Gözlerin sevdiğim güzel
Ölümden haberin var mı
Seni benden ayırmışlar
Zulümden haberin var mı
Kaşların gerili yaydır
Kirpiğin temrenle oktur
Vur sineme beni öldür
Kulundan haberin var mı
Gelem dedim gelemedim
Saram dedim saramadım
Var adını diyemedim
Aşıktan haberin var mı
Ela gözler süzülür mü
Yiğit kolu sarılır mı
Üç gün geçmez ayrılır mı
Firkatten haberin var mı
Gönlümü de gül eyledim
Bahasını kul eyledim
Cananıma yol eyledim
Sevmekten haberin var mı
Sana yandım sana yandım
Sen uğruna çam’ra yattım
Gelmez gitmez ele döndüm
Nizadan haberin var mı
Ahi ahmed keder bilmez
Ömürünü heder etmez
Harcanmışı sual etmez
Gönülden haberin var mı
ahi kul ahmed nasibidir
Bismillahirrahmanirrahim
selamün aleyküm
GÖRÜCÜ MÜ SEVEREK Mİ?
Gençlerin uzun süre arkadaşlık yaparak birbirimizi tanıyoruz demeleri her zaman olumlu netice vermez. Karşı karşıya gelen insanların öncelikle iyi tarafları öne çıkar. Üç defa bir kişi yanında olmak üzere konuşmaların da öne çıkan iyi yönler beklentinin %70-80’ini karşılaması durumunda “evet” denip yetinilmelidir. Daha sonraki tanımalarda kötü yönlerin öne çıkma olasılığı yüksektir. Kötü yönü olmayan insan olmaz. İnsan iyi yönü olağan görüp kötü yönü abartmaya meyillidir. Kötü yönler yükselince kavga olur ve ayrılık mukadder olur. Şayet evlilik içinde çıkacak kötü yönler “muhtaçlık” nedeniyle yumuşar. Allah’ın eşler arasında sevgi var etmesi de kötü yönleri izole eden bir etkendir.
Ailede sevgi, saygı ve güven üçlü saç ayağıdır. Her biri bir diğerini bozar. Karşı karşıya bakıp anlaşmaya çalışan insanlar değil “Aynı yöne bakabilen insanların uyumlu bir evlilik yapabileceği umulur”
DİKLENMEDEN DİK DURMAK
İslam’da dik durmak vardır. Diklenmek yoktur. Diklenmek demek kavgaya zaten hazır adamın tuzağına düşmek demektir. Bu tür tartışmalarda kişinin nefsi hastalıkları öne çıkar ve söyleneni anlamaz. Halbuki dik durmak sizin sahabe’nin yaptığı gibi dininizi bilerek isteyerek fedakarlık yaparak imanınızı inşa ederek uygun yaşamanızdır. Bu şahane yaşam Allah’ın verdiği nurla ışıldar. Böylece parlayanı herkes görür. Parlayandan çıkan göz ve ses ve beş duyu da aldığı nurla ulaştığı kişide sevme – sevilme – ikna etme etkisine dönüşür. Aranan da budur. Dik durmak kadar doğru ihlaslı ve zor bir yol yoktur. Allah’ın yolu da budur. Bu yolun en kemali Namazın kıyamında olur. Kişi Allah için kendini inşa etmiş ve Allah için kıyamda ayakta durmaktadır ve Allah’ı savunacak cündullah, hizbullah olmuştur. Zulme karşı durmak ve Tevhit üzere olmak ve ümmet birliği içinde bütün olmak da cihat da aynı anlama gelir. İtikattan sonra ahlakın hedef alınması da muamelat, ibadet gibi diğer unsurlar üzerinde olumlu etki eder. Şayet ahlak 5. Unsura düşerse dik durmanın diğer insanlara yansıyan güler yüzü zayi olur.
DANIŞMA
Bir müslüman zorlandığı bazı konularda müslümanlardan danışma yapabilmelidir. Danışma yapılacak kişinin ilmiyle amil, toplumda imani yeri olan, haset ve kıskançlık ve kin gibi topluma yönelik ve ahlaki olumsuzlukları olmayan ve sorulacak konuda bilgili uzman olan Allah korkusu yüksek kişilerden olması gerektir. İstiare ve Rüya’ya gereğinden fazla güvenmek yanlış olur. İslam’ın bilinen kurallarına uyularak makul bir danışma yaptıktan sonra karar verilerek bu kararın hayra hizmet etmesi, hayırlı olması için dua edilmelidir.
İnsan, kimin hükmünü uyguladığı ile mana kazanır. Kim, kimin hükmünü uygulayacaksa onu sevmesi gerekir. Kişi sevdiği ile beraberdir hadisi bütün ilişkiler yönünden geçerlidir. Bu yüzden kişi neyi sevdiğine dikkat etmelidir. İnsanın bazı hallerde gafletle yanlış bir şeyi sevdiği de olabilir. Temel olan şey sevme unsurlarının tamamının İSLAM’a uygun olmasıdır. En ufak bir kir, beyaz sahifeyi kirletir ve tamamı küfürden sayılır. Bir bardağa bir sivrisinek düşünce de aynısı olur.
ZENGİNLİĞİN GÖTÜRÜSÜ
Zenginlik başlı başına bir doyum değildir. İslam’ın kazancı belli şekillerde dağıttırmasının nedeni onu alamayacağı zenginlik tatmininden uzaklaştırıp dağıtmaya tatmin vermektir. Bu tatmin hem kişinin hem toplumun çıkarları açısından önemlidir.
Zenginliği amaç edinen insanını zenginleşmesi zulmederek hırs boyutunda gerçekleşir. Zenginlik gerçekleşince kişi “Ben bunu ne yapacağım” demeye başlar. Bu taminsizliğe daha çok, parayı amaç edinen Yahudiler düşer. Bu sefer Yahudiler Kıbrıs’a, Türkiye’ye veya Amerika’ya kumar oynayarak belki bir tatminle elden çıkarırlar. Temel olan şey tatminsizliğe isyandır. Ahiler 13 dirhem gümüşten fazla para biriktirmezlerdi. Biriktiren hoş karşılanmazdı. Bu tutar 50.000 TL’ye denktir.
ALIŞ VERİŞ STANDARDI
İnsanlarda pahalı alışveriş yaparak toplumsal standardını yükseltme hevesi gittikçe artıyor. Bir hak yolcusu ihtiyacı dışında bir şeyi almaması gerekir. Çocuk bile pahalı bir telefon ile toplumsal standardını yükseltmek istiyor. Sabır ve tevazu olmadan bunların düzeltilmesi mümkün değil.
DİKKATTEKİ AZALMA
İnsanların dikkati toplumlar geliştikçe ve sıkıştıkça gittikçe azaldı. Az nüfuslu ortamlarda insan dikkati 30 saniyeye kadar varıyordu. Yani bir kamera kendi açısından yakaladığı bir olayı veya bakış yönünü 30 saniyeye kadar çekip insanlarla bu süreye denk olacak şekilde izleyebiliyor idi. Fakat zaman içerisinde bu dikkat toplama süresi 7 saniyeye kadar düştü. Bunun anlamı bir açıdan bakan kamera 7 saniyeden fazla o açıdan resim vermemesi gerekiyordu. Bütün bunlar toplumların dikkat seviyelerinin düşmesine yol açtığını gösteriyor. Bunun bir diğer anlamı insanda gittikçe oluşan ferdiyetçilik, bencillik ve maddi tatminden , tatmin duyamama ve sıkılarak daima bir yenisine geçme iştiyakı artıyor denilebilir.
BAŞARI MI ERDEM Mİ?
İnsanlar zaman içerisinde erdemler yerine başarıyla her şeyi ölçmek ister hale geldiler. Örneğin; dershanelerdeki ölçme bütünüyle başarıya endekslidir. Üniversite sınavı da aynıdır. Halbuki erdem daha uzun vadeli ve toplum karakterine ve kişinin kendisine olumlu etkiler yapan bir fazilettir. Aileler bile oğlum kazansında nereyi kazanırsa kazansın demekten öte erdemle ilgili hiç bir şey söylememektedir. Bu yüzden başarıya kilitlenme duygusu gittikçe yaygınlık kazanmaktadır. Başbakan bile 2023 hedeflerini söylerken hep maddi başarıları söylemekte fakat erdemle ilgili herhangi bir hedef göstermemektedir. Bunlar yanlıştır. Hak yolcusu kendi yolunu çizerken daima başarı ile erdemi birlikte değerlendirmek zorundadır.
DİN MERHAMETTİR
Din merhamettir hadisi çok önemli bir hadistir. Kendini aşamayan insan başkalarına merhamet edemez. Bu yüzden merhamet ederken tek başına merhamet etmediğini hak yolcusunun bilmesi gerekir. Merhametin kaynağı Allah’tır. Kişiye kendi merhametinden bir cûz vermiştir. Bu yüzden merhamet eden kişilerin Allah’ı hatırlayarak zaman zaman da estağfurullah demesi uygun olur. Merhamet sevmekle bağlantılı bir fiildir. İnsan sevmeden hiç kimseye merhamet etmez. Bu yüzden öncelikle sevme işlemini bütün mahlukata kadar kaydırmak gerekir. Sevgisi genişleyen insanın merhameti de genişler.
HOŞGÖRÜ
Hoşgörü, İslam’ın temel ahlak kriterlerinden biridir. Hoş görülmesi gereken şeyler insanların kusurlarıdır. Kasti yapılan ve önemli haramları işleyen insanların durumu biraz farklıdır ve uyarıyı gerektirir. İnsan olmanın verdiği kusurlar daima bir hoşgörüyle karşılanmalıdır. Hoşgörü yayıldıkça kötülük yayılmaz. Hoşgörünün temeli Allah’ın yaratmasından dolayıdır. Hak yolcusu insanların kusurunu yüzüne vurmak yerine onları affedip doğruyu kendisi işleyerek ona göstermelidir. Yunus Emre “yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü” diye buyurmaktadır.
Bre güzel bre güzel
Yaşın geçer demedim mi
Sürme çekilmiş gözlerin
Yiğit yıkar demedim mi
Lale sümbül gülün kastı
Şenlenirmiş gönül kasrı
Bülbül olup ahu zarı
Cana yeter demedim mi
Boylu poslu fidan gibi
Uzar gider selvi gibi
Bir gün gelir yaşın gibi
Hazan olur demedim mi
Yörü behey kaşı kalem
Nazın çeker kamu alem
Beni sende yare kılam
Canan olur demedim mi
Hele bak şu canı teze
Gelin olmuş onbeş güne
Bensiz niden varıp ele
Ziyan olur demedim mi
Yanıp yanıp da yakıldım
Şu güzele pek alındım
Onbeş diye çok düşündüm
Günah olur demedim mi
Dertli yazdım canım çeker
Bu ahu zarı kim biler
Güzel sana düşsem eğer
Derman yoktur demedim mi
Bre ağam sürdür atın
Güzellerin aşkı çetin
Ulu orta gezme sakın
Güzel yıkar demedim mi
Bir gönüldür baştan yanar
Canan naza düştü dağlar
Aşık sazı yaşin ağlar
Ağıt düzer demedim mi
Hey ağalar zorlu beyler
Ölmeden bir dem süreler
Yüzüne kara topraklar
Atan gider demedim mi
Hey Rabb’im amanın aman
Ne kadı bilir ne güman
Azraildir kastı candan
Uçar gider demedim mi
Vuslat gitti firkat döndü
Ciğer deşti cana yetti
Kimler geldi kimler geçti
Zulüm yanar demedim mi
Bahar baçı güller ola
Gül bahası aşka yete
Bu hal ile Muhammed’e
Gönül bağlar demedim mi
Yetti canım onmaz halim
Cefa çeker bitmez aşkım
Onca günah tövbekarım
Hakk’ın siler demedim mi
Ahi ahmed kulluk eder
Eder de can tenden gider
Ölüm de olmazsa eğer
Kıran girer demedim mi
kasr: saray
güman: şüphe
vuslat: kavuşma
firkat: ayrılık
baha: bedel
tövbekarım: tövbe eden kişi
aşık ahi kul ahmede nasib olmuştur
Derdi gamınla geçti yaz baharım
Yare bi goncadır derilmez oldu
Zulüm girdi araya söz döşerim
Yare bi türküdür çalınmaz oldu
Cefa çeker bülbül ağlar dalında
Gonca solar imiş kimler kaşında
Bu zalımın derdi eyler sadrımda
Yare bi sefadır sürülmez oldu
Yar bakar yüzüme melül melül
Bir od düştü gönlüme oldum zelil
Bir hayale yeldirdim onmaz rezil
Yare bi cefadır çekilmez oldu
Söylersen sen söyle sözün hasını
Nice kantar çekebilmez gamını
Nazlı yârim çeker oldu şerrimi
Yare bi nizadır edilmez oldu
O kara kaşları levh’de görmüşem
Cefadır ettiği hem de yanmışam
Kime kısmet eylemiş de solmuşam
Yâre bi kazadır dönülmez oldu
Kırıldı bellerim onmaz dallarım
Bir yar uğruna çevrilmez kollarım
Güzeller durağı pınar başlarım
Yâre bi fetadır yapılmaz oldu
Edep bir ihramdır giy ol Hüda’dan
El iki söyler ise sen bela’dan
Zora vardı haddi usul saladan
Yare bi sadadır verilmez oldu
Ben yârime düşkünem zulüm etme
Bir gonca güldür kemler söyletme
Bu canı feda ettim inkar etme
Yâre bi vefadır edilmez oldu
Ak göğsün üstünde ataşlar yanar
Al topuk üstüne tumanın çeker
On beşinde bir güzel anca yeter
Yâre bi hevadır edilmez oldu
Sılayı da deli gönül sılayı
Kılavuz eyledim telli turnayı
Ak kollara dizdim beşli burmayı
Yâre bi kınadır yakılmaz oldu
Lisanım güldendir güller derleyi
Ak gerdana dizdim allı goncayı
Mor yamaçlara düzülmüş yaylayı
Yâre bi meradır çıkılmaz oldu
Pınarlara üşüşür şol güzeller
Yiğitlerle söyleşir kim yetenler
Çöğermiş de eyleşir yar bilenler
Yâre bi canadır verilmez oldu
Yar elinden yar elinden alırım
Gönca gülü al ipekle sararım
Bir zalime düştüm öyle yanarım
Yâre bi hâzâdır bilinmez oldu
Aşığam aşık derdi dermanından
Sözüne kazık çaktı fermanından
Kimlere talkın verdi imanından
Yâre bi Hüda’dır varılmaz oldu
Ahidir ahmedim söyler sadrından
Cefadır çeker güzeller kahrından
Bir zalime düştü çıkmaz derinden
Yare bi sevdadır düşülmez oldu..
sadır:göğüs
feta: yüksek fedakarlık
niza:kavga etmek
kaza:kaderin gerçekleşmiş şekli
bela: levhi mahfuzda evet demek,
sala:duyurmak
sada:ses
mera: yaylanın yayılabilecek otlu kısmı
heva:geçici heves
çöğmek: oturmak, çömelmek
talkın: imamın mezara konulan cenazenin sorgusuna yardım etmesi
Ahi kul ahmede nasib olmuştur
Bakmayın siz benim ağladığıma
Bir ataş düştü ciğer’mde yarem var
Döner döner yanarım da yarime
Bir ataş düştü ciğer’mde yarem var
Kızılırmak gibi çağlar akarım
Yel estikçe rayihalar kokarım
Üç gün güler isem beş gün ağlarım
Bir ataş düştü kalbimde yarem var
Allah kahretmesin böyle zalimi
Aleme rüsvay etti gör halimi
Kafir etmez ettiğin şu zulümü
Bir ataş düştü gönlümde yarem var
Yar göçünü denklemiş seher vakti
Gül takarmış başına göçer ahdi
Altun asbap yumuş zülfü taraklı
Bir ataş düştü sarımda yarem var
Bakar oldum yar göçünün ardından
Beyler komaz şu yaylanın gülünden
Giri versem ak gerdanın koynundan
Bir ataş düştü koynumda yarem var
Düşer oldum toz topraklı yollara
Karışaydım boz bulanık sellere
İsmi cismi bilinmedik illere
Bir ataş düştü bağrımda yarem var
Ahdim kaldı şu gelinin yanında
Canım tüter bir gecenin harında
Güller açar çift memenin ucunda
Bir ataş düştü tenimde yarem var
Karanlık gecede çıkıp gelesin
Dereyim gülleri vakti yetesin
Kollarım üstüne yatıp kalasın
Bir ataş düştü canımda yarem var
Döne döne teneşirde yunayım
Kimse bilmez cahile post olayım
Kâfur içtim Rahman’a dost olayım
Bir ataş düştü kullukta yarem var
Gurbet ile gidersem anmazlar
Güzel ile bağrı başlı komazlar
Memesinde çakır diken bilmezler
Bir ataş düştü gülümde yarem var
Salınırda benim yarim salınır
Hasret kaldım ciğerciyim bölünür
Akıbeti bu dert beni öldürür
Bir ataş düştü ömrümde yarem var
Kırata da yavrum yol mu dayanır?
İkrar vermez isen yiğit darlanır
Yarın kara toprak örter söylenir
Bir ataş düştü sorgumda yarem var
Karakaş altında sürme nazeyler
Güzel gül elinde ele sazeyler
Mene sen diyende cane yazeyler
Bir ataş düştü haremde yarem var
Ak kolları sala sala yürüsün
Al fistanı yare diye sürüsün
İnce bele yiğit kolu sarılsın
Bir ataş düştü böğrümde yarem var
Ahi kula ahmed yazar yareler
Vera kıla rahmet düşer çareler
Güzel sene düştüm bilmem niceler
Bir ataş düştü zühdümde yarem var
Kul ahmedin derdi bitmez şöylece
Kim ne bilsin feta örter boyluca
Kaç garibin ahı düşer fakrına
Bir ataş düştü sırrımda yarem var
aşık ahi kul ahmedin nasibidir
Sana açtım ellerimi
Mahsun etme didarından
Bu ümmetin kullarını
Mahrum etme didarından
Hergün seni fikir etsem
Şükür dahi yavı kılsam
Ölsem ölsem karar etsem
Yoksun etme cananından
Beni benden alan Hakk’tır
O’na türlü dilek yoldur
Ayruk saza sözüm çoktur
Aşkın etme yaranından
Sırattan düşem uçmağa
Cehennem od’na yanmağa
Karalar yüzüm sürmeğe
Yavsın etme salahından
Ey yarenler ölem deyu
Ettiğimi bulam deyu
Aybım vura yüzler deyu
Darda koma günahımdan
Gerçek kula kulluk sefa
Ağıt kılam gülsem cefa
Hemin geldim nefse kara
Kal’asını yıkasından
Eyi amel etsem kaşa
Azap yazmaz Cebbar beşe
İki alem canan düşe
Mahbub ola emanından
Ecel ere bir gün ölem
Pişman ola dara gelem
Sağ yanıma dahi verem
Kulluk eyler belasından
Karşıma gele ni’ttüğüm
Zülüm dahil ne ettiğim
Yolum nicedur gittiğim
Varam eyler kararından
Sala eyle ele bele
Dört tekbire aşkın yele
Ömür sazı kemal düşe
Ahir yaza nicesinden
Ahi ahmed dua sözü
Kalpler çalar Hakk’ın sazı
Muhammed’e kaştır yüzü
Karar etme makamından
Ey biçare ahmed ahi
Günahını sırtla dahi
Sığındığın Allah gani
Rahim eyler halasından
(Dört tekbir=cenaze namazı)
(didar=gönül)
(gani=zengin, Hakk sıfatı)
(dar=zorluk)
(Mahbup=sevgili)
(eman=güven, koruma)
(Cebbar=Hakk ismi, zor kullanan)
(beş=beş vakit namaz)
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur..
Selam saldım kömür gözlüm yanarmış
Bahar eyler kışım, güller içinde
Sefam olsun derdi aşka düşermiş
Güzel neyler selvi dallar içinde
Bana dost mu keklik gibi yürüyen
Ak elleri deste deste gülünen
Zülüf dersen tel tel eyler salınan
Maral neyler yaban iller içinde
Ben bir güzel sevsem baçı bellidir
Can-ı canan kılsam harı zorludur
Aşık diye gezsem sazım koşmadır
Melül neyler kurtlar kuşlar içinde
Kadir mevlam seni öğmüş yaratmış
Taşar aşkın seli bentler yıkarmış
Bahar deyu, kışın gerdan açarmış
Hulül neyler vücut nazlar içinde
Kamış gibi sûsen hattat eline
Kıvrım kıvrım yazsan aşık nazına
Gahi sala etsen benim canıma
Halil neyler seni kullar içinde
İbrişimdir baha boynum sarılır
Tellerinen cana zülüf sarılır
Aşık olan dertler ile ölçülür
Zelil neyler seni çullar içinde
Ay yüzünü döndür ben’ler yakılsın
Bir kusur mu beller eller sorulsun
Gül dalına zar mı harı konulsun
Sefil neyler yanmış güller içinde
Beni öldürmeye kastı var imiş
Öldürmek ne ki zülmü şer imiş
Bunca günah mah cemali zar imiş
Hatıl neyler dökmüş harman içinde
ahi kul ahmede nasibdir.
Kara kaşlarını çatan sevdiğim
Cemalini mahdan saymaya geldim
Dara düşürüp de zulüm gördüğüm
Sanatını şerden yazmaya geldim
Kara düşlerini yuyup yıkasam
Çare leblerini güle bezesem
Hele şeftalini deva eylesem
Bahasını senden ölçmeye geldim
Kara bahtımı da bayram eylesen
Sana kulluğumu canan düşlesen
Bir ataş ki yanar arştan beslesen
Çerağını Hakk’tan sormaya geldim
Kara yazılırmış candan verenler
Cana canan imiş candan geçenler
Canla canan harda bir mi olmuşlar
Çırasını hay’dan yakmaya geldim
Kara vezire bir sultan olsaydım
Sultan kim serçeyim aslan keseydim
Yar köle ararmış kulun olsaydım
Hizmetini can’dan yapmaya geldim
Kara bağlarmış şu cansız yüreğim
Soyha dünyadan ha eksik kalayım
Ben bu güzelden de geçmez olayım
Belasını kuldan bilmeye geldim
Kara yazılırmış dertli aşıklar
Dara düşermiş sıdkı sadıklar
Kime yazar imiş ceylan bakışlar
Meramını nazdan çözmeğe geldim
Kara ahmed kara tenden olaymış
Kara yazmaz Rahman gülden sayarmış
Bu kara ile kaç güzel yakarmış
Çeteneyle güller sunmaya geldim
ahi kul ahmede nasibdir
Bize üstad deniyorsa ossursak bile “bi bildiği olmalı” demelisiniz. Vaktiyle 1.5 müridi (bi erkek bi kadın) olan Kızılcahamam’da bir zat, ısrar üzerine keramet göstererek pazarda karganın başını koparır, sonra yapıştırır ve “uç” der, o da uçar. Bi anda müridler artınca dergah almaz. Sonra onların ihlasını denemek ister. Bağırsağı beline bağlar ve namaza durur. Ruküya eğildikçe bağırsak ossuruk gibi öter. Bunu duyan yeni müridler “bu abdestsizin arkasında namaz kılınmaz” diyerek hocayı terkederler. Geriye yine eski 1.5 mürid kalır. Onlar “bi bildiği olmalı” diye düşünmüşlerdir. İşte sadıklar böyle düşünür. Sıddık Ebu Bekir de miraç anlatılınca görmeden “bunu o söylediyse inanırım ve doğrudur” dememiş miydi? Sizin sadakatiniz kime acaba?
Ekmek çalan hırsızı ekmek çaldı diye ekmeksiz mi bırakırsın?
Çocuk söz tutmadı deyu oyuncağını elinden mı alırsın?
Vergi kaçırdı deyu tacirin bütün sermayesini götürecek ceza mı kesersin?
Küfreden çocuğun dilini mi kesersin?
“Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” kutsal metinlerde yer alan empati kuralıdır. Size aynı şartlarda aynı şey yapılsa ne dersiniz? Ölümü de öldürüyor musunuz?
“Hayat işimize yaramıyorsa ölebiliriz” mi diyeceğiz bıktırıldığı için? Yoksa çalışmanın neşvesini idare vermeli midir? İdare sevgisini neden saklamak gereği duyar? Halbuki müşevvik için buna ihtiyaç vardır.
“Doğru yolu izlemekle insanın kaybolduğu görülmemiştir” sözü için doğru idare açısından nedir? Bilmek kadar adil olmak da terazide var mıdır?
“Kendini kışa hazırla, yaz gelirse bahtına” sözü, ben şimdi bunu yapayım, her ihtimale karşı ne demek? Bir idari sorumsuzluk örneği denilebilir mi? al kararı, ya da kes cezayı, ya da şunu şuna yap gitsin boş ver nasıl olsa idare benim ve karar verecek benim, istediğim gibi karar alırım sorumsuzluğu denilebilir mi?
“Aşçıların hatasını maydonoz örter, terzinin hatasını ütü örter, doktorun hatasını toprak örter, idarenin, sizin hatanızı ne örter?” ateş olabilir mi?
“Asker yapılan ve yapılmayan her şeyden sorumludur” aksi halde vatan gider, sizin yaptığınız kadar yapmadığınız şey nedir idarede. Yapılmayanın hiç hesabı yok mu? Temizlikçiler mahsende otursun ve her gün simit ayranken şimdi birisinin merhametiyle sadece bir çorbaya dönüştü. Herkes bir yemeğini aşağıya gönderemez mi? idare bu teklifi yapamaz mı? 10. katta yer var. Onlar oraya yerleştirilemez mi?
“Amaçsız insanlar amaçlı olan insanlara göre daha az kavga ederler”se insanların amaçları yalnızca mesleki mi olmalıdır? Devletin hizmeti halka götürmesi gerektiğine göre bir çalışan doğrudan halka bir miktar çalışırsa görevini ihmal etmiş sayılır mı? görev dar anlamda mı düşünülmelidir?
“Ben benim, ama aynı zamanda sana bağlıyım” sözü çalışanın kişiliğine idarenin de saygı duyması değil midir? Sadakat hürriyet de ister.
“Parası çok ama aklı kıt olan insanlar fark edilmek için pahalı bir bitkiye çok para öderler”sözü idare için kimsenin yapmadığını yaparak fark edilmek mi isterler? Başarı sizce farklılıklarda mı yatıyor yoksa bilgi ve adalette mi?
“Sizi hatırlatan laleyi ters mi yapalım” sözü idarenin hatalarını çalışanın hicvetmesi sayılmaz mı? Sizi de mi hicvedelim.
“İdare dedikodular üzerine karar almamalıdır. Gerçeği araştırmalı ve doğrudan görüşme yöntemini uygulamalıdır” Sözü Kuran’i değil midir? Süfli kurallar neden Kuran-i kurallara tercih edilir?
Hakan der ki; “yasalara uy, vergileri zamanında ver, dostumla dost, düşmanımla düşman ol”
Halk der ki; “yasalara uyarım ama adil yasaler olmalı, vergileri zamanında veririm ama gümşün ayarını bozmamalısın, dostunu dost, düşmanını düşman bilirim ama sen de bizim için güveni sağla” Kutadgu Bilig, Temel sorumlulukları belirlerken temel sorumlulukta bir ihmal olmadığı halde gıvır zıvır şeyler bahane edilip çalışan neden üzülüyor. Kişisel benlik bir tavra mı dönüşüyor.= zulüm sayılabilir mi? Yönetmek halka hizmetten halka efendiliğe mi dönüştü?
Hz. Ali : “yedi yaşına kadar çocuğunuzla oynayın, 7-15 yaşları arasında onunla arkadaş olun, 15 yaşından sonra onunla istişare edin, ona danışın” idare çalışanına danışmamakla yönetme görevini bırakıp egemenlik mi kurmak istiyor?
“Vicdan baskıcı değil, rahat ortamlarda gelişir” yanlış ve süfli kararlar çalışanlar üzerinde baskıya, baskı da kişisel iç hukuku zedeliyor mu?
Toplumda bir şeyler nasib olan insanlar daima ulvi değerlerle yaşar ve öyle de idare edilmek isterler. İdarenin süfli kararlarının onların ulvi kararlarını bozduğu görülmemiştir. Ve onlar kendilerine yapılan süfli kararlara sadece sabrederler ve fakat bu süfli kararlar yanında ve başkasına yapıldığında en çok bağıranlar onlardır.
12 saat çalışan ve sürekli hem devlet için hem devletin görevi olarak halk için çalışan ve üreten adamın yazıcı ve internetini hiç bir şey üretme ve araştırma diye mi kesersin, yoksa dedikodu merkezli süfli amaçlar gözünüzde ulvi değerlere mi dönüştü?
Bütün bunlar çalışan üzerinde bir travma yapabilecek olumsuzluklardır. Gereğinin öğüt kabul edilmesini dileriz.
“Akıl başta / Utanma yüzde / Bilgi gözde bulunur / Öfke gelince akıl gider / Tamah gelince utanma gider / Haset gelince bilgi gider” Hacı Bektaş-ı Veli
“Yöneticiler daima öğüde ihtiyaç duyarlar” Nizamü-l Mülk – Siyasetname
“Yöneticiler, yönetilenlerden daha çok öğüde ihtiyaç duyarlar” ahi kul ahmed
ahi kul ahmed