MUCURLU MULLA’NIN ASKERDEN ÖLÜMÜ ÜZERİNE NİŞANLISI ÜMÜŞÜN AĞIDI 1940….
Büyük bir heyecanla vatani görevini yapmak için gülerek askere giden Mulla kısa süre sonra hastalanır ve ecelle buluşur.
Künyesini köyüne getirirler. Elleri kınalı gözleri sürmeli asker yolu bekleyen 19 yaşında belki de Şairliğinin bile farkında olmayan Ümüş’ün yüreğini delen acılarını öğrenmek ister misiniz?
Acılar….Acılar…. Dil ile damağın birleştiği yerde beyne giden acılar…
Basit bir iğnenin ucundan damarda hissedilen acılar… Ahrazın kulağında körün gözüne,gebenin karnında topalın dizine giden acılar….
Yoksa kendinizi acı mı sayıyorsunuz?.. Siz hiç canından çok sevdiği insanı vatana şehit verip,yüreğindeki yarayı, omzundaki yükü hiçe sayıp, feryadı figanla dumanlı dağlara kaçan sevgiliyi ya da ciğeri yanmış,akan gözyaşlarıyla toprağı delen bir anayı gördünüz mü?..
ÜMÜŞ’ÜN AĞIDI
Geyceğin suyu da naman küşüler
Ayağında sarı çizme ışılar
Sen niye ağlıyon hüsne bacısı
Kardaşın var samenini karşılar
Alın mıskasını derin hocadan
Feryadını kimler duydu peceden
Eğer yarim duysa idim sesini
Yanına varırdım yarı geceden
Cevdet Abim verdi haberi alına
Çıkamadım aşılığın beline
Yaşım taze kıyma felek telime
Düğünüm mahşere kaldı neyleyim
Bacım gülüzar da başımda durur
Sıkıyeler gelmiş iğneler vurur
Yanıyo ciğerim dillerim kurur
Düğünüm mahşere kaldı neyleyim
Yaşadığı acıları sevinci paylaşan bir toplum temennisi ve arzusuyla….. sait sargın