Yörü bre yaren ağa
Senden âlâ yar olma mı?
Kışda yaylayan güzelin
Yanakları al olma mı?
Yaren kalbi çifte çotar
Her birinde güller biter
Bir yiğide iki düşer
Birin seven del’olma mı?
Yürek düşer bir zalime
Allar giyer el gördüye
Selam saldım nazlı yare
Ayrı düşmek zül’olma mı?
Yollar ince uzun gider
Uzun diye seven nider
Bahar gelmiş yazı geçer
Güzleyince bir olma mı?
Bugün yari düşte gördüm
Gördüm amma hayra yordum
Varıp güzellere sordum
Onbeşinde yar olma mı?
Hey ağalar zorlu beyler
Otağ kurmuş Yörük kızlar
Öteden sırnaşır canlar
Ayrılanlar bir olma mı?
Ben seni sevdim seveli
Alı mordan yar seçeli
Bahasıdır can vereli
Bencileyin kul olma mı?
Başı duman zorlu dağlar
Yaylasında kızlar eyler
Yarden ayrı düşen kullar
Yanıp yanıp kül olma mı?
Yarim giyer al yemeni
Kemha sarar gül bedeni
Emen bilir şol lebleri
Ölüp ölüp sorulma mı ?
Onbeşinde bir yar sevdim
Turnalarla selam saldım
Mah yüzünü huri sandım
Nur içinde sevilme mi?
Gül dikensiz olmaz imiş
Bülbül güle canan olmuş
Benim yarim can istemiş
Yar deyip de geçilme mi?
Ölmeden bir dem sürmedim
Kara toprak ben ölmedim
Öldüm öldüm de yitmedim
Aşk içinde yelinme mi?
Aşık Ahmet yanar imiş
İman kaşı aşka düşmüş
Muhammed’li yolda ölmüş
Hakk yanında kul olma mı?
Not: VARSAĞ Özel bir ezgiyle söylenen koşmaya denir. Önce Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkleri tarafından söylendiği için bu adla anılır. Semâiye benzer. Hece ölçüsünün en çok sekizli kalıbıyla yazılır. 4+4 duraklı veya duraksız olur. Kafiye şeması şöyledir: Xaxa bbba ccca.
Semâiden ezgi yönüyle ayrılır. Varsağı yiğitçe bir havayla okunur. Çokluk içinde “bre”, “hey”, “hey gidi”, gibi ünlemler yer alır. Bu ünlemlerin bulunmadığı varsağılar ezgisiyle fark edilir. Güney Anadolu’da Maraş’tan Mersin’e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri, Selçuklular zamanında Anadolu’ya yerleşmişlerdi. Varsağı, Varsak Türkleri’nin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidir. Halk edebiyatında en çok varsağı söyleyen aşık, Karacaoğlan’dır.
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Benden selam eylen yarin iline
Nazlanıp da öte öte durmasın
Bahar döner yazı geçer halına
Sızlanıp da ağu içip ölmesin
Yar seninle böyle miydi bazarım
Gömlek düştü akıl yitti hazanım
Yaktı beni kaşı keman yaranım
Közleyip de aşkı yerip durmasın
Altına al geyer üstüne kemha
Gel güzelim beni koynunda sakla
Kız mıdır dul mudur perçemi aça
Eyleşip de yaban ilen kalmasın
Kara kaş altında neler çevirir
Ak ellere al kınalar yaktırır
Ben bir turna olsam selam yazdırır
Okutup da alem ilen salmasın
Ala göze siyah sürme nazından
Yiğit olan yiğit ölür yasından
Sen şöyle bir döşen aşkın telinden
Tutturup da ağıt ilen sarmasın
Al yanaklar alma gibi kırmızı
İnci mercan dişler ile gülüşü
Ben söylerim Hakk’a giden Rasulü
Belleyip de kafir ilen yormasın
Yanarım yanarım yare yanarım
Bilmedi kadrimi niyet ararım
Kimseler içmez tasımdan ağlarım
Gıybeti de eller ilen yapmasın
Yar taramış zülfünü belden âri
Ak göğüsler fırlar düğmeden âri
Güzel sevme derler cahilden âri
Bakışıp da ökçe ilen gitmesin
Yar kalemi almış yazar hünkara
Sevdiğin sınarmış yerer cihana
Yiğit olan yiğit sabrı meydana
Sözleşip de karar ilen yıkmasın
Sevdim sevdim alamadım yanaktan
Baha kıldı beş bin kayma başlıktan
Canım koydum üç gül ile taraktan
Tartılıp da pullar ilen gitmesin
Güzel ayrılır mı sevdana düşen
Dört kitapta gördüm ölmeden ölen
Neye saydın canım sundum bilmeyen
Pazarı da beyler ilen yapmasın
Yarden ölçtüm yollar ırak pekuzar
Haber saldım gelen giden ahuzar
Sen bir sala eyle dağlardır ular
Salınıp da yollar ilen tozmasın
Kul ahmed der bu sevdaya doyamam
Memeleri alma alma ememem
Ağu içtim yar elinden ölemem
Unutup da eller ilen saymasın
Aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur..
Allanır pullanır kınalar yakar oy
Sürme ile nazara kimler girer oy
Hörü, gelin olmuş da ata biner oy
Yollar uzun ince beller sorulmaz oy
Allı gelin allı gelin oy oy
Al kuşakla bağlı gelin oy oy
Kızılırmak yaran olmaz oy oy
Atlılara baş bu gelin oy oy
Al kuşağı dolar idi gardaşı oy
Boz eğeri ata vurdu yoldaşı oy
Üç köy öte varmak idi maksadı oy
Eller ırak nice kader sorulmaz oy
Allı gelin pullu gelin oy oy
Dualarda güllü gelin oy oy
Kızılırmak canan olmaz oy oy
Canlar ile baç bu gelin oy oy
Damlar boş kalırmış gelin gidince oy
Yollar tozuturmuş güvey gelince oy
Köprüler yıkılırmış kavuşunca oy
Kimler uzun nice canlar sorulmaz oy
Boylu gelin poslu gelin oy oy
Yiğitlere yaslı gelin oy oy
Kızılırmak nadim olmaz oy oy
Kimler ile göçtü gelin oy oy
Görümceler yengeler kaynanalar oy
İmamlar beyler nicedir ağalar oy
Yandı yandı köz köz oldu ciğerler oy
Kimler yanar nice hallar sorulmaz oy
Allı gelin pullu gelin oy oy
Domurları terli gelin oy oy
Kızılırmak gonca bilmez oy oy
Ağıtlarda yazgı gelin oy oy
Ulak saldım yarim gele kavuşak oy
Üç yüz atlı beş yüz yaya buluşak oy
Kapaltı’nda atlıları tozutak oy
Köprü gider canlar düşer sorulmaz oy
Allı gelin zorlu gelin oy oy
Meleklere hörü gelin oy oy
Kızılırmak taze bilmez oy oy
Azrail’e sözlü gelin oy oy
Köprüler yıkılır yiğitler ölür oy
Yazgılar çözülür kötüler kalır oy
Dua okunur ağıtlar yakılır oy
Gelin gider yiğit ağlar sorulmaz oy
Allı gelin akça gelin oy oy
Gönüllere gökçe gelin oy oy
Kızılırmak iman bilmez oy oy
Allah’ına kul bu gelin oy oy
Kızılırmak zalımsın zalım zalım oy
Koç yiğitler yutar oldun yanayım oy
Beş köprü de sırtına ben vurayım oy
Giden gitsin sular çağlar sorulmaz oy
Allı gelin şallı gelin oy oy
Ağıtlara düştü gelin oy oy
Kızılırmak edep bilmez oy oy
Muhammed’e koştu gelin oy oy
Kayseri Sarıoğlan ilçesi, Karaöz Köyü girişinde bulunmaktadır. Şahruh Bey, Alaüddevle Bozkurt Bey’in oğlu olup, bu köprüyü Kızılırmak üzerinde XVI.yüzyılın başında yaptırmıştır. Şahruh Bey’in oğlu Mehmet Bey tarafından da 1538-1539 tarihlerinde onarılmıştır. Bu onarımla ilgili bir kitabe köprü üzerinde bulunmaktadır. Kitabenin mealen anlamı:
”Bu köprüyü h.945 (1538-1539) ‘de Alaüddevle Zulkadirî Sasani’nin oğlu Şahruh Bey’in oğlu Mehmet Emir Abdullah eliyle onardı”.
Köprü muntazam kesme taştan yapılmıştır. Sekiz kemerlidir. Ortada yüksek sivri bir kemer, onun yanında da gittikçe alçalan beşer kemer daha bulunmaktadır. Yanlardaki korkuluklar iyi bir durumda olup, köprü günümüzde de kullanılmaktadır.
KÖPRÜNÜN HİKAYESİ
Rivayete göre Şahruh Köprüsünün eski yeri şimdiki yerinden 1600 metre daha yukarıda imiş. Köprü uzun yıllar insanları Kızılırmak’ın üzerinden geçmesine vasıta olmuş. Günü gelmiş yorulmuş insanları taşıya taşıya. Günün birinde üzerinden düğün alayı geçerken yıkılıvermiş.
Kayseri ve Yozgat’tan hareket eden iki düğün alayı köprünün üstünde buluşmuşlar. Ağıta göre köprünün üstünde üç yüz atlı, beş yüz de yaya varmış. Bunca insanı taşıyamayan eski köprü yıkılıvermiş ve Kızılırmak’ın azgın sularına kapılan insanlardan kimisi kurtulur, kimisi Kızılırmak’ın azgın sularında kaybolup gitmiştir.
Aşık hattat ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Gönül ne gezersin sarp yaylalarda
Geliver ovaya el’e gidelim
Bir güzel bir yiğide yetmezmiş
Sunaları bolca il’e gidelim
Yad illerde ne güzeller var imiş
Bir yiğide onbeş güzel dar imiş
Sordurun kadıya bize kaç imiş
İmamları bolca il’e gidelim
Muhanetin köprüsünden geçilmez
Çirkinlerin testisinden içilmez
Güzellerin sadıkına doyulmaz
Avratları bolca il’e gidelim
Kalem kaşlar sürmeyle ne zalımdır
Güzel kızlar yiğit ile algındır
Benim yarim söğüt gibi salkımdır
Çemenleri bolca il’e gidelim
Gardaşım yoldaşım yanıma gelsin
Sabahım akşamım gönlümü alsın
Güzeller seçermiş boyumu görsün
Cerenleri bolca il’e gidelim
Güzel kızlar bellerinden bağlanır
Zülüfleri beliğinden örülür
Benim yarim dillerinden öpülür
Sohbetleri bolca il’e gidelim
Mani dizdim ben yarime usuldan
Dara düşmüş sülalesi malından
Üçe aldım beşe sattım karından
Harmanları bolca il’e gidelim
Güzelim güzelim bahtı güzelim
Candan geçtim yetmez imiş maralım
Vermez imiş on gardaşın vuralım
Mavzerleri bolca il’e gidelim
Güzelle yatmak bir ömür törpüsü
Soğutur koynundan canım yarısı
Akşam sabah bir istanbul türküsü
Sadakati bolca il’e gidelim
Benim yarim sallandıkça boylanır
Yalan bilmez manilerle datlanır
Huyu güzel sevildikçe allanır
Nazlıları bolca il’e gidelim
Ahi kul ahmed de güzel severmiş
Üç beş değil on güzeli kız öpmüş
Zaman gelmiş bir hatuna kul olmuş
Huzurları bolca il’e gidelim
hattat aşık ahi kul ahmede nasibdir
Yüce dağ başında yiğitler gezer
Gölleri serindir ördekler yüzer
Yaylanın güzeli çadırda süzer
Dilleri tadlıdır balaban arar
Seherlerde açılan üçgül müsün
Başına takıştırmış sultan mısın
Cenneti âlânın balından mısın
Boyları selvidir dengini arar
Burcu burcu kokan yeller sararmış
Bülbülü güle verdim aşk bazarmış
Halimi Bey’e sundum söz ağarmış
Bey’leri yamandır ferhatı arar
Karadır kaşlar sürmeyi neyler
Bahadır canlar cananı bekler
Ben bu yar ile de öldüğüm demler
Ölmeyi dileyen leylayı arar
Poşuyu yüzüne çekmiş yürümüş
Salınır da yiğitleri sürürmüş
Ak göğüsler düğmeleri koparmış
Memeler domurdur sıkanı arar
Kara gözlüm bağlarını çözmeden
İnci mercan dişler ile gülmeden
Bahar diye kışa yorgan atmadan
Yaylası yüksektir çeviği arar
Ha bin yaşadım ha bir gün hepsi bir
Kaç güzel sevdi isem ömürden yir
Al birin çal ötekine yarımdır
Güzeller ömrünü vereni arar
Ben yarimi saramadım belinden
İncinirmiş soyamadım teninden
Güzelleri yatırmalı solundan
Yiğitler koluna yatanı arar
Bahçalarda pazı olur yeşilden
Deremedim güllerini dikenden
Ben yarimi seçemedim güzelden
Güzeller cefayı çekeni arar
Ne yaşadın yaran ile ömürden
Acı tatlı yediğinden elinden
Cefa çeker bir zalımın nazından
Zalimler aşkına kulları arar
Bahar bitti yazı bitti kış gele
Akıbeti hayra varmaz bak hele
Nice güzel sevdim ardı mezere
Azrail vaktine ereni arar
Ahi kul ahmedim yoktur zararım
Kaç güzele yandım ise bizarım
Hakk yoluna varsın cümle bazarım
Aşıklar dönerde Allah’ı arar
aşık ahi kul ahmede nasibdir
Ben yarimden ayrı düştüm düşeli
Her anım bin yıla döndü gidiyor
Yine azab oldu ömrü sürmeli
Gönlüm cefalara düştü gidiyor
Belli olmuş bağlarının boranı
Çözülmüyor dağlarının kemanı
Onbeş oldu soframızın horanı
Rızkımız mevlaya kaldı gidiyor
Her geçen günde artıyor vebalım
Bağı bahçe viran oldu bazarım
Az yaşa çok yaşa sonu babalım
Ömrümüz kazaya kaldı gidiyor
Gide gide yollar yokuşa vardı
Uzak oldu dostlar canıma yetti
Ciğerim yandı da yar köz köz oldu
Salahım duaya kaldı gidiyor
Divane olmuşum niyazım yeter
Gam alır gam satar bizarım yeter
Zalım felek kıyamette de naçar
Ahiret kaderi yazdı gidiyor
Nazar kılam sen yar ile yarana
Baha eyleyem gel canı canana
Ahdim kavi yaz ol cümle cihana
Aşkımı canana verdik gidiyor
Kömür gözlüm de ahdimi alırım
Almaz isem çekerekten ölürüm
Güzeller içinde seni bilirim
Ahdimi güzele verdik gidiyor
Ferhat ile dağları deliversem
İmanla azraile canı versem
Güllerle Muhammed’e koşuversem
Cenneti rızaya saydık gidiyor
Allar ile donatsalar donumu
Hakk’a doğru çevirseler yönümü
Yeyip içsem hatırlamam ölümü
Dünyayı şeytana verdik gidiyor
Selvi boyla endam akıl ziyanı
İnce belde zülüflerin turası
Neresidir güzellerin yaylası
Aklımı güzele sardık gidiyor
Güzel altın tas içinde bal mısın
Onca çiçeklerden çavan dal mısın
Cenneti aladan kokan hur’misin
Güzeli bal ile ölçtük gidiyor
Gel beni düşürme mihnete derde
Aşka düşenim canana kul nerde?
Yiğit olan yiğit canı bazarda
Yiğidi can ile ölçtük gidiyor
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri
Yarden ari çav da gel al şalları
Sordum bize varmaz imiş yolları
Yarimi yabana saydık gidiyor
Ak göğsünde yar memeler görünsün
Siyah zülfün tel tel olsun örülsün
Bilmem namahremsin bilmem canımsın
Bahayı kitaba saydık gidiyor
Leylağa karıştı çemenler dağlar
Suyundan içermiş güzeller beyler
Ben sıdkımı bozmam da sunam ağlar
Ağıtı sunaya verdik gidiyor
Ahi kul ahmedim yönün çevrilsin
Aşk bazarında kim canın yeldirsin
Ha yaşadın ha öldün şu şarabsın
Kitab-ı aşkı içtik de gidiyor
hattat aşık ahi kul ahmede nasibdir
Ela gözlerine kurban olduğum
Sana tenhada bir sözüm var benim
Zülfü siyahına gönül koyduğum
Can-ı cananına nazım var benim
Ak ellere al kınalar yakışır
Ela göze siyah sürme çakışır
Benim yarim yadellerde oturur
Hal-i melaline yazım var benim
Yiğit olan yiğit sırrın bildirmez
Arsız ile yolsuz ile oturmaz
Benim yarim kemler ile konuşmaz
Ah-ı divanına sözüm var benim
Ela gözler sürmesini çekermiş
Kaşı keman bohçasını açarmış
Benim yarim elde kılıç çalarmış
Dar-ı mihnetine lalim var benim
Güzeller ağır olur akçe çeker
Zülüfler zalım olur ökçe yeter
Benim yarim has bahçede gül derer
Aşk-ı meramına yelim var benim
Altın kemer ince beli sıkarmış
Boylarından güzel çirkin kadermiş
Benim yarim yaylalarda boyatmış
Aşk-ı hüsranına zorum var benim
Mecnun muyum deli miyim gezerim
Öksüz müyüm garib miyim düşerim
Benim yarim sallanır da cerenim
Aşk-ı fakirine sıdkım var benim
Geyme dedim giydin allar hareler
El ne bilsin gönlündeki yareler
Benim yarim manilerle celbeder
Şah-ı devranına ömrüm var benim
Cemalin hayalimden gitmez oldu
Ağlayıp gözyaşım dinmez oldu
Benim yarim yazgılarda yadoldu
Hakk-ı levhine nizaım var benim
Söyleyim ben sana sözün doğrusu
Seni saran ölmez işin doğrusu
Benim yarim gökte cennet hurisi
Dar-ı emanına kastım var benim
Yanarım ateşim yarimden gelse
Hakk emreylese kül olsa nic’olsa
Benim yarim yaren diye del’olsa
Gül-i gülşenine canım var benim
Mustafam da mustafam mustafam
Görev eyler can yoluna kunduram
Benim yarim taburunda zor yazam
Hal-i eyyamına emrim var benim
Asker oldum Malatya’nın şavkına
Yarden uzak salavatın şevkine
Benim yarim ağıtlarda engine
Yar-i salahına yazgım var benim
Ahi ahmed yanar imiş gidene
Arkasından ağıt düzüp yanana
Benim yarim mani söyler canana
Din-i imanına ahdim var benim
Ahi kul ahmed de candan olurmuş
Can ile canan harda bir olurmuş
Benim yarim canı canla bezermiş
Aşk-ı bazarına malım var benim
(Askere Malatyaya giden Mustafa’nın sevdiğine yazdığı olarak kaleme aldığımız şiirdir,
sevdiği kız ela gözlüdür ve yarini savuştururken çok ağlamıştır.
cümle Ümmeti Muhammed’in çocuğu sağ salim gelsin inşaallah)
hattat aşık ahi kul ahmede nasibdir
Gene bir sevda geldi er başıma
Komazlar ki gidem kendi yoluma
Değmen benim nazlı gonca gülüme
Allı turnam seher yeli esti mi
Yiğitler sarar Kırşehir bağında
Soğuk sulu Kervansaray dağında
Güzelleri yeter kendi halınca
Allı turnam sevme vakti geldi mi
Yağız atlar yarışır yamacında
İlme meftun var ahi evranında
Terme suyu şifadır başucunda
Allı turnam şifa vakti geldi mi
Yaz bahar ayları erer mi acep
Kaç güzele çiçek versem hiç sebep
Kovulur beşinden kimine türab
Allı turnam selamımı dedin mi
Yarimden ayrı hay düştüm düşeli
Turnalarla dertleştim dertleşeli
Siyah zülfün ak gerdana döşeli
Allı turnam yavukluma yazdın mı
Yar elinden ben bir kadeh içmişem
Genç yaşımda taze çıtır sevmişem
Sabah vakti su yolunda öpmüşem
Allı turnam on binlerin uçtu mu
Ben yarimi ahvalinden bilirim
Gonca gülden renk alırken tanırım
Yad ile görüşme gülüm ölürüm
Allı turnam yavruların yetti mi
Yar sende insaf bende yoktur derman
Kaşların ömrüme biçiyor ferman
Zülüfün süngüdür vuruyor candan
Allı turnam göçün vakti geldi mi
Ahi kul ahmedim Hakk’tan yanayım
Yar içun seyfeyi bel’me takayım
Önden sona altı metre biçeyim
Allı turnam sala vakti geldi mi
seyfe: kılıç
altı metre biçmek: kefen boyu 6 metredir
on binlerin uçması : seyfe gölünden (kırşehirde) yaklaşık on bin allı turna soğukların
gelmesine bir hafta kala sezgiyle erkenden göç etmiştir.
turnanın yazması: uçarken dizilerek yaptıkları çızılarıdır.
Yağız atlar: kırşehirde kervansaray dağı eteklerinin yamacında at yarışları yapılırdı.
ahi evranında: ahi evran üniversitesi kastedildi.
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Bir ela gözlü haççeye kul oldum
Onbeşinde sardım idi belalım
El ne derse desin algın cariyem
Ellibeşte yazdım idi maralım
Gözler okur ilme meftun çabalar
Döner gelir bağ-u bostan çapalar
Bahar ermiş çiğdem bekler yumrular
Kor döşümde yaktım idi fidanım
Seher yeli yarden eser şalimiş
Çöle salar baha yanıp gelimiş
Nice yiğit şarttan âri düşimiş
Yar koynumda öldüm idi cerenim
Siyah zülfüne de bağlar gönlümü
Nasıl ayrı düşem bozar fendimi
Bahar yetmez ömür ister yazgımı
Var canımda canan idi maşığım
Zabah olur ağşam olur gözlerim
Baha kılar bir buseye gözlerim
Dağa düşer ben yolları gözlerim
Sar bağrıma malım idi selenim
Irlar olduk zaman hüsran eyledi
Felek çaktı bir silledir peyledi
Çırpındı gönlüm de ahdi bozardı
Gül bağrımda biter idi toprağım
Kaşlar kalem yazar beyaz üstüne
Kara gözler maral düşer altına
İnce beller düşmüş yiğit koluna
Yar sardım da bozar idi mihengim
Aldırdım aldırdım yari aldırdım
Varmayınca ırak oldu kaptırdım
Yar uğruna kavi iken eloldum
Zar düştüm de yazar idi kaderim
Yiğit olam sır vermeyem cahile
Selam yoğmuş erkansıza yolsuza
Komşu durma namussuza arsıza
Bar oynar da çöker idi algınım
Yiğitten yalan çıkmaz yanıltmaz
Baha sorsan üste verir bilinmez
Zalim dahi sever keme hırlamaz
Yaz kalbim de söyler idi Allah’ım
Kul ahmedim ağlar ahi gezerim
Ümmet ümmet ağıt düşer seherim
Çaldırdım yari de düşe sayarım
Söv ahdim de kavi idi haticem
not: bu hatice gençliğimde sevip sevip 6 kez de istedip alamadığım haticedir. bayram gelse de eliylen bir tokalaşsam deyu bir yıl beklerim. işte aşk bu, aşk bu…
aşık ahi kul ahmede nasibdir
Benden selam olsun kara gözlüme
Selvi boylu uzar gider dalolur
Yardan ayrı kalan kara düşüne
Döner gider mahmur gözü elalır
Bir selamın alsam bahar dalına
On gardaşın gelse nice zoruna
Yenem dedim yenemedim göğnüme
Düşer gider zülfün teli bağolur
Allar geymiş harelere bürünmüş
Sarraf bilir altun akçe donanmış
Nazlı nazlı kaç yiğidi yıkarmış
Döşer gider yaram üzre derdolur
Dağlar çiçek açmış çiğdem zikreder
Yollar uzun yarden öçtüm pekuzar
Kurban olam senden esen rüzigar
Sarar gider yarden bana şalolur
Bir selamına kırk avrat boşasam
Kırkını da sana köle eylesem
Gönül kasrı padişahın kulolsam
Serer gider altun akçe zeb’lolur
Seher yeli yare yakın esersin
Gülden âri çav da gel yar kokarsın
Bahar dalı nazlı olur üşürsün
Açar gider çiçek yare başolur
Bazârımı kurdum adım bezirgan
Gönüllere erdim yoğum hazırdan
Varsa da yoksa da satam yareden
Satar gider varı yoğu aşkolur
Aşığam aşık aşka yar benolim
Aldırdım aklımı yare delolim
Yar ile sohbetim şeker balolim
İçer gider aşkın tadı nazolur
Aşk bu, bir iner bir çıkarmış arşa
Yar bu, bir şerbet bir ağuymuş ferşe
Bu bir hal imiş her seherle döşe
Yakar gider ehli hali cezbolur
Ahi kul ahmedim ağu aşımdır
Yar diye sardığım can-u kaşımdır
Kul ola dediğim haddi ben’imdir
Geçer gider ben’li eller zülolur
hare: kırmızı çizgili üzere alınan giyim
bezirgan: uzak yollarda ticaret yapan tüccar
arş: Allahın yücelerdeki arşı
ferş: yeryüzündeki simetriği
cezbolmak: ilahi aşkın cezbesine kapılmak
ağu : zehir
zülolmak : zelil olmak, ayağa düşmek, perişan olmak
Yollar uzun yarden öçtüm pekuzar : giderken aşkla gittiği için adeta içmiş. yarden ölçmek dönerken ölçmek olup zor olduğu zaman yönünden ağırlaştığı için uzuyor. uzun yol uzun saatte gidilir. uzun saat uzun yol demektir fiziki olarak aynı olsa bile. Einstain’in izafiyet teorisi de bu anlayışa dayanır. yol, hız, zaman arasında ters bir ilişki vardır. hızın azalması (isteksiz dönüş) yolu ve zamanı uzatır. hız artınca yol ve zaman kısalır. iki aynı yaştaki insanı birini dünyada bıraksak, diğerini uzay aracıyla daima süratle göndersek (hızlı hareket-isteklilik) dünyadakinin torunu olur, fakat uzaya giden daha evlenmemiş erken bir yaştadır. Allah ise zaman boyutundan müstağni =uzak= bağımsız olduğu için kemal sıfatlarla mücehhezdir ve değişmez. insanı değiştiren şey ise zamandır. bu kanuna tabi olanın hüsrana uğramaması için hareket etmesi gerekir. bu hareket ise = iman, salih amel, sabrı ve hakkı tavsiyedir ki yürüyen banta benzer. arabanın size emredilen civatasını sıkmazsanız bir daha ona dönemezsiniz ki “bunun adı hüsrandır” kurtuluş ise ASR suresindeki bu ifadelerdir. iman ve onun ispatı olan imana uygun gayret olan salih ameldir.
kul ola haddi ben’im: benliğin terbiye ile edebe ulaşmasıdır. en üst makamda ben olmaz.
ben’li ellerin zül olmas: günahı işleten ben’ dir. ben terbiye olmazsa günahkarlık artar ve ahiret zülolur= rezillik rüsvaylık olur= ateş de olabilir Allah muhafaza.
ahi kul ahmede nasibdir.