ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
Delikanlı her gün bir mektup ya da kart atıyordu sevgilisine. Oysa o da bu genci seviyordu. O göndermese de bir şey, genç adam göndermeye hala devam ediyordu. Her gün bir küçük çiçek alır ve sahilde iki kişi olarak sevinçle yürürdü.
Her günü böyle başlardı. Maaşının neredeyse yarısını çiçekçiyle postaya veriyordu.
Her gün sahildeki banka gelir ve beklerdi. Beş dakika, on dakika, yarım saat, artık işini bile umursamıyordu. Neden gelmiyordu sevgilisi. Olsun, o bu aşka sadakatle bağlıydı. Sevgilisi gelmeyince de artık o beklemekten zevk alır hale gelmişti.
Randevu saati yaklaştıkça kalbi daha çok atar olmuştu. Bu onun sevgisinin hiç azalmadığını gösteriyordu. Ama sevgili bir türlü de gelmiyordu. Aldığı güllerin üstü ıslak ıslaktı. Sanki onlar da bu aşka ağlıyorlardı. Her sabah denizi buğulu buğulu gözlerdi. Bir taraftan da bu buğunun neden her gün olduğunu düşünmek bile istemezdi. O, burada oturduğunda ancak gözlüklerinin buğulandığını fark eder ve silmesem mi acaba diye kendi kendine sorardı. Çünkü her silmede mazisi silinmiş gibi oluyor ve sevgisinin de azalacağından korkuyordu.
Derken “Biliyorum bu gene gelmeyecek” dedi ve artık ona gitmeye karar verdi. Artık sahile sırtını döndü ve karaya doğru yürüdü. Doğru muydu bu. Bir kucaklaşmak mıydı deniz kıyısında dalgaların karaya kavuşması gibi. Toprakla sahil her dalgada kucaklaşıyorlardı ona göre. Yıllardır sahilde yürümesi bu kavuşmaya şahit olmasındandı. Ne büyük bir güzellikti. Kucak kucağa… Ne hasretlik ne randevu hep ama hep beraber yaşamak.Kucak kucağa.. Biz de böyle olur muyuz derken önüne çıkan ilk çeşmeden bir abdest alıp Rabbini de hatırlamak istedi.
Tam ayaklarını yıkarken tansiyonu fırladı ve yüz üstü biriken sulara yapıştı. Her şey oracıkta olup bitmişti. Hem sevgilisine hem de Rabbine birlikte kavuşmuştu. Üzerinde kimlik yoktu. Kimse onun kim olduğunu bilmiyordu.
Sadece oranın bekçisi belediye yetkilisine şunları söyledi. “Bu şahıs şu mezarı, her ay yeni çıktığında gelir ziyaret ederdi. Bu yaklaşık 10 yıldır böyle dedi.” Belediye yetkilileri her ikisini de araştırırlarsa da bulamadılar izlerini. Ve bu mezarın yanına bu şahsı defnetmeyi uygun göndüler. Yan yana. Bekçi her ikisinin üstüne gül dikmeyi ihmal etmedi.
Ve bu bekçinin duaları hep ikisine birden oldu. Emekli oluncaya kadar bu böyle sürdü gitti. Artık kimsesi kalmayanlara Müslümanların ettiği dualardan bir kısmet geliyordu. Tanımak ya da tanımamak fark etmiyordu. Bitmeyen aşk gerçek dosttan âri devam eder olmuştu…Bu dost aşkın dalı idi. Kesretten vahdete…
Dost dosta değil dosttan dosta bakar
Alır rahmet döner halka nur saçar
Yad ellerde sallanır da dost arar
Dost bilip de gördüğünden kul ister
aşık ahi kul ahmede nasibdir.