Notice: Undefined variable: has_ut in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/all-in-one-seo-pack/aioseop.class.php on line 567

kaside-i felek fi mahbubu kelek

Cevr-u cefanı çok çektim aşufte felek
Daim hükmünü baş ettin aheste felek
*
Gönle cefayı sen ektin zulmette felek
Köle zahmet ne yaman derunde felek
*
Yaman tıyneti var zaman dehşette felek
Seman ziyneti var saman eşşekte felek
*
Nice gardaşı var yaman gıybette felek
Bağlar yolları ko salmaz dostlukta felek
*
İnsan kanıdır kim içer kesbinde felek
Aptal beynidir ol yiyer mestinde felek
*
Gülüm gülşenim boz viran eyledi felek
Bağ-ı irfanımı bir cehle yazdırdı felek
*
Konuk ilmimin birr kudsi şaheste felek
Azgın dolaşan bir ite bezendi felek
*
Kurdun elinden bir nefes kaçsaydı felek
Kurttan betermiş azgın siyasette felek
*
Mülkü Süleymanı çözüp kıymette felek
Şimdi de firavun olup surette felek
*
Hakka kulluğa bir adım yazsaydı felek
Kullara kullukta bin adım kazdı felek
*
Beli büküldü bak hali perişan felek
Aklı kocaldı yok canı demişem felek
*
Aklı kiralar yok fikri töresiz felek
Nakli yazarlar yok zikri okumaz felek
*
Meni gördükçe söv iman getirir felek
Etse riyadır çift yüzün gösterir felek
*
Adil oladur der sultan yazdurur felek
Kendi varestedir elden ayırır felek
*
İşret ederken kim bahtım söylenir felek
İşret millete kıl şilte serdirir felek
*
Seni gördükçe zevk riya çığırır felek
Gayri ohşadam sen kime çığırır felek
*
Söyler sureti Hak diye görünür felek
Sufi cübbesi kah posta oturur felek
*
Kula tabiat kul ola riyadır felek
Zalim yabana kel dura revadır felek
*
Belki dünyada şer cürmün örtesin felek
Lakin mahşerde şer nasıl örtesin felek
*
Baha ziynetim taş değil manadır felek
Mana diyenin taş gönlü yakuttur felek
*
Sana kaçıncı yar kıldım şeytanı felek
Baha inkara yol verdin zamanı felek
*
Kına yakasın el uzat deccale felek
Seni yakasın el mehdi deccal ne felek
*
Kim ki deccalin en yakın dostudur felek
Lakin söylenir en düşman deccaldir felek
*
Kaçtır taptığın bir Allah vareste felek
Cümle ilahın bir senden habersiz felek
*
Ata kurtardı san iman yareler felek
Hakka garazdır bil şirke savrulur felek
*
Allah hakkıdır tüm, Sezar hak etmez felek
Sezar hakkına yaz diyen çarhetmez felek
*
Tevhid kaplasın bu ruhu “illa”dır felek
Felek yarandır bu nefse kaç “la”dır felek
*
Bilir insanlar kim doğru duruyor felek
Lakin toplaşır bin yanlış yerde “la” felek
*
“la” yı bilip de bir “illa” demezsin felek
“İlla” imandır bir Allah demezsin felek
*
Çevir yönünü ol Hakka kuvvetle felek
Dönme yolundan el dönse cümleyle felek
*
Elli beş sene cenk edem düşmanım felek
Ahir emirde hep üstte görmüşem felek
*
Yazu karadur mert saymaz yananu felek
Ahmed yareler kalp duymaz cananı felek
*
Ahi ahmedin tek derdi tevhiddir felek
Felek kulların tek aşkı şeytandır felek
*
Ya Rabb canımı al, yazma mihnette felek
İman yarimi sal cana cananla felek

*

 

 

ahi kul ahmede nasibdir

9 Kasım 2011
Okunma
bosluk

kelime-i şehadetin ahiliğin çalışma hayatına etkisi

Kelime-i Şahadet, Müslüman olmanın ilk adımı ve Müslümanların her gün namazlardan önce minarelerden ilan ettikleri sloganları, Müslümanların damgası olarak maddeye nakşettikleri, pek çok İslam devletinin bayrağının anlamı ve süsü olan Kelime-i Tevhid’in kabulünü ifade eder. Peki, Kelime-i Şahadet’in, “Eşhedu en lâ ilahe illâ’llâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasûluh.” demenin, bu sözü söylemenin bu çağdaki anlamı nedir?
“Ben Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve Rasulü (elçisi, peygamberi) olduğuna şahadet (tanıklık) ederim” anlamına gelen Kelime-i Şahadet,

1. “Şahadet”
2. “Allah’tan başka ilah yoktur.” ve
3. “Muhammed O’nun rasulüdür.” bölümlerinden oluşan bir cümledir.

İslam’a giriş ilanı olan “Kelime-i Şahadet”in şahitler huzurunda söylen¬mesi, bu ilanla manevi bir topluluğa intisabın ilanından ziyade, sosyopolitik bir cemaate girişin gerçekleşmesindendir. Çünkü sadece bir dine girmek için şahitlere lüzum yoktur, zira bu insan ile Allah arasında olan bir husustur.
İnsanların çoğu Kelime-i Şahadet’in sadece bu cümleyi dille söylemekten ibaret olduğunu ve bir insan bu sözü söylediği takdirde onun Müslüman oldu¬ğunu zanneder. Tarihte de taraflan bulunan bu yaklaşım, Kelime-i Şahadet’i, hiçbir bedel ödemeyi gerektirmeyen, bedava bir ilan, bir açıklama hâline getir¬mektedir. Üzerinde imal-i fikir etmeden, vicdanıyla hissetmeden ve eylemiyle de samimiyetini ispat etmeden bu sözü söylemek ne kadar da kolaydır!

Şu anda İslam dünyasının durumu genelde işte bu düzeydedir.

Biraz daha cesur, biraz daha dindar ve biraz daha aydınlanmış biri isek, o zaman bu sözü sadece dille söylemekle yetinmeyip, ona “fikir ve düşünce “yi de katarız ve Kelime-i Şahadet’i söyleyince “Allah’ın var ve bir olduğu”nu da aklı¬mıza getiririz. Ancak bu da içeriği olmayan ve Allah’ın sadece matematiksel ola¬rak “bir” olduğunu ifade etmekten öteye geçmeyen bir sözdür. Hepimiz Allah’ın “bir” olduğunu bilmesine biliyoruz da peki “Bu bilginin gereklilikleri nedir?”, “Bu bilgi insan bilinci ve insanın var oluşu açısından ne anlama gelmektedir?”, “Dış dünyada bu bilginin bir etkisi var mıdır?” sorularının cevabına gelince, bu düzeyde olanların verecekleri fazla bir cevap yoktur. Böyle bir bilginin kupkuru ve güdük bir bilgiden öte bir anlamı yoktur. Zira Allah’ın “bir” olduğunu sade¬ce bilmek yeterli olsaydı, kimse Allah’a ortak koşmazdı. Şirk sadece Allah’ın iki veya daha fazla sayıda olduğunu söylemek değildir, aynı zamanda amaçlar ve hedefler konusunda da Allah’a ortak koşmak (şirk) demektir. Allah’ın “bir” olduğunu bildiği hâlde, gayr-i meşru ve dinin asla tasvip etmediği işler peşinde koşan, rüşvetin, şöhretin ve şehvetin esiri olup sürüklenen sayısız Müslüman(!) vardır. Işte bunların bir çoğu bile ahiliğe girmeyi imkansız kılan şeylerdir. Kelime-i Şahadet’ı söylemenin -bu sözü söylemenin dış dünyada karşılığı yok ise- koca kan inancından bir farkı yoktur.

Daha da dinine bağlı biri isek ve daha ileri görüşlü ve daha şuurlu/bilinçli biri isek, o zaman Kelime-i Şahadet nispeten insanın yaşadığı ve hissettiği bir şey hâline gelir. Artık Allah’ın “bir” olduğu bilgisi insan hayatı ve vicdanı ile daha sıkı bir irtibata geçer. Böyle biri söylediği bu sözün manasını idrak eder, içeriğini derununda hisseder, etkisini benliğinde fark eder. Ancak bu anlayış da hâlâ koca karı inancı düzeyindedir, çünkü bu bilginin dış dünyada ger¬çekleştirdiği herhangi bir şey yoktur ve hâlâ insanın iç dünyasını aşabilmiş, onun ötesine geçebilmiş değildir. Zira Allah hâlâ insanın içinde gizli, saklı, hapsedilmiş, bloke edilmiş bir bilinç düzeyindedir, etkisizdir, hareketsizdir, dinamik değil statiktir, aktif değil, pasiftir. Bu düzeyde, hayatla doğrudan ilişkili dünyevi ilgiler ve motivasyonlar daha güçlü olduğundan, insan hâlâ (Allah bilinciyle hareket etmekten çok) para, şöhret, fuhuş peşinde koşar veya içinde gizli bu Allah bilincinin etkisiyle hareket etmekten çok, geçim derdi vb. günlük hayatın dertleri ile hareket eder. Bunu tersinden ahiler için düşünürseniz islami ve edepli ahlaklı bir hayat yaşayan ahilerin aslında tevhid ve şehadet inancını tamamiyle özümsedikleri için bu yüksek ahlaka ulaştıklarını anlarsınız. Ama siz hala çocuk var babası yok derseniz bu inkar anlayışı sizi bir yere götürmez ve ne ahilik ne de kafanızda oluşturduğunuz ferdi ya da toplumsal ahlak gerçekleşmez. Hatanızın nedenini bile anlayamazsınız. Sürekli araba değiştirirsiniz ancak gidilen yol yanlıştır halbuki.

Din’e bağlılığımız açık-seçik hâle gelip de, “La ilahe illallah” sözünün bedelini ödemeye hazır olduğumuzda, artık realite ile daha sıkı bir ilişki içerisine gireriz, toplumun problemleriyle yakından ilgileniriz, fedakârlık için daha hazırlıklı hâle geliriz, daha cesur olur, daha az korku duyarız, içimiz daha pak ve saf hâle gelir, rutin gündelik işlere daha az boğuluruz. Artık Kelime-i Şahadet içeriden dışarıya çıkmaya başlamıştır. Artık Kelime-i Şahadet, sade¬ce bir söz, bir mana, bir bilinç hâli değil, bu Kelime-i Şahadetin bilfiil ger¬çekleştiği bir eylem’e dönüştüğü bir hâldir. Artık Kelime-i Şahadet hayata aktarılmaktadır. Pasif bilinç, eylem ve aksiyona dönüşmektedir. Hapsolmuş enerjiler serbest kalmakta ve realitede, dış dünyada icraata girişmek üzere yola çıkmaktadır. Ahilerin cesaretli olmaları ve ülke savunmalarında moğollara karşı koyan tek birlikler olmaları bu idrakli imanın aktif hale ahilik sistemi içinde getirilmesindendir. Fetret devrelerinde de Ankara’da yönetimi ele aldıkları daha sonra kendisi de bir Ahi olan Murat Hüdavendigara yönetimi teslim ettikleri biliniyor. Bunlar da iman gücünün bir parçası olarak sorumluluk duyma ve toplumu ülkeyi çıkmazdan kurtarmaya yönelik hareketlerdir.

Bina yeniden inşa edilecek ve bu düzeydeki bireylerden oluşan toplumlar tarihinin mecrasını değiştirmeye koyulacaklardır. İşte bazı düşülürlerin naza¬ri/teorik Tevhid ile ameli /pratik Tevhidin sentezinden kastettikleri de budur. Müslümanlar teorik Tevhid ile yetinip pratik Tevhidi terk ettiklerinde çök¬tüler, darmadağın oldular. Bugün onların salah ve felahları, nazari ve ameli, teorik ve pratik Tevhidin sentezini tekrar gerçekleştirmelerine bağlıdır. Ahilerin yaptığı tevhid’i nazari halden ameli hale çevirmeleriydi.

O hâlde Kelime-i Şahadet sadece bir söz ve bu sözün sadece sürekli olarak dille tekrarlanmasından ibaret değildir. Aksine Kelime-i Şahadetin anlamı, insanın toplum içinde yerini alması, çağına tanıklık etmesi, “İşte insanlar açlıktan ve hastalıklardan kitleler hâlinde ölüyorlar! İşte bu zenginlerin bulun¬duğu bir toplumdaki fakirlik sefaletidir! İşte bu da Müslümanlann -insanlık sahnesine çıkanlmış en hayırlı ümmetin- ülkelerinin apaçık işgal ve istilasıdır!” demesidir. Çünkü “şahadet”, ilan etmek şahitlik etmek, hazır bulunmak, onaylamak ve Allah yolunda hayatını feda etmek anlamlarına gelir.

Peki ne ilan edilecek, neye şahitlik edilecek, ne onaylanacak ve ne uğurda Allah için hayatımız feda edilecektir? Kısacası “şahadet”in çağdaş anlamı nedir? Cevap basittir: Burada şahadetten kastedilen, çağın gelişmelerini görmek, göz¬lemlemek, takip etmek, bu gelişmeleri değerlendirip yargıda bulunmak, realite ile fikir, Allah’ın mesajı ile toplumsal şartlar arasındaki uçurumu gözler önüne sermek, ilan etmek ve bu uğurda bir ömür harcayarak ölmektir. Çünkü çağına tanıklık eden o çağın şahididir. Bir başka açıdan “şahadet” insanoğlunun olduğu her toplumda, her mekân ve zamanda iyiliği emretmek, kötülükle mücadele etmek demektir, her türlü kötülüğü/şerri de engellemek ve karşı mücadeleye girişmek için eyleme, sözlü protestoya, yazılı-sözlü-görüntülü iletişim teknolo¬jilerini kullanmaya ve bilincini kötülüklere karşı -nefsinin aldanma ve baskılara boyun eğmemesi için- koruma altına almaya yönelmek demektir. Kısacası (Venezüella devlet başkam Hugo Chavez’e atfedilen “Dünyada olan her şey beni ilgilendirir. Dünyada olan biten her şey benim için mühimdir.” sözüyle işaret edildiği üzere) etrafımızda cereyan eden bütün olaylar ve gelişmeler karşısında “tavır almak, konumumuzu, safımızı, duruşumuzu belirlemek” demektir. dünyadaki savaşlar ve terör olayları petrol fiatları üzerinde %20′lik bir artış etkisi yaratıyor. haydi siz ilgilenmeyin. gerçi bu maddeci menfaatçi bir bakış açısı olmakla birlikte asıl dikkat edilmesi gereken temel dayanak insanlık ve merhamet bağlamında olmalıdır.

10 Eylül 2011
Okunma
bosluk

Peygamberimizin (sav) Hayatı Nasıl Geçti?

Allah’ın insanlığa son elçisi, kâinatı ve ahireti kendisi için yarattığı habibi Hz. Muhammed (sav) in hayatı Allah’ın koruması ve terbiyesi altında istikamet ve ihlâs dairesinde geçti. Yüce Allah insanlığa örnek olsun diye gönderdiği son elçisi hakkında Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurur: “Ey Resulüm, ben seni çok güzel ahlak üzere yarattım.” Kulları olan insanlara da “Allah’ın elçisi olan Hz. Muhammed (as) da sizin için çok güzel örnekler vardır.” “Öyle ise o size ne emrederse onu alın ve uygulayın, neyi de yasaklarsa ondan kesinlikle kaçının” buyurmuştur. Bunun için peygamberimizin ahlakı hakkında en yakını olan Hz. Aişe (ra) “Onun ahlakı Kur’an idi” buyurmaktadır.

Kur’anı anlamak ve Allah’ın rızasını kazanmak isteyen peygamberin hayatını çok iyi öğrenerek onun sünnetine en güzel şekilde uyması gerekir. Çünkü Yüce Allah “Allah’ın resulüne itaat Allah’a itaattir” derken ayrıca “Allah’ı seviyorsanız resulüne uyun ki Allah da sizi sevsin. Şayet Resulüne uymuyor ve sünneti ile amel etmiyorsanız bilin ki Allah’a muhabbetiniz yoktur” buyurmuştur. Öyle ise Allah sevgisi ve rızasını kazanmanın Allah’ın rahmetine ermenin yolu “Rahmeten-lil Âlemin” olan Hz. Muhammed’e (sav) uymaktan geçmektedir.

Peygamberimiz (sav) yaşayan Kur’an idi. Kur’an-ı Kerimin tebliğcisi olduğu gibi tatbikçisi de idi. Bunun için “Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın” “Ben nasıl hac yapıyorsam siz de öyle yapın” buyururdu. Muallimi Hz. Cebrail (as) idi. Cebrail (as) dan öğrenir ve sahabelerine öğretirdi. Doğruluk ve istikamet, emanet ve ehliyet, akıl ve zekâ, takva ve vera, tebliğ ve tatbik, cihad ve mücahede, ahlak-ı hasenesi idi.

Çocukluğunda ve gençliğinde iffet ve hayâ, edep ve itaat üzere, gençliğinde akıl ve zekâ, tedbir ve istikametle yaşadı. Peygamberlik döneminde ise kendisini Allah’a teslim etti. Ne emredilirse onu yaptı ve hiç kimseden korkmayarak ve çekinmeyerek emr-i ilahiyi tebliğ ve tatbik etti.

Onun en büyük mucizesi Kur’an-ı Kerimden sonra hayatının Kur’an-ı Kerimin gösterdiği istikamet üzere olmasıdır. İstikamet ise “Sırat-ı Müstakim” üzere hiç taviz vermeden yürümektir. Hiçbir tedbir ve maslahat istikametine zarar verememiştir. İstikamet ise Fatiha suresinde istenen “Kendilerine nimet verilen peygamberlerin yolu olan İmanda tevhit, İslamda ibadet ve takva, ihsanda Allah’ı görüyor gibi ibadet etmektir. Bütün peygamberlerin yolunu tamamlamıştır. Bütün işlerinde ve ibadetlerinde ifrat ve tefritten azade, kâinattaki câri olan kanunlara muvafık, itidalli, istikametli, vasat, orta ve doğru yolu takip etmiştir. Adalet ve iktisadı netice veren yol ve davranışların tümünü kendi zatında göstermiştir. Hikmet, iffet ve şecaatin neticesi olan adl ve adalet üzere ömrünü geçirmiştir. Bunun için hayatında hiçbir kusur, noksanlık ve eksiklik yoktur ve en büyük düşmanları dahi istikamet ve ahlakında bir eksiklik bulamamışlardır. “Fazilet odur ki düşmanları dahi tasdik ede!” Bunun içindir ki hayatı ile gösterdiği bu yolda kendisinden sonra gidenler “Sıddıklar, şehitler, evliyalar ve Salihler zümresine” dâhil olarak insanlığın medar-ı iftiharı olmuşlardır.

Peygamberimiz (sav) çocuklara karşı çok şefkatli, gençlere karşı anlayışlı, kadınlara karşı iffetli, büyüklere karşı saygılı, arkadaşlarına karşı haklarını koruyacak şekilde davranırdı. Komşularına karşı hakperest, dostlarına karşı vefalı, düşmanlarına karşı adaletli davranırdı. Hukukullaha ve hukuk-u ibada çok dikkat ederdi.

Geceleri Allah’a ibadetle geçirir; ama ailesini ve hanımlarını asla ihmal etmezdi. O kadar ince ruhlu idi ki gece ibadeti için bile hanımlarından izin ve müsaade alırdı. Davetlere yalnız gitmez hanımları için de müsaade alır ve beraber giderdi. Seferlerine bile hanımlarını götürmeyi ihmal etmedi. Birçok hanımını bir arada ve adilane idare eder, hiçbir dedikoduya fırsat vermezdi. Bununla beraber ilk hanımı Hz. Hatice’yi unutmaz ve vefakârlık gösterirdi. Bu vefakârlığını onun dostlarına karşı davranışları ile belli ederdi. Gündüzleri planlı ve programlı geçirir ne zaman ne yapacağını planlar ve hiçbir zaman boş vakit geçirmezdi. Tedbir ve planlamada üzerine yoktu. Ne zaman ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilir asla yanlış adım atmazdı.

İnsanları çok iyi tanır ve herkese durumuna göre davranır ve sorularına onun isteğine ve durumuna göre cevap verirdi. Kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemezdi.

En büyük davası “İman Davası” idi. Peygamberlik hayatı olan 23 sene boyunca Tevhit davasını savundu ve Tevhidi insanlığa anlattı. Mücadelesi de “Tevhit Mücadelesi” idi. Mekke’de müşriklere Tevhidi ders vererek putperestliği yıktı. Medine de ise Allah’a inandıkları halde şirke düşen Yahudi ve Hıristiyan’lara Tevhit hakikatini bir başka yönden anlatarak şirklerini iptal etti ve “Aramızdaki müsavi olan kelimeye, bir olan Allah’a imana ve ibadete” davet etti. “Allah’a şirk koşmadan Tevhit inancı ile vefat edenlerin ehl-i necat ve ehl-i cennet olacağını müjdeledi.” Kur’anın tabiatçılığa ve maddeciliğe karşı verdiği Tevhit dersini de sahabelere anlatarak ahirete irtihal etti.

Allah bizleri sünnetinden ayırmasın. Ahirette şefaatine mazhar etsin. Amin!

8 Eylül 2011
Okunma
bosluk

Notice: Undefined variable: pagingMiddleString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 212

Notice: Undefined variable: pagingString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 156
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Son Yorumlar


Notice: Undefined variable: pre_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 20

Notice: Undefined variable: post_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 26
cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma