Felek vermezsin dengimi dengime
Güzeller mahsun var git yiğit mahsun
Kader düşürür güzeli kötüye
Güzeller mahsun var git yiğit mahsun
Yolum çavarmış yüğsekten engine
Cana yakarmış yürekten ingiye
Seni yazarmış aşıktan densize
Yürekler mahsun var git canlar mahsun
Allar giyermiş kastın bana mı?
Dallar ağarmış baştan başa mı?
Güller güzlemiş halden hale mi?
Bülbüller mahsun var git dallar mahsun
Gönül sarayı canan elindeymiş
Canla canan harda bir yolundaymış
Cahille ahmak ola zenaatmış
Cananlar mahsun var git saray mahsun
Al yeşil fistanlar sendedir sende
Tac eyler gülleri nicedir elde
Gör aşkı şöyle bir gözdedir gözde
Aşıklar mahsun var git gözler mahsun
Dağlar aşam yaylalara baharın
Güzel saram gönüllere sevabın
Ha bir eksik ha bir fazla yaranın
Yaylalar mahsun var git dağlar mahsun
Gönül ister hem konayım güllere
Ardı sıra sara duram bellere
Sordum idi şu feleği yollara
Gelenler mahsun var git giden mahsun
Yollar uzun uzar gider dalolur
Güller açar bağı bahçe yarolur
Garip gelen garip gider elolur
Eylerim mahsun var git eyler mahsun
Ağalar beyler muradım yardedir
Onca millet peşim sıra yoldadır
İflah olmaz yarelerim kalptedir
Yareler mahsun var git eller mahsun
Çadırlar baş eğer başa başeyler
Canlar döşüne söylermiş nazeyler
Garip kullar selamı bir sıreyler
Çadırlar mahsun var git döşler mahsun
Gam çekme gam çekme divane gönül
Bunlar da geçer Hakk’ın yeri gönül
Ümitsiz olma elden gelen gönül
Gülenler mahsun var git gönül mahsun
Şu kara kaşlara versem varımı
Nice yiğitler cenk eder bendimi
Kimse bilmez közdeki aşkımı
Yiğitler mahsun var git aşık mahsun
Aşık kul ahmed de döner dövünür
Güzeller için yandıkça yeldirir
Bir garip ölmüş kimsesi oldurur
Güzeller mahsun var git ahmed mahsun
aşık hattat ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur..
Bir yar sevdim er baharda boylanır
Sevsem incinir sevmesem incinir
İnce bellerini kuşaktan sarar
Sarsam incinir sarmasam incinir
Bu güzele mecnun olsam yerinir
Hasretinden zelil olsam gezinir
Ne diye de candan ala övünür
Övsem incinir övmesem incinir
Hüccetim kadıdan beratım senden
Solar mı hiç gülüm dediği sözden
Silinmez yazının şahidi Hakk’ta
Silsem incinir silmesem incinir
Gövel ördek gibi suya sa’lırsın
Çırpınıp dalınla boydan da’lırsın
Ben bir avcı olsam çifte hatırsın
Salsam incinir salmasam incinir
İster isem güzel seni ağandan
Altun akçe sarım da kesemden
Beş bin kayme az gelir de boyundan
Ölçsem incinir ölçmesem incinir
Güzel sevmek şifadır şu alemde
Cahille ahmak olmak mı deryada
Kaçtır sevdiğim can cana kattım da
Ölsem incinir ölmesem incinir
Güzelim güzelim algın güzelim
Uğruna da kırk avradı boşarım
Ağşamdan sabaha yoktur kararın
Yatsam incinir yatmasam incinir
Güzel sensiz olmaz dünya nazenin
Ele düşsem baha kılar can tenin
Bir varmış bir yokmuş şöyle halvetin
Girsem incinir girmesem incinir
Türkü yaylaklasam şirin boyuna
Kına yaksam zülüflerin aşkına
Derviş olsam peşi sıra varmaya
Varsam incinir varmasam incinir
Çirkini ömre cefa say gazeldir
Güzel ile sohbet etmek güzeldir
Tatlı dille güler yüze nazardır
Baksam incinir bakmasam incinir
Güzel menendin yoktur şu alemde
Yenem derim de yenemem göğnümde
Varımı yoğ eylesem senin yolunda
Koysam incinir koymasam incinir
Güzeller kokar imiş gülden âri
Dalına varır imiş beyden âri
Nazında aşık dürür ondan âri
Onsam incinir onmasam incinir
Güzelsiz ömür olmaz ömür olmaz
Güzele baha gökçedir pul olmaz
Kaç güzeli sardı isem yar olmaz
Sarsam incinir sarmasam incinir
Güzel sana yandım yakıldım
Bahçalarda güller ile okundum
Seni almaz isem Hakk’a darıldım
Alsam incinir almasam incinir
Didem yaşı akar oldu divane
Bir ataş düştü aşıktan cihane
Bir selam salsam gülşenle güzele
Salsam incinir salmasam incinir
Yaylanın gülü dağların karı var
Bir güzel gördüm çadırda nazı var
Türkü dizdim anda söyler sazı var
Dizsem incinir dizmesem incinir
Pazar kılsam güzel ile güzelce
Üste ister altun akçe kolunca
Sala eyler ömür sazı yetince
Yetsem incinir yetmesem incinir
Bir güzel sevsem de gerdanlı benli
Yağız atla kaçırsam allı güllü
Kopsa gardaşları mavzerli beyli
Çöğsem incinir çöğmesem incinir
Köz köz olmuş sinemdeki yareler
Aşık saymaz candan ari nazeder
Cana sayar bir şeftali yadeder
Saysam incinir saymasam incinir
Güzelsiz gün doğmaz hem batmaz imiş
Yar elinden ağu içen ölmezmiş
Güzele köle olsam varmazmış
Olsam incinir olmasam incinir
Kadrimi bilmeyen güzel olur mu
Muhanet eyleyen sırra erer mi
Yolsuzla arsıza güzel varır mı
Desem incinir demesem incinir
Söylerim sözüm kar etmez güzele
Türküler yaksam sazımla efkara
Gönüller söylermiş seni cihana
Desem incinir demesem incinir
Çotarım güzelleri çotak çotak
Bağlarım gönülden anası uzak
Beli ince dalı sallı bir kavak
Çıksam incinir çıkmasam incinir
Kerem et güzelim bağlarım katlı
Selam da söyledim yolladım atlı
Kimseler bilmesin kulluğum şartlı
Yansam incinir yanmasam incinir
Bağlar başı dağlar kaşı yolunan
Sala verir gurbet kuşu elinen
Ölen bilir güzel hali nurunan
Ölsem incinir ölmesem incinir
Kara kaş altında gözler sürmeli
Güzel seni kaçırsam da nameli
Canı cana katsam da gel öleli
Ölsem incinir ölmesem incinir
Gel hele şöyle bir sevip sarılak
Bir hasırla iki direk yetirek
Sen onbeşinde ben vurgun yektirek
Öpsem incinir öpmesem incinir
Darılmayın bana ağalar beyler
Güzel sevdim diye yolumdan eyler
Beni benden alan canımdan söyler
Candan incinir canandan incinir
Ahi kul ahmed güzel sever güzel
Güzelsiz ömürler bağlarda gazel
Sırrımı açmadım boynumdur helal
Açsam incinir açmasam incinir
yazmak, ahi kul ahmede nasib olmuştur…
Ben de bıktım şu dünyanın halından
Bağlar bozuk hazan olmuş gidiyor
Derde düştüm şu yaylanın belinden
Dağlar yüksek Ferhat olan gidiyor
Ağla ağla gözüm yaşı selolur
Selden gelen değirmene su olur
İflah etmez bu dert beni çürütür
Yollar ırak şaki sarmış gidiyor
Kime ne ettim ben geydin alları
Irak ettin gözlediğim yolları
Zahmetlerle yetirdiğim gülleri
Eller yoldu bizar olup gidiyor
Sara sara sardım gönlü çirkini
Yaylalarda geçmez akçe hat’rını
Yaban ilde verem etti canımı
Ahdi bozuk aş’ret yılmış gidiyor
Yaylalarda gelin kızlar söyleşir
Ele gitmez kavim gardaş paylaır
Elde deyu bana ırak eyleşir
Aşret bozuk iller yavan gidiyor
Dağların karı, bağların gülü var
Onbeşinde memelerin balı var
Atadan ayrılmanın da yolu var
Usul bozuk gönül kırgın gidiyor
Sabah olur ağşam olur yar gülmez
Oğlan uşak sokaklarda ev bilmez
Heriflik de ele düşmüş pul etmez
Dara düşen candan geçmiş gidiyor
Bir yar sevsem eskisine zor gelir
Eski alsam cana katmaz hor gelir
Benim gönlüm kime yansa gül olur
Güle düşen bülbül olmuş gidiyor
Canı cana kulu arşa yol etsem
Derde düşen ben’li haller köz etsem
Kime varsam baha vermez aşk desem
Yavan düşen paye almış gidiyor
Kara gözler sürme ilen ne zalım
Yakar durur yerli yaban belalım
Aman vermez memelerin emeyim
Allı yanak yarelenmiş gidiyor
Kul ahmed de yanar imiş güzele
Kaç güzel sevmiş bu gönül bazara
Benden geçtim canan diye satıra
Boyun vermiş candan olup gidiyor
aşık hattat ahi kul ahmede nasibdir
Kara gözlerine kurban olduğum
Uzak durma eller gibi nazilen
Dara düşürüp de candan geçtiğim
Uzak durma bahar gibi gülinen
Benim yarim cana düşmüş derdinden
Sala verir komşuları yelinden
Sormaz bana bir hamaylı ferinden
Uzak durma kemler gibi tozunan
Yaz gelince katar katar devenin
Kıvrım kıvrım gider yolu yaylanın
Benim ilen düşmez oldu kararın
Uzak durma söyler gibi halınan
Akar pınarları da suyu çağlar
İnim inim inler güzeli ağlar
Çıkmış anası da var seyran eyler
Uzak durma ağlar gibi yaşınan
Engininden yüğseğine çıkılmaz
Yaban girse meşelerin sökülmez
Şartı zordur beylerden kız alınmaz
Uzak durma yeğler gibi elinen
Yavaş yürü ala donlu güzelim
Allah kabul etsin dua edeyim
Ayan oldu halim sana niceyim
Uzak durma beyler gibi zorunan
Ahmaklar bilmeye güzel sevmeyi
Sevaptır yüzüne bakıp sarmayı
Namahrem olmaz yanaktan öpmeyi
Uzak durma verir gibi balınan
Hasta oldum odalarda yatamam
Göz göz oldu yarelerim saramam
Almaz isem bu güzeli ölemem
Uzak durma kaçar gibi beninen
Arap atlar yakın eder ırağı
Bayram olur barışır bey otağı
Sevap olur bir gül daha kucağı
Uzak durma korkar gibi gülinen
Düğün ola hem al bayrak çekile
Usul boya yeşil kemha biçile
Yar sallanıp da koluma gir hele
Uzak durma canlar gibi eşkinen
Çifte çifte avrat ile yataktan
İkiz veren gözde olur ferikten
Leblerine gül dikerim belikten
Uzak durma sarar gibi kolunan
Bir ahi ahmed yaşamış dünyada
İki avradı çotarmış hanyada
Yakam diye beyan etmiş kadıya
Uzak durma yanar gibi teninen
hattat aşık ahi kul ahmede nasibdir
Gönül arzular Gırşaar halını
Kaman yeşildir uzaktan görünür
Evvel bahar yaz ayları salındı
Coşar Kızılırmak kızıl görünür
Karabacak selafur bağarası
Yatan bilir selamlığın havası
Bir yar sevdim kavaklıklar arası
Yatar koluma çalpıdan görünür
Kılıçözü boylu boyunca akar
Kaç yavruyu yedi anası yanar
Serpme ile balık tutak gardaşlar
Girdiğimiz sular derya görünür
Yamacında Kervansaray görünür
Horozun gediği beldir geçilir
Kaç güzel geçtiyse yayla gülüdür
Boztepe yörüğü elden görünür
Çuğuna varınca ellerim titrer
Barajda aynalı sazanlar atlar
O oltayla tuttuğumuz balıklar
Hakk’ın rahmeti balıktan görünür
Harmanda düvene binsem kaşınsam
Bağ bellesem herbir yanım hamlasam
Güzel ile bir palada otursam
Gel de sarılak yalandan görünür
Yedi oldu kazaların sayısı
Koptu hacıbektaşı kozaklısı
Köylünün şa’rlı oldu avratlısı
Hastası sağı pazarda görünür
Üzüm haftına batsam sıza sıza
Ayvalar atsam pekmez kazanına
Boranı hedik kelle gel sabaha
Yumuşun hakkı sabırdan görünür
Ahi Evran Aşık Paşa salahı
Hacı Bektaş Kaya Şeyhi selamı
Ahmed-i Gülşehri Şeyh Süleymanı
Cümlesi Türkçe’ye algın görünür
Çalpıdan atlarlar alma yolmağa
Sağbısı tutarmış rezil etmeğe
Kaç güzel sevdiysem cana katmağa
Selamı sabahı arkta görünür
Aşık Paşa Ahi Evran Hastane
Cıncıklı Kapıcı Ahirmen cümle
Gel güzel beni yabandan belleme
Güzeller gönülden gülden görünür
Tarla tapan seğirtirmiş oğlanlar
Güvercin deyu kurulur tuzaklar
Daş döğüşü olur vızlar sapanlar
Anam kapıda pecede görünür
Zıkka oynayan beller kırılırmış
Soluyu soluyu hem karakırmış
Dalağı kabaranlar böğürürmüş
Anası güzeller cazdan görünür
Topak halam üzüm leblebi verse
Peynirli dürüm hem şerbet içirse
Alma köftür üvez hevengi çözse
Kilerin tadı pestilden görünür
Okuldan çıkınca döğüş başlardı
Cam kıranları hocalar haşlardı
Başangıdır deyu millet bıkardı
Karamemmet hasanla şer görünür
Sızgıt yapardı anam teker gibi
Yufka ekmanen dürerdi yi diyi
Ceplerimde şak leblebi var diyi
Komşunun kızları bizde görünür
Sümüğü akan koluna silerdi
Faytona asılan kamçıyı yerdi
Ustayla çemen-ekmek has nimetti
Okuldan sonra çıraklık görünür
Ceviz kaval ederdik bahçalarda
Enekli oynarız sakamız toksa
Kola söylese de bir kavga çıksa
Korkağın anası bizde görünür
Çiğ köftelik bir et çıksa satırdan
Kelle gelir sabanan tandırdan
Üşüşürdük yedi gardaş peşinden
Sarımsaklı paça başta görünür
Tok çik opban mirre aşşık oynasak
Enek ütüp cebimizi doldursak
Sonra aşşa mahalleden kaçırsak
Dövüşün alası daştan görünür
Bir düğün olunca kayın giderdik
İnce sazlarla türküler söylerdik
Tavuklu dam pilavsız kalkmazdık
Sazdan sözden bir Muharrem (Ertaş) görünür
Anam Yörük babam Türkmen soyundan
Horasandan, Şam, Kayseri göçünden
Ama Hafız’ın Mehmet’in dalından
Üçgözdeki suyu bulmuş görünür
Orta ikiden git imam hatibe
Kuran hadis Arapça ilim ile
Dön Cacabey’e var birinciliğe
Hakk yardımı sadaklattan görünür
Hakkı dayım tuturuk getirirmiş
Sonra kaleye gider hem okurmuş
Sultan Hamidi’n müderrisi olmuş
Cumhuriyette kaybolmuş görünür
Bir ahi ahmed yaşamış ölmüş
Hakk’ın divanına kul deyu varmış
Hak bazarında hem sırtını açmış
Gelen vurmuş giden vurmuş görünür
(olaylar 1960 ila 1973 yılları arasında aşıkpaşa mahallesi tekke sokak ve çevresinde bizzat yaşadığım olaylardır. orada bir dam ev ile yine kerpiçten yapılmış iki katlı konağımız vardı. dam evin yarısı ahırdı ve ineklerimiz ve eşşeğimiz vardı. eşeği seğirtmek büyük zevkti. karabacaktaki bağ evimize eşşeğin habesi ile su götürürdük. eşşek karpuz kabuğuna aniden eğilince boynundan aşşa düşerdik. ne günlerdi .Orta ikiyi bırakıp İmam hatip bire giderek bir feta yaptığımı umut ederim.
cacabey ortaokulunu birinci bitirdim bir imam hatipli olarak. ozamanlar imam hatibe imam hatap yani odun derlerdi. imamhatipten gelip birinci olunca bu kötü hitaplar büyük ölçüde son buldu..
Dedelerimiz horasandan çıkıp Şam’a yerleşmişler. sonra oradaki arazilerini Hasaneyn adlı bir camöiye bağışlayarak Kayseriye gelmişler.. bu seyahat veya göçlerde dedelerimiz gönül eri tarikat ehli insanlar arayarak olmuş. kayseriden de Kırşehire gelerek yerleşmişler. Bu dedemizin adı AMA HAFIZ imiş ve okumaktan gözleri kör olmuş. kırşehire gelince su aramış ve üçgöz suyunu bulmuş. su çok baskın olduğu için üzerine çok büyük bir taş koymuş..
Babamın öz dayısı olan Hakkı dedemiz zor şartlarda okumuş. babası bakkal ali efendi çok sert bir adammış ve dayımıza sabah namazından önce bir eşşek yükü tuturuk getirmeden okula savmazmış. okul da kaledeymiş. derken okuyup İstanbula gitmiş ve Sultan Abdülhamitin sarayında SARAY MÜDERRİSİ (Profesörü) olmuş. daha sonra Cumhuriyette Kaybolmuş. akıbetini devlet yetkililerinden soruyorum. lütfen cevap versinler.
Muharrem ertaş usta ile onun evinde yarım saat oturdum. 15 yaşımdayken keşfim açıktı. o sedirde oturup beni, ben de onu süzdüm hiç konuşmadan. üzerinden öyle bir rahmet akıyorduki anlatamam. o yarım saati hiç unutmadım hiç. İşte kelamsız hal diliyle konuşma diye buna denir ve takva sahibi çok az insana nasibolurbenim keşfimi 10 yaşımda Mevlana (ks) açmıştı.
son şah beyitte geçen sırt açmak deyimi kul hakları içindir. peygamber efendimiz de veda hutbesinde sırtını açmış ve kimin hakkı varsa gelsin alsın demiştir işte bu davranış insanlar arasındaki eşitliği ifade eder temelde……)
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
Gönül ne gezersin sarp yaylalarda
Geliver ovaya el’e gidelim
Bir güzel bir yiğide yetmezmiş
Sunaları bolca il’e gidelim
Yad illerde ne güzeller var imiş
Bir yiğide onbeş güzel dar imiş
Sordurun kadıya bize kaç imiş
İmamları bolca il’e gidelim
Muhanetin köprüsünden geçilmez
Çirkinlerin testisinden içilmez
Güzellerin sadıkına doyulmaz
Avratları bolca il’e gidelim
Kalem kaşlar sürmeyle ne zalımdır
Güzel kızlar yiğit ile algındır
Benim yarim söğüt gibi salkımdır
Çemenleri bolca il’e gidelim
Gardaşım yoldaşım yanıma gelsin
Sabahım akşamım gönlümü alsın
Güzeller seçermiş boyumu görsün
Cerenleri bolca il’e gidelim
Güzel kızlar bellerinden bağlanır
Zülüfleri beliğinden örülür
Benim yarim dillerinden öpülür
Sohbetleri bolca il’e gidelim
Mani dizdim ben yarime usuldan
Dara düşmüş sülalesi malından
Üçe aldım beşe sattım karından
Harmanları bolca il’e gidelim
Güzelim güzelim bahtı güzelim
Candan geçtim yetmez imiş maralım
Vermez imiş on gardaşın vuralım
Mavzerleri bolca il’e gidelim
Güzelle yatmak bir ömür törpüsü
Soğutur koynundan canım yarısı
Akşam sabah bir istanbul türküsü
Sadakati bolca il’e gidelim
Benim yarim sallandıkça boylanır
Yalan bilmez manilerle datlanır
Huyu güzel sevildikçe allanır
Nazlıları bolca il’e gidelim
Ahi kul ahmed de güzel severmiş
Üç beş değil on güzeli kız öpmüş
Zaman gelmiş bir hatuna kul olmuş
Huzurları bolca il’e gidelim
hattat aşık ahi kul ahmede nasibdir
Ela gözlerine kurban olduğum
Sana tenhada bir sözüm var benim
Zülfü siyahına gönül koyduğum
Can-ı cananına nazım var benim
Ak ellere al kınalar yakışır
Ela göze siyah sürme çakışır
Benim yarim yadellerde oturur
Hal-i melaline yazım var benim
Yiğit olan yiğit sırrın bildirmez
Arsız ile yolsuz ile oturmaz
Benim yarim kemler ile konuşmaz
Ah-ı divanına sözüm var benim
Ela gözler sürmesini çekermiş
Kaşı keman bohçasını açarmış
Benim yarim elde kılıç çalarmış
Dar-ı mihnetine lalim var benim
Güzeller ağır olur akçe çeker
Zülüfler zalım olur ökçe yeter
Benim yarim has bahçede gül derer
Aşk-ı meramına yelim var benim
Altın kemer ince beli sıkarmış
Boylarından güzel çirkin kadermiş
Benim yarim yaylalarda boyatmış
Aşk-ı hüsranına zorum var benim
Mecnun muyum deli miyim gezerim
Öksüz müyüm garib miyim düşerim
Benim yarim sallanır da cerenim
Aşk-ı fakirine sıdkım var benim
Geyme dedim giydin allar hareler
El ne bilsin gönlündeki yareler
Benim yarim manilerle celbeder
Şah-ı devranına ömrüm var benim
Cemalin hayalimden gitmez oldu
Ağlayıp gözyaşım dinmez oldu
Benim yarim yazgılarda yadoldu
Hakk-ı levhine nizaım var benim
Söyleyim ben sana sözün doğrusu
Seni saran ölmez işin doğrusu
Benim yarim gökte cennet hurisi
Dar-ı emanına kastım var benim
Yanarım ateşim yarimden gelse
Hakk emreylese kül olsa nic’olsa
Benim yarim yaren diye del’olsa
Gül-i gülşenine canım var benim
Mustafam da mustafam mustafam
Görev eyler can yoluna kunduram
Benim yarim taburunda zor yazam
Hal-i eyyamına emrim var benim
Asker oldum Malatya’nın şavkına
Yarden uzak salavatın şevkine
Benim yarim ağıtlarda engine
Yar-i salahına yazgım var benim
Ahi ahmed yanar imiş gidene
Arkasından ağıt düzüp yanana
Benim yarim mani söyler canana
Din-i imanına ahdim var benim
Ahi kul ahmed de candan olurmuş
Can ile canan harda bir olurmuş
Benim yarim canı canla bezermiş
Aşk-ı bazarına malım var benim
(Askere Malatyaya giden Mustafa’nın sevdiğine yazdığı olarak kaleme aldığımız şiirdir,
sevdiği kız ela gözlüdür ve yarini savuştururken çok ağlamıştır.
cümle Ümmeti Muhammed’in çocuğu sağ salim gelsin inşaallah)
hattat aşık ahi kul ahmede nasibdir
Başına sarar buğulu dumanı
Kaşına çekermiş karını dağlar
Döşüme söyler tövbesiz gümanı
Günaha yazarmış bahayı dağlar
.
Yörük yaylasında yar yaylakladım
Şart eyledi bey tuza çuvalladım
Ar eyledim elden can pazarladım
Canıma yazarmış bahayı dağlar
.
Yağmurun bitmezmiş ağıt sayarım
Yel estikçe rayihalar kokarım
Lale sümbül gül bülbülüm öterim
Derdime yazarmış bahayı dağlar
.
Yağız ata bindim vurdum dağlara
Çifte suna sardım çöğ kucağıma
On gardaşı mavzer saldı sırtıma
Kurşuna yazarmış bahayı dağlar
.
Bağlarını anam babam işlesin
Yaylalarda nazlı yarim boylasın
Bir cerene sadak saldım düşmesin
Nasibe yazarmış bahayı dağlar
.
Yükseğin erişilmez ne zalımsın
Eteğin yarime yurt hoş çemensin
Söylenir Kuran’da yürür kazıksın
Kelama yazarmış bahayı dağlar
.
Bağrında kimler yatar aşk neferi
Şirin için Ferhat deler dağları
İman olmasaydı naçar dağlayı
Allah’a yazarmış bahayı dağlar
.
Benden selam eylen kaşı kemane
Kaçıp kaçıp yüreğimi döyene
Yükseklerde otağ kurmuş gelele
Börüme yazarmış bahayı dağlar
.
Erenler söyleyin biz de bilelim
Gönül düşen yar el olmaz belalım
Kelamı kadim der güzel sevelim
Aşığa yazarmış bahayı dağlar
.
Kışın bürün yazın aç perçemini
Güzeller suyundan içer nazlarını
Koç yiğitler su başında sunasını
Kaşına yazarmış bahayı dağlar
.
Efelerin yurdu musun yüksekte
Kaç kızanla bekler oldun Belek’te
Haraç salmış zalimlere dölekte
Ödüne yazarmış bahayı dağlar
.
Gider de yol üstüne otururum
Şeytan’la bazar eyler bölüşürüm
Saf kulu Hakk’a çeler sekinetim
Kafire yazarmış bahayı dağlar
.
ahi kul ahmed de ölse ölünür
Sevda bir ateştir dağla ölçülür
Aşk-ı iman yeldirdiğim kaşıdır
Kalbime yazarmış bahayı dağlar
.
şart: yörükler kız isteyen yiğite ağır şartlar koşarlar.
tuza çuvallamak: tuz çuvalını ovadan yaylaya belli bir vakitte çıkaramadığı için çuvallamış, yani şartı yerine getirememiş oluyor.
ar eylemek: bu mahcubiyetten utanmak
can pazarlamak: şartı yapamayınca yayladan ayrılıp yarinin ve herkesin yanında ve yarinden umutsuz kaldığı için intihar edip canını karşılık olarak vermek. (bunun filmi yapıldı, Türkan Şoray oynadı-yer Toroslar- Yörük yaylaları genellikle oralardadır.- ayrıca annem de yörüktür)
mavzer: çanakkalede de kullanılan koldan sürmeli tek tek atan uzun harp silahı.
sadak: içinde 10 tane ok bulunan yuvarlak kutu.
-Dağların Kuran’da yürümesi ve yeryüzüne sağlamlık için kazık oldukları iki ayrı ayette yazılıdır (en doğruyu Allah bilir)
kelam: Kuran sözüne denir.
Ferhat gerçekten imanla dağları delmiştir. Kırşehirdeki kaleyi de bu kardeşiniz boydan boya delmişti – Batıdan doğuya doğru- Allahü alem- Bunun anlamını şöyle yorumladı bu fakir: zikir üç türlüdür. 1- dil ile zikir 2- Kalp ile zikir 3- Amele, işe, ahlaka, harekete dönüşmüş zikir.. işte bunlardan üçüncüsünü yapamazsanız düşman başınıza bombayı yağdırır durur. bu zikir her türlü ilerlemeyi ifade eder. işte bize iman gücümüzün çok güçlü olduğu bir dönemde (sanırım 1995′ten sonraydı) nasib edilen bu güzel olaydan, ”delmeyi” bir harekete dönüşmüş zikir, batıdan doğuya doğru olmasını ise Batı’nın tekniğini ele geçirmeyi, tekniğini almanın mesajı olarak algıladık. ancak bunun içinde laiklik ve benzeri sosyal kanunlar yoktu. sonuç ise: imanla bu iş olduğuna göre İSLAMLA BATININ TEKNİĞİNİ ALINIZ OLARAK ALGILADIK bu olağanüstü nasibi.
Aynı konuda Sultan I. Abdülmecid bir yabancı heykeltraşa bir heykel siparişi verir ve bunu yüksek bir kaide üzerinde İskenderun’a yönü Doğudan (arkası) Batıya (önü) olmak üzere planlamıştır. Yani Doğu olarak biz, siz Batı’yı aydınlattık demek istemiştir aslında..Fakat ömrü vefa yetmeyip de ölünce yarısı tamamlanıp parası da ödenmeyince heykeltraş tutar Amerika’lılarla anlaşır ve tamamlayıp onlara satar. heykel oldukça büyüktür ve gemi ile Amerika’ya, New York’a götürülüp Osmanlı’da I Abdülmecid’in düşüncesinin aksine, arkası Batıya önü doğuya olmak üzere dikilir. bunun anlamı Doğu bizi aydınlatmadı, biz batı olarak doğuyu aydınlattık demek istemişlerdir böylece. ve o heykel bugün New York’ta dikili olan HÜRRİYET HEYKELİDİR. bu heykel dava edilerek Amerika’dan alınabilir kanaatindeyim. itiraz edebilecek resmi veya özel şahıslara duyurulur…
-dağla ölçülür: sözünde iki anlam vardır. birici mana hakiki dağ olup, yüksekliğin verdiği zorlukla sevdanın ölçülmesi olduğu gibi ikinci manası: dağlamak, ateşle dağlamak kastedilmiştir.
ahi kul ahmede nasibdir