Ey ramazan ramazan
Safa geldin ramazan
Ey güllerim ramazan
Safa geldin ramazan
Çok özledik gelmedin
Recep şaban bekledin
Hayır umar ümmetin
Safa geldin ramazan
İlan ettik geldiğin
Çarşı Pazar gezdiğin
Cümle kula dediğin
Safa geldin ramazan
Hayır senin elinde
Oruç tutan dilinde
Gazap duymaz halinde
Safa geldin ramazan
Aman yedim bozulmaz
Allah verir kızılmaz
İlkin kaza sorulmaz
Safa geldin ramazan
Dilim dursun konuşmaz
Belim çeksin karışmaz
Elim haram kokuşmaz
Safa geldin ramazan
Kimler oruç tutmazmış
Sokak ayıp bilmezmiş
Tutan ondan utanmış
Safa geldin ramazan
Avrat açmış açılmış
Evlat saçmış saçılmış
Sokak şeytan doğurmuş
Safa geldin ramazan
İftar ettik elliye
Dua sunduk Hadi’ye
Haydi kullar camiye
Safa geldin ramazan
Sofra düzdük ahiye
Hoşaf koyduk tas ile
Güllaç gelsin beriye
Safa geldin ramazan
Artsın sofra taşmasın
Niyet halis bozmasın
Kadir Mevlam çok versin
Safa geldin ramazan
Çıplak gezip gezinsem
Üç beş kuruş dilensem
Bunla çorba iç’versem
Safa geldin ramazan
Obur paşa yumuldu
Börek çorba kazındı
Tatlı helva yok oldu
Safa geldin ramazan
Mahya yandı illallah
Safam olsun hayrullah
Gelen düşsün nurullah
Safa geldin ramazan
Haydi yallah camiye
Yedik içtik şükrüne
Kulluk etmek herkese
Safa geldin ramazan
Ramazanım ramazan
Sana gönül komazam
Bizi hakka çağıran
Safa geldin ramazan
Rahmet doldu taşmaz mı
Gönül yandı coşmaz mı
Nefsim öldü uçmaz mı
Safa geldin ramazan
Namaz kılıp duranım
Oruç tutan kullarım
Azad etsin rahmanım
Safa geldin ramazan
ahi kul ahmet
(Ve Nihayet Geldi Ramazan)…
Haktan geldi rahmet ile
Müşkil oldu asan ile
Ramazanın ilki ile
Ey Ah-ı Sultan merhaba
Allah verdi seni bize
Rahmet kıldı ümmet kime
Sultan oldu onbir kele
Ey Mah-ı Sultan merhaba
Haktan gelen ata sensin
Affın gani hadi şahsın
Cümle kullar Rabbi sensin
Ey Han-ı Sultan merhaba
Lütfun bize verdi safa
Gönül gözü gördü vefa
Beden çeker zül-ü cefa
Ey Bari Sultan merhaba
Mesrur ettin geldin bizi
Nura erdik namaz demi
İman ehli sever seni
Ey Naz-ı Sultan merhaba
Müjde etti recep hemi
Sala saldı şaban emmi
Konakladık ramazanı
Ey Can-ı Sultan merhaba
ahi kul ahmet
Dost dost deyip de hey yanıp durduğum
Dost bana yareler açtı neyleyim
Ak gerdana beşi birlik dizdiğim
Dost bana yareler açtı neyleyim
Selam saldım karlı dağlar ardına
Aldı m’la sevdiğim lebler aşkına
İl yanmazken ben yanarım derdine
Dağlar aramızı açtı neyleyim
İnce uzun yollar aştım yol deyu
Yaylasına vardım elaman deyu
Sinesine elim sundum yar deyu
Beyler ayırdı da kovdu neyleyim
Dökülsün zillerin sen de ben gibi
Varılmaz yolların dağlar set gibi
Bahçada açılmış gonca gül gibi
Eller kokladı da soldu neyleyim
Dosta dost gerek hatırdan geçmeye
Cana can gerek gönülden içmeğe
Bene sen gerek sedeften uçmağa
Şeytan yokladı böyle’ldu neyleyim
Ak ellere al kınalar yakarmış
Bir goncaya el sineler dökermiş
El gördüye şol cilveler saçarmış
Kullar aramızı açtı neyleyim
Sıkım sıkım sıkmış ince belini
Bal döktürür ağzındaki dilini
En sonunda ben dererim gülünü
Anan aramızı açtı neyleyim
Aşık mısın aşık ağzımı ararsın
Her sözümü acizime yorarsın
Benim haram niçin gülüm derersin
Canlar ararmış canını neyleyim
Ne idi göçün kul ahmedim neydi
Pazar ettim gülümü suçum buydu
Al kanlara bezendim ölsem eydi
Haller söylermiş cananı neyleyim
Cennet sandım kız koynunun içini
Eğri saydım şu soyhanın suçunu
Kime dedim yar tövbenin bacını
Koçlar vurdu da böyle’ldu neyleyim
Eğme kaşın sonra bakmam yüzüne
Ataş düşsün ala güzel özüne
Yemem içmem de bakarım tadına
Gönül bir çifte şahan da neyleyim
Benim işim minnet ile zar değil
Güzel nazın bana olsun zor değil
Sevmez isen söyle bana ar değil
Güller kar etmedi anam neyleyim
Şeker mi kaymak mı baldan ilave
Severim güzeli maldan ziyade
Çirkine gönül düşmüş hem ziyade
Zulüm âna varmış da neyleyim
Ahi kul ahmedim yurdun tazele
Kaçtır bahası kul oldun güzele
Gönül ferman dinlemez bak gazele
Solar güllerim de yavrım neyleyim
ahi kul ahmede nasib oldu.
Bre güzel böyle m’olur
Halı yardan ayrılanın
Katresi deryaya varır
Halı yarden ayrılanın
Gökte güvercinler uçar
İner ovalara düşer
Ak elleri deste tutar
Gülü yardan ayrılanın
Havalanma telli turnam
Kondu göçtü kimler canan
On üçünde yazdı ferman
Canı yardan ayrılanın
Gül dikensiz olmaz imiş
Er baharda gonca açmış
Bülbül diye mihnet etmiş
Dalı yardan ayrılanın
Ahi Ahmet geçmez imiş
Ataş almış yürek yanmış
Can düşüpte ciğer deşmiş
Gönlü yardan ayrılanın
Dumanlı dağlar dumanlı
Sevenin hali gümanlı
Bahar geçmiş yazlı kışlı
Ömrü yardan ayrılanın
Sevdim seni sevdim seni
Senden âla çoktur beni
Sen olmasan kimler nesi
Derdi yardan ayrılanın
Gelin kızlar gelin gelin
Bahasıdır aşka yelin
Onbeşidir canı tezin
Eli yardan ayrılanın
Erenler biz de bilelim
Seven el olmaz belalım
Bu aşkı cana satalım
Nazlı yardan ayrılanın
Kervansaray pare pare
Allar giyer kare kare
Selam almaz nazlı yare
Kulu yardan ayrılanın
Yel üstünde çifte konak
Haydi şöyle konup göçek
Sevip sevip ayrılacak
Zülfü yardan ayrılanın
Bugün yari düşte gördüm
Gördüm amma hayra yordum
Varıp güzellere yandım
Teni yardan ayrılanın
Yörü bre güzel hele
Yiğit bekler çağın gele
Senin olmadığın yere
Düşe yardan ayrılanın
Küskün müyüz akça gelin
Açmaz mıymış gonca gülün
Bağı bahçe gülşen neyin
Adı yardan ayrılanın
Kaşın siyah kara kara
Şükür ettim yaradana
Canım ister daha daha
Hani yardan ayrılanın
Selam versem almaz imiş
Kadir kıymet bilmez imiş
Hepten kelli onmaz imiş
Beli yardan ayrılanın
Ahi kulum gelmez yere
Selam salma duymaz ele
Aşık olmayaymış diye
Canı yardan ayrılanın
ahi kul ahmed nasibidir
Gel hele gel hele güzel civanım
Sana nettim neyledim el içinde
Gel hele gel hele güzel maralım
Sana nettim neyledim el içinde
Ben yanarım şu güzelin hat’rına
Sarılmaz kollarım şol beline
Aldım sattım bezirgan dokusuna
Kime nettim neyledim kul içinde
Kararım kavidir dönmem yolumdan
Senindir bu gönül yudum sabunlan
Gel gir turabın olayım aşkından
Sene nettim neyledim hal içinde
Bunca yaş yaşadım eller içinde
Çarığım deliktir neyler’özümde
Bir acı kahvedir titrer sesimde
Gene nettim neyledim gül içinde
Söyle ben de bileyim kend’özümü
Derde saldım şu firaka nazımı
Çeker oldum bu hasretlik sazımı
Yare nettim neyledim dâr içinde
Be hey canan canım sundum almadın
Can bedende durmaz kıldım bilmedin
Kim bilmeye feta kıldım sormadın
Yene nettim neyledim zar içinde
Sevenler de el olurmuş duymadım
Gözden dizden kuvvet gitmiş bilmedim
Kaça yazmış Rahman levhde görmedim
Güle nettim neyledim dal içinde
Baha kıldım canım canan istemez
Ele düştü gülüm bağın sorulmaz
Kime açtı gülüm çağın bilinmez
Hele nettim neyledim yar içinde
Gönül bu bir iner bir çıkar imiş
Düştükçe düşer yare nihan imiş
Dermanım sendedir kim ayan imiş
Sene nettim neyledim ah içinde
Usul adap kalktı sohbet karından
Cana kıydı canan meşkin telinden
Kimse bilmez öle durdum yolundan
Sene nettim neyledim gel içinde
Ben söylerim sen duymazsın belalım
İnsaf yoktur iman kime celalin
Cana düştü yarem sende meramım
Eşke nettim neyledim can içinde
Aşık ahmed derde düşer cananın
Canan bilmez cihan üzre düşenin
Ağla gözüm ağla sen de yaranın
Kele nettim neyledim çöl içinde
aşık ahi kul ahmed nasibidir
Sevinç,
hüzün,
aşk,
gazap
hepsi bir arada
Bir kaygısız gezinir bu tayfın turabında
Her şeyi bir tutabilse dert yok kaygısıza
Lakin,
çırpınır durur bir zaman serabında
Hayatı tut çarkından öbek öbek
Bir anlamı bilse çözecek ilmek ilmek
Tesbih eder bir gülün düşer mekanına
Ya öl ya sev kim hülya derler nazargahına
Doğru kullar doğrusu bilinmez meyanında
Sır eyledin anı sadrımda cümlegahında
Selam ile kelam eyle
Azaptan kerem nihanına
Şifadır her ne desem şu selamına
Sen olgun düş
İncinme,
daim gülmek veraına…
aşık ahi kul ahmede nasib olmuştur
Karşımızdakine duyduğumuz sevginin karşılığını alamamak her zaman yaralar bizi. Karşılıksız sevmeyi beceremeyiz bir türlü. Belki de bizim yaratılışımızda olan bir şey bu. İstediğimiz gerçekleşmeyince sanki dünya başımıza yıkılır. Dünyanın en dertli insanı bizizdir o an. Yemekten, içmekten, konuşmaktan, gülmekten kesiliriz.
Böyle yaparak karşımızdakini üzmüş olacağımızı düşünürüz; ama çoğu zaman durum beklediğimiz gibi değildir. Halimize bir anlam verilememiştir… İnsanların duyarsızlığından şikayet ederiz bu sefer, nankörlüğünden bahsederiz; fakat hiç sıra bize gelmez nedense. En masum bizizdir her zaman. Hakkı yenen, gözü yaşlı, gönlü kırık bırakılan bizizdir. En haklıyızdır, kimsenin bizi anlamamaya hakkı yoktur.
Zorunlu olarak herkes bizi dinlemelidir. Ne de hoşumuza gider arkadaşımıza ya da bir yakınımızın duyduğumuz acıdan, yaşadığımız olaylardan dolayı bize acıması, “Ah, vah” nidalarıyla bizi teselli etmeye çalışması… Onun da bize hak verdiğini görürüz ya, rahatlarız, dünya bizim olmuştur, zafer bizimdir. Acaba, zafer bizim midir? Üzerinden zaman geçtikçe unuturuz. Sonra bir an gelir.
Tekrar aynı şeyleri yaşarız. Dünyanın en acılı insanı, haksız karşı taraf ve bizi dinleyip hak veren insanlar… Peki, bu böyle sürüp gitmeli midir? Hiç mi çaresi yoktur? Hayır, dert varsa elbet şifa da vardır. Şifayı bulmak için de aramak lazım, aranılacak yeri bilmek lazım. Önce bir kendimize bakmamız, bir öz eleştiri yapmamız gerek.
Amacımız temelde beklentilerimizin gerçekleşmesi mi; yoksa mutluluğa giden bir yol bulabilmek mi? Herkesin bizim emrimizde olmasını istemek mi, bir arkadaşın derdini dinleyip gözyaşını silmek mi ve bunu “ o da benim için yapsın” diye yapmak mı; yoksa “ varsın yapacak olsun veya yapmayacak olsun ben bir insan, bir vicdan sahibi olarak, bir abla, bir ağabey, bir kardeş olarak kendimi ifade edebiliyor muyum, benim için önemli olan bu” diyebilmek mi?
Hep “seçim sizin” “ siz olmazsanız hiçbir şey olmaz” denir; ama bir şeyler olmadı mı da siz, siz olmazsınız. Hep gözünüz dışarıyı sorgular: hakim olur yargılar, ceza kesersiniz, bu cezayı ne kadar tatbik edebilirsiziniz orası meçhul…
Yine aynı noktada, başladığınız noktadasınız:
İlave etmeliyiz. Bu altıncı maddenin yaşamsal gerekçeleri üzerine Mehmet adlı okuyucumuzla sohbet ettik; ve işi başından iman saikiyle davranışlarımız yönünden tekrar ele alalım dedik;
Babasının inancı zayıf olduğu için yaşanan olayların sonucu konusunda lise 3’te okuyan Mehmet’e verebileceği pek bir şeyi yoktu. Sadece o’na “Doğru sebeplere sarıl” diye öğüt verirdi. Bir gün bu sözü en güvendiği arkadaşı ahi kul ahmet’e açmaya karar verdi.
Kendisine babasının söylediği bu sözü aynen aktardı ve ne düşündüğünü sordu. Ahi kul ahmet’in cevabı gayet basit ve netti. Biz şöyle dedik: “Doğru sebeplere sarılmak doğrudur. Ancak bu yeterli değildir. Doğru sonuçların alınması için Allah’ın da bu sebeplere müdahil olması gerekir. Yani sonucu daima Allah belirler. Bunun adı tevekküldür. İşte bu, imanın önemli bir cûz’ünü teşkil eder.
Bir müslüman sebeplere bağlanmakla birlikte Allah’a dua ederek o sebeplerin doğru etkiler yapmasını ümit eder. Yani sebebin doğru hareketini Allah sağlar. Dolayısıyla dua, sebeplerin üstündeki ana unsur haline gelir. Kim bu duayı ihmal eder ve yararsız bulursa kişi küfre gider. Müslümanın unutması ise sünnetullaha güvenmesiyle olur ve pek zarar verdiği söylenmez. Sünnetullah, Allah’ın koyduğu hareket yasalarıdır. Ancak takva sahibi bir insana Allah’ı unutmak yakışmaz. Normal halk ise genellikle Allah’ı unutarak Sünnetullaha göre konuşurlar. Doğrusu her işi Allah’a bağlamak ve O’ndan bilmektir.
Bu yüzden;
Bir işe başlamadan önce, İnşallah
Kendimize güvenirsek, Evvelallah
İşe başlarken, Bismillah
İşten vazgeçersek, Eyvallah
Sonuna kadar gitmek istersek, Ya Allah
Canımız sıkılırsa, Fesübhanallah
İşe coşkuyla sarılırsak, Allah Allah
İşi başarıyla bitirirsek, Maşallah
İşi başaramazsak, Hay Allah” deriz.
Mehmet: Ahi kul ahmet’ sen bu kadar sözü nasıl hatırında tutuyorsun?
Ahi kul ahmet: İnsan yaşadığını unutmaz.
Mehmet: Ne yani sen yaşadığın her şeyin dini olduğunu mu söylüyorsun? Dünya yaşamı diğer yaşamdan farklı değil mi?
Ahi kul ahmet: “İşte anlaşamadığımız temel nokta bu, Mehmetciğim. Biz her meseleye onun ilahi yönüyle bakarız. Bir fizik dersi bile bizim için dünyalık bir ders olmaz. O da Allah’ın yarattığı kanunları inceleyen bir bilim dalıdır diye Allah’ın nazarıyla bakarız.
İlimleri dünyevi ve uhrevi olarak ayırt edenler, insanlara ve İslam’a büyük zarar veriyorlar. İslam’ın geliştiği 12. Yüzyıla kadar insanlar evlerindeki kitap ciltleri sayısıyla kendi aralarında övünür olmuşlardı”
Mehmet: Her şeyini dine bağlamak seni sıkmıyor mu?
Ahi kul ahmet: “Beni dünya ayakkabısı sıkıyor. Din ile yalnızca Allah’a bağlanıp diğer bütün kötü şeylerden kurtulduğumu hissediyorum. Büyük İslam Alimi Kuşeyri’nin bu konuda çok ilginç bir sözü var.
O şöyle diyor: “Özgürlüğün hakikati kulluğun kemalidir.” İşte her şey bu sözlerin içinde saklı. Sen kendin dışında her şeye bağlısın ama ben benim içimde bir tek ben’e yani Allah’a bağlıyım. İkinci bir vazgeçemediğim Allah’ım yok. Benim Allah’ım bir tane, ama senin Allah’ın yüzlerce. Hangisi daha kolay sana göre?”
Mehmet: Şu an inanç yapımın çatırdadığını hissediyor gibiyim. Söylediklerini düşüneceğim.
Onbeş gün sonra.
Mehmet: Sevgili kul Ahmet abi; bir babaya itaatin kolaylığını görünce bir tek ilahın kulluğu da kolay olmalı dedim. Bir de her vazgeçemediğimi üstümde gördüm ve ilahım sanıp onun yokluğu ile terk ettim. Bu şekilde tek ilah Allah kaldı. Sahi ya seni nasıl sevmeliyim.?
Ahi kul Ahmet: Ortak nokta olan Allah’ı bulduğuna göre buraya pergeli koy ve her sevdiğini bu Allah Rızası çemberinde sev. İnsan dosta değil dosttan dosta bakmalı, alıp rahmet halka nur saçmalı. Ayrıca siz Allah’tan ne bekliyorsanız Allah da sizden bir şeyler beklediğini unutmayınız. İlk adımı bazen O atar bazen siz atmalısınız. kıymetli olan önce sizin atmanızdır. Diğerleri joker kullanmış gibi olur ki bu daha az değerlidir.
İnsan inandıkça uçar.
Kuşlar uçtukları zaman yaşarlar….
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Selâmün Aleyküm
Hakk yolunda ilerlemek için yapılabilecek bazı mülahazalar:
- Cuma günü mübarek bir gün olup, ibadet ve kul haklarında büyük hata olmazsa, iki cuma arasındaki günahlar affolur.
- Hırıstiyanlar kainatın yaratılış günü dediler gidip pazarı seçtiler. Yahudiler de cumaertesini seçtiler. Müslümanlar ise Medine’de Hz. Rasulüllah gelmeden toplu namaz kılmak istediler ve bunun için Cuma gününü seçtiler. böylelikle en bereketli doğru günü Müslümanlar bulmuş oldu. Haz. Rasulüllah da bunu doğru bulup uydu.
-Bu günde salavatı artırınız buyurdu Rasulüllah
-Cuma Müslümanlığı diye bir şey yoktur İslam’da. namaz her gün 5′er 5′er kılınır. kılmayanın borcu affolur diye bir şey yoktur. o ALLAH’a kalmış bir şeydir. Hadis’te ; 5 vakit düzenli kılıp büyük günahlardan ve kuyl haklarından kaçınanlara Allah’ın cennet sözü vardır. 5 vakit kılmayana sözü yoktur. dilerse affeder dilerse azap eder buyuruldu.
- İtikad boyutunda Allah’ın işine karışmayınız. Sizin zulüm gibi gördüğünüz şeyin arkası hayır olabilir. Bu yüzden olayları yargılarken acele etmeyip sonunu bekleyiniz. her gamda bir nimöet, her nimette bir gam gizlidir. Hiç bir şey zuhur ettiği gibi değildir.(Kehf suresinde Musa as ile Hızır as ın yolculuğunu daima hatırda tutunuz.. Her hafta cuma günü bir defa Kehf Suresini okumak kişiyi bir hafta belalardan korumaya vesile olur. Bu sure korku çeken insanlara özellikle küçük çocuklara şifa olarak da okunabilir. Yalnız okuyanın da ağzı biraz temiz olmalı. Okuduğum çocuklar korkudan kurtuldu. siz de gayret edin, Allah duanızı boş çevirmez)
- Seven sevdiğine tabi olur. Allah’ın ve Rasulünun her emrine itirazsız tabi olup yapmaya çalışınız. severek yapamıyorsanız iman kalbininize sinmemiş demektir. Hadisler bu yöndedir. dikkatli olunuz.Dininizi şikayet etmeyiniz. Yapabildiğiniz kadar yapınız. dine güç yetiremezsiniz.
- Allah’ı seviniz. İnsanlara sevdiriniz. Allah’tan korkmak demek onun gazabından korkmak değildir. Allah’a muhabbet edenler Allah’ın muhabbetini kesmesinden korkarlar. İşte korku budur. Ben ömrü hayatımda gençlik dönemimde bir gün günah işledim. Rabb’im bana hiç gazabını göstermedi. sadece sevgisini rahmetini üstümden kesiverdi. O yıllarda da keşfim açık olduğu için bu eksikliği hemen hissettim. Rabb’im bana sırtını dönmüştü. Sevgilimin sırtını dönmesi o kadar çok ağırıma gitti ki yollarda perişan oldum. önce günahımdan dönüp düzenli ve gözyaşlı tövbelerim bir ay sürdü. bir aydan sonra dualarımın kabul olduğunu ve bu durumun sona erdiğini hissettim. bu durum bütün ömrümde bir defa oldu. buna rağmençok çeşitli anlamlar için günde 500 estağfirullah çekerim.
haz. Rasulüllah’ın günahsız olmasına rağmen günde 70 veya 100 defa çektiğini hatırlarsanız bunun yalnızca tövbe için olmadığını anlarsınız. hakk yolcuları yükseldikçe benlik zorlamasına uğrarlar. yaptıklarını kendinden bilme eğilimi artar. bu benliği kırmak için estağfirullaha ihtiyaç hasıl olur. bir de günü gününe eşit olmayacak derecede gayret ve ihlaslı olan kişi bugün ilerdeyse dün geride olmuştu. o halde o geriye bir estağfirullah demesi gerekmez mi?
- Allah’ın adını anmadan peygamberi dahi sevmeye kalkmayınız.
- Allah’a dua ederken kendinizden çok ümmete dua ediniz. Bize verilen özel dua şöyledir. sizler de edebilirsiniz. (Allah’ım, Rahmanım, Sübhanım, Sultanım, Zülcelalim. Ya Rabbi Ümmeti Muhammed, Ya Rabbi Ümmeti Muhammed… diye sadece son tekrar eden kısmı tekrar edeceksiniz. (100 ila 500 arası olabilir) kendinizi özel duadan biraz geri tutacaksınız. ve Ümmet sözünden
payınıza ne düşerse ona razı olacaksınız. Bu fakir kardeşiniz şu geçtiğimiz 5 aydır kendisine verilen bu duayı gözyaşı ile yaptı. Hiç kendine dua etmedi. ümmete ettiği duadan ne payına geldiyse ona razı oldu. bundan 15 gün önce Rabb’im beni gökyüzüne çekti. Sonra bir kuşak nur içinde ayak tırnağımdan girip saçlarından çıktı. ve bana bu sağlıktır denildi. bu dualardan ümmete ne fayda ulaştı o bana bildirilmedi. bunun anlamını ümmete aynı iştiyakla dua edebilmem için olduğunu düşündüm. ancak çok faydanı Hakk rızasından sadır olduğunu kalbim söylüyor. bazı sırlar da beraberinde elbette.
- Tevhid; Allah’ın varlığına ve birliğine inanmakla bitmez. Allah’a “Kural Koyucu” olarak “boyun eğmek” de gerekir. Laiklik, Kur-an’ın devlete olan hükümlerini inkâr etmek demektir. Bu durum, Kur-an’ı ve kitaplara imanı inkâr etmek olup, küfür anlamına gelir. Laikim diyen kâfir olur. Bu konu insanlarla konuşulurken aynen söylenmeli, ancak küfür kısmı söylenip kâfir kelimesi söylenmemelidir. Fikir hedef alınmalı fakat şahıs incitilmemeli. Bu prensip bütün konuşmalarda uyulması gereken İslâmi bir kuraldır.
- Her beşerî ideoloji “TAĞUT”tur. Allah’ın görevleri TAĞUT’a verilerek şirk oluşturulur. Bu yüzden kimi sevdiğinize dikkat etmelisiniz. (bazı TAGUT’lar şunlardır. liberalizm, sosyalizm, komünizm, milliyetçilik, kemalizm, batıcılık, ulusçuluk, aşiretçilik, milliyetçi hareket partisi, cumhuriyet halk partisi - bu parti Cehennem partisi olarak görünmektedir ) bunlardan ve bunları savunan partilerden uzak durunuz. Yukarıdaki TEVHİD yorumunu tekrar okuyunuz.
Mülk O’nundur. O halde Malik de O’dur. Hüküm koyma hakkı da Malikindir. O halde Allah’ın kanunları yeryüzünde geçerli olmalıdır. Kim bu amacın dışında bir amaca hizmet ederse küfre gider. kim başka bir ideoloji içinde yer alırsa TAGUT içinde ŞİRKE gider. Müslümanın bunu bildiği halde bulunduğu yerde İslam’ın, Allah’ın kurallarının geçerli olması için uğraşmazsa (cihad etmezse veya cihad arzusu olmadan) ve öylece ölürse münafıklığın bir şubesi üzere ölür (Hadis)
- Hiç kimse bir ülke kurtaramaz. Allah’ü Teâlâ Bedir Savaşı’ndan sonra “Sen atmadın, O attı” diye ayet indirdi. Hz. Resûlüllah bu savaştan sonra “Esteğfirullah” dedi.
- Başka insanların putlarına küfretmeyiniz. Ülkeyi kurtardı diyene kötü söz yok. Daima yapılan yanlışlığa dikkat çekilmeli. İnsanlar karşıya alınmamalı.
aşık ahi kul ahmed yaptı bu sohbeti
Benden selam eylen suna boyluma
Hazanı bahara çelik koşmasın
Yenem derim de yenemem göğnüme
Hazanı bahara çelik koşmasın
Devası derttendir yoldan çekilmez
Nizaı yoktandır elden çekinmez
Kararı onbeştir aşktan sorulmaz
Hasanı bahara deyip geçmesin
Al yeşil yemeni geymek hazından
Hem dara düşmeğe ölmek zorundan
Bir kula sunmaya emmek tadından
Yiğiti sunaya kaşık düşmesin
Aldırdım aklımı garip aşığım
Bindirdim sıdkımı kulluk ederim
Yaylada güzeller gülün dererim
Mehmeti fatmaya çavıp düşmesin
Karadır karadır bahtım karadır
Usul boya ince beli yazadır
Demem o ki bana şöyle geledir
Cenneti cemale bakıp düşmesin
Geldiğim gittiğim yollar uslanmaz
Güzeldir koynumda lebler dayanmaz
Altunu asbapa söyler soyunmaz
Akçeyi mihrine sayıp düşmesin
Nicedir güzele saydım çarhını
Bellidir hürmüze koştum sadrını
Revadır kulluğa yazdım mahını
Aşığı eşiğe yelip düşmesin
Güzeller güllüdür elden düşmeğe
Süzdürür nazeder gözden içmeğe
Daradır yareler sazdan koşmağa
Yareli yarime süzüp düşmesin
Ahidir kulluğum Hakk’tan yazıla
Gömlektir giydiğim bezden biçile
Nicedir dediğim erden sayıla
Meradan sürdüğüm bozuk düşmesin
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Yar elinden yar elinden
Bade içtim yar elinden
Ağşam sabah kul olmaya
Yane düştüm yar elinden
Al fistana mavi yazma
Yanar olmuş sallı durma
Hay düşümde yarım elma
Sene düştüm yar elinden
Gelin çıkma yalın ayak
Başa durma eksik etek
Olmaz olsun kahpe felek
Derde düştüm yar elinden
Altun asbap düze durur
Düze vardım eğri yatır
Canı verdim daha nedir
Cane düştüm yar elinden
Yar severim yaran olmaz
Akçesine kesem yetmez
Gönül düşkün gayri bilmez
Yele düştüm yar elinden
Havalanma deli gönül
Göğe çıkmış dalı melül
Edep bilmez ben’i cahil
Kele düştüm yar elinden
Menendin yok şu alemde
Sadrıma düştü yarem de
Bir ağlar bir gülersen de
Ben’e düştüm yar elinden
Gel güzelim bekle beni
Ağşam sabah çıkar yeni
Aklım alsan ebru demi
Niye düştüm yar elinden
Gamzelerin çifte çifte
Fitnelerin onbeş gülde
Bre güzel alma diye
Dile düştüm yar elinden
Kaşlarını kara saydım
Mecnununu çöle saldım
Ben bu aşkı gülde buldum
Ele düştüm yar elinden
Güzelliğin başa bela
Ala gözün kula cefa
Sever isem sanem ola
İle düştüm yar elinden
Ağam taş yerinde ağır
Bülbül öter gülde hatır
İnsan sevdiğinden soğur
Göze düştüm yar elinden
Aşkı yazdım sırasına
Sıra geldi kime sine
Bir söylenir ölesine
Nice düştüm yar elinden
Kul ahmedin şavkı vurdu
Döndü döndü Hakk’a kuldu
Aramanın hakkı buydu
Aşka düştüm yar elinden
aşık ahi kul ahmed nasibidir.