Bismillahirrahmanirrahim
selamün aleyküm
EZAN
Ezanda yedi kelime bulunmaktadır. Allahü ekber/Allah en büyüktür. Yüce Allah ibadet eden hiçbir kulun ibadetine muhtaç değildir. Bu anlamın önemini teyid amacıyla bu kelime dört defa tekrarlanmaktadır.
Eşhedü en la ilahe illallah/şehadet ederim ki şanı yüce Allah, kimsenin ibadetine muhtaç olmayışı ve büyüklüğüyle, ibadet edilmeye yegane layık olandır.
Eşhedü enne muhammeder rasulüllah/şehadet ederim ki, Muhammed Allahın elçisidir. Yani peygamberimiz aleyhisselatü vesselam şanı yüce Allahın rasulüdür. İbadet yolunu O’nun adına bize tebliğ edendir. Yüce Allahın şanına layık ibadet, ancak peygamberimiz aleyhisselatü vesselamın tebliği ve risaletiyle yapılan ibadettir.
Hayyealesselâh/haydi namaza ve Hayyelel felâh/haydi kurtuluşa demektir. Her iki kelime de namaz kılan kimseyi kurtuluşa eriştiren namazı eda etmeye çağırmak içindir.
Allahü ekber/Allah en büyüktür. Hiç kimsenin ibadeti yüce Allaha layık olamaz, o yüce ve büyüktür.
La ilahe illallah/Allahtan başka ilah yoktur. Hiç kuşkusuz o yücedir. Her ne kadar hiçbir kimse yüce Allaha layıkıyla ibadet etmese de, O mutlak ibadete layık ve müstehak olandır.
Namazın şanının büyüklüğü ve azameti, namaz vaktinin ilanı için seçilmiş olan bu kelimelerin şanının büyüklüğünden anlaşılmalıdır. Allah’ım bizi kurtuluşa ermiş namaz kılanlardan eyle.
NAMAZ
Namazın ilk tekbiri, kulların ibadetine ve namaz kılanların namazına, yüce Allahın muhtaç olmadığına, büyüklüğüne ve azametine işaret etmektedir. Her rüknün edasından sonraki rükünlerde getirilen diğer tekbirler, yüce Allaha yakışır şekilde ibadet etmeye liyakatın olmadığının işareti ve göstergesidir.
Rukülerdeki tesbihlerde de tesbihin manası bulunduğu için ruküdan sonra tekbir emredilmemiştir.
Fakat secdeler böyle değildir. Secdelerde tesbihat bulunmasına rağmen öncesinde ve sonrasında tekbir getirilmiştir. Çünkü secde tevazu ve alçalışın, zillet ve boyun büküşün en üst derecesi ve zirvesidir. Dolayısıyla burada ibadetin hakkıyla eda edildiği zannına kapılma olabilir. İşte bu zannın önlenmesi için secdede âlâ / en yüce lafzı tercih edilmiş ve tekbirlerin tekrarlanması sünnet olmuştur.
Namaz müminin miracı olduğu için, miraç gecesi resulüllah sallallahü aleyhi vesellemi şereflendiren kelimelerin / ettehiyyatü’nün namazın sonunda okunması şeriatın emri olmuştur. Bu nedenle namaz kılan kişi, namazı kendine miraç edinmelidir. Yüce Allaha yakınlığının nihayetini namazda aramalı ve arzulamalıdır. Peygamberimize salat ve selamlar olsun şöyle buyurmuştur. “kulun, rabbine en yakın olduğu an namazdadır”
Namazda olan kişi Rabb’ine yakarış halinde olduğundan, O’nun büyüklüğünü, azametini ve yüceliğini müşahede etmektedir. Bu nedenle namaz kılan kimsede korku ve heybetin görülmesi gayet normaldir.
Namaz kılanın tesellisi ve suküneti için namazın sonunda iki defa selam vermesi şeriatın emri olmuştur.
Farz namazlardan sonra peygamber sallallahü aleyhi vesellemden nakledilen yüz kere tesbih /subhanallah, hamd / elhamdülillah, tekbir / allahü ekber ve tehlilin / la ilahe illallahın sırrı namaz içindeki eksiklik ve kusurları tekbir ve tesbihle telafi etmek, bu ibadeti layıkıyla ve tam manasıyla eda edemediğini itiraf etmektir.
Yüce Allahın yardımıyla ibadetin edası mümkün olduğu için hamd ederek bu nimete şükredilmeli ve yüce Allahtan başka hiç kimse ibadete layık görülmemelidir. Namazın edası, şartlarına ve adabına uygun olarak yapılır, bu güzel kelimelerle namazdaki kusurların telafisi gerçekleştirilir ve ibadeti yerine getirme nimetine şükredilirse ve O’ndan başka ibadete layık kimse olmadığı bilinirse, işte o zaman, bu namazın, şanı yüce Hakk’ın kabulüne layık olması ve bu namazı kılanın da kurtuluşa ermesi umulur.
NAMAZIN SIRRI
Namazın kusursuzluğu ve mükemmelliği, namazın farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini, müstehaplarını yerine getirmekle olur. Bunlar fıkıh kitaplarında detaylıca vardır. bunların dışındfa hiçbir şeyin namazın tamamlanmasında yeri yoktur. Namazdaki huşu bu dört şeye bağlıdır. Aynı şekilde kalp huzuru ve gönül korkusu da bunlara bağlıdır. Bir hadisi şerifte “namaz ancak kalp huzuru ile olur” buyrulmuştur. Buradaki kalp huzuru yukarıda sayılan dört hususla birlikte olmasıdır diye anlaşılmalıdır.
İnsanların namazlarının arasındaki fark, amellerin farkı değil, amelleri yapanların farkıdır. Her amelin bir mükafatı vardır. mükafatlardaki farklılık, amelin farklılığından değil, ameli yapanların farklılığına göredir. Nitekim bir ameli yapan Allah katında makbul ve sevilen bir kimse ise, amelinden dolayı aldığı sevap, diğer kimselerin sevabından kat kat fazla olabilir. Yani kişi ne kadar değerli ise sevabı da o ölçüde büyük olur. Bu nedenle “arifin riyalı ameli müridin ihlaslı amelinden üstündür” buyrulmuştur vesselam…
Bu makalede İmam-ı Rabbani’nin Mektubat adlı eserinden yararlanılmıştır.