ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
Sevgili okurlar,
dua; dinimizde ibadetin özüdür, iliğidir. Bedenimizin yeme ve içmeye ihtiyacı olduğu gibi ruhen de dua etmeye, yalvarıp yakarmaya ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç yaratılıştan gelmektedir. Peygamberimiz (s.a.v) duayı; rahmet kapılarının anahtarı, müminin silahı, dinin direği (Salat=NAMAZ=DUA), ibadetin özü, olarak nitelendirmiştir. Kulluk ve manevi bağdır. Rabbimiz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.” Mü’min, 60 Duam kabul olmadı demek de çok yanlış olur. Hadis-i şerifte “Dua edenin ya günahı affolur veya hemen hayırlı karşılığını görür, yahut ahirette mükafatını bulur” buyruldu.
Bir hastanın ilaç kullanmadan: “Allah’ım şifa ver” diye dua etmesi de; ilaç kullandığını düşünerek Allah’tan şifa dilememesi de yanlış olur. Yani sebep ve dua birlikte yapılmalıdır. Yüce Allah:”Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin, O’na korku ve ümitle dua edin” (Ârâf, 55,56) diye buyurmaktadır. Bir ayette de “..duanız olmasa size niye değer versin” buyurmaktadır. Yukarıdaki ayet ve hadislerden anlaşılacağı üzere çok dua etmek, helal yemek, sebeplere uyarak korku ve ümit arasında dua etmek gerekmektedir. En tehlikeli olan şey de duanın tersi olan kişinin kendini müstağni görmesi yani ihtiyaçsız hissetmesidir. İşte Allah bu kişiye gazap eder.
Dua öylesine fitri bir şeydir ki, ateist biri de korktuğu bir gecede Allah’a inanmaya başlar ve dua eder. Dua ile kişi Allah’a yaklaşarak manevi bir bağ kurar ve yalnızlığını giderir. Psikolojik hastalıkların tevdisinde Müslüman ülkelerdeki bir çok doktor reçeteye “NAMAZ” diye yazmaktadır. Namaz = Salat = Dua’dır. Çok dua edenlerin psikolojileri daha sağlıklıdır. Namaz kılanlar namazda söz verdikleri şeyleri yapmadıkları için (verdiği sözde duran müslümandır) Maun 3’teki yüraune=görüntüde, içi boş ve şekilde kaldıkları için hastalıklıdırlar. Sağlam ve ihlaslı namaz, sağlam bir imanı işaret eder ki, o da sizi her türlü sıkıntıda dayanacak ve tevekkül edecek bir davranışla şizofren olmanızı önler. Bu yüzden Müslümanların çoğu Cuma müslümanıdır. Bu bile bir şeydir. Fakat 5 vakit olmadığı için zorluklara yeterli dayanıklılık vermez. Perişan bir dünya ve ahiret hayatı olur.
İşlerde ehil olmak adaletten önce gelir (Nisa 58) adalet de ibadetsiz sağlanamaz ve iyilikten önce gelir (Nahl 90) Amerika’da 79 yılında yapılan bir araştırmayla dayanıklı ailelerin ortak özelliklerinin ne olduğu araştırılmış ve önce dindar oldukları, sonra birbirlerini takdir etmekten çekinmedikleri ve son olarak da birbirlerine zaman ayırdıkları görülmüş. Manevi değerlere saygılı bir Hırıstiyanın yapacağı şey papazı dinlemek ve dua etmektir. Belirleyici olan dua etmeleridir. Kalabalıklaşan modern toplumumuzda yalnızlaşan insanın tek sığınağı Rabbidir ve bunu dua ile yapabilir ancak. Çok dua eden ihlaslı bir kimse hiçbir kimseye ihtiyaç duymaz. İnsanlarla diyaloğu ise selamla sağlayabilir. Bu yüzden dua ve selam iletişimin iki kapısıdır. Bir doktor bu iki şifreyi hastasına önerebilmelidir. Kuranı Kerim’de Allah (cc) “Ey müminler, Allaha karşı takvalı olun ve ona vesile arayın. Ve onun uğrunda cihad edin ki, felah bulasınız” der (5/35). Buradaki vesilenin, bir şey istemeye yüzünün olabilmesi için yapılacak ibadetler, hayır ve hasenat olduğu söylenir. Bunu anlatan bir ayeti kerime de vardır: “Ey müminler, Allah’tan sabır ve namazla yardım dileyin” (2/153) Demek ki, sabır ve namaz birer vesiledirler. Peygamber efendimiz her sıkıntıya düştüğünde bir miktar namaz kılar ve o sıkıntının kalkması ya da hayra dönüşmesi için dua ederdi.
Asıl tevessül, insanın kendi amelleriyle olur, bunda şüphe yok. Ama Hz. Peygamber’le onun hürmetine diye tevessül etmek de mümkündür. Ne var ki, istenen zat o değildir, Allah’tır. Kaldı ki, bunun kuru kuruya olmasının da bir anlamı olmaz. İnsan onun bir sünnetini yaşar, onun yolunda olup olmadığını gözden geçirir, ya da ona bolca salat ve selam okur, ondan sonra Allah’tan, onun hürmetine diye istemeye yüzü olur. Aksi halde onun hürmetine diye istemesinin bir anlamı olmaz. Diğer yönden hiç bir şey yapmadan, “falancanın hakkı için” diye dua etmek de meşru değildir ve bunun insanı şirke kadar götüreceği söylenmiştir. Bu ölçülerle ve istediğini sadece Allah’tan (c.c) istemesi şartıyla, Allah dostu olduğu bilinen birisiyle de tevessül edilebilir.
Ancak bazı sufiyyenin, “Yetiş ya seyyit, imdat ey gavs” gibi sözleri ve evliyanın bunları duyup imdada koşacağına inanmaları elbette şirktir, bunlardan Allah’a sığınırız. Ritüeller Peygamber bile ölüm halinde sadece duaya gelir. Ruhların yeşil sarıklarla savaşlarda, kazalarda ya da önemli diğer olaylarda nelere vesile kılındıkları hakkında bazı bilgilerin olduğu doğrudur. Çünkü “Ruh Rabbimin emrindedir”(Ayet) ve Rabb’de her işini bir vesileyle yapar. Bunların da dostlarından seçilmesi gerekmez mi? Etlik’te Aşağı Eğlence’de 95’lik maliye emeklisi babamın has dostu Rahmetli Arap Hızır amca’yı sağlığında yaralı olmadığı halde ayağında kanlarıyla fiziki gözle gören var. Hızır Amca bir arkadaşının Kıbrıs Savaşına Ankara’dan ilahi hikmetle katıldığını ancak Beş Parmak Dağlarında çiftleşme halindeki Rum askerle sevgilisinin üstüne kum atarak öldürdüğünü anlatır. Bu, cihadın dışındadır ve ilahi emre aykırıdır. Bu zat evden ayrılır ve bir daha geri dönmez. Bedir’de melekler, Mohaç’ta ve Çanakkale’de yeşil sarıklılar boş durmadı.
Kırşehir’de Mahsenli’li Ali Efendi’nin de bir çok yerde görüldüğü söyleniyor. Hatta 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda yakıtı bitmek üzere olduğu için bombayı atamayan pilotun yanına kanatların üstüne gelip “korkma devam et ve bombanı salla evladım” dedikten sonra kimliğini de söylediği ve pilotun bunu yaptıktan ve savaş bittikten sonra soruşturarak onun köyüne geldiği anlatılıyor. Mahsenli’li Ali Efendi Kırşehire geldiğinde Molla Osman Camii’nin odasında kalır ve müridleri Ama Hafız’ın Bekir ve Büyükbabam Hakkı Atik’in annesigile ve Aşçı Asım amcalara gider ve evlerde zikir yapılırmış. Büyük Dedem Hacı Mehmet, Mösürlerin Kapıcı Camii Müezzini Nuri Hoca, Kavağın Şıh Mehmet; Altınlıoğulların Hacı Kadir Amca, Kaypağın İbrahim Amca’da Çorumlu Mustafendinin Müritleriymiş ve Bizim eski evde de zikir yapılırmış. Babam anlattı. Yani Allah’ü Teala önemli bazı işlerde “haydi git bunu da sen yap” der gibi kendine yakın sevgili kullarını görevlendirdiği anlaşılıyor. Böyle bir görev ne kadar güzel bir görevdir. Ancak sizin derdinizi mutlaka Allah’a açmanız ve ondan dilemeniz gerekiyor. Artık O, kimi vesile kılacağına kendisi karar verecektir.
Belki sadece şöyle bir dua yapabilirsiniz: “Ya Rabbi, burada yatan sevgili Hacı Bayram/Ahi Evran/Aşık Paşa kulun sana ve dinine yaptığı güzel hizmetlerden dolayı onu ne güzel bir hatır ve güzelliklerle ödüllendirdin. Benim ibadetlerimi de kabul eyle ve şu……..sıkıntımı gider” diyebilirsiniz. Bütünüyle tevessülü şirk sayan alimler ve tarikatlar da vardır. Bütün tevessüllerin sonuçlarının tevekkülle Allah’a bağlanması gerektiği açıktır. Aksi halde çok açık bir şirk olur. Buna dikkat edilmelidir.
İslam’da BEN-SEN ilişkisi vardır. Yani Allah arşa istiva etmiştir ve biz de ellerimizi sünnet gereği göğe doğru açarız aslında. Fakat onun gökte nasıl yerleştiğini sormak bidattır ve doğru değildir. O zaman ona yer tayin etmiş ve sınırlandırmış oluruz ki bu yanlıştır. Şah damarından daha yakın olan kimdir? Dua edin icabet edeyim diyen kimdir? Allah kişi ile onun kalbi arasına girer diyen kimdir? Bütün bunlar bir sen-ben ilişkisini ifade etmiyor mu? Karşılıklı oturan iki kişi arasına başka birisi girebilir mi? İşte İslam’da aracı yoktur.
Hırıstiyanlar’daki gibi Ruhban sınıfı da yoktur. Vesileyi araya koymaya çalışmak şirkle sonuçlanan bir büyük günahtır. İnsan en güzel duayı en zorda olduğu zamanlarda yapar ve dini yalnızca Allah’a has kılar. Fırtınalı bir gecede bir gemicinin duası ne kadar temizdir. Sınava giren bir öğrencinin duası da çok içtendir. Ya da bir hasta düşünün ki kanser olmuş ve kurbanlık koyun gibi ölümü beklemektedir. Artık sadece imanlı gitme derdi kalmıştır. Onun tam teslimiyet göstereceğinden hiç kuşku duyulmamalı. Allah “siz beni anın ben de sizi anayım” derken; O, bizim O’nu rahat zamanlarımızda anmamızı, O’da bizi zor zamanda anmakla uğrayacağımız zorluktan kurtarmak istemektedir. Ayrıca “Müminin mümine duası şifadır” (Hadis) Bunu da unutmamak gerekiyor. İnsanı insan yapan da budur. Sonuç; Önemli olan zor olmayan zamanlarda da aynı ihlası yakalayabilmek ve araya hiç kimseyi koymamaktır. Sevgililer araya hiç kimseyi alırlar mı? “Allah ile konuşmak isteyen namaz kılsın, Allah’ın kendisi ile konuşmasını isteyen Kuran okusun” (Hadis) Tevessülde biraz da kalbe danışmak gerekir. Çok dua edenin ve selam verenin çok hatırı olur. Kendi hatırınıza güvenmenizi tavsiye ederim. Kul Allah’a dua ederek, eşler birbirini sevip sayarak, baba evlada şefkat göstererek, insanlar birbirine selam verip kardeş olarak sağlam fert, huzurlu aile ve sağlıklı toplum olabiliriz. Selam ve sevgilerimi sunuyorum ve dualarınızı bekliyorum.