Bakmayın benim ağladığıma
Bir ataş düştü gönlüm yareli
Etmeyin benim eylediğime
Bir ataş düştü yarim yareli
Al Kızılırmak gibi çağlarım
Deli devrek döner de eğlerim
Al yeşilli gelinler çekerim
Bir ataş düştü gelin yareli
Irmak bucağı da buz tutmazmış
Yeşil başa çifte salınmazmış
Anaç vurunca kirik yanarmış
Bir ataş düştü yavrun yareli
Yel estikçe bağrım yarelenir
Üç gün gülsem beş gün karelenir
Yar eğlendikçe başım dertlenir
Bir ataş düştü halin yareli
Acem illerinden garib geldim
Yol yordam bilmez bir fakir kulum
Zaviyeniz açılmaz mı gülüm
Bir ataş düştü yaban yareli
Seni doyurmak bize gerektir
Sofra düzmek hep ola adettir
Ahi derler yarenlik sohbettir
Bir ataş düştü yaran yareli
Hoşluğumuz kerem eyler iken
Bir yar içun başım terler iken
Gerdana beşi birlik dar iken
Bir ataş düştü saran yareli
Bre yiğidim sebatın yoktur
Ağşama sarsan sabahın yoktur
Al yanaktan da ötesi yoktur
Bir ataş düştü öpsen yareli
Yar göç eylemiş seher vaktinde
Düzelirmiş yükü at üstünde
Selam vermezmiş boy’un içinde
Bir ataş düştü nazın yareli
Ahi kul ahmed yanar yakılır
Yarim gitti deyu var döğünür
Eller güler şu bağrım delinir
Bir ataş düştü bağrın yareli
ahi kul ahmed’e nasib
Bir gönül pervazıdır dağlar ardında
Uçsam mı uçmasam mı bilemem gönül
Bir selam niyazıdır güller açınca
Açsam mı açmasam mı bilemem gönül
Bir gönül nihanıdır bağlar içinde
Bahadır cevru cefa ağlar gözünde
Söylenir gizli sırlar arşın üstünde
Desem mi demesem mi bilemem gönül
Bir gönül sevdasıdır yaşar bağrımda
Can mıdır canan mıdır yanar kalbimde
Dillenir ağu içen canlar nazında
İçsem mi içmesem mi bilemem gönül
Bir gönül nişanıdır dostlar elinde
Kim bu nişanı verir eller içinde
Ezeli bir kayıttan alır levhinde
Yazsam mı yazmasam mı bilemem gönül
Bir gönül yaranıdır ahi postunda
Cümleyi severmiş fütüvvet ehlinde
Aylağın şavkı vurmaz nazar cehlinde
Kovsam mı kovmasam mı bilemem gönül
Bir gönül aşığıdır gülün dalında
Bülbül olup ötermiş seher vaktinde
Sürme gözler süzermiş aşkın şevkinde
Çeksem mi çekmesem mi bilemem gönül
Bir gönül çerağıdır kalbim çarpınca
Kim kalbim çarptırır bilmem aşk vurunca
Bir maşuk olmasa şevkat şevk bulunca
Sevsem mi sevmesem mi bilemem gönül
ahi kul ahmed’e nasib
Mülkü Beka’dan uçmuşam
Fani cihana yorarım
Her bir amelim yapmışam
Baki cihana yorarım
Dost cemalini görmüşem
Huri gılmanı nitmişem
Bağı bostanı bozmuşam
Gülü canana yorarım
Vahdet meyinden içmişem
Aşık deyup de uçmuşam
Dost kokusunu almışam
Zannı Cemale yorarım
İbrahim’im cananım var
Cebrail’i ne hacet var
Berden ve selama nar
Ânı Rahman’a yorarım
Ya Muhammed’im dostum dost
Gel gidelim hey dosta dost
Ümmetinden beni de dost
Kıldı uçmağa yorarım
İsmail’im sadıkım yaz
Hakk yoluna bin canım yaz
Koça kurbandır diyorlar
Canı kurbana yorarım
Kul İsa’dır Hakk Rasulüm
Yerde ”Ahmet gele” dedim
Canım yandı göğe çektin
Ruhu hayata yorarım
Musa’yım Kelim’im dedin
Kader sırrını cezmeyledin
Turda yakıp devreyledin
Aczim nuruna yorarım
Eyyüb’üm çok cevru cefam
Çekerim yoğiken devam
Sabrımı zorlayınca belam
Çare rızaya yorarım
Musa imiş çoban gezer
Muhammed’miş alem güder
İmanımı ümmi söyler
Dini çobana yorarım
Aşık ahmedim yanarmış
Yanmak da ne ki ölürmüş
Hakk yoluna “kul” varırmış
Bunu Allah’a yorarım
Ahi kul ahmed erermiş
Vuslat olup da geçermiş
Mest oluban hem uçarmış
Canı Rahman’a yorarım
“kul ahmed”im de ahmedim
“Hay, ben de içtim bir hoşum”
Sakilik var senin olsun
Cübbe imana yorarım
Şişeyi çaldımdı taşa
Namusu vermişim beşe
Başımı SENİN yoluna
Kese kurbana yorarım
Ey “kul” hakikatli yarsın
Ahiliğin başta olsun
Mü’min kullar neyin olsun
Yaza ümmete yorarım
Ümmet aşkım kavidir bak
Kavi ne ki öldürür bak
Sünnet ile yandırır bak
Aşkı Rasule yorarım
Güler isem sendendir bu
Ağlar isem derttendir bu
Ağu içsem candandır bu
Canı ümmete yorarım
Gül Muhammed’im muhammed
Can boğazda “Ya Muhammed”
Nur Muhammed’im gel ahmed
Canı vermeğe yorarım
ahi kul ahmed’e nasib
Benim ol tılsımlı nihan ki bugün ayana geldim
Ezeli nişansız kayıttı şimdi nişana geldim
Bu tılsımı açadur sen hem zulme çerağ oladur
Bağı bostan gülüptür nuru arştan cana doladur
Ahmedim nice makam geçersin bu cana can ola
Canların canı Ahmed’i seversin bu cana yar ola
İsmi azam ile alem vucüd buldu hem ruhundan
İsmi adem ile alem vucüd buldu giz batından
Herkes herkesi ademden bilir de ayrı sorarlar
Hem dahi beni ararlar düşünmez ayan ederler
Her yerde bulunmuşam ben her zerrede bilinmişem
Cümle semada çalınmışam şol beyana gelmişem
Nice ademdir ki bu ahmed ayan ede her sırrı
İşidin yarenler bu sazı bin lisan üzre her sözü
Bugün şevk ile coştum şahbaz olup seyrana geldim
Hay zikrine dönmeğe koştum raksla meydana geldim
Feda olsun bu başım baş olup da devrana geldim
Sada kılsın bu sazım bar olup da safaya geldim
Firak eyler her sözün yaş olup da silmeye geldim
Vuslatı aşkın şevkine can olup da vermeğe geldim
Yunusun çalabı eydür cemali gördükçe ölsem
Söylediğim sözün aşığı olup çalmağa gelsem
ahi kul ahmedim cürmümü canla noktaya yazdım
Noktadan kün ile hasıl oldu alem cana yazdım
NOT: Nokta tanımlanamaz, Allah da tanımlanamaz, teşbihte hata olmaz, cürmü canla noktaya yazmak demek, canı Allah’a vermek demektir. Noktadan kün ile hasıl olmak Allah’ın alemi KÜN=OL emri ile yaratması demektir. cana yazmak da canların hayat bulmasdır.. “bar” Erzurum yöresinin halk oyun tarzıdır. “Canların canı Ahmet” den kasıt Hazreti Rasulüllah’tır.
ahi kul ahmede nasib
Ahbeptu kadehini içermiş divaneler
Ahirette alaf saçarmiş dost pervaneler
Hakk’ın kudreti yedi cehennemi nar eyler
Ol nar aşığın narasından kaçarmış dostlar
“Doldun mu” derse Hakk şikayeti aşıklara
Takati yoktur cehennemin şol aşıklara
Hakk Teala varayım ol meramımdan yana
Aşık say ki yaşlarımdan döne ateş suya
Aşk satarım çık dükkanımı arşa kurmuşam
Gözyaşım derya “hay” kademine yüz sürmüşem
Kaçar olsun inşaallah ahından yedi sema
Göçer olsun inşaallah aşkından şerri cefa
Hakk saki oluptur mey içirir peymaneden
Ev bark çoluk çocuktan, kıldırır divaneden
Vücudumdan kaçar mı şeytan Hakk’ın fehmiyle
Cürmümden isyanıma karar sekinetiyle
Ol kapı ki aşk derler Hakk sana açmış ola
Kadir-i mutlak ol aşkını gönlünde kıla
Lütfi ihsan ile aşıkları sultan yaza
Sultan kim yolunda kaim Hakk’a canan yaza
Meyden bir katre sundu Sübhan’ım açtı kalbim
Zikrin bin bir sırdır ol sırrına kadem kalbim
Her aşk bir köle arar, bil bu sırrı gılman kim
Cennet nedir, aşık kastı nicedir, rıza kim
Allah deyu kalksa kabirden alem yanarmış
Sevi kuldur deyu Rahman’ım yalnız severmiş
Seherlerde yaş yerine kan dökermiş dostlar
Hamdeylese lanetli şeytan kaçarmış dostlar
Vaadine yoktur güman söyler kendi Cemal
Yalnız aşık olmaz lütf ile yola koy Cemal
Sen feryad ederken garipler elinden tutar
Aşk ile şevk şarabı içmek tasından tutar
Ahi kul ahmed aşk özündür aşksız kalma sen
Aşksız olan cahilin işin cehle koma sen
Arş ve kürsi bekler sahibini bir vecd ile
Levh ve kalem yazar sadıkını bir çeşm ile
Aşksız gelen aşkı dünyadır Hakk’tan bigane
Hakk’sız gelen yarandır yedi tamu civane
ahi kul ahmede nasib
Her daim anarım seni
Kararım yoktur Allah’ım
Can dahi bilirim seni
Cananım yoktur Allah’ım
İsmi Baki olan sensin
Dilde yadı olan sensin
Gönül dahi koyan sensin
Nizaım yoktur Allah’ım
Aşkına düşen abdallar
Kendine gelmez aşıklar
Zikrine dönen mürşitler
Bela’ım yoktur Allah’ım
Sen yarattın kamu alem
Ol deyince oldu hemen
Doğrulunca ruhu adem
Olduğum yoktur Allah’ım
Malik-ül mülk benim dedin
Veresiye verdim dedin
Emaneti cana yettin
Emanım yoktur Allah’ım
Dile destan ele bostan
Güle mestan hele canan
Baha kıldın aşka düşen
İhlasım yoktur Allah’ım
Aşkı bilmez kullar öle
Bag-ı bostan döker gide
Bağ-ı irfan cehle düşe
Çerağım yoktur Allah’ım
Aşık olsam derya deniz
Canım versem Hakk’a ikiz
Bağı bostan gülistanız
Dikenim yoktur Allah’ım
Cemaline aşık gerek
Kullarına rahmet gerek
Bağışına ahmet gerek
Salatım yoktur Allah’ım
Bahar gelse yaza varmaz
Güler isem ömür yetmez
Senden ayrı düşmek olmaz
Fermanım yoktur Allah’ım
Dertli olan kullar aşkı
Seherlerde gözü yaşlı
Ağıt yaktım ümmet yahşi
Mihengim yoktur Allah’ım
Adem dedin cennet koydun
Kerem edip havva verdin
Elma deyu günah yazdın
Helalim yoktur Allah’ım
Aklım fikrim şaşa dura
Ahlak için islam ola
Yüzyirmidörtbin nebiye
İnkarım yoktur Allah’ım
Musa dedin kelim kıldın
Turda nurun ile yaktın
İlyas ile feta ölçtün
Bildiğim yoktur Allah’ım
İsa hazret meryem ile
Meryem dahi rahman ile
Çarmıha ger ferman ile
Öldüğüm yoktur Allah’ım
Muhammed Mustafa kulun
Geldi sonunda İslamın
Ümmetedir muhabbetin
Mahrumum yoktur Allah’ım
Ahi ahmed ister seni
Lütuf göster cemal demi
Aşık sayıp abdal de ki
Ölesim yoktur Allah’ım
*
ahi kul ahmed’e nasib
Hakk fermanı ulaştı kudret elinden
Düştüm dipsiz denize yüzmek zorundan
Kadir-i mutlak ferman eyledi ânâ
Elhamdülillah salim çıkardı câna
Beş yaşında okudum elif ba’ya er
Altı yaşında şakıdım Yunus derler
On yaşımda içtim şarab pir elinden
Mevlana derler aşk-ı canan kulundan
On dördümde Hakk’ı sual ettik biraz
Hakikat vücud buldu iman et aymaz
Yirmiye erdim ömrüm gitti uçmuşum
Bağrım açtım aklım şaştı düşmüşüm
Çok vuruştum nefs ve şeytan hasım dura
Sabır ve rıza er durdum makam ola
Yirmibeş tam karışmağa meyil oldu
Meyil kim her yanım aşka zeyil oldu
Otuzumda çevrilmedim sağ yanıma
Öz nefse bekçi durdum fakr ve rızana
Otuz beşte “bela” diyen ruhlar kelam
Sır şerbetinin sakisi Rasul Selam
Kırkta daldım derya ne Rahmete bandım
Cevher-i Marifete ol sırdan erdim
Mum gibi eridim pervaneye döndüm
Aklım zayi oldu divaneye şaştım
Kırk beşte cehle çiğnetir toprak gibi
“Hu, Hu” aşkına döküldüm yaprak gibi
Bin paralık kıymeti bir pula sattım
Anka olup kaf dağına kanat çırptım
Ellide paralandı döndü dergaha
Her ne günah var ise şeytandan yana
Tövbekar oluptur Hakk’a boyun sundum
Ol günahı sevaba Kerim’i buldum
Hakk Rasul’ün vahyi Cebrail oluptur
“Zikr edesin” dedi Rahman, “kul” oluptur
Mevlana, Habib-i Neccar ve Hakk Rasul
Elli beşte tamam oldu üç el husul
Onca rahmet çoğ idi saldım ümmete
Kim dahi sıkışa koşturdu ahmed’e
Şeriat evladır bostan yaptım cevlan
Tarikat âlî oldu gülizar seyran
Hakikat anka’dır uçarmış kaf’larda
Marifet eşiğin geçermiş “kul”lar da
“Elest” bir şaraptır Mürşidi verirmiş
Kararınca içenler mürşid olurmuş
Canla canan bir oldu deyu harında
Aşkımı levhe yazdı “kul” der arşında
İmdi ahmed yandıkça can mı canan mı
Bir olmaya vardıkça candan geçen mi
Perdeler hicap senin gülün gülşen mi
Gül olmağa kim vardan yoğa göçen mi
Çok tamah kılma dünya çeker seni de
Sert düşersin hem cehle yazar teni de
ahi kul ahmed senin kararın nedir
Bir kararın yoktur aşkda zarın nedir
Ahi ahmed için dışın yanıverdi
Yanmak ne ki saç üstünde pişiverdi
not: dün Samsun’a hayırlı işe (Kız istemeğe) giderken ulusoy otobüsünde yazıldı sevgili dostlar. kız çok zorda çok zorda…
ahi kul ahmed
İnsan bu, güzel yapının suvağı
Hele bir nem yürüsün de şeklin gör
Gönül verip nazın çekip aldanma
Hele bir ak yürüsün de zülfün gör
Kara toprak güllerin senin hani
Ölümü öldüren mabedin gani
Çağır ölmeyecek ahmağı beri
Hele bir ot bürüsün de beytin gör
Neler yedi neler yedi bu dişler
Dostlar çekildi ben deyu ölçüler
Arkam kalem deyu kimi yaktılar
Hele bir eğ denilsin de başın gör
Astın kestin bir vakit kudret sendin
Arslan yokken tilki gezip kurt postun
Nice kulunla şer çorbası içtin
Hele bir gel denilsin de yazgın gör
Namaz niyaz cami duvarı hatıra
Üç beş kuruş çingeneyle cennete
Oruç dersen el alemin hatrına
Hele bir gir denilsin de kabrin gör
Sonra şöyle bir güzelce kıradur
Emaneti yeter gari veredur
Hele bir el denilsin de halin gör
Malın mülkün paran pulun hesabın
Oğul uşak gönül sazı avradın
Yar olmadı terkeyledi dostların
Hele bir kel denilsin de başın gör
Nerde aşkın, canın sunmuş cananın
Yolun belin şaşmış iken leylanın
Uzak yere düşürürken azabın
Hele bir kul denilsin de derdin gör
Altın gümüş hatır matır geçmeye
Dostlar gelir bolca toprak atmağa
Münker nekir sual ede bilmeğe
Hele bir “kim” denilsin de “Rabbin” gör
Kara yere salya sümük varıla
Ahi ahmed talkın vere ölene
Kendi olmaz emri Hakk’tan vareste
Hele bir “sen” denilsin de “bahtın” gör
ahi kul ahmed’e nasib
Bize üstad deniyorsa ossursak bile “bi bildiği olmalı” demelisiniz. Vaktiyle 1.5 müridi (bi erkek bi kadın) olan Kızılcahamam’da bir zat, ısrar üzerine keramet göstererek pazarda karganın başını koparır, sonra yapıştırır ve “uç” der, o da uçar. Bi anda müridler artınca dergah almaz. Sonra onların ihlasını denemek ister. Bağırsağı beline bağlar ve namaza durur. Ruküya eğildikçe bağırsak ossuruk gibi öter. Bunu duyan yeni müridler “bu abdestsizin arkasında namaz kılınmaz” diyerek hocayı terkederler. Geriye yine eski 1.5 mürid kalır. Onlar “bi bildiği olmalı” diye düşünmüşlerdir. İşte sadıklar böyle düşünür. Sıddık Ebu Bekir de miraç anlatılınca görmeden “bunu o söylediyse inanırım ve doğrudur” dememiş miydi? Sizin sadakatiniz kime acaba?
Ekmek çalan hırsızı ekmek çaldı diye ekmeksiz mi bırakırsın?
Çocuk söz tutmadı deyu oyuncağını elinden mı alırsın?
Vergi kaçırdı deyu tacirin bütün sermayesini götürecek ceza mı kesersin?
Küfreden çocuğun dilini mi kesersin?
“Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” kutsal metinlerde yer alan empati kuralıdır. Size aynı şartlarda aynı şey yapılsa ne dersiniz? Ölümü de öldürüyor musunuz?
“Hayat işimize yaramıyorsa ölebiliriz” mi diyeceğiz bıktırıldığı için? Yoksa çalışmanın neşvesini idare vermeli midir? İdare sevgisini neden saklamak gereği duyar? Halbuki müşevvik için buna ihtiyaç vardır.
“Doğru yolu izlemekle insanın kaybolduğu görülmemiştir” sözü için doğru idare açısından nedir? Bilmek kadar adil olmak da terazide var mıdır?
“Kendini kışa hazırla, yaz gelirse bahtına” sözü, ben şimdi bunu yapayım, her ihtimale karşı ne demek? Bir idari sorumsuzluk örneği denilebilir mi? al kararı, ya da kes cezayı, ya da şunu şuna yap gitsin boş ver nasıl olsa idare benim ve karar verecek benim, istediğim gibi karar alırım sorumsuzluğu denilebilir mi?
“Aşçıların hatasını maydonoz örter, terzinin hatasını ütü örter, doktorun hatasını toprak örter, idarenin, sizin hatanızı ne örter?” ateş olabilir mi?
“Asker yapılan ve yapılmayan her şeyden sorumludur” aksi halde vatan gider, sizin yaptığınız kadar yapmadığınız şey nedir idarede. Yapılmayanın hiç hesabı yok mu? Temizlikçiler mahsende otursun ve her gün simit ayranken şimdi birisinin merhametiyle sadece bir çorbaya dönüştü. Herkes bir yemeğini aşağıya gönderemez mi? idare bu teklifi yapamaz mı? 10. katta yer var. Onlar oraya yerleştirilemez mi?
“Amaçsız insanlar amaçlı olan insanlara göre daha az kavga ederler”se insanların amaçları yalnızca mesleki mi olmalıdır? Devletin hizmeti halka götürmesi gerektiğine göre bir çalışan doğrudan halka bir miktar çalışırsa görevini ihmal etmiş sayılır mı? görev dar anlamda mı düşünülmelidir?
“Ben benim, ama aynı zamanda sana bağlıyım” sözü çalışanın kişiliğine idarenin de saygı duyması değil midir? Sadakat hürriyet de ister.
“Parası çok ama aklı kıt olan insanlar fark edilmek için pahalı bir bitkiye çok para öderler”sözü idare için kimsenin yapmadığını yaparak fark edilmek mi isterler? Başarı sizce farklılıklarda mı yatıyor yoksa bilgi ve adalette mi?
“Sizi hatırlatan laleyi ters mi yapalım” sözü idarenin hatalarını çalışanın hicvetmesi sayılmaz mı? Sizi de mi hicvedelim.
“İdare dedikodular üzerine karar almamalıdır. Gerçeği araştırmalı ve doğrudan görüşme yöntemini uygulamalıdır” Sözü Kuran’i değil midir? Süfli kurallar neden Kuran-i kurallara tercih edilir?
Hakan der ki; “yasalara uy, vergileri zamanında ver, dostumla dost, düşmanımla düşman ol”
Halk der ki; “yasalara uyarım ama adil yasaler olmalı, vergileri zamanında veririm ama gümşün ayarını bozmamalısın, dostunu dost, düşmanını düşman bilirim ama sen de bizim için güveni sağla” Kutadgu Bilig, Temel sorumlulukları belirlerken temel sorumlulukta bir ihmal olmadığı halde gıvır zıvır şeyler bahane edilip çalışan neden üzülüyor. Kişisel benlik bir tavra mı dönüşüyor.= zulüm sayılabilir mi? Yönetmek halka hizmetten halka efendiliğe mi dönüştü?
Hz. Ali : “yedi yaşına kadar çocuğunuzla oynayın, 7-15 yaşları arasında onunla arkadaş olun, 15 yaşından sonra onunla istişare edin, ona danışın” idare çalışanına danışmamakla yönetme görevini bırakıp egemenlik mi kurmak istiyor?
“Vicdan baskıcı değil, rahat ortamlarda gelişir” yanlış ve süfli kararlar çalışanlar üzerinde baskıya, baskı da kişisel iç hukuku zedeliyor mu?
Toplumda bir şeyler nasib olan insanlar daima ulvi değerlerle yaşar ve öyle de idare edilmek isterler. İdarenin süfli kararlarının onların ulvi kararlarını bozduğu görülmemiştir. Ve onlar kendilerine yapılan süfli kararlara sadece sabrederler ve fakat bu süfli kararlar yanında ve başkasına yapıldığında en çok bağıranlar onlardır.
12 saat çalışan ve sürekli hem devlet için hem devletin görevi olarak halk için çalışan ve üreten adamın yazıcı ve internetini hiç bir şey üretme ve araştırma diye mi kesersin, yoksa dedikodu merkezli süfli amaçlar gözünüzde ulvi değerlere mi dönüştü?
Bütün bunlar çalışan üzerinde bir travma yapabilecek olumsuzluklardır. Gereğinin öğüt kabul edilmesini dileriz.
“Akıl başta / Utanma yüzde / Bilgi gözde bulunur / Öfke gelince akıl gider / Tamah gelince utanma gider / Haset gelince bilgi gider” Hacı Bektaş-ı Veli
“Yöneticiler daima öğüde ihtiyaç duyarlar” Nizamü-l Mülk – Siyasetname
“Yöneticiler, yönetilenlerden daha çok öğüde ihtiyaç duyarlar” ahi kul ahmed
ahi kul ahmed
Şu dünyada ey canlar
Ağdıracak ölüm var
Bağı bostan bozdurur
Solduracak ölüm var
Özen bezen yapadur
Sonra şöyle kıradur
Emanetin veredur
Ödetecek ölüm var
Malım mülküm hesabım
Oğul uşak avradım
Yar olmadı dostlarım
Terkedecek ölüm var
Beni derde düşürür
Yolum belim şaşırır
Uzak yere düşürür
Varılacak ölüm var
Altun gümüş geçmeğe
Dostlar toprak atmağa
Sorgu sual olmağa
Yanılacak ölüm var
Kara yere varıla
Avratların dul kala
Eller koca olmağa
Yazılacak ölüm var
Ana oğul koparmış
Seven eşler nico’lmuş
Minarede ötermiş
Şakıyacak ölüm var
Nerde şahlar tahtıdır
Şehzadeler bahtıdır
Kullarının hanıdır
Ziyan eden ölüm var
Ölüm yoktur ölene
Ölmedendir ölmeğe
Burda ölen yanmağa
Yakılacak ölüm var
Kara kucak yaşayan
Helal haram korkmayan
Aşkı uçkur belleyen
Yanılacak ölüm var
Dünya bağı çok olan
Sert düşermiş oluktan
Malik mülkü unutan
Yanılacak ölüm var
Rahman dedi kullarım
Gezin tozun eğlenin
Lakin biraz düşünün
Varılacak ölüm var
Ölüm benim içindir
Ölsem Rahim dostumdur
Mahmut nuru yolumdur
Sarılacak ölüm var
Eller bana gülerler
Deli deyip süzerler
Ümmet benim yolumdur
Yaşanacak ölüm var
Kısmet olsun kaputtan
Biçtim koydum boyumdan
Nerde nasıl kaderden
Bitirecek ölüm var
Bülbül dilsiz olurmuş
Gülün kokmaz solarmış
Gül Muhammed beklermiş
Koşulacak ölüm var
Muhammed’in ümmeti
Uya dursun sünneti
Baha olsun cenneti
Sevinecek ölüm var
Sünnet deyu gayretli
Ümmet için şefkatli
Yaza dursun rahmetli
Olunacak ölüm var
Can derdine düşermiş
Canandan bir habermiş
Canı canana verseymiş
Gülünecek ölüm var
Ahi ahmed kaçamaz
Halden dahi bilemez
Kervan geldi göçemez
Şaşırtacak ölüm var
Ahi ahmed gariptir
Sünnet deyü ölüptür
Ümmet cana yetüptür
Canlanacak ölüm var
ahi kul ahmed’e nasib