Uzun soluklu bir yarışın savaşcıları, bir meslek edinmek için ilim yapmaya yola çıkmış ilim askerleri, sabırla inatla kitapların sırlarını çözmeye çalışan fikir gazileri, sınav hedefine kilitlenmiş kararlı pilotlar, kendi fikrini söylemek yerine başkasının seçeneklerinde en doğruyu bulmanın cambazları (sizin suçunuz değil), onlara kendi maaşından, yiyeceğinden keserek dersane parası ödemeğe mecbur bırakılan, zengin olmadığı halde zengin davranmak zorunda bırakılan, geceleyin kalkıp oğluna kızına başarılı olması için dua eden, fedakar anne babalar, hepinizin gazası mübarek olsun!
Devleti yönetenlerin sizi getirdiği nokta 1 692 000 öğrenciyi üniversite kapısına getirerek yığmak ve birbirine kırdırmak. Meslek yerine “kültürsüz asla yaşanmaz” diyen ideoloji aptalları. Ve bunu hala kıramayan yöneticiler. Bu sonuç sizlere günah olarak yeter de artar bile.
Bildiğiniz üzere zeka çeşitleri 8 türlüdür. Matematiksel zeka, sanatsal zeka v.s. Sınavın ikiye çıkması ve puanına güvenenin istediği tercihi yapabilmesi kısmen bir iyilik getirdi denilebilir. Siz stres ikiye çıktı diye düşünmeyin lütfen. Yeni üniversitelerin açılması ve kontenjanların artırılması da bir iyileştirme sayılmalıdır. Fakat her zeka türüne göre ayrı bir soru hazırlanması ne kadar adaletli olurdu! Neden olmasın? Torpil olmasın diye merkezi sınav yapıp adaletli olmaya çalışırken, bu sefer zeka farklılıklarına göre davranılmadığı için başka bir adaletsizlik olmuyor mu?
Sevgili öğrenci kardeşlerim, gittiğiniz dersanelerdeki rehberlikçi öğretmenlerin söyledikleri düşünce ve davranış öğütlerine uyun. Onlar inancı pek katmadıkları için laik öğüt daima eksik kalır. İlave olarak ben de size acizane şunları söyleyebilirim.
İMAN VE TEVEKKÜL SINAVI KOLAYLAŞTIRIR
Kuşkusuz sizler de inançlı insanlarsınız. İnançlı bir ülkede hep birlikte imanla yaşıyoruz. Ancak inancımızı sadece ihtiyacımızın arttığı bir anda mı hatırlıyoruz acaba? Ama olsun, bu bile gene bir şey sayılmalıdır. Sınavdan önce sabahleyin kalktığınızda bir abdest alıp iki rekat bir kaza namazı kılmanız ve “Ya Rabbi sınavda zihnimi aç, anlamamı kolaylaştır ve beni muvaffak eyle, sınavımı da hayırlara vesile kıl” demeniz ne kadar önemlidir.
İtikad noktasında ise şöyle düşünmelisiniz. “Benim sınavda kaç soru yapacağımı, kaç puan alacağımı, hangi mesleğe gireceğimi, kaç para kazanacağımı, kiminle evleneceğimi Cenab-ı Allah biliyor”diyebilmelisiniz. Onun ilminden şüpheniz mi var? O halde sizin yapacağınız önceden bilinen bir şeyin gerçekleştirilmesi için emredilen çalışma (Fiili dua diyoruz) ve sınava girip gayret etmeyi en iyi şekilde yapmaktan ibarettir. Yani ALLAH’a sağlam iman ve güven duymak. SONUÇLARI ona bırakmak. İşte TEVEKKÜL dediğimiz hadise ana hatlarıyla budur. Buna inanan kişi hiç telaş etmez. Sadece emredileni yapar. Bu iman ve idrak ise sizin sınavda daha rahat olmanızı ve idrakinizin açıklığı ile sorulara daha rahat nüfuz etmenizi sağlar. Keşke beş vakit namazınızı kılabilseniz. Çünkü güven vesilesiz olmaz ve vesile ibadettir az da olsa. Ne kadar güzel olurdu. Ders çalışmak zorundayım, “zamanım yok” diye sakın bahane bulmayın. Savaşta namaz kılan sahabeyi hatırlayın. Her bahane kuyruklu bir yalandır.
İlmin kaynağı ilahidir ve Allah’tandır. “Verilmiştir” diye bilmek gerekir. Böyle bilirseniz tevazuya gider ve meslekte halka hizmet edersiniz. Eğer “ben okudum elde ettim” derseniz kibirlenirsiniz ve acısını halktan çıkararak “onlar da bedelini ödesinler” der ve merhamet etmezsiniz. Bir hadiste “bir şeyde merhamet olursa ne güzeldir. Merhamet çıkarılıp alınırsa ne kadar çirkinleşir” buyruldu. Bu yüzden meslek hayatına geçtiğinizde muhakkak merhametli olmaya gayret ediniz. İşte bu “insan olmak” demektir. Yani mesleğinizi küçümsemek yerine onunla insan olmanın yollarını arayın. İşte ahiret de artık yanı başınızdadır.
Sınavda heyecan yapmayınız. Bildiğiniz bir duayı okuyabilirsiniz ve güzel olur. Allah’ın yardımını isteyiniz. Sınavdan çıkınca “şu kadar yapabildim” diyebilirsiniz. Ancak “yaptım” diyerek kibirlilik göstermeyiniz. Sonuçlar konusunda iyi bir sonuç bekleniyorsa “güzel bir sonuç bekliyorum inşallah” diyerek Allah’ı unutmayınız. “Ben dersanede zaten birinci geliyorum” diyen bir çocuk sınavı panikleyip terketmişti…
“GAYRET”İN ÜZERİNE “İNŞALLAH” DEMEK SINAV KAZANDIRIR. KAYMAKTIR.
Değerli anne babalar. Sizler de çocuklarınızı artık büyümüş kabul edin ve onları ders çalışması konusunda rahat bırakın. Onları “ben koparıp alırım, sınavı kazanırım” gibi rızık ve nasibi inkar eden konuşmalardan sakındırıcı güzel öğütler verebilirsiniz. Yalnız dua yeterli olmaz. İdrakin de Allah’a teslimiyetle bezenmesi gerekir. Onlara “inşallah yapabilirim, inşallah şu kadar soru çözebilirim, inşallah iyi bir sonuç bekliyorum, aldığım puan inşallah hayırlara vesile olur, inşallah hayırlı bir okula girebilirim, inşallah hayırlı bir meslekte insanlara hizmet edebilirim” gibi sözlere ve ulvi amaçlara onları alıştırınız. Bu düşünce çocuğu başardığında kibirden, başarısızlığa uğradığında da psikolojik çöküntüye uğramaktan, isyandan korur ve teskin eder. Öğrencilerin yarısına sınav kaybettiriliyorsa kaybedenler geri zekalı mı? Elbette değil. Sistemin bu çocukları getirdiği nokta bu.. Bu yüzden kaybedenlerin pek öyle üzülmemeleri gerekiyor. Siyasilerin günah hanesi çok dolu.
Çocuğunuz başarısız olduğunda ne dedikodu yapıp çocuğa yüklenerek aşağılayın ne de “canın sağolsun sen varsın ya” deyin. Gel bakalım neden bu sonuç doğdu diye oturup usturupluca konuşabilmelisiniz. Çünkü hatalarını anlaması ve ders çıkarması bir daha ki sefere onları yapmaması gerekir. Elbette bir sınavı kaybetmek dünyanın sonu da değil. Çocuğa erdeminden dolayı taltif edin. Ödül, ahlakla başarmaya, ve kaybedene de ahlakla çalıştığı halde kısmet olmadığı için ders alıp sabrına verilmelidir. Ahlak olunca ödülsüz insan olmaz.. Ahlaksız başarı kibre gidip zulme başlar, ahlaksız kaybeden de isyan ve küfre gider.. Bu yüzden ilim ahlaksız olmaz. Ahlak ilmin FAYDASIDIR. Faydasız ilimden ALLAH’a peygamber sığınmamış mıydı?
GENÇLERLE YARENLİK
Bir hikaye Aisopos’tan: Katırın biri arpa yemekten şişmanlamış. Başlamış “Ben at dayıma benziyorum, her şeyim ona çekmiş…” diye hava atmaya ama bir gün katırı koşturmuşlar. Koşu bitince suratını asmış ve eşek babası aklına gelmiş….
Aynı yazar “atın haline imrenen eşek” masalında diyor ki: “At bol bol yiyip geziyor, ben ise çalışıp aç kalıyorum!”diyen eşek, atın haline imreniyormuş… bir gün savaş çıkmış ve çiftlik sahibiyle at savaşta ölmüş. Eşek olanlara tanık olunca haline şükredip bir daha ağzını açmadan hep çalışmış.
Evet. Masalların dediği gibi aslımızı, yeteneklerimizi, kim olduğumuzu unutursak bir gün bize hatırlatırlar, o zaman var olan kıymetimiz de gider.
“Tilki bir gün boyuna posuna hayran olduğu aslanın yanına o uyurken uzanıp kendini onunla ölçmeye çalışıyormuş ki, aslan birden uyanmış ve tilkiyi yemiş….” aslında böyle bir hikaye yok ben uydurdum. Eğer bunu uydurmasaydım kaz gibi yumurtlamaya çalışan tavuğun acıklı hikayesini anlatacaktım. Ne bileyim utandım işte…
Bir nasihat: Dikkat edin, farklı düşünmek, çok çalışmak, ahlaklı olmak, başkalarına değil kendi işine odaklanmak, ısrarcı olmak, çok danışmak, sonunda başarıyı getirir.
En büyük tehlikelerden biri, kendinizi hafife almaktır. Söylemek istediğimiz, kendinizi yüceltmeniz, bulunmaz hint kumaşı gibi görmeniz değildir. Kişilik ve davranış olarak oldukça mütevazi fakat iş ve uğraş konusunda yüksek bir uygulamayı hedeflemelisiniz. Siz canlı bir hazinesiniz. Fiziksel yetenekler, soyut zekanız, ruhsal yeteneklerinizin bir tanesini kaybettiğinizi bir düşünün ve varken de değerini anlayarak gücünüz yettiğince “elhamdülillah” deyiniz. Ve onları da hakkın rızasının dışında kullanmayınız. Şükür budur.
Yusuf Has Hacip “bilgisizlik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır” diyor. Mutlu olmak istiyorsan bilgisizlik hastalığını tedavi ettir.
Ahi Fütüvvetnamelerinde bilgisizlik “hiç bir şeydir” diye yazar. Yani insan bilgisiz hiç oluyor. Ne kadar ilginç değil mi? Bağdat’ta insanlar evlerindeki kitap ciltlerinin sayısı ile öğünürlermiş. Japonya’da bir kişiye 24 kitap düşerken bizde 6 kişiye bir kitap düşüyor. İşte aptal toplum diye buna derler…
Nasrettin hoca “yüzüğümü kaybettim” diye feryat etmiş. Tüm köylü seferber olmuş. Köyün her tarafı taranmış, ama yüzük yok. Nihayet yüzüğü aramaktan yorgun düşmüşler. Ahaliden biri sormuş: “hocam yüzüğünü dışarıda kayıp ettiğinden emin misin?” hoca şöyle demiş: “yüzüğümü evde düşürdüm ama içerisi karanlık olduğundan dışarıda aramak daha kolay”
Yani kusuru: derslerin ağırlığında, öğretmende, eğitim sisteminde, evde, ya da kaderde, Allah’da, şansızlıkta, fakirlikte, geri zekalılıkta aramayın. Kendinizde arayın. İşinize gelmeyen konuları bilinçaltına atmayın, yani halının altına. Suçu başkasında aramayın, edebiyat yapmayın. Ve kendinizi sorgulayın. Tamam mı? Sorgulayan gayrete sarılır. Sorgulamayan tembelliğe ve aptallığa devam eder. Aptallık da karın doyurmaz…
Bir gün meşe ağaçları Zeus’a “bizim kadar balta yiyen ağaç yok” demişler. Zeus da onlara :”başınıza belayı siz getiriyorsunuz. Keresteniz çok iyi ve bu yüzden bütün baltaların sapı sizden yapılıyor” demiş. Yani, inançlarımız, duygularımızın ve arzularımızın kurbanı oluyor. Maddi istekler ahlak ile techiz edilmeyince baltayı yine aynı insanlar yiyor sonuçta. Çünkü ahlak, sistemi kontrol eder. Kontrol olmayınca sınırsızlık sekste, tüketimde, kadında, makamda, siyasette azgın bir boğaya dönüşür. Ahlak ona “OHA” der. Oha denmeyince öküz buğday tarlasına dalar mecburen.
Sevgili öğrenciler hepinize sınavda önce tevekkül sonra başarılar diliyorum. Sınava Allah ile girin. Lakin çıkınca işim bitti diye onu atmayın. Allah muvaffak eylesin ve sonucunu hayırlı kılsın İNŞALLAH.
İlim (gayretiniz) ve ahlakı (iman ve inşallah ve tevekkül ve şükür ve sabır) birlikte size sunan imanlı mühendis abiniz AHİ Sezgin Atik sakin bir sınavı Allah’tan diliyor. ahikirsehir.com