Eskimeyen bir haber; Said-i Nursi TBMM’de Atatürk’e bağırmıştı; “Paşa! Paşa! İslamiyette imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur (= dinden çıkmış) ”

Said-i Nursi TBMM’de Atatürk’e bağırmıştı

Erdoğan’ın açılım konuşmasında andığı SAİD NURSİ, TBMM’de Atatürk’e bağırmıştı: PAŞA PAŞA namaz kılmayan haindir..

05.10.2009 – 22: 00

 

ENSONHABER.com / ÖZEL Başbakan , 3. Olağan Kurultayı’nda yaptığı birlik konuşmasında,Nazım’lı, Ahmet Kaya’lı, Said -i Nursi’li birlik mesajı verdi.SAİD-İ NURSİ’SİZ TÜRKİYE’NİN MANEVİYATI NOKSAN KALIR
Erdoğan, “Bu ülkenin tarihinden, Ahmet Yesevi’yi, Hacı Bektaş-ı Veli’yi, Pir Sultan’ı, Hacı Bayram Veli’yi çıkartmaya kalkarsanız, onları görmezden gelirseniz, onları yok sayarsanız bu ülke öksüz, yetim, köksüz kalır. Yunus Emre’siz bir Türkiye dilsiz kalır. Mevlana’sız bir Türkiye ruhsuz kalır. Sabahat Akkiraz’a kulak vermeyen, dinlemeyen bir Türkiye türküsüz kalır. Tatsoy Efendi’yi yok sayan Türkiye’nin besteleri yarım kalır. Cem Karaca bu ülkenin hasretini çektiği kadar, bu ülke de Cem Karaca’nın hasretini çekti. ‘Hoşçakalın İki Gözüm’ diyen Ahmet Kaya’ya vefa göstermeyen bir Türkiye’nin şarkıları eksik kalır. Nasıl Mehmet Akif’siz bir Türkiye tahayyül edilemezse, Nazım Hikmet’siz bir Türkiye eksik sayılır. Seversiniz, sevmezsiniz, beğenirsiniz, beğenmezsiniz, görüşlerini kabul edersiniz, etmezsiniz Ama Ahmedi Hani’siz, Bitlisli Said-i Nursi’siz bir Türkiye’nin maneviyatı noksan kalır. Biz bu ülkenin tüm renkleriyle, bütün çiçekleriyle, bütün kokularıyla, dağları, taşları, ırmaklarıyla Türkiye’yiz. ” dedi.
ATATÜRK’E BAĞIRDI: PAŞA PAŞA
Peki Erdoğan’ın açılım konuşmasında adını andığı isimlerden biri olan Bitlisli Said-i Nursi kimdi? 1876 yılında Bitlis’in Nurs köyünde dünyaya gelen Said-i Nursi’nin Atatürkle yaptığı konuşma Türk siyasal hayatına damga vuracak cinstendir. Said-i Nursi Atatürk tarafında ‘ya davet edildi. 1922′de ‘ya giden Said Nursi için Millet Meclisi’nde ‘hoş geldiniz’ töreni yapıldı. M. Kemal Atatürk çok sayıda Milletvekilinin hazır olduğu bir ortamda Said-i Nursi’ye dönerek “Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz” der. Onun bu sözlerine karşı Bediüzzaman, daha şiddetli ve daha kararlı bir ses tonuyla şu cevabı verir: “Paşa! Paşa! İslamiyette , imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur.”
MUSTAFA KEMAL ODASINA ÇAĞIRIR
Pek çok şahidin huzurunda M. Kemal’in bilahere onu odasına çağırması ve orada üstadın ona üç saat nasihat etmesiyle münakaşa son bulur. Bu ders ve özür olayını Said-i Nursi şöyle anlatır: “Bir zaman dünyanın büyük bir makamını işgal eden bir küçük adama bu dersi verdim. Fakat ben enaniyetten nefsimi kurtaramadığım içindir ki, çok sarstı; fakat intibaha gelmedi. Mektubattaki Desise-i şeytaniyeyi ona ders vermiş, konuşmamız üç saatten fazla sürmüştür. Bana ilişemedi ve tarziye vermeye mecbur kaldı..”

 

BENİMLE ÇALIŞ dediler
Bu olaydan sonra ‘dan ayrılır. “Gittim, gidişatları benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi. ‘Bizimle beraber çalış’ dediler. Dedim: Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor. Sizinle beraber çalışamaz.” diyerek Van’a doğru yola çıkar..

 

30 Mayıs 2012
Okunma
bosluk

Ey Ahiler Kendi kendimize saz çalalım, bacılara sofra düzdürelim biraz

Ahilerde yemek yeme adabı diye bir adab vardı. Eller önceden yıkanırdı. Hane sahibi buyur etmeden kimse sofraya oturamazdı. Aksi adaba mugayir sayılılrdı. Herkes kendi önünden sağa sola bakmadan ağzını şapırdatmadan sessizce sakince, başkasının da o kaptan eşit yemesine fırsat vererek yemeliydi. Yemekler ayrı ayrı tabaklara konmazdı. Tek ve büyük bir kalaylı bakır veya toprak çanak/çömlekten birlikte yenirdi. Tek kaptan yemenin manası ahi kardeşiyle bir şeyi paylaşabilmeyi öğrenmek ve bunda hakkaniyete dikkat edebilmesini sağlamaktı. Kaşıklar tahta şimşir gürgen veya dut kaşıklardan olurdu. Yerken bu kaşıkların sizden tarafından ağzınıza götürmeniz ters tarafından ise yemek ya da çorbaya batırmanız gerekir idi. Böylece ağzınızdan bir miktar bulaşığın yemeğe girmesi de önlenmiş olurdu. “ye kürküm ye” benzetmesi Ahi Evren’in Letaif’inde de geçiyor. Yani sofrada bile adamına göre muamele etmeyeceksin demek istiyordu. Ve etmezlerdi. Aşırı yemek yememek gerekiyordu ve iştahı varken çekilmek gerekliydi. Ekkel (obur) olmamalıydı ahi.. Havvasların doyana kadar, avamın doyduktan sonra yemesi haramdı. Fakat ahiler havvastan sayılırdı.

Yemekten sonra hane başkanı dua ederdi. Onların geleneksel duaları şöyleydi:

“Rabbim Teala yedirsin içirsin. Yahşilarla tanıştırsın, yamanlardan uzaklaştırsın (kötülerden), yiyenlerin yedirenlerin üstünden belaları aştırsın, cennet nimetleriyle tanıştırsın, cehennemden uzaklaştırsın, kabeyi dolaştırsın, zemzeme kavuştursun, artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin”

Ahi ocakları bugünkü köy odaları şeklideydi. Ramazanda oralar da şenlenirdi. Oralarda da ahi edep ve usulleri uygulanırdı. Bazı oyunlar oynanırdı. Halk şairleri elde sazla köy köy gezerler türkü çığırırlardı.

Zaviyelerde yemekten sonra dua edilir. Ortalık temizlendikten sonra bir güzel sesi olan kuran okurdu. Daha sonra kısa bir süre tefsir dersi başlardı. Arkasından hadis izahı yapılırdı. Daha sonra kadı veya bir müderris belli bir konuda sohbete başlardı. Daha sonra ustalar kendi çırak ve kalfalarına meslekin inceliklerini anlatımlarda bulunurlardı. Artık vakit ilerleyince yaşlı ve ustalar çekilir evlerine giderlerdi. Gençler geç saatte yaran sohbetine geçerlerdi. Artık oyunlar oynanır, şakalar yapılır, hem de ne eşşek şakaları. Bugün bile hala Çankırı bölgesinde devam ettiğini haber almaktayız. Biz de şu iki dörtlüğü karalayıverdik yarısı eşek şakası olmak üzere.

Birisi bize dost olmak istemiş. Biz de onun hakiki güvenilir bir dost olup olmayacağını öğrenmek için önce çok güzel bir şiir gönderdik.

Nemrud kim İbrahime

Bostan yap ateşine

Hakkın gül didarına

Halilim diyen menem

***

Kırdım nefsin çerisin

Giydim takva libasın

Pak eyledim odasın

Gel gönlü yuyan menem

***

Adıma “kul”u takdım

Sırrı aleme çaktım

Levhi kalemden yazdım

Dilde söylenen menem

***

Bunlar senin kulların

Günahı çok bunların

Sal bunları Ahilerim

Postta oturan menem

***

Bırak beni yanayım

Kül olup savrulayım

Muhammed’e post olayım

Var bak tebaan menem

Bu şiir çok güzel bir karşılık buldu ve gözlerinden öperim diye bir mesaj geldi. Arkasından şu şiiri yolladık:

Olmaz bu kadar ucuz olmaz

Hak kelamı elbet satılmaz

Keşke yüküm himmet olaydı

Bu sekleme eşşek bulunmaz

***

Vardım at pazarına eşşek diye

Eşşek osurturlar bana at diye

Gördüm ademini kır eşşek diye

Bu seklemi ademe eşşek dayanmaz

Bu kez tık yok. böyle olunca anladık ki bundan bize mürid çıkmayacak. Zira iyime de iyi kötüme de iyi demeliydi…İzahı bunun şöyle: Bir buçuk (bir erkek bir kadın) müridi olan bir zat varmış Ankara ilinde. Müridleri bir gün demişler ki “hocam bir keramet gösterseniz de müridleriniz artsa demişler. Hoca gerek yok dediyse de dinletememiş ve bir gün Pazar yerinde bir karganın başını kopardıktan sonra tekrar yapıştırmış ve uç demiş o da uçmuş. Bunu gören ahali o zata mürid olmak için akın etmiş. Evler almamış yeni müridleri. Fakat bunları bir gün imtihan etmek kaç tanesi gerçek ihlaslı mürid olabilir diye kavara denen kuru bağırsağı beline dolayıp cemaat olarak namaza durmuşlar. Hoca rukuya eğildikçe bağırsaktan ossuruk sesleri çıkınca yeni müridler “bu abdestsisiz arkasında namaz kılınmaz deyip hepsi de müridliği terketmiş. Aynı eski birbuçuk müridi kalmış geriye. Onlar şöyle düşünmüş: “bir bildiği olmalı”demişler. Hoca onları yanına çağırıp demiş ki: gördünüz mü kargayla toplanan kavarayla dağılır demiş. Bizimkisi de o hesap işte..

Zaviyelerde bazan halk oyunları niteliğinde ya da ortaoyunları da oynarlardı. Örneğin bir değirmenci ortaoyunu vardı ki kırar geçirirdi. Şöyle: köylü eşeğine biner gelir. Yastıklar sırtta ya da adam adamın sırtında. Değirmenci bunlara git sonra gel der. Bir daha bir daha tekrar takrar gelir giderler. Değirmenin çalıştığını göstermek için sopalarla birbirine vurarak insanların önlerinden geçer. Değirmencinin dediği sıra çok diyerek aslında rüşvet istemektedir. Birisi birinin kıçının altından bir sopa vurur ve elini uzatır avucuna örnek un düşürüp kontrol etmek istemiştir aslında. Derken kadıya şikayete giderler. Kadı yaşlı biri olur. Fakat kadı namazdadır ve namaz bir türlü bitmemektedir. Çünkü kadı da rüşvet istemektedir. Derken oradan da eli boş dönerler. Sonrasında bu düzenin bozukluğuna ilişkin taşlama mahiyetinde şeyler söylerler. Zaviyelerde geleneklerin etkisi olarak halk şairleri de gelirdi. Halk türküleri söylerler, saz çalarlar, şairlerin atışmaları olur, yahut acı bir ölme veya öldürme olayı ağıt şeklinde anlatılırdı. Bu ağıtlar Pazar yerlerinde de bir taşın üstüne çıkıp anlatıldığı olurdu.

Bir Türkmen olan Pir Sultan Abdal’a bir yol verelim..

Bu yıl yaylanın karı erimez

Eser badı saba yol bozuk bozuk

Türkmen çıkıp yaylasına yürümez

Bozulmuş aşiret el bozuk bozuk

***

Elim varmaz güllerini dermeye

Dilim varmaz hasta halin sormaya

Dört kitabın manasını yormaya

Sazım düzen tutmaz tel bozuk bozuk

***

Pir Sultanım yaratıldım kul diye

Zalimlerin elinde mi öl diye

Dost name göndermiş durma gel diye

Gideceğim amma yol bozuk bozuk

Kırşehir’in adının;

AHİ KIRŞEHİR

AHİŞEHİR

AHİŞEHRİ

‘den birisi olmasını teklif ediyoruz. Ancak bize AHİ KIRŞEHİR daha cazip geliyor. Çünkü Kırşehir ismini oraya Türkmenler verdi. Bu ismin korunması uygun olur. Bu yolla Kırşehir’in Ahiliğe daha güzel hizmetler yapması umulur. Tabbi sizin ahiliği anlatabilecek yetişmiş ve fedakar adamınız varsa.

Türkmen Mutasavvıfları ile Mevlana ve diğer tarikatların anlayışı arasındaki farklar.

Sofi anlayışı dönme, raks, cezbe ile Allah’a ulaşma, seyri sülüki enfüsi, kendi benliklerini ne kadar iyi tanırsa Allah’ı da o kadar iyi tanır. İnsan ruhunun derinliklerine nufus etmek onları keşfetmeye dayanır. Bunlarda tabiatı tasavvur eden hiç bir şey yoktur. İnsan ruhunun kötü eğilimlerini iyiye yönlendirmeye çalışır.

Türkmen Mutasavvıfları ise seyru süluki afaki’dir. Tabiata yönelir. Neden? Çünkü Türkmen tabiatta yaşıyor. Yağmurla, davarla, yaylayla, çimenlerle, dağlarla, güneşle, gecede ayla, soğukla, sıcakla birlikte yaşıyor. O eşyaya tabiat kanunlarını nasıl yarattığını ve insanın nasıl yaratıldığını, onun yaratılışındaki azameti düşünüyor ve tabiatı keşfederek Allah’a ulaşmaya çalışıyorlar. Ahi Evren ve Hacı Bektaş-ı Veli Türkmendir. İşte Ahi Evren’in aynı zamanda bir şeyh olmasına rağmen akşam ders gösterip sabahleyin iş başı yapması, fikirlerinde eşari mezhebini taklid etmesine rağmen anlattığımız şekilde yine farklı bir yol izlemesi, onun bir şeyhten ziyade filozof olması gibi bir çok neden hayatla iç içe bir din ve ahlak ve çalışma anlayışının doğup gelişmesine yol açmıştır. Bu tenasub ahiliğin kısa sürede köylere kadar yaygınlaşmasındaki ana amil olduğu gibi aylakları ve suçluları içine almamasının da etkisiyle 800 sene uzun bir hayat sürdürebilmiştir. Hayvanlar aleminde bile güçlü olandan ziyade uyum sağlayabilen hayatta kalır. aynı hikaye…

Ahiler bir dua ederlerdi. Bu dua bir hadistir ve Ahi Evren’in Letaifi Gıyasiye kitabında da yer almaktadır. Bu duaya Kırşehir’liler olarak çok ihtiyacımız var diye düşünüyorum? İlme değer vermiyoruz ve hakkı bilip yanlışta toplaşıyoruz gibi geliyor? Şöyle ki: Hadis dua:

“Allahümme erinel hakka hakkani, verzukna ittibaehü. (Allah’ım bize hakkı göster (tanıt) ve o hakka uymayı da nasib et)

Allahümme erinel batıle batılen, verzukna ictinabehü (Allah’ım bize batılı tanıt ve o batıldan uzak olmayı da nasib et.)

Ve erinel eşyae kema hiye hakkahü (Eşyayı da nasıl ise öylece bize tanıt)”. Amin…

8 Eylül 2011
Okunma
bosluk

Notice: Undefined variable: pagingMiddleString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 212

Notice: Undefined variable: pagingString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 77

Notice: Undefined variable: pagingString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 156
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Son Yorumlar


Notice: Undefined variable: pre_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 20

Notice: Undefined variable: post_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 26
cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma