Ey Değerli, Sevgili ve Sadık Oğul! Allah, onun emirlerine uymanı sürekli kılsın ve seni sevdiklerinin yolundan gidenlerden eylesin.
Bil ki, asıl nasihatler ancak peygamberlik kaynağından gelendir. Sana o kaynaktan bir nasihat ulaşmışsa eğer, benim nasihatlerimin sana ne faydası olabilir ki? Eğer bunca yıldır o kaynaktan herhangi bir nasihat elde edememişsen, söyle bakalım, o halde yıllardır ilim tahsili için didinip duruyor olmanın ne anlamı var?
Ey Oğul!
Rassülullah (sav), ümmetine yapmış olduğu nasihatlerin birisinde şöyle buyurmuştur: “Allahı’ın bir kuldan yüz çevirdiğine dair kanıt, o kulun boş şeylerle uğraşıyor olmasıdır. Bir kimsenin, ömrünün herhangi bir saatini yaratılış gayesi dışında geçirmiş olması, onun Kıyamet gününe dek pişman olmasını gerektirir. Her kim ki, kırkını geçtiği halde hayırları (sevapları) şerlerini (günahlarını) geçmemişse kendini Cehennem ateşine hazırlasın.”
Aslında gerçekten ilim ehli olanlara tek başına bu öğüt bile yeterlidir.
Ey Oğul!
Nasihat vermek kolay, zor olan, onları kabul etmektir. Çünkü nasihatı kabul etmek, nefsine uymuş kişilere tatsız gelir. Zaten günahlar onların kalplerine daha sevimli gelmektedir.
Nasihatleri kabul etmek, sadece gösterişe yarayacak bilgileri elde etmeye çalışan, sadece kendi iyiliğini isteyen ve de övgüler elde etmeye çalışanlara çok zor gelir. Bu kimseler uygulamaya dökmedikleri bu tür bilgilerinin, onlar için bir aracı olacağını ve onların sayesinde kurtuluşa ereceklerini düşünürler. Üstelik bu kimseler, sahip oldukları bilgileri uygulamaya hiçbir zaman ihtiyaç hissetmezler. Asılında onların bu tür düşünceleri, felsefecilerinkilerle aynıdır. Hayret, bu tür aldanmış insanlar, nasıl oluyor da pratiğe dökmedikleri bu bilgilerinin onların aleyhinde delil olacağını anlayamıyorlar? Çünkü Rasülullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü en şiddetli azabı görecek kişi, Allah’ın kendi ilminden bizzat kendisine hiçbir fayda nasip etmediği alimdir.”
Rivayet edildiğine göre ölümünden sonra Cüneyd el-Bağdadi, -Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun- birisinin rüyasına girer. Rüyayı gören kişi, “Ya Eba’l-Kasım, neyle karşılaştın, ne gördün, bize anlat” diye ona sorduğunda Cüneyd el-Bağdadi, “bütün o büyük iddialarımız ve söylediğimiz cafcaflı sözler uçuştu ve yok oldu. Geriye, fayda göreceğimiz şey olarak sadece geceleri kıldığımız birkaç rekat namaz kaldı.” Diye cevap verir.
Ey Oğul!
Bildiklerini yerine getirmeyen ve nefislerini terbiye etmeyi ihmal edenlerden olma sakın! Bil ki, pratiğe geçirmediğin bilginin sana hiçbir faydası olmaz. Bu, şuna benzer: Bir kara parçasında, üzerinde değişik silahlarla beraber on tane Hint kılıcı olan bir adam olsun. Üstelik bu adam cesur ve savaşçı birisi olsun. Diyelim ki, aniden bu adamın karşısına korkunç bir aslan çıksın ve ona saldırsın. Sence, o silahların sadece varlığı aslanı engelleyebilir mi? herkesin bildiği üzere, herhangi bir girişimde bulunulmadan yani silahlar kullanılmadan aslana karşı konulamaz. İşte bu örnekteki gibi şayet bir adam, yüz bin ilmi meseleyi öğrenmiş ve başkalarına öğretmiş olsun. Fakat onları kendi hayatına geçirmemişse, bunun ona hiçbir faydası olmaz. Zira ilmin faydası, ancak o ilim hayata geçirildiğinde ortaya çıkar.
Ey Oğul!
Bir adam yüksek ateş veya sarıhumma hastalığına tutulmuşsa, onun ilacı Sekencebin veya Keşkab’tir. Hasta, bu ilaçları kullanmadan iyileşemez.
[Bir şairin dediği gibi:]
“İki bin rıtıl şarap tartmış olsan da içmedikçe sarhoş olamazsın”
Sen de yüz sene ilim tahsil etsen ve bin kitap yazmış olsan da ancak yaptığın hayırlı işler sayesinde Allah’ın rahmetine ulaşabilirsin. Çünkü Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: “İnsana, ancak çalıştığı vardır.” (en-Necm 53/38)
Ey Oğul!
Biri kalkıp bu ayetin hükmünün “Ademoğlu öldüğünde üç şey hariç sevabı kesilir…” hadisiyle kaldırılmış olduğunu iddia ederse, bu o kişinin bizzat kendi aklının hükmünün kalmamış olduğunu gösterir. Hadi diyelim ki, faraza bu ayetin hükmü kalkmış olsun, peki ya şu ayetlere ne demeli:
“Her kim ki, rabbine kavuşmak isterse, hayırlı işler yapsın.” (Kehf 18/11)
“kazandıklarından dolayı onlara karşılık olarak…” (Tevbe 9/82)
“Şüphesiz, inanıp hayırlı işler yapanlara gelince, onlar için içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler.” (Kehf 18/107-108)
“Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır. Ancak tövbe edip inanan ve hayırlı işler yapanlar başka. Onlar cennete, Rahman’ın, kullarına gıyaben vaat ettiği “Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.” (Meryem 19/59-60).
Bir terzi kenar mahalledeki sakin yerinde Allah ne verirse alıp gül gibi geçiniyordu. Ona göre şehrin merkezinde yer tutanlar hırslı olanlardı.
Ona göre “iki ölç bir kes” demek bir terzilik düsturuydu. Fakat eski büyüklerin sözünden sual olunmazdı. Allah bile bir ağız iki kulak vermişti. İki ölçmekten maksat iki düşünmek de olabilirdi. Gerçekten akıllı insanlar çok düşünür az karar verirlerdi.
Böyle yapmayan insanlar yaptıktan sonra hatalarını keşke diye düşünürlerdi. İyi düşün terzisinin önemi buradan geliyordu. Her müşterisine iyi düşün demeye utanıyordu. Fakat iyi düşünmeyen bir çok müşterisi “keşke, keşke” diyerek bu terziye geliyordu. Hatalarını burada arıyorlardı. O ise şöyle söylüyordu. “Bakın Allah’a iman sabrı artırır ve ona güvendirir”
Namaz ise daha da artırır. Akıl doğruyu düşünür ama kararı irade verir. İrade ise önyargılardan ve bazı olumsuz duygulardan etkilenir. Bu yüzden kişi doğru karar veremez. İşte namaz iradeyi güçlendirir. Normalde akıllı olmak ileriyi düşünmek anlamına gelir.
Biz, “iki düşün” demekle yaptığınız işin hem dünya hem ahiret işini düşünün demek istedik.”bir kes” demekle de karar verdiğin bir işi uzatmadan ve ikilemeden başla ve bitir demek istedik. Çünkü bir iş uzarsa maliyeti artar. Şimdi siz de iki düşün bir kesin. İnsanlar Allah’a gönül verirlerse bir terzi bile öğüt alınacak bir insan olurmuş demek ki…
TEVHİD: Allah’ın varlığına ve birliğine inanmakla bitmez. Allah’a kural koyucu olarak kabul edip “boyun eğmek de” gerekir. Devlette uygulanmasın demek Kuran’ın yarsını inkar etmektir. Böylece Kitaplara iman inkar edilmiş olur ve bunu yapan/düşünen/katılan küfre düşmüş olur. yani kafir olur. Allah ise bu şirki tövbe etmeden affetmez.
aşık ahi kul ahmede bunları yazmak nasib olmuştur
Bize üstad deniyorsa ossursak bile “bi bildiği olmalı” demelisiniz. Vaktiyle 1.5 müridi (bi erkek bi kadın) olan Kızılcahamam’da bir zat, ısrar üzerine keramet göstererek pazarda karganın başını koparır, sonra yapıştırır ve “uç” der, o da uçar. Bi anda müridler artınca dergah almaz. Sonra onların ihlasını denemek ister. Bağırsağı beline bağlar ve namaza durur. Ruküya eğildikçe bağırsak ossuruk gibi öter. Bunu duyan yeni müridler “bu abdestsizin arkasında namaz kılınmaz” diyerek hocayı terkederler. Geriye yine eski 1.5 mürid kalır. Onlar “bi bildiği olmalı” diye düşünmüşlerdir. İşte sadıklar böyle düşünür. Sıddık Ebu Bekir de miraç anlatılınca görmeden “bunu o söylediyse inanırım ve doğrudur” dememiş miydi? Sizin sadakatiniz kime acaba?
Ekmek çalan hırsızı ekmek çaldı diye ekmeksiz mi bırakırsın?
Çocuk söz tutmadı deyu oyuncağını elinden mı alırsın?
Vergi kaçırdı deyu tacirin bütün sermayesini götürecek ceza mı kesersin?
Küfreden çocuğun dilini mi kesersin?
“Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” kutsal metinlerde yer alan empati kuralıdır. Size aynı şartlarda aynı şey yapılsa ne dersiniz? Ölümü de öldürüyor musunuz?
“Hayat işimize yaramıyorsa ölebiliriz” mi diyeceğiz bıktırıldığı için? Yoksa çalışmanın neşvesini idare vermeli midir? İdare sevgisini neden saklamak gereği duyar? Halbuki müşevvik için buna ihtiyaç vardır.
“Doğru yolu izlemekle insanın kaybolduğu görülmemiştir” sözü için doğru idare açısından nedir? Bilmek kadar adil olmak da terazide var mıdır?
“Kendini kışa hazırla, yaz gelirse bahtına” sözü, ben şimdi bunu yapayım, her ihtimale karşı ne demek? Bir idari sorumsuzluk örneği denilebilir mi? al kararı, ya da kes cezayı, ya da şunu şuna yap gitsin boş ver nasıl olsa idare benim ve karar verecek benim, istediğim gibi karar alırım sorumsuzluğu denilebilir mi?
“Aşçıların hatasını maydonoz örter, terzinin hatasını ütü örter, doktorun hatasını toprak örter, idarenin, sizin hatanızı ne örter?” ateş olabilir mi?
“Asker yapılan ve yapılmayan her şeyden sorumludur” aksi halde vatan gider, sizin yaptığınız kadar yapmadığınız şey nedir idarede. Yapılmayanın hiç hesabı yok mu? Temizlikçiler mahsende otursun ve her gün simit ayranken şimdi birisinin merhametiyle sadece bir çorbaya dönüştü. Herkes bir yemeğini aşağıya gönderemez mi? idare bu teklifi yapamaz mı? 10. katta yer var. Onlar oraya yerleştirilemez mi?
“Amaçsız insanlar amaçlı olan insanlara göre daha az kavga ederler”se insanların amaçları yalnızca mesleki mi olmalıdır? Devletin hizmeti halka götürmesi gerektiğine göre bir çalışan doğrudan halka bir miktar çalışırsa görevini ihmal etmiş sayılır mı? görev dar anlamda mı düşünülmelidir?
“Ben benim, ama aynı zamanda sana bağlıyım” sözü çalışanın kişiliğine idarenin de saygı duyması değil midir? Sadakat hürriyet de ister.
“Parası çok ama aklı kıt olan insanlar fark edilmek için pahalı bir bitkiye çok para öderler”sözü idare için kimsenin yapmadığını yaparak fark edilmek mi isterler? Başarı sizce farklılıklarda mı yatıyor yoksa bilgi ve adalette mi?
“Sizi hatırlatan laleyi ters mi yapalım” sözü idarenin hatalarını çalışanın hicvetmesi sayılmaz mı? Sizi de mi hicvedelim.
“İdare dedikodular üzerine karar almamalıdır. Gerçeği araştırmalı ve doğrudan görüşme yöntemini uygulamalıdır” Sözü Kuran’i değil midir? Süfli kurallar neden Kuran-i kurallara tercih edilir?
Hakan der ki; “yasalara uy, vergileri zamanında ver, dostumla dost, düşmanımla düşman ol”
Halk der ki; “yasalara uyarım ama adil yasaler olmalı, vergileri zamanında veririm ama gümşün ayarını bozmamalısın, dostunu dost, düşmanını düşman bilirim ama sen de bizim için güveni sağla” Kutadgu Bilig, Temel sorumlulukları belirlerken temel sorumlulukta bir ihmal olmadığı halde gıvır zıvır şeyler bahane edilip çalışan neden üzülüyor. Kişisel benlik bir tavra mı dönüşüyor.= zulüm sayılabilir mi? Yönetmek halka hizmetten halka efendiliğe mi dönüştü?
Hz. Ali : “yedi yaşına kadar çocuğunuzla oynayın, 7-15 yaşları arasında onunla arkadaş olun, 15 yaşından sonra onunla istişare edin, ona danışın” idare çalışanına danışmamakla yönetme görevini bırakıp egemenlik mi kurmak istiyor?
“Vicdan baskıcı değil, rahat ortamlarda gelişir” yanlış ve süfli kararlar çalışanlar üzerinde baskıya, baskı da kişisel iç hukuku zedeliyor mu?
Toplumda bir şeyler nasib olan insanlar daima ulvi değerlerle yaşar ve öyle de idare edilmek isterler. İdarenin süfli kararlarının onların ulvi kararlarını bozduğu görülmemiştir. Ve onlar kendilerine yapılan süfli kararlara sadece sabrederler ve fakat bu süfli kararlar yanında ve başkasına yapıldığında en çok bağıranlar onlardır.
12 saat çalışan ve sürekli hem devlet için hem devletin görevi olarak halk için çalışan ve üreten adamın yazıcı ve internetini hiç bir şey üretme ve araştırma diye mi kesersin, yoksa dedikodu merkezli süfli amaçlar gözünüzde ulvi değerlere mi dönüştü?
Bütün bunlar çalışan üzerinde bir travma yapabilecek olumsuzluklardır. Gereğinin öğüt kabul edilmesini dileriz.
“Akıl başta / Utanma yüzde / Bilgi gözde bulunur / Öfke gelince akıl gider / Tamah gelince utanma gider / Haset gelince bilgi gider” Hacı Bektaş-ı Veli
“Yöneticiler daima öğüde ihtiyaç duyarlar” Nizamü-l Mülk – Siyasetname
“Yöneticiler, yönetilenlerden daha çok öğüde ihtiyaç duyarlar” ahi kul ahmed
ahi kul ahmed
Gönül gözü ışımadan ibadet düşmez
La mekanda makbul olmaz dergahım işte
Hakikat bu sözleri öğrenmemek olmaz
La mekanda makbul olur kitabım işte
Ders aldım Hakk’tan perdeler açıp sırrından
Zorluk, cefa, sıkıntı gitmezmiş kulundan
Melamet, ihanet, ile geçmez hoşluktan
La mekanda kabul olur duaım işte
Aşk bir beladır başa düşe ağıt ister
Aklı giderir şaşkın kalır gömlek giyer
Gönül gözü açılınca bilmeği diler
La mekanda Mecnun olur leylaım işte
Seher vakti ağlar olsam nida eyleye
Cemalini göstermeğe Hüda söz vere
Aklım başımdan gitti, şaşkın kul neyleye
La mekanda Halil olur dostluğum işte
Burda cefa çekti isen Cemali Hakk’tır
Mahşerde bağışlar “kul”a celali yoktur
Aşığa ahdeyler yaratmış iken sözdür
La mekanda cemal olur gördüğüm işte
Halktan bezen, çöller aşar sorar aşkını
Kul olan Hakk’tan korkar ve dahi ağlayı
Cemal dileyen cefaya hazır olmalı
La mekanda celal olur yandığım işte
Yad etmeye gözlerimden kanlı yaşlarla
Yüz bin bela versen düşmeyem feryada
Hasta gönlüm korkar senden hem şad olmaya
La mekanda delil olur hastayım işte
Hakk’a aşık olmak altın gümüş gerekmez
Pir-i Kamil’de toprak ol kibir bulunmaz
Hakk yolunun kullarına derman gerekmez
La mekanda derman olur dertliyim işte
Aşk derdine deva yoktur bilin yarenler
Diri iken aşk defteri bitmez aşıklar
Dar mekanda kemik ayrık olmaz yatırlar
La mekanda nurun olur kulunum işte
Aşk kâdir, aşık fakir neyleyim acizdir
Hakk’tan fehim olmadıkça kelamı nacizdir
Hakk öğüdü haram kılar dünya hacizdir
La mekanda kulun olur aşığım işte
Kul ahi ahmed altıda Mesnevi okur
Onunda aşk şarabın Mevlana’dan alır
Ondörtte tasasız Hakk’a yürür keşf n’olur
La mekanda aşık olur yanarım işte
ahi kul ahmed’e nasib
Rahman’ın Bahriyeli Kullarına ahi kul ahmedin güzellemesi
*
Vatan millet selamı
Derde hasret kelamı
Verdi nusret hasarı
Güzelim bahriyeli
*
Vatan bekler kul bekler
Canı benden gül geçer
Her dalaşan gel geçer
Abdullah bahriyeli
*
Böyle ülke yok elde
Kara görmez üç ayda
Görev aşkı ilk sevda
Cihanım bahriyeli
*
Seyir senin yaranın
Haber gelir kaçanın
Bozar kaçkın düzenin
Hayrettin bahriyeli
*
Yar ile yaran ile
Gün aşar asan ile
Er olan Gökhan ile
Selin’i bahriyeli
*
Ömür geçer gün uzar
Çeteneyle gün sayar
Vakit gelir el sallar
İsman’ım bahriyeli
*
Her gün mercimek yârim
Fasulye çıktı kârım
Oltamda lüfer aşkım
Osman’ım bahriyeli
*
Ana avrat yol gözler
Görev uzar yar bekler
Selam size gül erler
Mehmed’im bahriyeli
*
Bazen kontak atarsa
Görev ihmal olursa
Öğüt azar başına
Caner’im bahriyeli
*
Halkım sen rahat uyu
Bizler bu suyun kurdu
Cümle düşmanın hasmı
Tarık’ım bahriyeli
*
Bahriyeli insandır
Namaz kılar has kuldur
Oruçla çeri öldür
Mustafa’m bahriyeli
*
Selam dur bahriyeli
Bak bayrağı nazarlı
Kaç küffara mezarlı
Âlim’de bahriyeli
*
Baki ile Erkan’dır
Hepimiz gül yarandır
Dost bizde kül atandır
Kusurum bahriyeli
*
Seni duysun merhamet
Salma kalpten sadakat
Herkes bulsun adalet
Ahlakım bahriyeli
*
Kul ahmed yazgısına
Bitmez bu aşk ölümüne
Ensar varmış huzuruna
Ahiyim bahriyeli
*
Temmuz 2011 de Bodrum-Yalıkavak Marina İskelesinde, Sahil Güvenlik’teki 12 er ve erbaşa yazıldı. isimler gerçektir.
*
ahi kul ahmede nasib