ramâzan-ı Şerif de, geceleri ibâdet ve tâatle ihya eden kimselerin günahları affedilir.
14-Kadir Gecesi’ni ibâdet ve tâatle ihya eden, o gecenin kadir ve kıymetini bilen kimsenin günahları affedilir.
15-Ramazan-ı Şerif, iki Ramazan-ı Şerif arasındaki küçük günahları tamamen siler, süpürür.
16-Resûl-ü Ekrem’i (s.a.v.) örnek olarak, Ramazan-ı Şerif de çok daha fazla cömert olmak ve bu mübarek ayda fakirleri çok daha fazla görüp gözetmek gerekir.
17-İftar vakti girdiği halde, yemeden ve içmeden arka arkaya oruç tutmak yasaktır.
18-İnsanlar ve cinler, Allah Teâlâya kulluk etsinler diye yaratıldıkları için, güç yettiği kadar Allah Teâlâya kulluk yapmak gerekir.
19-Ramazân-ı Şerif’de, teravihi hem ağır kılmak ve hem de ağır kıldırmak, ta’dili-i erkâna riayet etmek gerekir.
20-Hasta olmadan ve ruhsat verilmeden Ramazân-ı Şerif’de oruç tutmamak, korkunç bir davranıştır; keffâreti de yoktur.
21-Sahurda bereket vardır. Bu sebeple sahura kalkmak sünnettir.
22-Müslümanların oruçlarını diğerlerinkinden ayıran, sahura kalkmak ve sahur yemeğidir.
23-Sahur yemeği berekettir. Allah Teâlâ, sahurdaki bereketi sadece müslümanlara bahşetmiştir.
24-İftar vakti girer girmez, vakit geçirmeksizin hemen iftar etmek, Resûlu Ekrem (s.a.v.)’in müslümanlara hayat bahşeden sünnetlerindendir.
25-İftar vakti girer girmez, geciktirmeden hemen oruçlarını bozan mü’minleri Allah Teâlâ çok sever.
26-Yahudi ve Hıristiyanlara benzememek için, iftar vakti girer girmez iftar etmek, orucu açmak gerekir.
27-Hurma ile oruç açmak, Resûl-ü Ekrem (s.a.v.)’in sünnetindendir.
28-İftar edecekleri zaman hurma bulamayan kimseler, oruçlarını birkaç yudum su ile açmalıdırlar.
29-Bedenî ibadetlerden olan oruçtan yeteri kadar faydalanmak için, bütün uzuvlara oruç tutturmak gerekir.
30-Oruç tutmak, sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret olmadığı gibi, Ramazan-ı Şerifde geceleri ibadetle ihya etmek de sadece uykusuz kalmaktan ibaret değildir. Her hareket ve davranışta olduğu gibi, ibadetlerde de ilâhî rıza ve ihlas ön planda tutulmalıdır.
31-İslâm’da kesin olarak yasaklandığı için, dedikodu yapmak, orucun sevabını silip süpürür. Çünkü Allah Teâlâ:”Birbirinizin gıybetini yapmayın. Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Ondan tiksinirsiniz. Allah’dan korkun…” buyurmaktadır.(El-Hucurât, 12).
32-Kadir gecesine tesadüf eden ve o mübarek geceyi ibadet ve tâatle geçiren müslümana ne mutlu! Onun geçmiş günahları affedilir.
33-Ramazân-ı Şerifin son on günü girdiği zaman, ibadet ve tâat hususunda çok ciddi bir şekilde gayret gösterilmeli. Resûl-ü Ekrem (s.a.v.), bu konuda da bütün müslümanlara örnektir.
34-Kadir gecesini, Ramazan-ı Şerifin son yedi gecesinde aramak gerekir. Resûl-ü Ekrem (s.a.v.)’in talimatı bu merkezdedir.
35-Kadir gecesinin kesin olarak bildirilmemesi, müslümanlar için daha hayırlıdır. Bu durum, Kadir gecesine tesadüf edebilmek için, onların daha fazla gayret göstermelerine sebep olur.
Kadir gecesinin meşhur duası: “allhümme afuvvun kerimun tuhibbul afve fağfu anni/anna” manası; “Allah’ım sen affı seversin beni/bizi de affet”
36-Ramazân-ı Şerif’de itikaf yapmak, Resûl-ü Ekrem (s.a.v.)’in müslümanlara hayat veren sünnetlerinden biridir.
37-Fıtır sadakası, oruç tutan kimseyi, çirkin ve faydasız şeylerden temizler. Kısa bir müddet için de olsa, fakirlerin zaruri, ihtiyaçlarını temin etmelerine sebep olur.
38-Oruca başlamak ve bayram yapmak için hilali görmek esastır. Bu prensip olarak kabul edilmiştir.
39-Her kameri ayda üç gün oruç tutan kimse, bütün yılı oruçla geçirmiş sayılır. Çünkü her iyiliğe karşı en az on misli mükâfat vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Kim, ortaya bir iyilik koyarsa, ona o iyiliğin on kata verilir. Kim de bir kötülük işlerse, sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.” (El En’âm 160).
40-Cihad ederken bir gün oruç tutan kimseden cehennem ateşi yetmiş yıl uzaklaşır.
Bu hadislerin orijinallerini isterseniz yorum bölümüne numaralarını yazarsanız aynı bölümde size cevap veririz.
Yazılarımızı lütfen acımadan eleştirin de varlığınızı anlayalım.
Selamün aleyküm.