ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
Seyit onbaşı Kilitbahir Rumeli Mecidiye tabyasında topçu eridir. İngilizlerin Queen Elizabeth gemisinden atılan 490 kg’lık bir mermi Seyyit’in topunun vincini bozar. Tabya komutanı Manastırlı yzb. Hilmi bey ve Niğdeli Ali Çavuş da yanındaydı. Kendi topunun mermisi 215 kiyye idi. yani 275 kg. Önce birini kucaklamak istedi. Mermi yağlıydı. Ellerinden kayıyordu. Hilmi bey oğlum seyit ellerine toprak sür dedi. Seyit hemen toprağın bağrını yırttı.
Topraklı elleriyle bir daha asıldı. Şimdi tamamdı. Mermi topa girmişti. İngiliz gemisi bu tabyayı da aşarsa artık Marmara’ya geçecekti. Burası son tabyaydı. Seyit bunu düşününce savaş gidiyor eyvah diye Rabbine bir dua daha etti. İlk mermiyi geminin arka tarafına denklemişlerdi. Öyle de oldu. Şimdi ikinci atışı geminin ön tarafına doğru atacaklardı. Seyit bunu da her zaman yaptığı bir iş gibi yapmıştı. Ön taraf da tam yerine düşmüştü.
Şimdi sıra bu atışların ortalamasını bulup mermiyi tam geminin göbeğine oturtmak kalıyordu. Seyyit onbaşı son mermiye “hadi gel kucağıma gel öpeyim seni sarayım seni gittiğin yerde göreyim seni” diyordu. Ali çavuş da Hilmi bey de Seyyit’e gülüyorlardı. Artık herkes emindi. Bu iş burada bitecekti. İngilizleri boğaza gömecekti benim Seyyit’im.
Önce toprakların karnını bir kez daha yırttı. Adeta kucakladı toprakları. Sonra ihtiyacı kadarını alıp fazlasını ayaklarının altına attı. Bununla bastığım yer sağlam dursun diyordu. Son bir hamle ile koca mermiyi sırtladı. Sırtında ve iki eli arkaya uzanarak tutuyordu. Hamallar da öyle tutmaz mıydı?
Beli kırılsa kırılabilirdi. Bacakları da kuvvetliydi ve parantez gibiydi. Boyu ise manga başı olacak kadar uzundu. Seyyit’im Seyyit’im aslan Seyyitim. “Seni buralara salan anan kurban Seyyit’im” diyordu Ali Çavuş. Artık aralarında kıdem farkı kalmamıştı.
Kardeş gibiydiler artık üçü birden. Komutan Hilmi Bey de Ali Çavuş da Seyyit’in gözüne bakıyordu. Hatta bütün Osmanlı Seyyit’in gözüne bakıyordu. Ülke, namus her şey artık bir namlunun ucundaydı. Seyidim bir daha asıldı topraklı elleriyle. Mermi namludaydı.
Ali çavuş önceki iki atışın ortalamasını da hemen hesaplayıp almıştı. Birlikte ateşlediler. Aman Ya Rabbi. İngiliz gemisi kıçından dümen aksamından yaralanmıştı. Dümen diye bir şey kalmamıştı. Dümensiz gemi artık gezelemeye başlamıştı. Orada akıntı da vardı. Ve gitti gitti Nusret gemisinin döktüğü mayınlardan birine çarpınca artık Allah canını aldı. Binlerce düşman askeri boğazın soğuk sularında banyo yapıyordu.
Savaş bir anda dönmüştü. “Helal sana koçum Seyyit helal sana” diyordu komutan Hilmi bey. Olayı bütün birlikler tepeden görmüşler. Ertesi gün Alay Komutanı gelir ve bir de kendi huzurunda bu mermiyi kaldırmasını ister.. Ne mümkün? Mermiyi kaldıramaz.
Ve der ki “komutanım sen dünkü imanımı bana geri getir ben de sana bu mermiyi kaldırayım” der. Seyyit onbaşı daha önce Balkan harbine de katılmıştır. Bundan sonra Kurtuluş savaşına da katılacaktır. Ruhu Şad olsun. Allah Rahmet Eylesin..
Bu savaşta bir can da ben verdim
Bu savaşta bir can da ben verdim. Dedemin babası ama hafızın Ahmet dedem önce Bitlis’e askere gider. Çanakkale’de cephe açılınca bütün birlikler Çanakkale’ye kaydırılır. O da Çanakkale’ye gelir. Ve orada Rahmet-i Rahman’a kavuşur.
Alimin mürekkebi şehitin kanından ağır geldi
Benim adım bu şehite atfen Ahmet olarak konmuştur. Ben de bu ismi aşık, yazar, hattat ve iyi insan olarak daha ilerilere taşımağa çalışıyorum. Tek güvendiğim “alimin mürekkebi şehitin kanından üstündür” Hadisidir. Değerleme ise Rahman’ın terazisindedir.
400 000 Türk 600 000 yabancı asker savaştı.
Bazı Askeri rakamlara göre 167 000, yabancılara göre 251 000, Genel Kurmay Askeri Harp Dairesi Çanakkale Cephesi 3. Kitap kaynağına göre 213 882 şehitlik bir Çanakkale dururken 9500 şehitlik kaçaklarla 10 500 kişilik birilerinin bayram savaşını bayram ilan edenlerin saar ve şekerli kahveli kulaklarına duyurulur.
Çanakkale’yi öğretmemek Büyük Günahtır.
Bu millet Çanakkale’yi öğrenmezse inanın çok cahil kalacak… fedakarlığı anlamayacak, kulağından metalica’yı çıkarmayacak, ülkem için ne yapabilirim bunu bilmeyecek, yabancılar üstündür sen Avrupa’sına bak diyecek, ve inanın kelerin yılanın yuvasına girdiği gibi Avrupa’nın arkasından onun yuvasına girecek, ve kışın yılan acıkınca keleri çıtır çıtır yiyecek, yani bizi yiyecekler, bizi çıtır çıtır yiyecekler.. Bunu Bir Peygamber ümmeti için söylüyor. Bunu bir de savaş kazanmış komutan aşık konuşuyor.