- yalan söylememek ve herkese ve herşeye merhametli olmak çok önemli bir sünnettir
1.Bölüm Yemekle İlgili Sünnetler
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.”[1]
Yemek Yeme Usûl Ve Âdâbı
Yemeğe Başlarken Besmele Çekmek, Sonunda Elhamdülillah Demek
Ömer İbni Ebû Seleme (r.a.) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v.) bana şöyle buyurdu: “Besmele çek! Sağ elinle ye! Hep önünden ye!”[2]
Yemek Yemeğe Başlarken Besmele Çekmeyi Unutursa
“Biriniz yemek yerken besmele çeksin. Şayet yemeğe başlarken besmele çekmeyi unutursa, hatırladığı anda ‘baştan sona bismillah / Bismillahi evveli vel ahir’ desin.”[3]
Eve Girerken Besmele Çekmek
“Kişi evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse, şeytan adamlarına, “Burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz” der. Eğer o kimse eve girerken besmele çekmezse, şeytan adamlarına, “Geceyi geçirecek bir yer buldunuz” der. O şahıs yemek yerken besmele çekmezse, şeytan kendi adamlarına, “Hem barınacak yer hem de yiyecek yemek buldunuz” der.”[4]
Yemekten Sonra Hamd Etmek
“Ey Rabbimiz! Sana tertemiz duygularla, eksilmeyip artan, huzurundan geri çevrilmeyip kabul edilen sayısız hamd ile hamd ederiz.”[5]
“Bir kimse yemek yedikten sonra: Bana bu yemeği yediren, sonucu etkileyecek bir güç ve kudretim olmaksızın onu bana nasip eden Allah’a hamd olsun, derse, geçmiş günahları bağışlanır.”[6]
Yemekte Kusur Aramayıp Onu Beğendiğini Söylemek
Resûlullah (s.a.v.) yemekte hiçbir zaman kusur aramazdı. İştahı varsa yer, canı çekmiyorsa yemezdi.[7]
Yemek Ne Olursa Olsun Küçümsemeyip Şükretmek
Bir gün Peygamber aleyhisselâm ev halkından ekmekle birlikte yiyeceği bir katık istedi. Onlar da: “Evde sirkeden başka bir şey yok” dediler. Resûl-i Ekrem onu getirmelerini söyledi. Sonra da: “Sirke ne güzel katık; sirke ne güzel katık!” diyerek yemeğini yemeye başladı.[8]
Oruçlu Bir Kimseye Yemek İkram Edildiğinde Yapması Gereken
“Biriniz yemeğe davet edildiği zaman gitsin; şayet oruçluysa yemek sahibine dua etsin; oruçlu değilse yesin.”[9]
Yemeği Kendi Önünden Yemek, Sofra Edebini Bilmeyene Öğretmek
Ömer İbni Ebû Seleme (r.a.) şöyle dedi: Ben Resûlullah (s.a.v.)’in himâyesinde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken, elim yemek tabağının her yanına giderdi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) bana şöyle buyurdu:
“Oğlum, besmele çek! Sağ elinle ye! Hep önünden ye!”[10]
Yemeği Mutlaka Sağ Elle Yemek
Adamın biri Resûlullah (s.a.v)‘in yanında sol eliyle yemek yedi. Resûl-i Ekrem ona: “Sağ elinle ye!” buyurdu. Adam: “Yapamıyorum” diye cevap verdi. Resûlullah (s.a.v.) o adama: “Yapamaz ol!” diye beddua etti. Seleme’nin dediğine göre adam kibirinden dolayı böyle söylemişti. Resûlullah’ın bedduası üzerine elini ağzına götüremez oldu.[11]
Hurma Gibi Birer Birer Yenecek Meyveleri Sofradakilerin İzni Olmadan İkişer İkişer Yememek
Cebele İbni Sühaym şöyle dedi: İbni Zübeyr ile birlikte savaştığımız sene kıtlık oldu. Bize erzak olarak hurma dağıtıldı. Hurmayı yerken Abdullah İbni Ömer yanımızdan geçer ve bize şöyle derdi: Hurmayı çifter çifter yemeyiniz. Çünkü Peygamber (s.a.v.) bize hurmayı çifter çifter yemeyi yasakladı. Sonra İbni Ömer sözlerine devamla: Fakat arkadaşı izin verirse, çifter çifter yiyebilir, derdi.[12] * Başkalarıyla birlikte yemek yiyen kimseler onların hakkına da riayet etmelidir. Oburluk ve açgözlülük müslümanın üstün şahsiyetiyle bağdaşmayan kötü bir huydur.
Yediğinden Doymayan Kimsenin Ne Söyleyeceği Ve Nasıl Davranacağı
Resûlullah (s.a.v)’in ashâbı: Yâ Resûlallah! Yemek yiyoruz, fakat doymuyoruz, dediler. Resûl-i Ekrem onlara: “Herhalde ayrı ayrı yiyorsunuz!” diye sorunca: Evet, öyle yapıyoruz, dediler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) de: “Yemeği birlikte yiyiniz; besmele çekiniz; yemeğiniz bereketlenir” buyurdu.[13] * Toplu yemekler hep bir kaptan yenilmeli ki bereket hasıl olsun ve böylece herkes doysun. Yemeğe başlanırken de mutlaka besmele herkes tarafından söylenilmelidir.
Yemeğin Tabağın Ortasından Değil Kenarlarından Yeneceği
“Bereket yemeğin ortasına iner. Bu sebeple tabağın ortasından değil, kenarlarından itibaren yiyiniz.”[14]
Bir Yere Dayanarak Yemek Yemenin Mekruh Olduğu
“Ben bir yere dayanarak yemek yemem.”[15]
Üç Parmakla Yemek Yemek
“Biriniz yemek yediği zaman parmağını yalamadıkça (veya emmedikçe) silmesin.”[16] Resûlullah (s.a.v)’in üç parmağıyla yemek yediğini, yemekten sonra da parmaklarını yaladığını gördüm.30 * Yemekten önce eller güzelce yıkanmalıdır.
Yere Düşen Yemeği Temizleyip Yemek
“Herhangi birinizin lokması yere düştüğü zaman, onu alıp bulaşan şeyi temizledikten sonra yesin. Lokmasını şeytana bırakmasın. Parmaklarını yalamadıkça da elini beze silmesin. Zira yemeğinin neresinde bereket bulunduğunu bilemez.”31
Yalnız Yemek Yememek
“Bir kişinin yiyeceği iki kişiye, iki kişinin yiyeceği dört kişiye, dört kişinin yiyeceği de sekiz kişiye yeter.”32
Su Tulumunun Ağzından (Şişe ve Sürahiden) Su İçilmemesi
Resûlullalı (s.a.v.) su tulumu yahut kırbanın ağzından su içmeyi yasakladı.33
İçilecek Şeylere Üflememek Gerektiği
Peygamber (s.a.v.) kabın içine solumayı veya kaba üflemeyi yasakladı.34
Ayakta Bir Şey Yeyip İçmemek
Enes (r.a.)’dan; Resûllullah (s.a.v.) bir kimsenin ayakta su içmesini yasaklamıştır. Katâde: “Biz Enes’e, ya ayakta yemek nasıldır?” diye sorduk. O: “Ayakta yemek daha beter (veya kötüdür)” dedi.35
Zemzemi Ayakta İçmek
Peygamber (s.a.v.) zemzemi ayakta içti.3”
Topluma Su Dağıtanın En Sonra İçeceği
“Halka su dağıtan kimse, suyu en sonra içer.”37 Diğer içecekler için de bu kural geçerlidir.
Gümüş ve Altın Kaplardan Yeyip İçmemek
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bize hâlis ipek ve atlas kumaştan elbise giymeyi, altın ve gümüş kaplarla su içmeyi yasakladı ve şöyle buyurdu:
“Bunlar dünyada kâfirlerin, âhirette de sizin olacaktır.”38
10 Müslim, Eşribe 131, 132. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et’ime 49; Tirmizî, Et’ime 11.
huzuruna çağırır ve onu iman ehlinin giyeceği elbiselerden dilediğini giymede serbest bırakır.”[17]
Orta Halli Elbise Giymek (Bir İhtiyaç Olmaksızın Ve Şer’î Bir Maksat Bulunmaksızın Alay Edilecek Derecede Basit Elbise Giyilmemesi)
“Şüphesiz ki Allah, verdiği nimetinin eserini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır.”[18]
İpek Giymenin Erkeklere Haram Olduğu
“İpek giymek ve altın kullanmak ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına ise helâl kılındı.”[19] Resûlullah (s.a.v.) altın ve gümüş kaplardan içmemizi ve onların içinde yemek yememizi, ipek ve atlas giymemizi ve üzerinde oturmamızı bize yasakladı.[20]
Uyuz Hastalığı Olanın İpekli Giymesi Caizdir
Resûlullah (s.a.v.), Zübeyr ve Abdurrahman İbni Avf (r.a), yakalandıkları uyuz hastalığı sebebiyle ipek elbise giyme ruhsatı verdi.[21]
Kaplan vb. Yırtıcı Ve Vahşi Hayvan Derisi Kullanmamak
“İpek yüz geçirilmiş ve kaplan derisiyle kaplanmış eğer üzerine binmeyiniz.”[22]
Yeni Elbise Ayakkabı Ve Benzeri Bir Şey Giyince Nasıl Dua Edileceği
“Allahümme leke’l-hamdü ente kesevtenîhi, es’elüke hayrahü ve hayra mâ sunia lehü, ve eûzü bike min şerrihi ve şerri mâ sunia lehü: “Allah’ım! Hamd sana mahsustur. Onu bana sen giydirdin. Senden onu hayırlı kılmanı ve yapılışına uygun kullanmanın hayrını nasip etmeni dilerim. Şerrinden ve yaratılış gayesi dışında kullanılmasının şerrinden de sana sığınırım.”[23]
Elbise Giyerken Sağdan Başlamak
“Elbise giydiğiniz ve abdest aldığınız zaman sağ tarafınızdan başlayınız.”[24]
2.BöIüm Giyim Kuşamla İlgili Sünnetler
“Ey Ademoğulları! Size şeytanın açmak istediği çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve kıyafetler yarattık veya sizlere giyim kuşam yapma bilgisini öğrettik.”3”
“Sizi sıcağa ve soğuğa karşı koruyacak elbiseler verdik…”40
Beyaz Renk Elbise Giymek (Erkekler İçin)
“Beyaz renk elbiseler giyiniz; çünkü elbiselerinizin hayırlısı beyaz olanlardır. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.”[25]
Yeşil Renk Elbise Giymek (Erkekler İçin)
Ben, Resûlullah (s.a.v).’i üzerinde iki yeşil elbise ile gördüm.[26]
Siyah Sarık Sarmak
Resûlullah (s.a.v.) başında siyah bir sarık olduğu halde halka hutbe okudu.[27]
Giysilerin Uzunluk Ve Kısalığı
Resûlullah (s.a.v)‘in gömleğinin kolu bileğine kadardı.[28]
Giyilen Elbiseyle Kibirlenmemek
“Üç sınıf insan vardır ki, Allah Teâlâ kıyamet gününde onlarla konuşmaz, onların yüzüne bakmaz ve kendilerini temize de çıkarmaz. Onlar için can yakıcı bir azâb vardır. Bunlar; elbisesinin eteğini yerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve ticaret malını yalan yere yeminle satmaya çalışan kimsedir.”[29]
Kadınların Elbiselerinin Uzun Olması
“Bir kimse, kendini beğendiği için elbisesini yerde sürürse, Allah kıyamet gününde o kimsenin yüzüne bakmaz.” Bunun üzerine Ümmü Seleme: Kadınlar eteklerini nasıl yapacaklar? diye sordu. Resûl-i Ekrem: “Onlar bir karış aşağı uzatırlar” buyurdu. Ümmü Seleme: O durumda ayakları açılır, dedi. Peygamber Efendimiz: “Öyleyse bir arşın uzatırlar, daha fazla uzatamazlar” buyurdular.[30]
Tevazu Sebebiyle Lüks Elbise Giymemek
“Bir kimse, gücü yettiği halde mütevazı davranarak lüks elbise giymeyi terkederse, Allah kıyamet gününde o insanı yarattıklarının en başında
Ayakkabıyı İlk Önce Sağ Ayaktan Giymek Sol Ayaktan Çıkarmak
“Biriniz ayakkabısını giyeceği zaman önce sağ ayağından, ayakkabısını çıkaracağı zaman da önce sol ayağından başlasın. Böylece sağ ayak ilk önce giyilen, en sonra çıkarılan ayak olsun.”[31]
3.Bölüm Uyku İle İlgili Sünnetler
“Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan), gündüzün de ne işlediğinizi bilen; sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O’dur. Sonra dönüşünüz yine O’nadır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir.”[32] “O geceyi sizin için bir elbise uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.”[33] “Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve Allah’ın lütfiından (nasibinizi) aramanız da O’nun (varlığının) delillerindendir. Gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.”[34]
Yatmadan Önce Namaz Abdesti Almak
“Yatağına gideceğin zaman namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ yanın üzerine yat ve şu duayı oku ve bu duanın sözlerini yatmadan önce son sözün
yap”[35]
Sağ Tarafa Yatıp Şöyle Dua Etmek
Resûlullah (s.a.v.) yatağına uzandığında sağ tarafı üzerine yatar ve şöyle dua ederdi: “Allahümme eslemtü nefsî ileyke, ve veccehtü vechî ileyke, ve fevvadtü emrî ileyke, ve elce’tü zahrî ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, lâ melcee ve lâ mence minke illâ ileyke. Âmentü bi kitâbikellezî enzelte ve nebiyyikellezî erselte: “Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım. Rızanı isteyerek, azabından korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.”[36]
Yatarken Sağ Elini Yanağının Altına Koymak
Resûlullah (s.a.v.) geceleyin uyumak istediği zaman elini yanağının altına koyardı…[37]
Uyumadan Önce ve Kalkarken Okunacak Dua
…Uyumadan önce: “Allahümme bismike emûtü ve ahyâ: “Allah’ım! Senin isminle ölür, senin isminle dirilirim” derdi. Uykudan uyandığı zaman: “Elhamdülillâhillezî ahyânâ min ba’di mâ emâtenâ ve ileyhin-nüşûr. ” “Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Diriltmek sadece O’na mahsustur” buyururdu.61
Yüzükoyun Yatmamak
Mescitte yüzükoyun yatan birine Resûlullah (s.a.v.) “Bu, Allah’ın kızgınlığına sebep olan bir yatış tarzıdır” buyurmuştur.[38]
Yatağa Yatınca Allah u Teâlâyı Zikretmek
“Bir kimse bir mecliste oturur da orada Allah Teâlâ’nın ismini anmazsa, Allah’a karşı eksik bir iş yapmış, bir günah işlemiş olur. Bir kimse yatağa yatar da orada Allah Teâlâ’yı zikretmezse, yine eksik bir iş yapmış, bir günah işlemiş olur.”[39]
Rüya Gören Kimsenin Yapacağı Dua
“Sizden biriniz hoşuna giden bir rüya görünce, o Allah Teâlâ’dandır. Bu sebeple Allah’a hamdetsin. O rüyayı sadece sevdiğine söylesin. Hoşlanmadığı bir rüya görürse o şeytandandır. Onun şerrinden Allah’a sığınsın ve onu hiç kimseye söylemesin. O zaman o rüya kendisine zarar vermez.”[40]
Kötü Bir Rüya Gören Kimsenin Ne Yapacağı
“Sizden biriniz hoşlanmadığı bir rüya görünce, sol tarafına üç defa tükürsün; şeytanın şerrinden de üç defa Allah’a sığınsın; yattığı tarafından da öbür yanma dönsün.”[41]
Görülmeyen Bir Rüyayı Görmüş Gibi Anlatmak İftiradır
“En büyük iftiralar, bir kimsenin babasından başkasına neseb iddiasında bulunması, görmediği rüyayı gördüğünü iddia etmesi ve Resûlullah (s.a.v)’in söylemediği bir sözü ona nisbet etmesidir.”[42]
Sabah Namazını Kılıktan Sonra Güneş Doğana Kadar Uyumamak
Resûlullah (s.a.v.), sabah namazını kıldıktan sonra güneş iyice doğuncaya kadar, yerinde bağdaş kurarak otururlardı.[43] *Bu oturuş zikir ve tefekkür içindir.
Herhangi Bir Meclisten Allah’ı Zikretmeden Kalkmamak
“Bir cemaat oturduğu mecliste Allah’ı anmaz ve peygamberlerine salât ve selâm getirmezlerse, bu meclis onlar için bir nedâmet (pişmanlık) olur. Allah dilerse onlara azâb eder, dilerse mağfiret eder.”[44]
5. Bölüm
Selam ve Selamlaşma İle İlgili Sünnetler
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, sahiplerinden izin almadan, selam vermeden girmeyin.” “Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından bolluk bereket ve esenlik dileyerek, birbirinize mutlaka selam verin.” “Bir selam aldığınızda daha güzel bir selam ile karşılık verin veya en azından benzeri ile”[45]
Müslümanın Selamı
Bir Müslüman başka bir Müslümanı gördüğü zaman “Selamün Aleyküm” şeklinde selam verir. Selamı duyan ise “Aleyküm selam ve rahmetüllah” şeklinde selam alır.[46]
Selam Alıp Vermenin Şekli
Nebî (s.a.v.)’e bir adam geldi ve: – es-Selâmü aleyküm, dedi. Hz.1 Peygamber onun selâmına aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu. Nebî (s.a.v.) – “On sevap kazandı” buyurdu. Sonra bir başka adam geldi, o da: – es-Selâmü aleyküm ve rahmetüllah, dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selâmın aynıyla mukâbelede bulundu. O kişi de yerine oturdu. Hz. Peygamber: – “Yirmi sevap kazandı” buyurdu. Daha sonra bir başka adam geldi ve: – es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh, dedi. Hz. Peygamber o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O kişi de yerine oturdu. Efendimiz: – “Otuz sevap kazandı” buyurdular.[47]
Önce Selam Veren
“İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selâm verendir.”[48]
Kim Kime Selam Verir
“Binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana “küçük büyüğe” selâm verir.”[49]
4. Bölüm
Meclis Ve Oturma İle İlgili Sünnetler
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”[50]
Kalkan Bir Kimse Geri Gclecekse Onun Yerine Oturmamak
“Sizden biriniz bir kimseyi oturduğu yerden kaldırıp sonra onun yerine kendisi oturmasın. Fakat açılarak halkayı genişletiniz.” İbni Ömer, bir kimse kendisi için oturduğu yerden kalktığında onun yerine hiç kimse oturmazdı.[51]
Meclise Giren Kimsenin Boş Bulduğu Yere Oturması
Câbir İ. Semüre (r.a)dan: Biz Nebiyy-i Ekrem (s.a.vj’n huzuruna vardığımız zaman, her birimiz nerede yer bulursa’oraya otururdu.[52]
Müsaade Edilmedikçe İki Kişinin Arasına Oturmamak
“Kendileri müsaade etmedikçe, iki kişinin arasına oturmak bir kimseye helâl olmaz.”[53]
Mecliste Yapılan Hataları Affettiren Dua
“Kim bir mecliste oturur ve orada bir sürü faydasız ve mânâsız sözlerle vakit öldürür de, o meclisten kalkmadan önce, Sübhâneke Allahümme ve bihamdike eşhedü en lâ ilâhe illâ ente estağfîruke ve etûbu ileyke: Allah’ım! Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ve hamdinle tesbih ederim. Senden başka bir ilâh olmadığını kesinlikle belirtirim. Senden bağışlanmamı diler ve sana tövbe ederim, derse, o mecliste yapmış olduğu hataları bağışlanır.”[54]
Meclisten Kakarken Yapılacak Dua
“Allah’ım! Bize, günahla aramıza engel olacak kadar korkundan hisse ver. Bizi, cennetine ulaştıracak kadar tâatini nasib eyle. Dünya musibetlerini hafifletecek güçlü iman ver. Allah’ım! Bizi yaşattığın müddetçe kulaklarımız, gözlerimiz ve kuvvetimizden faydalandır; ölümümüze kadar da onları devamlı kıl. Bize zulmedenlerden öcümüzü sen al. Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et. Bizi dinimizde musibete uğratma. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve gayemiz, ilmimizin sonu kılma. Bize acımayanları üzerimize musallat etme.”[55]
Tanıdığın ve Tanımadığın Kimseye Selam Vermek
Bir adam, Resûlullah (s.a.v)’e: “İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır” diye sordu? Resûl-i Ekrem: “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir” buyurdu.81
Selamı Yaymak
“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”82
Biz Selam Vermek(Sevap Kazanmak) İçin Çarşıya Çıkıyoruz
Tufeyl İbni Übey İbni Kâ’b, söylediğine göre Abdullah İbni Ömer’e gelir ve onunla birlikte çarşıya çıkarlardı. Tufeyl sözüne şöyle devam etti: “Biz çarşıya çıktığımızda, Abdullah, eski eşya satan, değerli mal satan, yoksul veya zengin herhangi bir kimseye uğrasa mutlaka selâm verirdi. Bir gün yine Abdullah İbni Ömer’in yanma gelmiştim. Çarşıya gitmek için kendisine arkadaş olmamı istedi. Ona: “Çarşıda ne yapacaksın? Alış verişe vâkıf değilsin, malların fiyatlarını sormuyorsun, bir şey satın almak istemiyorsun, çarşıdaki sohbet yerlerinde de oturmuyorsun? Şurada otur da, birlikte konuşalım” dedim. Bunun üzerine Abdullah: “Ey Ebû Batn!” Tufeyl, iri göbekli bir kişi olduğu için böyle hitap etmiştir. Biz, sadece selâm vermek üzere çarşıya çıkıyoruz; karşılaştığımız kimselere de selâm veriyoruz, cevabını verdi.”83
Cennete Götüren Sünnetler
“Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarınızla alâkanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız. Bu sayede selâmetle cennete girersiniz” buyururken işittim.84
Yedi Emir Yedi Sünnet
Resûlullah (s.a.v.) bize şu yedi şeyi emretti: Hasta ziyaretini, cenâzeye iştirak etmeyi, aksırana hayır dilemeyi, zayıfa yardım etmeyi, mazluma yardımcı olmayı, selâmı yaygın hale getirmeyi ve yemin edenin yemininin yerine gelmesini temin etmeyi.85
Selâmı Tekrarlamak
“Sizden biriniz din kardeşine rastladığında ona selâm versin. Eğer ikisinin arasına ağaç, duvar ve taş girer de tekrar karşılaşırlarsa, tekrar selâm versin.”[56]
Evine Giren Kimsenin Selâm Vermesi
Enes(r.a.) şöyle demiştir: Resûlullah (s.a.v.) bana: “Yavrucuğum! Kendi ailenin yanma girdiğinde onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun” buyurdu. [57]
Çocuklara Selâm Verilmesi
Resûlullah (s.a.v)çocuklara rastladığı zaman onlara selâm verirdi.[58]
Erkeğin Kadına Selâm Vermesi
Esmâ Binti Yezîd (r.a.)’â şöyle dedi: Kadınlarla birlikte otururken, Nebî (s.a.v.) yanımıza uğradı ve bize selâm verdi.[59] Erkek kendi hanımına, mahremlerinden bir kadına, haklarında fitne korkusu bulunmayan yabancı bir kadına veya kadınlara selâm verir. Ancak hiç tanımadığı ve fitne korkusu oluşabilecek durumlarda kadınlara selam vermez. Yine mecburi konuşma ortamının oluşacağı yerlerde Müslüman erkek ve kadının birbirine selam vermesi daha hayırlıdır.
îman Etmeyenlere Selâm Verip Almak
“Yahudi ve hıristiyanlara öncelikle siz selâm vermeyin. Yolda onlardan biriyle karşılaştığınız zaman, eziyet etmemek şartıyla, onları yolun kenarından yürümeye zorlayınız.”[60] *Hadislerin genel muhtevası ve İslam tarihindeki tatbikata göre Müslümanlar ehli kitap denilen hristiyan ve yahudilere selam vermemişler, onlar verirlerse “ve aleyküm” diye alınması uygun görülmüştür. Onlara saygı ifadesi olarak yol vermek uygun değildir. Allah’tan gelen son mesaja, İslam’a kulak vermedikleri ve kabul etmediklerinden dolayı oların yeryüzünün gerçek sahibi olan Müslümanlara da hürmet edip yol vermeleri gerekir. Müslüman olmamız hasebiyle yoldan ve umumi olarak istifade edilen yerlerden istifade hakkına ilk olarak Allah’ın son mesajına itaat edenler layıktır. Diğerleri kenara zorlanarak Müslümanlar yoldan geçerler.[61]
Ayrılırken Selâm Vermek
“Sizden biriniz.bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir.”[62]
Bir Eve Girerken İzin İstemenin Gereği Ve Uyulması Gereken Edepler
“İzin istemek üç defadır. İzin verilirse girersin, verilmezse geri dönersin.”[63]
Rib’î İbni Hirâş şöyle dedi: Benî Âmir’den bir adamın bize haber verdiğine göre, bu zât, Nebî (s.a.v.) evde iken, “İçeri gireyim mi?” diye izin istemişti. Resûlullah (s.a.v.) hizmetçisine: “Çık, bu adama izin istemeyi öğret. Önce es-Selâmü aleyküm desin, sonra gireyim mi diye sorsun?”, buyurdu. Adam Peygamberimizin söylediklerini duyarak: es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim? dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.) ona izin verdi o da içeri girdi.[64]
İzin İsterken İsmini Söylemek, İzin İsteyene “Kim O?” Denildiğinde, Bilinen Adını Söylemek
Ebû Zer (r.a.) şöyle dedi: Bir gece dışarı çıkmıştım. Bir de ne göreyim, Resûlullah (s.a.v.) tek başına yürüyor. Ben de ay ışığında yürümeye başladım. Resûlullah başını çevirdi ve beni gördü: “Kim o?” diye seslendi. Ben: Ebû Zer, dedim.[65]
Câbir (r.a.) şöyle dedi: Nebî (s.a.v.)’e geldim ve kapısını çaldım. Resûl-i Ekrem: “Kim o?” dedi. Benim, diye cevap verdim. Hz. Peygamber: “Benim benim!” diye tekrar etti. Galiba bu cevaptan hoşlanmamıştı.[66]
Aksırana Yerhamükellah Demek
“Şüphesiz Allah aksıranı sever, fakat esneyeni sevmez. Sizden biriniz aksırır ve Allah Teâlâ’ya hamdederse, onun lıamdini işiten her müslümanın yerhamükellah demesi üzerine bir vecîbedir. Esnemeye gelince, o şeytandandır. Sizden birinizin esnemesi geldiği zaman, onu gücü yettiği kadar engellemeye çalışsın. Çünkü sizden biriniz esnediği zaman şeytan ona güler. “[67] “Sizden biriniz aksırdığı zaman: Elhamdülillah desin. Kardeşi veya arkadaşı da ona: Yerhamükellah desin. Aksıran da: Yehdîkümullahu ve yuslihu bâleküm = Allah sizi hidayette kılsın ve kalbinizi ıslah etsin, desin.”[68] “Sizden biriniz aksırdığı zaman elhamdülillah derse, ona yerhamükellah deyiniz. Şayet Allah’a hamdetmezse siz de yerhamükellah demeyiniz.”[69]
Musafaha Yapmak, El Sıkışmak
Ebü’l-Hattâb Katâde şöyle dedi: Ben Enes’e: Resûlullah (S.A.V)‘in aslıâbı arasında el sıkışma âdeti var mıydı diye sordum. O da: Evet, diye cevap verdi.”[70] “İki müslüman karşılaştıklarında el sıkışırlarsa, birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanır.”[71]
Musafahanın Şekli
Enes (r.a.) şöyle dedi: Bir adam: Yâ Resûlallah! Bizden bir kişi kardeşi veya arkadaşıyla karşılaştığında onun için eğilebilir mi, diye sordu. Peygamberimiz: “Hayır eğilemez” buyurdu. Adam: Ona sarılıp öpebilir mi, diye sordu. Efendimiz: “Hayır” buyurdular. Bu defa adam: Elini tutup musâfaha edebilir mi, dedi. Peygamberimiz: “Evet” buyurdu.[72]
Sâlih Bir Kimsenin Elini Öpmek
İbni Ömer (r.a.), başından geçen bir olayı anlatırken şöyle dedi: Nebî (s.a.v.)’e yaklaştık ve elini öptük.[73]
Yolculuktan Dönenle Kucaklaşmak
Resûlullah (s.a.v.) benim evimde iken Zeyd İbni Hârise Medine’ye gelmişti. Sonra Resûl-i Ekrem’e gelip kapıyı çaldı. Nebî (s.a.v.) de elbisesini sürüyerek ayağa kalktı, onu kucakladı ve öptü.[74]
Güler Yüzlü Davranmak
“Kardeşini güleryüzle karşılamak şeklinde bile olsa, hiçbir iyiliği küçük görme” buyurdu.[75]
Çocuğunu veya Torunlarını Şefkatle Öpmek
Nebî (s.a.v.), Hz. Ali’nin oğlu Hasan (r.a.)’yı öpmüştü. Bunun üzerine Akra’ İbni Habis: Benim on tane oğlum var, fakat bunlardan hiçbirini öpmedim, dedi. Resûlullah (s.a.v.): “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyurdu.[76] Küçük çocukları sevgi ve şefkat gereği öpmek caizdir.
6.Bölüm Hasta Ziyareti Müslümanın, Müslüman Üzerindeki Hakkı Beştir
“Miislümanın, müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâm almak, hasta ziyaret etmek, cenazenin arkasından yürümek, davete icabet etmek ve aksırana “yerhamükellah” demek.”[77]
Hasta Olanı Ziyaret Etmek
“Hastayı ziyaret edin, aç olanı doyurun, esiri kurtarın!”[78]
” Allah Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur: “Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Ademoğlu: Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Allah Teâlâ: “Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın” buyurur. Âdemoğlu: Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim? der. Allah Teâlâ: “Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, vermedin” buyurur. Âdemoğlu: Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim? der. Allah Teâlâ: “Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevabını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin?” buyurur.[79]
Hasta Ziyaretinin Fazileti
“Bir müslüman, hasta bir müslüman kardeşini ziyarete gittiğinde, dönünceye kadar cennet hurfesi içindedir.” Ey Allah’ın elçisi, cennet hurfesi nedir? dediler. Resûl-i Ekrem; “Cennet yemişidir,” buyurdu.[80] “Bir müslüman, hasta olan bir müslüman kardeşini sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar ona rahmet okur. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek onun için sabaha kadar istiğfar eder. Ve o kişi için cennette toplanmış meyveler de vardır.”[81]
Hasta Olan Kimseye Hayrı Tavsiye Etmek
Nebî (s.a.v)‘in hizmetinde bulunan yahııdi bir çocuk vardı. Bir gün hastalandı. Peygamber (s.a.v.) onu ziyarete gitti, başucuna oturdu ve ona: “Müslüman ol!” buyurdu. Çocuk, düşüncesini öğrenmek için, yanında bulunan babasının yüzüne baktı. Babası: Ebü’l-Kâsım’ın çağrısına uy, dedi. Çocuk da müslüman oldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun” diyerek dışarı çıktı.”2
Hastaya Dua Etmek
Bir kimsenin herhangi bir yeri ağrıdığında veya yara bere olduğunda Hz. Peygamber parmağıyla şöyle yapar – râvi Süfyân İbni Uyeyne, .şehâdet parmağını yere değdirip kaldırarak Hz. Peygamber’in nasıl yaptığını gösterdi- ve: “Bismillah, bu birimizin tükrüğüyle karışmış bizim yurdumuzun toprağıdır, Rabbımız’ın izniyle hastalarımıza iyi gelir” buyururdu.[82] Nebî (s.a.v), aile fertlerinden biri hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve şöyle dua buyururdu: “Bütün insanların Rabbi olan Allah’ım! Bunun ıstırabını giderip, şifa ver. Şifayı veren ancak sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifa ihsan et!”[83] (Müslüman olduğundan beri) vücüdunda hissettiği bir ağrıdan dolayı Resûlullah (s.a.v.)’e şikâyette bulundu. Resûlullah (s.a.v.) de ona şunu tavsiye etti: “Vücudunun ağrıyan yerine elini koy ve üç kere “bismillah” de, yedi kere de ‘bendeki bu hastalığın şerrinden ve ileride yenileyip elem ve hüzün vermesinden Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım’ de!”[84] “Kim, henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de onun başucunda yedi kere; “büyük arşın sahibi yüce Allah’dan seni iyi etmesini dilerim” diye dua ederse, Allah o hastayı iyi eder.”[85]
Nebî (s.a.v), hasta bir bedevîyi ziyaret etti. Her hastayı ziyaret ettiğinde yaptığı, gibi ona da, “Geçmiş olsun, hastalığın günahlarına keffaret olur inşallah” buyurdu.[86] Cebrâil aleyhisselâm, Nebî (s.a.v.)’e gelerek: Ey Muhammed, hasta mısın? diye sordu. Hz. Peygamber de: Evet, dedi. Cebrâil aleyhisselâm: “Allah’ın ismiyle seni rahatsız eden her şeyden sana okurum. Her nefsin veya hasetçi her gözün şerrinden Allah sana şifa versin. Allah’ın adıyla sana okurum” diye dua etti.[87]
Hastanın Kendi Yapacağı Dua
“Kim, Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah büyüktür”, derse; Allah onu doğrulayarak: “Benden başka ilah yoktur, ben büyüğüm” buyurur. Kul: “Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, ortağı yoktur”, dediğinde, Allah Teâlâ, (o kulunu tasdik ederek) “Benden başka ilah yoktur, ben tekim, eşim-ortağım yoktur” buyurur. Kul: “Allah’tan başka ilah yoktur. Mülk de O’nun, hamd de O’nundur”, dediğinde Allah Teâlâ: “Benden başka ilah yoktur, hamd de benimdir, mülk de benimdir” buyurur. Kul: “Allah’tan başka ilah yoktur, güç kudret yalnız Allah’ındır”, dediği zaman Allah Teâlâ; “Benden başka ilah yoktur, kuvvet ve kudret ancak benimdir, benimledir” buyurur. Bu açıklamalardan sonra Resûl-i Ekrem (s.a.v.) sözüne devam ederek; “Bu duaları bir kimse hastalığında söyler de sonra ölürse, cehennem ateşi ona dokunmaz” buyurdu.”9
Hastanın Halini Yakınlarından Sormak
Ali İbni Ebû Tâlib (r.a.), Resûlullah (s.a.v)’in vefat ettiği hastalığı zamanında yanından çıktı. Sahâbîler: Ey Ebü’l-Hasan! Resûlullah (s.a.v.) nasıl oldu, geceyi nasıl geçirdi ? dediler. O da: “Allah’a hamdolsun, hastalığı atlattı!” dedi.[88]
Öleceğini Anlayan Kimsenin “yapacağı Dua
“Allah’ım, beni bağışla, bana merhamet et ve beni refîk-i a’laya ilet!” diye dua ettiğini duydum.[89] Resûlullah (s.a.v.)’i, ölüm döşeğinde, yanıbaşındaki su kabına elini daldırıp yüzüne sürerken gördüm. O, böyle yapıyor sonra da “Allah’ım ölümün şiddet ve sıkıntılarına karşı bana yardım et” diye dua ediyordu.[90] ,
Allah’a İsyan Etmeden Hastanın Hâlini Anlatmasının Caiz Oluşu
İbni Mes’ûd (r.a.)’dan: Bir keresinde Nebî (s.a.v)in yanma girdim, kendisi sıtmaya yakalanmıştı, elimi vücuduna dokundurdum ve: Gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine tutulmuşsunuz, dedim. “Evet, sizden iki kişinin çekebileceği kadar ıstırap çekiyorum” buyurdu.[91] Âişe (r.a.), bir keresinde şiddetli baş ağrısına tutulduğundan dolayı, “vay başım, ölüyorum” dedi. Nebî (s.a.v.r. “Asıl ben, ‘vay başım’ demeliyim” buyurdu.[92]
[1] Bakara, 2/172
[2] Buhârî, Et’ime 2, 3; Müslim, Eşribe 108. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ime 47; İbni Mâce, Et’ime 8.
[3] Ebû Dâvûd, Et’ime 15; Tirmizî, Et’ime 47.
[4] Müslim, Eşribe 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et’ime 15; İbni Mâce, Duâ 19.
[5] Buhârî, Et’ime 54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et’ime 52; Tirmizî, Daavât 55; İbni Mâce, Et’ime 16.
” Ebû Dâvûd, Libâs 1; Tirmizî, Daavât 56. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ime 16.
[7] Buhârî, Menâkıb 23; Et’ime 21; Müslim, Eşribe 187, 188.
[8] Müslim, Eşribe 167-169.
[9] Müslim, Nikâh 106. Ayrıca bk. Müslim, Sıyâm 159; Ebû Dâvûd, Et’ime l, Savm 75.
” Buhârî, Et’ime 2, 3; Müslim, Eşribe 108. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ime 8.
[11] Müslim, Eşribe 107.
[12] Buhârî, Et’ime 44, Şirket 4, Mezâlim 14; Müslim, Eşribe 150.
2” Ebû Dâvûd, Et’ime 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ime 17.
[14] Ebû Dâvûd, Et’ime 17; Tirmizî, Et’ime 12. Ayrıca bk. İbni Mâce, Et’ime 12.
2K Buhârî, Et’ime 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et’ime 16; Tirmizî, Et’ime 28; İbni Mâce, Et’ime 6.
25 Buhârî, Et’ime 52; Müslim, Eşribe 129. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et’ime 51; İbni Mâce, Et’ime 9.
[17] Tirmizî, Sıfatu’l-kıyâmet 39. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Miisned, III, 338, 339.
411 Tirmizî, Edeb 54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 14.
4<) Tirmizî, Libâs I. Ayrıca bk. İbni Mâce, Libâs 19.
5n Buhârî, Libâs 27. Pek çok rivayetten bir kısmı içiıı ayrıca bk. Buhârî, Et’ime 29, 32, Eşribe 27, 28.
[21] Buhârî, Libâs 29; Müslim, Libâs 24-25. Ayrıca bk. Bulıârî, Cilıûd 91; Ebû Dâvud, Libâs 9.
[22] Ebû Dâvud, Libâs 39. Ayrıca bk. İbni Mâce, Libâs 47.
” Ebû Dâvûd, Libâs 1; Tirmizî, Libâs 28. /
SJ Ebû Dâvûd, Libâs 41; Tirmizî, Libâs 37 (mânen). Ayrıca bk. İbni Mâce, Taharet 42.,
[25] Ebû Dâvud, Tıb 14, Libâs 1; Tirmizî, Cenâiz 18, Edeb46.
[26] Ebû Dâvûd, Libâs 19; Tirmizî, Edeb 48.
[27] Müslim, Hac 452-453.
[28] Ebû Dâvûd, Libâs 3; Tirmizî, Libâs 27.
[29]..Müslim, îmân 171. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 25; Nesâî, Büyü 5.
44 Ebû Dâvûd, Libâs 36; Tirmizî, Libâs 9. Ayrıca bk. Nesâî, Zînet I 05; İbni Mâce, Libâs 15.
[31] Buhârî, Libâs 39; Müslim, Libâs 67. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 41; Tirmizî, Libâs 37.
5” En’am, 6/60
[33] Furkan:25/47
sıi Rum: 30/23
5” Buhârî, Vudû 75; Müslim, Zikir 56.
[36] Buhârî, Daavât 5. bknz. Buhârî, Vudû’ 75; Müslim, Zikir 56-58; Ebû Dâvud, Edeb 98.
[37] Buhârî, Daavât 7, 8, 16. Ayrıca bk. Müslim, Zikr 59; Ebû Dâvûd, Edcb 98; Tirmizî, Edeb 28.
H Ebû Dâvûd, Edeb 95. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 21.
M Ebû Dâvûd, Edeb 25. Ayrıca bk. Alımed İbni Hanbel, Müsned, II, 422.
[40] Buhârî, Ta’bîr 3, 46; Müslim, Rü’yâ 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 52; İbni Mâce, Rü’yâ 3.
[41] Müslim, Rü’yâ 5. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 88; İbni Mâce, Ta’bîr 4.
” Buhârî, Menâkıb 5. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Miisned, II, 118.
<8 Ebû Dâvûd, Edeb 26. Benzer rivâyetler için bk. Müslim, Mesâcid 286; Tirmizî, Salât 412.
[44] Tirmizî, Daavât 8.
[45] Nur: 24/ 27, Nur: 24/61, Nisa: 4/86
[46] Buhârî, Enbiyâ 1; İsti’zân I; Müslim, Cennet 28.
[47] Ebû Dâvûd, Edeb 132; Tirmizî, İsti’zân 2.
[48] Ebû Dâvûd, Edeb 133. Benzer bir rivayet için bk. Tirmizî, İsti’zân 6.
[49] Buhârî, İsti’zân 5, 6; Müslim, Selâm 1; Âdâb 46. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 134.
[50] Al i İmran: 3/14
[51] Müslim, Selâm 31.
[52] Ebû Dâvûd, Edeb 14; Tirmizî, İsti’zân 29.
[53] Ebû Dâvûd, Edeb 21; Tirmizî, Edeb II.
71 Tirmizî, Daavât 39.
[55] Tirmizî, Daavât 80.
** Ebû Dâvûd, Edeb 135.
“Tirmizî, İsti’zân 10.
[58] Buhârî, İsti’zân 15; Müslim, Selâm 15. Bk. Ebû Dâvûd, Edeb 136; Tirmizî, İsti’zân 8.
Ebû Dâvûd, Edeb 137; Tirmizî, İst’zân 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 14.
[60] Müslim, Selâm 13. Bk. Ebû Dâvûd, Edeb 138; Tirmizî, İsti’zân 12; İbni Mâce, Edeb 13.
” Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 266.
[62] Ebû Dâvûd, Edeb 139; Tirmizî, İsti’zân 15.
[63] Buhârî, İsti’zân 13; Müslim, Edeb 33-37. Bk. Ebû Dâvud, Edeb 127, 130; Tirmizî, İsti’zân 3.
[64] Ebû Dâvûd, Edeb 127. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 369.
[65] Buhârî, Rikak 13; Müslim, Zekât 33.
[66] Buhârî, İsti’zân 17; Müslim, Âdâb 38-39. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 128.
[67] Buhârî, Edeb 125, 128; Bed’ü’l-halk 11. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 7.
[68] Buhârî, Edeb 126. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 3; İbni Mâce, Edeb 20..’
w Müslim, Zühd 54.
“m Buhârî, İsti’zân 27.
[71] Ebû Dâvûd, Edeb 143. Ayrıca bk. Tirmizî, İsti’zân 31; İbni Mâce, Edeb 15.
[72] Tirmizî, İsti’zân 31. Ayrıca bk. ibni Mâce, Edeb 15; Ahıned İbni Hanbel, Müsned, III, 198.
‘0J Ebû Dâvûd, Cihâd 96; Edeb 148. Ayrıca bk. Tirmizî, Cihâd 36; İbni Mâce, Edeb 16.
IW Tirmizî, İsti’zân 32.
[75] Müslim, Birî 144. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 24; Tirmizî, Et’ime 30.
Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65. Ayrıca, bk. Ebû Dâvûd, Edeb 145; Tirmizî, Birr 12.
[77] Buhârî, Ceııâîz 2; Müslim, Selâm 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 1.
Buhârî, Cihâd 171, Et’ime 1, Nikâh 71, Merdâ 4.
‘”"Müslim, Birr43.
“” Müslim, Birr 40-42. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 2.
[81] Tirmizî, Cenâiz 2. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd. Cenâiz 3; ibııi Mâce, Cenâiz 2.
[82] Buhârî, Tıb 38; Müslim, Selâm 54. Ayr. bk. Ebû Dâvûd, Tıb 19; İbni Mâce, Tıb 36.
“-1 Buhârî, Merdâ 20, 38,40; Müslim, Selâm 46-49. Bk. Ebû Dâvûd, Tıb 18, 19.
[84] Müslim, Selâm 67.Bk. Ebû Dâvûd, Tıb 19; Tirmizî, Tıb 29, Daavât 125; İbni Mâce, Tıb 36.
[85] Ebû Dâvûd, Cenâiz 8; Tirmizî, Tıb 32.
1,7 Buhârî, Tevhîd 31, Menâkıb 25, Merdâ 10, 14.
[87] Müslim, Selâm 40.
[88] Buhârî, Megâzî 83, İsti’zân 29.
[89] Buhârî, Merdâ 19, Fezâilüs-sahâbe 5, Megâzî 83, 84, Rikâk42, Daavât 28; Müslim, Selâm 46.
[90] Tirmizî, Cenâiz 7. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 64.
[91] Buhârî, Merdâ 3, 13, 16; Müslim, Birr45.
‘24 Buhârî, Merdâ 16.
Bismillahirrahmanirrahim
selamün aleyküm
GÖRÜCÜ MÜ SEVEREK Mİ?
Gençlerin uzun süre arkadaşlık yaparak birbirimizi tanıyoruz demeleri her zaman olumlu netice vermez. Karşı karşıya gelen insanların öncelikle iyi tarafları öne çıkar. Üç defa bir kişi yanında olmak üzere konuşmaların da öne çıkan iyi yönler beklentinin %70-80’ini karşılaması durumunda “evet” denip yetinilmelidir. Daha sonraki tanımalarda kötü yönlerin öne çıkma olasılığı yüksektir. Kötü yönü olmayan insan olmaz. İnsan iyi yönü olağan görüp kötü yönü abartmaya meyillidir. Kötü yönler yükselince kavga olur ve ayrılık mukadder olur. Şayet evlilik içinde çıkacak kötü yönler “muhtaçlık” nedeniyle yumuşar. Allah’ın eşler arasında sevgi var etmesi de kötü yönleri izole eden bir etkendir.
Ailede sevgi, saygı ve güven üçlü saç ayağıdır. Her biri bir diğerini bozar. Karşı karşıya bakıp anlaşmaya çalışan insanlar değil “Aynı yöne bakabilen insanların uyumlu bir evlilik yapabileceği umulur”
DİKLENMEDEN DİK DURMAK
İslam’da dik durmak vardır. Diklenmek yoktur. Diklenmek demek kavgaya zaten hazır adamın tuzağına düşmek demektir. Bu tür tartışmalarda kişinin nefsi hastalıkları öne çıkar ve söyleneni anlamaz. Halbuki dik durmak sizin sahabe’nin yaptığı gibi dininizi bilerek isteyerek fedakarlık yaparak imanınızı inşa ederek uygun yaşamanızdır. Bu şahane yaşam Allah’ın verdiği nurla ışıldar. Böylece parlayanı herkes görür. Parlayandan çıkan göz ve ses ve beş duyu da aldığı nurla ulaştığı kişide sevme – sevilme – ikna etme etkisine dönüşür. Aranan da budur. Dik durmak kadar doğru ihlaslı ve zor bir yol yoktur. Allah’ın yolu da budur. Bu yolun en kemali Namazın kıyamında olur. Kişi Allah için kendini inşa etmiş ve Allah için kıyamda ayakta durmaktadır ve Allah’ı savunacak cündullah, hizbullah olmuştur. Zulme karşı durmak ve Tevhit üzere olmak ve ümmet birliği içinde bütün olmak da cihat da aynı anlama gelir. İtikattan sonra ahlakın hedef alınması da muamelat, ibadet gibi diğer unsurlar üzerinde olumlu etki eder. Şayet ahlak 5. Unsura düşerse dik durmanın diğer insanlara yansıyan güler yüzü zayi olur.
DANIŞMA
Bir müslüman zorlandığı bazı konularda müslümanlardan danışma yapabilmelidir. Danışma yapılacak kişinin ilmiyle amil, toplumda imani yeri olan, haset ve kıskançlık ve kin gibi topluma yönelik ve ahlaki olumsuzlukları olmayan ve sorulacak konuda bilgili uzman olan Allah korkusu yüksek kişilerden olması gerektir. İstiare ve Rüya’ya gereğinden fazla güvenmek yanlış olur. İslam’ın bilinen kurallarına uyularak makul bir danışma yaptıktan sonra karar verilerek bu kararın hayra hizmet etmesi, hayırlı olması için dua edilmelidir.
İnsan, kimin hükmünü uyguladığı ile mana kazanır. Kim, kimin hükmünü uygulayacaksa onu sevmesi gerekir. Kişi sevdiği ile beraberdir hadisi bütün ilişkiler yönünden geçerlidir. Bu yüzden kişi neyi sevdiğine dikkat etmelidir. İnsanın bazı hallerde gafletle yanlış bir şeyi sevdiği de olabilir. Temel olan şey sevme unsurlarının tamamının İSLAM’a uygun olmasıdır. En ufak bir kir, beyaz sahifeyi kirletir ve tamamı küfürden sayılır. Bir bardağa bir sivrisinek düşünce de aynısı olur.
ZENGİNLİĞİN GÖTÜRÜSÜ
Zenginlik başlı başına bir doyum değildir. İslam’ın kazancı belli şekillerde dağıttırmasının nedeni onu alamayacağı zenginlik tatmininden uzaklaştırıp dağıtmaya tatmin vermektir. Bu tatmin hem kişinin hem toplumun çıkarları açısından önemlidir.
Zenginliği amaç edinen insanını zenginleşmesi zulmederek hırs boyutunda gerçekleşir. Zenginlik gerçekleşince kişi “Ben bunu ne yapacağım” demeye başlar. Bu taminsizliğe daha çok, parayı amaç edinen Yahudiler düşer. Bu sefer Yahudiler Kıbrıs’a, Türkiye’ye veya Amerika’ya kumar oynayarak belki bir tatminle elden çıkarırlar. Temel olan şey tatminsizliğe isyandır. Ahiler 13 dirhem gümüşten fazla para biriktirmezlerdi. Biriktiren hoş karşılanmazdı. Bu tutar 50.000 TL’ye denktir.
ALIŞ VERİŞ STANDARDI
İnsanlarda pahalı alışveriş yaparak toplumsal standardını yükseltme hevesi gittikçe artıyor. Bir hak yolcusu ihtiyacı dışında bir şeyi almaması gerekir. Çocuk bile pahalı bir telefon ile toplumsal standardını yükseltmek istiyor. Sabır ve tevazu olmadan bunların düzeltilmesi mümkün değil.
DİKKATTEKİ AZALMA
İnsanların dikkati toplumlar geliştikçe ve sıkıştıkça gittikçe azaldı. Az nüfuslu ortamlarda insan dikkati 30 saniyeye kadar varıyordu. Yani bir kamera kendi açısından yakaladığı bir olayı veya bakış yönünü 30 saniyeye kadar çekip insanlarla bu süreye denk olacak şekilde izleyebiliyor idi. Fakat zaman içerisinde bu dikkat toplama süresi 7 saniyeye kadar düştü. Bunun anlamı bir açıdan bakan kamera 7 saniyeden fazla o açıdan resim vermemesi gerekiyordu. Bütün bunlar toplumların dikkat seviyelerinin düşmesine yol açtığını gösteriyor. Bunun bir diğer anlamı insanda gittikçe oluşan ferdiyetçilik, bencillik ve maddi tatminden , tatmin duyamama ve sıkılarak daima bir yenisine geçme iştiyakı artıyor denilebilir.
BAŞARI MI ERDEM Mİ?
İnsanlar zaman içerisinde erdemler yerine başarıyla her şeyi ölçmek ister hale geldiler. Örneğin; dershanelerdeki ölçme bütünüyle başarıya endekslidir. Üniversite sınavı da aynıdır. Halbuki erdem daha uzun vadeli ve toplum karakterine ve kişinin kendisine olumlu etkiler yapan bir fazilettir. Aileler bile oğlum kazansında nereyi kazanırsa kazansın demekten öte erdemle ilgili hiç bir şey söylememektedir. Bu yüzden başarıya kilitlenme duygusu gittikçe yaygınlık kazanmaktadır. Başbakan bile 2023 hedeflerini söylerken hep maddi başarıları söylemekte fakat erdemle ilgili herhangi bir hedef göstermemektedir. Bunlar yanlıştır. Hak yolcusu kendi yolunu çizerken daima başarı ile erdemi birlikte değerlendirmek zorundadır.
DİN MERHAMETTİR
Din merhamettir hadisi çok önemli bir hadistir. Kendini aşamayan insan başkalarına merhamet edemez. Bu yüzden merhamet ederken tek başına merhamet etmediğini hak yolcusunun bilmesi gerekir. Merhametin kaynağı Allah’tır. Kişiye kendi merhametinden bir cûz vermiştir. Bu yüzden merhamet eden kişilerin Allah’ı hatırlayarak zaman zaman da estağfurullah demesi uygun olur. Merhamet sevmekle bağlantılı bir fiildir. İnsan sevmeden hiç kimseye merhamet etmez. Bu yüzden öncelikle sevme işlemini bütün mahlukata kadar kaydırmak gerekir. Sevgisi genişleyen insanın merhameti de genişler.
HOŞGÖRÜ
Hoşgörü, İslam’ın temel ahlak kriterlerinden biridir. Hoş görülmesi gereken şeyler insanların kusurlarıdır. Kasti yapılan ve önemli haramları işleyen insanların durumu biraz farklıdır ve uyarıyı gerektirir. İnsan olmanın verdiği kusurlar daima bir hoşgörüyle karşılanmalıdır. Hoşgörü yayıldıkça kötülük yayılmaz. Hoşgörünün temeli Allah’ın yaratmasından dolayıdır. Hak yolcusu insanların kusurunu yüzüne vurmak yerine onları affedip doğruyu kendisi işleyerek ona göstermelidir. Yunus Emre “yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü” diye buyurmaktadır.