Aşıklık ve Ozanlık geleneği konusunda sıkça bazı sorular sorulmaktadır. burada size genel tanımlamalar bir süreç olarak anlatılmıştır. özel olarak kendi yetişme sürecimiz konusunda ileride üç beş şey söyleyebileceğimi umuyorum ömrüm vefa yeterse.
.
İslâmiyet öncesinde şiir yazan şairlere; “Şair” anlamında “Ozan ve Baksı” gibi adlar verilmiştir. İslâmiyet sonrası Anadolu’da; saz eşliğinde veya sazsız şiir yazan şairlere “Âşık” adı verilmiştir.
Şairler, Orta Asya Türk boyları arasında çeşitli adlar almışlardır. Şairlere: Oğuz Türkleri; “Baksı (Bahsı-Bahşi), Ozan”, Altay Türkleri; “Kam”, Yakut Türkleri; “Oyun”, Tonguz Türkleri; “Şaman” demişlerdir.
Ozan; dilimizde “şair” anlamında kullanılmış en eski bir sözdür. Hece vezni (ölçüsü) ile şiir yazan ve söyleyen şairlere, âşık (ozan) denir. Âşık (ozan), gerçekleri olduğu gibi yazan ve söyleyen şairlerdir. Saz ile söyleyen şairlere saz şairi, sazsız söyleyen şairlere de halk şairi denir.
Âşık; terim olarak, on ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda, Hoca Ahmet Yesevî ve Yunus Emre gibi şiir yazan ve ilâhi olarak şiir söyleyen Dinî-Tasavvuf mensuplarına denmekle ortaya çıkmıştır.
Âşıklar, usta – çırak ilişkisine bağlı olarak yetişirler. Özelliklerini, yetiştikleri ve yaşadıkları sosyal çevreden alırlar.
Âşıkların yetişme yerleri çok farklıdır. Köylerde, kasabalarda ve şehirlerde, tekkelerde, medreselerde, asker ocaklarında yetişen âşıklar vardır. Bunlar içinde geleneğe en bağlı olanlar köylerde yetişenlerdir. Bunlar saf şairlerdir. Saf halk şairleri; tabiatı ve gerçekleri olduğu gibi dile getirirler.
Âşıklar, diyar diyar dolaşarak; köy odalarında, kahvelerde ve meydanlarda, şiirlerini okurlar. Bu şekilde şiirlerinin geniş halk toplulukları tarafından duyulmasını sağlarlar.
Âşıklar; gezgin şairlerdir. İlden ile köyden köye gezmişlerdir. Semaî ve meydan kahvelerinde şiirler söylemişlerdir.
Âşıklar; gördüklerini ve yaşadıklarını dile getiren halk kahramanlarıdır.
Âşıklar; semaî, koşma, varsağı, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt gibi nazım biçimleri ve türleri ile tabiat, ayrılık, ölüm, kahramanlık, aşk ve toplumsal olaylar gibi konularda şiirler söylemişlerdir.
Sazlı saz şairleri ve sazsız halk şairleri, şiirlerini, “cönk” denen ve eni boyundan uzun olan, uzunlamasına açılan defterlere yazarlar. Cönk denen bu defterler Türk Halk Edebiyatı’nın temel kaynaklarını teşkil eder. Edebiyat tarihi bakımından değerleri çok büyüktür. Halk arasında “Cönk”ler, “danadili” diye de tanınır.
Âşıklar, Türklerin Orta- Asya’dan, Anadolu’ya gelişiyle burada da varlıklarını devam ettirmişlerdir. Âşıklara, Osmanlı İmparatorluğu döneminde büyük bir değer verilmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han tarafından İstanbul’un alınmasından sonra, doğu ve güney bölgelerinden gelen Âşıkların, İstanbul saraylarında bile büyük ilgi gördükleri bilinmektedir. Âşıklar, Anadolu’nun değişik yörelerinde varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Bazı padişahlar, âşıklara özel ilgi göstermişlerdir. Bunların başında IV. Murat, IV. Mehmet, II. Mahmut ve Sultan Abdülaziz gelir. II. Mahmut devrinde İstanbul Tavuk Pazarında âşık kahvehaneleri vardı. Ün salmış âşıklar burada toplanır, çalıp söylerlerdi. Âşık fasıllarını idare edene “Reis-i Aşikâr” denir. Ve devletten maaş alırlardı. Birisine âşık denebilmesi için önce Tavuk Pazarındaki Âşık Cemiyetine “çerağ” olması gerekirdi. Kabiliyeti olan sonra kalfa, ardından “ehliyetname” alarak “âşık” olurdu. Bu âşıklar, ülkenin her tarafında hükümet adamlarından kolaylık görürlerdi.
Bugün de gerek saz şairleri gerekse halk şairleri, halk şiirinin yaşaması için gayret etmektedirler. Âşıklar; hece ölçüsü ile ve hece kalıplarının 11’li, 8’li ve 7’li ölçüleri ile şiirlerini yazmayı tercih ederler. Âşıklar, milli kültürümüzü, eserlerinde sade ve saf bir biçimde dile getirmektedirler. Âşıklar (ozanlar) gerek kendi dertlerini gerekse toplum dertlerini dile getiren şairlerdir.
Günümüzde Âşıklık geleneği Sivas, Kayseri, Ankara, Kırşehir, Yozgat, Adana, Osmaniye, Konya, Kars, İstanbul, Şanlıurfa, Erzurum, Toroslar ve Doğu Anadolu yörelerinde sürdürülmektedir.
Yunus Emre’den Ozan tanımı
“Ben bir usanmaz ozanım
Derdim vardır inilerim”
“Cümle şair dost bahçesinin bülbülü
Yunus Emre arada dürraclana”
Açıklama: “Şairlerin hepsi dost bağının bülbülüdür. Yunus Emre’de aralarında turaçlanır.” demiştir.
“Yunus gel âşık isen tövbe eyle
Nasûha tövbe ucu kutlu oldu”
Açıklama: “Yunus, eğer âşık isen gel tövbe et, nasihat vericiye tövbe sonu mübarek oldu” demiştir.
aşık ahi kul ahmed derledi.
saidim ne oldu sana böyle
dut mu yedin dalda hadi söyle
sesin gitti rengin soldu öyle
şakıyan bülbüller sorar seni
*
çok günler geçti okumadın gazel
fuzuli beyti kelamı evvel
karacoğlan gelinlere melül
sevilen güzeller sarar beni
*
kul ahmedim yüreğin mi yanık
her sözün arşu alada sanık
rahman şu ac’zin kalbinde konuk
zikreden gönüller sever SENİ
ahi kul ahmed
Debbağ deriyi yere çalıyor Bakalım çalarken ne döktürüyor:
*
Ben döktürdüm şöyle söze
Herkes hakettiğin ala
Meydan bu, yok darılmaca
“İnsan”lara selam olsun
*
Ahi Kırşehir dedim alay ettiler
Böyle isim de olur muymuş dediler
Ahi Evran’a dua yeter dediler
Şu insanlık aptallara uğramazmış
*
Hakka göçmüş kabir ehliyle işim ne
Suret gitmiş siret kalmış günümüze
Ben yanarım onun şol insanlığına
Şu insanlık cahillere uğramazmış
*
Bencillik dünyevileşme ne olacak?
“Sen de aynısı yap” diyen boşanacak
Esnaflar rızkı risk olarak bilecek
Şu insanlık zenginlere uğramazmış
*
Kimse bilmiyor Ahi Evran ne dedi
Asgari tüket azami üret dahi
Hak ile sabır dileyen ha bizdendi
Şu insanlık AHİlere sorulmazmış
*
Yağcılık yok sakın ha Allah adı var
İster beğen ister at sözün dengi var
Nasibin yoksa Ahi Evren ne yapar
Şu insanlık nasibsize uğramazmış
*
İnan ya da inanma söz namusu var
İster haktan beli ister bilimden sor
Gez dolaş sonunda seni kabre koyar
Şu insanlık tabutlara girmezmiş
*
Adam ol demekle adam olunmaz ki
Ahlak okuyarak talim edilmez ki
Hak nazarına girmeyen seçilmez ki
Şu insanlık yitmeyince kıyamet kopmazmış
*
Sabır sabır dedim durdum bunca zaman
Gördüm hayrın bu sabrın günahım hazan
Dilsiz şeytanlar arasında bir insan
Şu insanlık insanlığa sığmazmış?
*
Alan alsın satan satsın bu sözlerden
İnsan olanı Hak saklasın kem gözden
Hala vazgeçmiyorsa ol inadından
Şu insanlık kıymetin bilinmezmiş
*
bu taşlama her fikrimizle alay etmeye kalkan Kırşehirli yazar Mehmet Altıparmak beyefendi için yapılmıştır.
*
ahi kul ahmed
laf bilmez sayın altıparmak
hem dede hem baba ol’vermek
haydi alemi biz çoğaltak
er olacak halka adam lazım
***
tayyipin 3 sözü sana kaldı
bağırıp durursun ona dahi
cümle kulların çocuk muradı
kul olacak hakka derviş lazım
***
hak vermiş şükreyle yerden göğe
salmış ruhunu gökten anaya
sarılmışsın cilveyle sebebe
şükr edecek hakka kullar lazım.
***
lafın bitmez siyaset satarsın
kimse tınmaz bir de din katarsın
karganın taşı hazırdı bilmezsin
şah olacak halka tayyip lazım
***
ben haktan yanayım hak yarim
sen kimden yanasın hak neyin
ümmeti bırakıp TÜRK’üm dersin
vah olacak günde iman lazım
***
şöyle bir kızıver arkamdan gari
çaldığım felah olmaz ne’tsen dahi
hak yazanın eli ateşe dahi
gir diyecek günde hatır lazım
***
görcez şeriat mıdır tokadın
yoksa tarikat mıdır ki yolun
kime kulsan olsun hakikatin
HAK diyecek günde aşk lazım
***
kul ahmedim kızarak seversin
demediğin bırakmaz üzersin
hak yaratmış öyle söversin
“kalk” diyecek günde namaz lazım
tel etmişsin boğun ne ki derdin
şiir deyip nesre gül atmışsın
söz dilden olmaz dulkadiroğlu
şiir deyip de nesre gül atmışsın.
*
benim güreşim el huzurundadır
söyle derdini, er huzurundadır
gizli sırlarım hak huzurundadır
şiir deyip de şekle gül atmışsın.
*
bunca lafı güzafı bilmem mi hey
hak’tan bir fısıltı bu bilmem mi hey
nazargahı ilahi duymam mı hey
şiir deyip de nekre gül atmışsın.
*
benle aşşık atılmaz bilmedin mi?
rezil etmeden salmam görmedin mi?
ben kullara dost olmam yazmadım mı?
dostum deyip de ele gül atmışsın.
*
kul ahmedim çal kalem rüzigara
hakkı resmeyleyip gönlü efkara
görelim kim görür anı semada
dostum deyip de HAK’ka gül atmışım
*
Dulkadiroğlu!…
*
şiiri nesirle anlatma tezatı işleyen sn. yazar ve müdür Dulkadiroğluna taşlamadır…
*
ahi kul ahmed
dursunum da dursunum da dursunum
yağlı mendil elde gezer sümkürüm
iki ceviz bir köftürle doygunum
sen o ahi yurdu bekle dursunum
*
sait gibi dut mu yedin aslanım
kalem çalman yazı düzmen civanım
doğru eğriye selam salmaz küserim.
sen bu hali dizdiriver dursunum
*
lafın ettim mani dizdim hökçüdüm
kalem yazdı hatır kırdı ezginim
gönül küser, tövbe siler saf kulum
sen bu nazı bir çekiver dursunum
*
deliyle aşşığı deliler atar
deli, deli hatırına çomak saklar
deli olmayan bu şevkten ne anlar
sen bu pazarı bir geziver dursunum
*
bursa kadısıyım ciğer satarım
deliler arşa çıkmış seyrederim
kullar aklın sevmiş anı neyleyim
sen bu deliye bir kızıver dursunum
*
kul ahmedim aldın sattın kendinle
tohum ektin tarla biçtin keyfince
öküz çekti teker öttü nazınca
sen şu harmanı yele ver dursunum
*
yazdım dizdim
öttüm zikrim
kim ki bildim
hak imiş.
*
kullar uzak
akıl tuzak
deli olak
hak imiş.
*
sevgi yetmez
aşka doymaz
kullar bilmez
hal imiş.
*
bunlar yeter
ahmet söyler
dursun çalar
saz imiş.
*
cümle selamı
verdik yaranı
hatrım soranı
taç imiş.
*
yarenlik ettik. bunda kusur arayan kusurludur biline. ve selam ola tüm hemşehrilere gönül dolusu muhabbetle..
*
ahi kul ahmed