1208 yılında Kırşehir ili Mucur ilçesi İnaç köyünde doğdu. Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Bey’in kayınbabasıdır. Asıl adı Mustafa’dır. Künyesi İmadüddin Mustafa B. İbrahim B. İnaç el-Kırşehri’dir. Gençliğinde Şam’a gitmiş ve orada din bilgileri öğrenerek Kırşehir’e dönmüştür. Daha sonra Bilecik’te zaviye kurmuş, kızını Osman Bey’le evlendirmiştir. 1348 yilinda 125 yaşinda ölmüştür. Türbesi Bilecik’tedir. Seyh Edebali’nin; nüfûzlu, varlıklı ve mütevazi bir Ahî oldugunu bütün tarihçiler belirtmektedir. Edebali’nin, Kırsehir’de Ahî Evren ile görüştüğü ve Kırsehir’den Sögüt tarafına gittigi tarihi kaynaklarda anlatılmaktadır.
ŞEYH EDEBALİ’NİN OSMAN BEYE NASİHATI
Ogul ;
İnsanlar Vardır Şafak Vaktinde Doğar ,Akşam Ezanında Ölürler . Avun Oğlum Avun . Güçlüsün , Kuvvetlisin , Akıllısın , Kelamlısın Ama ;
Bunları Nerede Ve Nasıl Kullanacağını Bilmezsen , Sabah Rüzgarında
Savrulur Gidersin .
Öfken Ve Nefesin Bir Olup Aklını Yener .
Daima Sabırlı ,Sebatlı Ve İradene Sahip Olasın .
Dünya Senin Gözlerin Gördüğü Gibi Büyük Değildir
Bütün Feth Edilmemiş Gizemler ,Bilinmeyenler ,Görülmeyenler ,
Ancak Senin Fazilet Ve Erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklardır..
Ananı, Atanı Say ,Bereket Büyüklerle Beraberdir .
Bu Dünyada İnancını Kaybedersen Yeşilken çorak Olur .
Çöllere Dönersin .
Açık Sözlü Ol .Her Sözü Üstüne Alma .Gördün Söyleme ,Bildin Bilme .
Sevildiğin Yere Sık Gidip Gelme Kalkar Muhabbetin itibarın Olmaz.
Üç Kisiye Acı ;
Cahiller Arasında ki Alime, Zengin iken Fakir Düşene Hatırlı iken itibarını
Kaybedene.
Unutma ki! Yükseklerde Yer Tutanlar, Aşağıdakiler Gibi Rahat Değildir.
Haklı Olduğunda Mücadeleden Korkma.
Bilesin ki! Atın iyisine Doru, Yiğidin iyisine Deli Derler
AŞIK AHİ KUL AHMED BU HAYATI YAŞADI…
başına sarar buğulu dumanı
kaşına çeker karını dağlar
döşüme söyler tövbesiz gümanı (şüphe)
günaha yazarmış bahayı dağlar
Dedelerimin Horasan’dan Anadolu’ya gelişi
1-Dedelerim bundan yaklaşık 200 yıl önce Horasan’dan kalkıp Şam’a gelip yerleşmişler. Daha sonra büyük bir kısmı oradan göç edip Kırşehire gelmişler. Ancak orada bir kardeşleri kalmış ve onun da Mustafa ve Bekir adlı iki oğlu varmış. Şam’daki yerleri Hasaney camii ile Alaattin Camii arasında bir ev ile bir deve damı imiş. Bu yerlerin kamulaştırılması sırasında o kardeşleri ölmüş ve ölmeden önce de çocuklarının Kırşehire gitmelerini öğütlemiş. Oradaki yer kamulaştırılmış ve 10 yıl askıda kalmış. Bunun belgelerini devlet arşivlerinden bulduk ki üzerinde kamulaştırma bedeli dahi yazılı idi. Kimse giden olmayınca o paralar alınamadı.
Dedelerimiz sürekli olarak alim zatları arar ve onların sohbetlerinde bulunmak istermiş. Böylece Kayseri’ye gelip bir müddette orada kaldıktan sonra Kırşehir’e geçmiş. Ve okumaktan gözlerini kaybettiği için sülalemize lakap olarak “ama hafızlar” denmiş olup hepsi Türkmen’dirler.
Ökse suyunun bulunması
2-Kırşehir’e gelen o dedelerimiz Kırşehir’de ÖKSE denen yerde araştırarak büyük bir su kaynağı bulmuş ve çok çıktığı için üstüne büyük ve yassı bir taş koymuş.
Dedelerimiz sürekli olarak alim zatları arar ve onların sohbetlerinde bulunmak istermiş. Böylece Kayseri’ye gelip bir müddette orada kaldıktan sonra Kırşehir’e geçmiş. Ve okumaktan gözlerini kaybettiği için sülalemize lakap olarak “ama hafızlar” denmiş olup hepsi Türkmen’dirler.
Çanakkale’ye bir şehit
3-En son dedemin babası olan Ahmet dedemiz Bitlis’e asker olarak gitmiş. Ancak tam o sırada Çanakkale harbi başlayınca bütün birliklerin Çanakkale’ye kaydırılmasıyla o da oraya gitmiş ve Çanakkale’de şehit düşmüş. Benim adım da Ahmet olarak bu dedemizin adına konmuş.
Elhamdülillah bana verilen yalınkat Ahmet adını Aşık Ahi Kul Ahmed’e yükseltmek nasib oldu.
Cumhuriyette kaybolan saray müderrisi Hakkı dayımız
4-Babamın öz dayısı Hakkı dayımızdı. Gençliğinde okurken babası bakkal ali e4fendi sert tabiatlı bir adamdır ve oğluna imsak vakti dağdan bir eşek yükü tuturuk getirmeden okula gitmesi yasaktır. Böyle böyle okur ve İstanbul’a giderek zamanla orada saray müderrisi olur. Saray müderrisinin bu günkü karşılığı profesör demektir. Zaman zaman Kırşehir’e geldiğinde bütün alimler huzurunda el bağlarmış.
Derken Cumhuriyette kaybolduğu haberi gelir. Babasının İstanbul’a gidip ne araştıracak ne de cenazeyi getirecek parası vardır. Ali dedemizin kızı olan Ayşe ebem bir Osmanlı kadınıdır ve ağıt üstüne ağıt yakar kardeşine. Bunların bir kısmını da bana yazdırmıştır.
Ermenilerin katliamı
5-Ayşe ebemin babası Ali Efendi sert mizaçlı olmakla beraber adaletli ve hak hukuk gözetir dindar birisidir. Doğuda 1915 olayları başlayınca Kırşehir’deki Ermenilerin erkeklerini askeri birlikler toplar ve şehir içinden güney mahallesi olan üçgöz mahallesine doğru götürürler. İçlerinden birisi ali efendinin dükkanının yanından geçerek aceleyle üzerindeki altınları Ali Efendiye vermek ister. Fakat Ali efendi kul hakkından korkarak altınları iade eder. O ermeni vatandaş ve diğerleri adı geçen ÜÇGÖZ mahallesine götürülerek acı çekerek ölsünler diye bellerine kılıç vururlar. O mahallenin kadınları da beline kılıç vurulan Ermenilerin yuttuklarını düşündüğü altınları alıp çıkarmak için karınlarını deşerler. Bu yapılanları, onlar da bize yaptı diye gerekçelendirmek sizin vicdan ve adalet anlayışınıza sığarsa buyurun siz de yapılabilir deyin olsun bitsin…
Hayata merhaba ve Mevlana’dan ilahi aşk şarabı
6-Temmuz 1956 yılında babamın işleri Ankara’da iken doğmuşum. Babam berbermiş ve doğunca ikinci bir dükkan daha açmış bizim bereketimizle. 5 yaşında okula alınmayınca babam mahkeme kararıyla yaşımı büyütüp okula girdirmiş. Sonra iki ayda okur okumaz benim elime “mesnevinin özü” adlı çok kalın bir kitap verdi. Bu kitap hergün babamın dizinin dibinde, en az iki sahife okunacaktı. Okudukça ben hayvanların konuşturulduğu fablleri merak ediyordum babam da Mevlana’nın ilahi aşk deyişlerini ilgiyle takip ediyordu.
On yaşıma geldiğimde iki katlı kerpiç konağımızda gündüz gözüne Mevlana hazretlerinden ilahi aşk şarabı içtim. Daha o tarihlerde tek tük namaz kılıyordum. Böylece keşfim açıldı. Gelen insanların iyi mi kötü mü olduğunu, iç alemlerini bazen de ne yapmak istediklerini biliyordum. Bazı arif insanlar bizi bilince hastalıklara karşı iyileştirici bereketim olduğunu da söyleyince bir çocuk için sıkıntılı bir süreç başladı. Bütün hastalar bana geliyordu. Ben ağlayınca annem artık kimseyi yanıma yaklaştırmadı.
Bu arada babam pasta salonu açtı ve iflas etti. Bir yıl Almanya’ya gidip borçlarını ödeyip emlak işine başladı.
Hemen kandil gecelerinde ilahi okumaya seçildim ve kapucu camiinde “…çıkmış İslam bülbülleri, öter Allah deyu deyu” adlı ilahiyi okudum. İmam hatipde Allah’ı tanıdıkça Allah aşkım iyice arttı. Kuran okurken ağlardım. Bu üç yıllık eğitimim beni bütün hayat boyu götürecek dayanağım olacaktı.
Bu arada harçlıklarımı biriktirip Kayseri’den bir saz aldım. Babam bu sazı eve koymama müsaade etmedi ve aptal mı olacaksın deyip azarladı.
Muharrem Ertaş ile tanışma
7-Bir gün teyzem oğlu ile bir düğüne usta bulmaya bağbaşı mahallesine gittik. Bir eve girip sen burada biraz otur dediler ve gittiler. Aynı odada sedirde bir adam oturuyordu. O bana bakıyordu ben de ona. Hiç konuşmadan yarım saat karşılıklı bakıştık. Sonra teyzeoğlu gelince çıktığımızda dedi ki, sen biliyor musun o oturduğun kimdi. Ben bilmiyorum deyince o dedi ki, o Muharrem Ertaş’tı dedi. Demek ki ben onun manevi halini seyretmiştim o da benim ama hiç konuşmadan???
Veterinerden Siyasala geçiş
8-Daha sonra veteriner fakültesini kazanarak Elazığ’da bir sene okudum. Terar sınava girince Siyasal Bilgiler Fakültesi geldi. Meğer babam benden habersiz tercih listemi okul müdürü ile değiştirmişti. Tıplardan 12 puanlık fazlalık böylece ziyan oldu gitti. Aşırı sol gurupların arasında bombalar patlayarak öğrenciler öldürülerek 4 yıl geçti sessizce. Bizi fark ettiklerinde artık okul bitmek üzereydi.
Evlilik ve seyahatler
9-Gençliğinde Hatice adlı bir öğretmen kızı sevdi 6 sene. 6 defa istedi ise de alamadı bir türlü. 33 yıl yandı kavruldu. Haççem,, Haççedeki Gamzeler gibi bir çok şiirle aşkını hiç unutmadı ve şiirlerinde yaşattı. Bir bayram gelse de elindeki sıcaklığı hissetsem diye bir yıl bekler dururdu. Geçtiğimiz günlerde onu zorla veren babası da kocası da rahmetli oldular 20 gün arayla. Şu işe bakın. Allah’a dua ettim onun kocasının acısız ve imanla göçmesi için. Allah onun kocasını dilediğim gibi bana verdi de imanla rahmete kavuştu. İnanın beddua etmedim dostlar. Fakat bu kelin sahibi etti ne ettiyse.
Gençliğimde çok sevgililerim oldu doğrusu. Bir mahalle sevgilim “Nasıl olsa bu üniversiteyi kazanamaz” deyip bir matbaacıya 16 yaşında gelin gidiyordu.
Gördüğüm her güzel kıza aşık olurdum. Lisede önümde oturan Şahika’ya aşık olmuştum. O savcının kızıydı ben berberin. Edebiyat öğretmeni Nimet hanım “kaldır şu kızı danset onunla” derdi sınıfın ortasında.
Üniversite yıllarında aynı anda 6 arkadaşı vardı ki hiç biriyle seks düşünmemişti. Çünkü asıl sevgili dersi idi. Aşk dersin önüne geçmemeliydi.
Bir de Maraşlı çok çok çok ama çok güzel bir hanım vardı ki bir yerde memur idi “işten ayrıl, eşten ayrıl, benimle nikahlan ve bana ilahın gibi tap, benden başka hiç kimeyi asla görme” diyordu. Bizden çok şey götürdü,.
Bir Azeri hanım sevmiştim son olarak. Bana Azeri türküleri söylerdi. Konservatuarda okumuştu. Vefalı ve sadakatli idi. Bize çok şey verdi. Hayat dolu bir insandan gülümsemek onu en cömert yapıyordu. Ben de boş değildim. En güzel aşık sevgisi ilahi kaynaktan beslenerek bütün insanlara yansıyordu, tabii ona da. Bir aşıkla arkadaş olmak şans sayılabilir miydi? dostu olanın düşmanı, düşmanı olanın da dostu olmalıydı. Bir aşığın dostu ancak ALLAH olabilirdi. Bütün insanlar da düşmanı. Ancak düşmanlara Elhamdülillah deyip gülücükler atması gerekiyordu. o da öyle yaptı. ne gülücükler ama. Belki biraz fazla mı oldu ne?
Derken 1995 yılı geldi ve bütün bunları terk ederek NASUH bir TÖVBE ile günlerce ağladım ve iki ay sonra hiç hac için dua etmeden Rabbim beni huzuruna hacda kabul etti. Bunun anlamı Allah’ü Teala bizi rahmetine gark ediyor ve bana gel diyordu. Bu bir günahkar için hayati bir fırsattı. Oradaki namazlarda da burada da salya sümük iken farklı tarihlerde 4-5 defa Muhammed efendimizle görüşmekten müşerref oldum. Bir çok şey söyledi. 15 sene bize verilenleri sadakatle uygulayıp sadık kalınca büyük sınavı geçtik ve 15 sene sonra Aşıklık verildi. 53 yaşında aşık olunca 53 yıl nerdeydi. Temiz olmak için önce pis mi olmak gerekiyordu? Cenab-ı Allah’ın dua etmeden hüsnü kabülüne ne demeliydi? Salavat bile edilmeyen bir peygamber nasıl oluyor da günahtan kurtulduğu bile belli olmayan biriyle 4-5 defa konuşuyordu. Bildiğim ve kalbimde yok olmayan tek şey ALLAH AŞKI idi. Günahtayken bile cezbeye gelirdim. Kuran okunurken ağlar, namaza giderken önüme çıkanlara omuz vurur yıkar ve yolu düp düz olarak giderdim. İşte bu sevgiliye giden aşığın gözü karalığı değil miydi?
Bu eşim Rabiye hanım ile 1981 ‘de evlendik. Bir çok eşyam yoktu. Yavaş yavaş alıyorduk. İlk oğlumuz Hakkı Seçkin 1982’de oldu elhamdülillah. İkinci oğlumuz Sezgin ise 1983’te doğdu. İşyerindeki İlk turnemiz ise Trabzon oldu. Meslekte 20. Yıla kadar Edirne,Yozgat, İstanbul,Ceyhan,Adapazarı (Depremin hemen öncesinde), İzmir, Nazilli , Kayseri, Hatay, gibi yerlere 3’er ay turne yaparak ülkemi ve insanlarımı tanıma fırsatı buldum.
1988 yılında önce Amerika’da Tenessi eyaletinin Nashvill kentinde Vanderbild üniversitesine gittim. Daha sonra İngiltere’de incelemelerime devam ettim. Ev sahibim Mr. John “keşke Fransızlar bu ülkeyi işgal ettiklerinde biraz daha kalsalar da daha çok Fransızca kelime bize malolsaydı”deyip dururdu. Çünkü soyadı French yani Fransız idi. Yurt dışı seyahat ve incelemesi insanlara daha anlayışlı olmamı sağladı.
Dönüşümde yabancı dergilerde (Time) önemli yabancı yazıların kasıtlı yazıldığını gördüğümüz için o yazıları tercüme etmekle beraber altına da “ey millet bunlar var ya bunlar, şöyle yapıyorlar ki bunlar bu ülke için zararlıdır ve kasıtlı yazılıyor bunlar” diye yazıyordum çekinmeden.
Sabır mı kumar mı?
10-Bir gün bir arkadaş 36 kolonluk toto oynamayı teklif etti. Ben reddettim fakat başka bir arkadaşla oynadılar. Pazartesi günü bağıra bağıra geliyordu. 13+1 diyordu. O benim üzülmediğimi harama yaklaşmadığımı anlamıyordu. Yaklaşık 105 bin lira aldılar ve vergiden sonra 40 biner lira kazandılar. Askere gidince maaşlar kesilince onlar bu 40 biner lira ile ev kiralarını ödediler. Bana gelince babam telefonda kendiliğinden “oğlum, selametle git, senin dört aylık ev kiranı 10’ar bin 10’ar bin ben vereceğim diyordu” işte bu Allah’ın lütfuydu haramdan kaçan için..
Kılıcı keskin Ahmet
11-Maliye Hesap Uzmanlarındaki İşimde ilk beş senede 2 işletme batırdım. Aslında adaletli davranmıştım. O zaman sorun kanunların adaletsiz olmasında yatıyordu. Böylece kanunların adil olması için uğraş veren bir kimse olarak ortaya çıkıyordum. Adalet için, tercümeler, makaleler, komisyonlarda sert konuşmalar, uzlaşmalarda en alt düzeyden vergi indirimi, adalet için rapor yazımları, sert tartışmalar olağan işlerim haline gelmişti. Ayrıca Anadolu’daki Kırşehir, Yozgat, Amasya, tokat gibi zayıf iller incelemelerden korunmalı ve İstanbul, bursa, adana, mersin, Kocaeli, İzmir incelenmeliydi. Bunda başarılı da oldu ve İstanbul’a ekipler gönderildi. Sonra büyük mükellefler envanteri yapılmalıydı ve bunlar incelenmeliydi. Bunda da başarılı oldu denilebilir.
Bir muhasebe kitabı yazmak istedi. 150. Sahifeye geldiğinde karşısına Faiz hesapları çıktı. Bir Müslüman olarak faizi anlatamam dedi ve o 150 sahifelik çalışmayı yırttı.
1990’ların ortaları bütün kötü alışkanlıkların temizlendiği yıllar oldu.
Habibi Neccar Hazretlerinden el alma
12- 1990’lı yıllarda Hatay’a turne yaptım. Orada Kuran’ı Kerim’in Yasin suresi ikinci sahifesinde zikri geçen (ve cae min aksal medineti racülün yes’a” şehrin diğer tarafından bir adam geldi” sözü olan Habib-i Neccar hazretlerinden gözyaşı ile dua ve el aldım. Aldığım el tebliğ eliydi. Kime İslam’ı anlatsam dinliyor ve etkileniyordu. Yazılarımıza ve şiirlerimize insanlar çok yumuşak bir akışı var deyip etkilenmelerinin nedeni budur.
Hacca gidiş
13-Bir gün kızılaydaki dairesinde çalışırken canı dışarı çıkmak istedi. Çıktı. Ayakları götürüyordu onu. Sakaryadan kocatepeye kadar çıktı, diyanetin binasının önünde durdu. İçeri bakınca “hac dairesi” diye yazıyı gördü. Tamam dedi sen hacca gideceksin. Oradaki yetkili sordu, buyurun ne istiyorsunuz? Hacca gidecem. Yazıldınız mı? Hayır. Nasıl gideceksiniz? Ölen birinin yerine gideceğim. Halbuki hac başlamış herkes gidiyordu zaten. İki gidiş gelişin ardından görevli bıkmıştı ve git ömer beye seni yazsın diyordu. Hakikaten de ölmüş bir Kayseri’li kadının yerine gidecektim. Sene 1995 idi. Aynı sene hacı dedem ölmüş ve yerine hacı olarak ben gelmiştim.
Eşime havaalanından hacca gittiğimi söylüyordum. Orada en zor ve sorumluluğu fazla olan haccı temettu’yu yaptım. Kim ne bulduysa bana getirirdi ve ben de sahibini bulurdum. Vakıf derlerdi bana.
Ertesi sene ve daha ertesi sene olmak üzere iki kez ramazan umresi daha kısmet oldu. Hiç otel falan yoktu. Yerlerde yattım fakat Kabe’de benim etrafımda dönüyordu. Olağanüstü bir çok olaylara şahit oluyordum. Asıl olan ise Allaha duyulan aşkın tesciliydi.
Aşıklığa gidiş
14-Derken aradan bir hayli zaman geçti bu şekilde. Bazı haber sitelerinde yazarlık yapmaya başladım. Yazılarımıza sataşanlar olunca onlara şiirle cevap veriyordum. Yazdığımız yazılar 2112 sahifeye ulaştı ve 4 ciltlik Makaleler adlı baskıya hazır bir çalışma çıktı.
Şiirler gittikçe güzelleşmeye başlayınca neden insanlarla uğraşayım, “kendi kendime yazsam ya” demeğe başladım. Artık konuları kendim belirleyerek yazıyordum. Derken aşıklık böyle başladı. Bazı aşıklara yazdıklarımı gönderiyordum. Çok olumlu cevaplar alıyordum. Bunlar usta aşıkların yazısı diyorlardı. oysa ortada aşık falan yoktu. Hiçbir idari görevde bulunmadı. İnsanlar birbirine kazık atıyor diye ahret korkusundan özel sektöre de ayrılamadı. Astronomik ücretleri de reddetti. Bunun anlamı şuydu: En son “Allah beni kendine sakladı”dedi ve önüne baktı. Meslek arkadaşları 25 yıl onu asık suratlı görmedi. 15 yıl önce de peygamber efendimiz “Ahmet, tekbirine sevgi kat”demiş ve biz de bu sevgi emrine sonuna kadar sadık kalmıştık. Kim neyimizi isterse de Allah rızası deyip vermiştik. İnsanlara helal olan bir çok şey bize haram oluyordu. Bunlar büyük sınavdı ve başarıyla geçmiştik.
Derken 53 yaşında aşıklık seri şiirler ve edepli bir yaşamla başladı. 56 yaşına geldiğimde aşıklarla atışan, beste yapan ve hacmi 600 sahifeyi bulan (yarısı tasavvuf olan GÜL İNSAN, ve diğer yarısı GÜZEL İNSAN olan) KİTAB-I AŞK adlı bir şiir hacmine ulaştı.
Mevlana’nın İlahi aşk kitabı yazmamıza işaret etmesi
15Bir şiirimizdeki “on yaşımda Mevlana verdi selam/Hakk Mustafa emanetin armağan” dizesini okuyan bir hattat arkadaşım bizi rüyada insanların ortasında ney çalarken görmüştü” bunun anlamını Mevlana’nın ilahi aşkını insanlara duyuracaktık diye yorumladık ve Konya’yı ziyaret ettik. Bu kitabımızın adını “ilahi aşktan güzel ahlaka” diye koyduk. Tevhid ve Makaleler kitaplarını da sayarsak , Üzerinde çalıştığımız kitap sayısı 13’e ulaşmış oldu.
Peygamber efendimizin tekbirlerimize sevgi kat ifadesi
16-195 li yıllarda birkaç defa Peygamber efendimizle müşerref oldu. Hacdan geldiğinde bir gün 15 kişiye camide imamlık yapmak üzereyken tam elimi kaldırmışken sağ omzumun arkasından bir nur içinde geldi ve “Ahmet tekbirlerine sevgi kat” dedi ve gitti. Biz zaten öncesinde de güler yüzlü idik ki bundan böyle daha da sevgiyle hareket ettik. Bunu takip eden 15 sene güleryüzlü davranışların ardından 2009 da aşıklık verildi diyebilirim. Bu büyük bir imtihandı ve kazanmıştım.
Şehitlik mi uzun yaşamak mı
17-Hac’da cemaatle namaz kılarken dünyadaki iman ve amel seviyemin artarak yükseldiğini ve sekiz seviyesine gelince peygamber efendimiz tecelli ederek “haydi Ahmet son bir gayretle 10’a yüksel” dedi. Bunun anlamı şehit ol ve bana gel demekti. Ben ise son hamleden kaçındım. Aradan 13 yıl sonra ordu ile aram açılacak ve bana öldürmesi için uzun boylu bir çingeneyi göndereceklerdi. Kapının sürgüsü yoktu. Adam kapıya gelmişti ve adamı duvarın arkasında manevi olarak görüyordum. Adam normalde içeri kapıyı maymuncukla acacak ve hızla yatak odasına gelerek ön tarafta yatan beni döşümden bıçaklıyacaktı. Bunlar bana manevi olarak gösteriliyordu. Ben bu şehit olmaya razı oldum ve eşimin yanında olmasın diye kapıya yakın koridora yorgan serip yattım razı oldum.. Maneviyatta bana tekrar dediler ki sen yerini değiştirmeyecektin dediler. Aslında peygamber efendimiz. Böylece şehitlik olmayınca ümmet ile ilgilenmek için uzun ömür nasib edilmiş oldu. 13 yıl önce hacda “Ahmet, şehit olsan da uzun yaşasan da aynı dereceye yükseleceksin” demişti zaten.
Peygamber efendimiz ve bize verilen lafzai celal isimleri
18-Hacdan geldiğim yıllardı. Bir çok şeyi gündüz gözüne film gibi görüyordum. Peygamber efendimiz çok büyük bir Allah ismini yüksekte kırmızı güllerle kenarlarını boydan boya donattığını gördüm. Lafzai celalin çok büyük olması peygamber efendimizin imanının yüksekliğini gösteriyordu. Onun güllerle donatması ise peygamberin ilahi aşkını gösteriyordu.
Aynı günlerde kızılayda 6 caminin ayet ve hadislerini onların tahtalarına yazıyordum. Her gün bana da birkaç lafzai celal yazı çeşidi gösteriliyordu manevi alemde. Ben de her gördüğümü o tahtalara yazıyordum. Fakat 15-20 ismin sadece 3 tanesi kaldı. Keşke kayda alsaydım. Yaklaşık 5 tanesi yeryüzünde yoktu.
Arşu alada beyaz cübbe ile dans
19-Yine hacca gittiğim yıllardı. Üzerimde önden açılmalı bir beyaz kaftan vardı ve arşu alada dans ediyordum. Bu dans hiç de mevlananın dansına benzemiyordu. Bir baletin bale yapması gibi alttan üste, önden arkaya, baştan ayağa, dönerek dairesel ve oval, zincirden boşalmış gibi hızlı ve kararlı, sevgi ve şefkat ve AŞK dolu bir uçuştu ki ne uçuş. Bu aşkın tanımı yoktu. Sadece yaşanıyordu.
Kaftanımın uzunluğu dinimin iman kuvvetini gösteriyordu. Bir ara beyaz kaftanımın ön düğmelerinin açıldığını gördüm. Bunun anlamı bize verilen bu aşkın kıymetini bilmeden kaybetmek üzere olduğumuzu anladım. Hemen döşlerimi kapatıp eski aşk seviyesini yeniden yakaladım.
Cennette köşk ve bal ırmağı
20-Yine 1990 lı yıllardı. Cennette bir köşk ve bal ırmağı gördüm. Köşk bembeyazdı ve altı beyaz işlemeli direkleri vardı. Direklerin arasından bal ırmağı akıyordu. Bir miktar tadım. Hiçbir yabancı cisim yada pisliği asla kabul etmiyor ve içine almıyordu. Bu onun sürekli temiz olduğunu gösteriyordu. Çünkü başka köşklere de gidecekti. Irmak düz akmıyordu. Kıvrım kıvrım kıvrılıyor ve bir köşkten diğer köşke gidiyordu. Hiçbir köşk diğer köşkün içini görmüyordu. Köşkün içi yakından bile görünmüyordu.
Aşık Paşa’nın hem kendine yazdıklarımızı hem diğer yazdıklarımızın İslam’a uygunluğunu doğrulaması ve bize Dua için dua etmesi
21-Bundan birkaç ay önce Kırşehir’deki Aşık Paşa’nın hayatına Aşık Paşa şiir şöleninden hemen sonra 15 gün uğraşarak 183 beyitlik bir mersiyye yazdık. Bu zat yazdıklarımıza tecelli etti ve “yazdıkların doğrudur evladım”dedi. Biz rahatladık doğrusu.
Ertesi gün ise tekrar tecelli ederek bu iyiliğimizden dolayı “senin yazdıklarından herhangi bir şeyle amel eden kişiye senin ahirette şefaatin vacip olsun” dedi. Ben Amin dedim. hemen ilave ederek “kişi ahrete giderken ölüm anında da kolaylık ve iman üzre olmasına vesile olalım, duamız vacip olsun” dedim. Bir süre geçtikten sonra “vacip olsun” dedi. Ümmetin bu dünyadaki dertleri ne olacak dedim. Bir süre sonra “kişi senin yazdıklarınla amel ederse duan vacip olsun” dedi, ben de amin dedim.
Hattatlık
22-Uzun süre Hat kursu alarak hattatlık yolunda ilerledi ve yalnız Kırşehir’de 8 camiye bedava Hat Takım hediye etti. Onun maksadı insanların bu hattı edinmesidir. Bu yüzden genellikle maliyetine verir, ve çoğunlukla da bedava dağıtır.
Ankara’da Kadir Sakoğlu hocadan ders almıştır. Tatile gittiği deniz kenarında bile besmele yazarak dağıtmış, ancak ismimi yaz diyenlere “şayet isminizi yazarsam kibriniz artar” diyerek onları geri çevirmiştir. Yabancılar dahil. (Bir Hat Yazısı görüntüye girmeli)
Kan verme
23- Şimdiye kadar kan anosu duyup da duymazlıktan geldiği olmadı. En son geçen haftaki ile beraber 37. Kanını verdi. Bir gün bir doktor kan verdiğimi bilmeden “sizin kanınız bir yerden sızıyor. Kanınız azalmış, tehlikeli ”dedi. Doğrudur dedim.
Tarikatler ve Saidi Nursi ile görüşme
24-Bu güne kadar bir çok tarikate girip çıktım. Bir gün camide teşehhüdden sonra otururken Peygamber efendimiz geldi ve dediki “şu torbanın içine gir” dedi. Ben “efendimizi görmek istiyorum” deyince başka bir şahıs “şimdi çok işi var”dedi. Ben de uzatmayıp ağzı büzgülü keseye kafa üstü atladım girdim. Bu kese Mahmut Hoca’nın (İstanbulda İsmail ağa) cemaati dendi. Birkaç yıl bu cemaate ve zikirlerine devam ettim.
Sonra eşim öğretmen olması nedeniyle gittiğim camiyi basar ve insanları tehdit eder. Onlar da zikirden mahrum kalınca bize kibarca gelmeseniz iyi olur dendi.
Sonra Ramazan Efendinin cemaatine devam ettim. Çok soru soruyor söyleyin gelmesin demişler. O da öyle bitti.
Daha sonra Menzil cemaatine devam ettim ve menzile gidip tövbe aldım. Cemaatle anlaşmamız biraz güç görünüyordu ve zikirler çok yüksekti ve evde de zikir yapamıyordum. O da öyle bitti.
Şimdi ise Nur cemaatinin Yazıcılar koluna katıldım. Katılmamın birinci haftasında saidi Nursi hazretlerini gördüm. Üstümü ve arkamı kaftanıyla gökyüzünden kapatıyordu. Onun gökyüzündeki kaftan genişliği, hükmünün geniş ve etkinliğini, üstümü örtmesi bana Rahmet ve koruma yapacağını, yani kendi cemaatine dahil ettiğini, arkamı kapatması, hatalarımı kapatacağını ve arkadan bizi itiklediğini anlıyorum diye düşündüm.
Hayat anlayışı
25-Aşık hayata sevgi ile bakar. Sevgiyi kısmak haramdır der. Seven sevdiğine tabi olur der ve Allah Ve Rasulüne sevdiği için tabi olur. Bu yüzden benliğini terk edebilmiştir. Har yazısına “ahi kul ahmede nasib olmuştur” diye yazar. Ben yazdım demez. İnsanları da Allah için sever. Yolda üzgün gördüğü insanlara şaka yaparak sarılır ve onun derdini hem dinler hem ne yapabileceğini sorup bir şeyler yapar. Her sevgi bir karşı sevgiyi hakeder der. O ilk sevgi sunan olmak ister daima. Ayaküstü de olsa İslami bir soru sorulduğunda Allah ve Muhammed ve sıkıntıya uğrayan müslümanın adı geçtiğinde bir ağıt molası verir elinde olmadan. Konuşurken Allah’ın yardımını alarak konuştuğundan dolayı Doğruluğunun Allah’tan geldiğini, yarin sorulacak soruyu bugünden Allahın çalışmamı sağladığını söyler. Yardım ilham değil çalışma şeklindedir.
O bir radikaldir. Her şeyi en derin ve en fedakar biçimiyle yaşar ve iddia eder. O bir hatipdir. Aralıksız 3 saat konuşur bir tek hata ile. Allah o hata ile “bak seni destekliyoruz, desteğimizi kesince tökezledin, bunu anla” demek istemiştir der elhamdülillah der.
Allah ona Akıl ve İman nimetini çok vermiştir. Aklın radikalliği iş ve okulda ve ilimde derinliği ve gayreti ve başarıyı getirdi, imanın radikalliği ise Allah aşkında cezbe ve Allah dostluğunu ve aşıklığı ve olağanüstü olaylara vukufiyeti ve ümmete düşkünlük ile onlara makbul dua etme gücü getirdi. Ağlar durur ümmet için.
Namazda ümmete ya 25 dua etmeli, ya zikri artmalı ya da ümmet için ağlamalı. Hepsinde de Allah ile Konuşarak yapmalı bunu. Böyle olmayan namazlar zayi olmuştur.
O Allah’ı çok sevdiği için Peygamber Efendimiz’i yanında bulmuş, görüşmüş ve ondan dua, işaret ve birçok şey almıştır. Çok salat etmez, lakin hiç bir sünneti de ihmal etmez. O itaatin sevmek anlamına geldiğini düşünür. “Seven sevdiğine tabi olur” der. Günde 300 dua eder. İşi gücü duadır. Duasız iş yapanları döver. Yolda giderken nazarına giren binlerce kişiye hiçbirini ayırmadan dua eder. hastalandığında hastayım demez. sadece çalışamıyorum der. parasızsa şöfora “bak param yok” der fakat “beni al” demez. adam da otobüse almaz ve yayan gider 7 km. “Birşey istiyor musun” diyene diyeceği varsa da demez. “Bu Allah’a söylenmesi gereken sözü benim gibi aciz sana mı söyleyeceğim” der ve o adamı azarlar. hiç bir zaman garantiye oynamaz. Camide ayakkabısını kilitli kutulara koymaz Allah’a dua etmek ve hırsıza da bir hak tanımak için. İşim tıkır tıkır gider diyen adamlardan nefret eder.
Yeter ki bir şeyi aşk ile kucaklasın. Şiirlerinde; Yunus Emre, Karacaoğlan, Bayburtlu Hicrani, Erzurumlu Emrah, Kul Himmet, Murat Çobanoğlu, Ruhsati, Aşık kul ahmet, Aziz Mahmut Hüdai, Hacı Bayram-ı Veli, Hoca Ahmet Yesevi gibi değerlerin kalıp ve mana etkileri oldukça baskındır. aşıklarla atışır da yan düşürdüğü bir aşık dedi ki “sen bi daha bizim yanımıza gelme” işte bu tür aşıklar hokkabazdır, dinleyen de ahmaktır desem ağır mı olur? konuşurken beyt veya 4 lü hece olarak konuşur durur. atrada bir ALLAH deyip cezbeye gelir. herkesi hoplatır. kendi başına bir hayat yaşar. lakin her ihtiyaç sahini farkeder, ilgilenir. haftada en az 500 dağıttığı şiirlerini çekinerek ve sorarak yaklaşanı defeder, vermez. bakanlara başkanlara bile boklu ossuruklu yazılar gönderir. lakin kimsenin ya zoruna gitmez ya da adamcağız utanır bir şey diyemez. o her gün bir zalim bulur ve haddini bildirir. işte bu aşığın Allah için dostu olmak hala dost iseniz çok kolay, eğer bir defa bile güvensizlik belirten bir iş yaptıysanız sizin burnunuzu boka sokar ve defol başımdan der çıkar. aslında o bu kovmasıyla da terbiyeyi amaçlamıştır ve bir dost kaybetmenin acısını tattırarak hakka dostluğun önemini anlatmak ister ameli olarak. fakat kişi bilmez de arkadan kusur arar durur. halnbuki aşık demiştir ki “bize büyük (Yalnız büyük değil, ilim ve muhabbet olarak da üstünlük dahil) deniliyorsa ossursak bile “Bİ BİLDİĞİ OLMALI”” Demelisiniz demiştir. kişi bunu bir türlü anlamaz ve aşığın ışığından istifade edemez. işte o zaman hata da yapsa fırçaya rağmen sadakatlerini sürdürenler kalır ki onların özü HAKKA SADAKATTİR VE DOĞRU (İNSAN)DAN AYRILMAZLAR ONLAR..
Allah “isteyene ilmi veririm” dedi diye o da aynısını yapar. Şiir işinden bütün maddi kazancı pazadaki karpuzcuyla domatesçilere anında uydurduğu manilerden dolayı hoşlarına gittiği için 75 kuruşluk 50 kuruşluk fiattan ikramlardır. Manevi değerlerini ümmet için arşa postaladığını düşünür.
Bu kardeşiniz sulu zırtlak bir ademdir. Siz onu bilmezsiniz. Yolda giden herkese hem de ensesine tokat vurarak şaka yapar. Kendisiyle barışık olmasa yapabilir mi? Söylemek istediği şey şu: En ciddi konuları bile şaka yaparak anlatır. Ona göre şaka, en ciddi anlatımın en etkili biçimidir. Şakayı sakin insanlar en iyi yapar. O halde en ciddi meseleler sakin ve şakayla anlatılmalıdır. Aksi halde dünya bağınız artar ve ahirete göç zor olur sevgili dostlar.
Bu fakire çok konuşuyorsun dediler, lakin yanlış konuşuyorsun demediler. Yatsıda sorulan sorunun cevabı sabah namazında biter. Iki siyah ayakkabısı olmaz, üç takımı olmaz, servis yerine halkı tercih edip otobüsle gider, onları sever, koltuk yerine kibirlenmemek için 20 yıldır sandalyede oturur, “selam vermek için Rabbim beni gönderdi” deyip Ankara’da günde 100 kişiye selam verir. Bir münibüste 20 kişi selamı latif bir şekilde duyması gerekir. Hiç alan olmazsa 20 kişiyi de fırçalar cevap hakkı doğurmadan.. Siz bir işçiye selam verseniz kurtulursunuz, o bir kişiye selam vermese helak olur. Her konuşacağı adama selam verir, vermeyeni uyarır, namazını sorar, Allah’ın adının anılmadığı, selam ya da inşallah demeyen mesajları reddeder, resmi yazılarına toplu iğne ile besmele yazıp yollar, sıkça deli ya da çatlak derler bir ademdir. Bir aileyi destekler, günde 6 simit dilenen çocuklara verir, günde 12 işçiye çorba içirir. Onlar öğleyin çorba içiyor diye kendisi de gider çorba içer. Maaş kartını eşi hakkını helal etmek için istemiş o da vermiştir. Bu yüzden parasız kalıp bazen eve yürümek zorunda kaldığı (Kızılaydan Etlik’e) olur.
Şikayet onun kitabında yoktur. ayakkabısını kilitli yere asla koymaz. bununla önce dara düşmüş bir hırsıza bir şans tanımak ister ve Allah’a duaya fırsat veriyor der. zenginin Allahı az anmasının nedeni her ihtiyacını görebiliyor olmasıdır der. dervişlerin Allahı anması için hastalık istemesi gerçekten hastalığı istemesinden değil, eksikliğinin ve kulluğunun farkına varabileceği bir ortam istemesidir der..
Onun el ucuyla ya da dil ucuyla tuttuğu bir şey olmaz. Ruhuyla ya da bedeniyle girmediği bir kişi ya da olaya şiir yazmadı. O bir radikaldi. Doğru yola gittiği için bu radikallik okulda başarıyı, ilahi aşkta da mesafe katetmesini sağladı. Yanlış yola gitseydi dibin dibini bulacağı muhakkaktı denilebilir. Açlığını sormadığı, ikramsız gönderdiği, koluna girmediği misafiri olmaz. Tanımadığı yoldaki insana bile şaka yapmazsa çatlar ölür. Sadece inatçılar ve ahmaklarla anlaşamaz. Onun lisanında “illallah” dışında “illa” yoktur. Sadece uykudan dolayı kaçırdığı namazı olur ve ona acır. O bir ümmetçidir. İslam kardeşliğini savunur. Bu kardeşliği bölen milliyetçilik, aşiretçilik, ulusculuk, hemşehricilik, …cilik her ne ise hepsine kavi bir düşmandır.. O bütün inanan müslümanları (ümmeti) çok sever çok, çok,,
Hiç bir farz namazı hızlı kılmadı. İmamken cemaati dikkate aldı lakin camaate göre namaz kıldırmadı. Cemaat olalım diye 20 dakika bir adam bekler. Her türlü seçeneğe zulme yol açmadığı sürece evet der. Kendine yapılan zulme ya da küfre “elhamdülillah” der ve sitesinde birlikte yayınlar. Lakin onun bir arkadaşına yahut herhangi birine bir zulmederseniz sizi sokak ortasında döver, alimse rezil eder, imamsa bağırır. Elhamdülillah hiç “dilsiz şeytan” olmadı. Fakat yanında kendine yapılan zulme sessiz kalan çok dilsiz şeytanlar gördü. Kimseyi dost tutmadı. Hakkı dost seçti. Kullar ona geldi dost oldu. Bu onu insanlara eyvallah etmekten ve adaletten sapmaktan korudu. Kardeşini bile sadece “Allah için” sevdi.
Şiirde geleneksel tarz ile tasavvufu ayırmaz hepsini ilahi düşünür. Allah’a da yazar kullara da.. Aynı aşkla. Kulları hiç unutmadan. O ümmetsiz yapamaz.. Öyle hep ümmete ağlar.ağlar, ağlar. Ağlamadığı namaz zayi olmuştur…
Son iki sözü şudur “sulu zırtlak bu adamı okuyup da ne anladınız dostlar” ve “CENNET; Namazı 5, 5 aşkla kılıp, çorba kaşığını karşı tarafa düşünmeden uzatanlara daha yakındır” Çok parası yoktur, hep borç içinde yaşar. Lakin 50 defa borç alıp geri getirmeyin 51’incide gene gidip isteyin yine varsa verir. Bu fakirin ölçüleri insana göre asla olmadı çünkü. İnşallah son nefese kadar böyle gider. O telif hakkı peşinde koşan meslek örgütlerine üye olmaz. Telif hakkının aşırı korunmasının İslam’a aykırı olduğunu, ilmin kaynağının Allah olduğunu, verilmesi gereken zekatının %100 olduğunu düşünür ve eserlerine bu ibareleri çekinmeden koyar, isteyen olduğunda paralı veya parasız eserlerini dağıtır.
Ahi olabildik mi dostlar? Sizi de Ahi yapabildik mi dostlar?
Size helal olan bir şey aşığa haramdır. Kapısına gelen birini boş çevirmesi haramdır. O da hiç kimseyi çevirmedi zaten. Kiralık bir evimiz vardı ve boşalmıştı. Bir genç bana “mutfağınızı verir misiniz” dedi. İstemişti bir kere. Sök götür dedim. İki günde söktü götürdü.
Her beşeri ideoloji TAGUT’tur ve Allah’ın yerine geçirildiği için ŞİRKE sebebiyet verir. Bu şirki ise kul tövbe etmedikçe Allah affetmez. O bir TEVHİD aşığıdır. Tevhid üstüne onlarca şiir kaleme almıştır.
Gazete okumaz, televizyon seyretmez, servise binmez, diğer insanlarla otobüse biner ağızlarımız kokarak, ayağımıza basılarak, kıçımızı sürtetek. İnşallah veya selamalkm. demeyen mesajları reddeder. 6 metre kefeni sarık olarak Cuma namazında takar. Ölen bir çok insanın imanla ve acısız ahrete gitmesinde duası makbul olmuştur.
İkna kabiliyetim çok yüksektir. Gerçekte ise benim sesimi Allah duyurur. Fakat insanlar anlamazlar. Allah ile konuşmayanı kimse duymaz. Bir seyahatimde yakınımda otururken “ben laikim” diyen bir hanım mola yerinde arkadan öndeki şöföre arka kapıyı açın diyordu. Fakat defalarca söylese de şöfor duymuyordu. İsterseniz bir de ben söyleyeyim dedim ve kadınla aynı ses tonuyla şöföre arka kapıyı açarmısınız” deyince şöfor anında açıyordu. İşte bunlar Allah ile beraber olmanın, beraber iş yapmanın önemiydi..
Bindiği otobüste herkes aynı parayı ödüyor diye yarı yolda adalet için ayağa kalkar hiç kimseye teşekkür ettirmeden.
Hayat mücadeledir diyen batılı inkarcılara karşı durur ve hayat yardımlaşmadır der.
Yine batılı inkarcıların dediği “insan insanın kurdudur” sözünede çok kızar ve “insan Allah’ın kulu ve birbirinin dostudur ve en şerefli varlıktır” der.
“Cennet: namazı beşer beşer aşkla kılıp çorba kaşığını karşı tarafa düşünmeden uzatanlara daha yakındır” der.
İletişim: ANKARA
sitemiz: www.ahikirsehir.com
Mail adresimiz: ahikulahmet@gmail.com
Not: İlmin kaynağı Allah c.c. olduğu ve zekatı da yüzde yüz olduğu için bu sitelerdeki / kitapçıktaki bilgilerin / şiirlerin telif hakkı yoktur. Aslına sadık kalmak ve ticari olmamak kaydıyla basılabilir, çoğaltılabilir, yayımlanabilir, alıntı yapılabilir, tercüme edilebilir…
Bu hayatı Aşık Ahi Kul Ahmed yaşadı. hatasıyla ve sevabıyla..
Kalktı göç eyledi Türkmen illeri
Gelen sağlar yol üstüne Kırşehir
Saldı yer beğendi aşret dilleri
Çöken sağlar can üstüne Kırşehir
Konya’dan Kırşehir’e yol eylendi
Bir Ahi Evran kula gel söylendi
Yamak çırak kalfa usta düzüldü
Gülen sağlar hal üstüne Kırşehir
Can verdin can üstüne şu Kale’den
Ahi Evran feda ettin alperen
Biçildi ahiler Moğol şerrinden
Kalan sağlar zar üstüne Kırşehir
Hutbe kıldı Osman Bey’im Söğüt’ten
Şeyh Edebali kız verdi öğütnen
Aşık Paşa yol eyledi garipnen
Bilen sağlar gül üstüne Kırşehir
Osman kutladı Kırşehir sancağı
Aşık Paşa Bey kılındı veraı
Türkmen Yörük İslam düştü çerağı
Hünkar sağlar kul üstüne Kırşehir
Kır şehir dedi Türkmen’im yeşile
Boza yordu nesillerim nesile
Bağrına sardın niceler aşkına
Yatan sağlar çek üstüne Kırşehir
Gel zaman git zaman garip söylendi
Bölükbaşı dediler laf uzandı
Menderes alan’da toza bulandı
Giden sağlar baş üstüne Kırşehir
Yaz baharı elli dört say deminden
İl, ilçe düştü menderes hışmından
Yavruları dağıldı zar hükmünden
Giden sağlar gel üstüne Kırşehir
Muşkara’nın yeni yeni yelinen
Feda oldun siyasetle kastınan
Arap için Arabistan yakılan
Yanan sağlar od üstüne Kırşehir
Yiten yitti kalan kaldı ar olsun
Dertli kullar ah eyledi oh olsun
Hakk nasib eder öcünü gün olsun
Yaman sağlar öc üstüne Kırşehir
Menderes, Menderes bihoş ademdir
Bir vakit gelir dünya can parendir
Koltuk veren halk imiş sayendir
Aman sağlar oy üstüne Kırşehir
Osman’ın adalet’te kar etmedi
İlçe olmaktan korkmayız denildi
Bölükbaşı muhtarımız seçildi
Saman sağlar köy üstüne Kırşehir
Vakit geldi tamam oldu azabın
Avanosla Hacıbektaş budağın
Elli yedi gelin gele mezatın
Duman sağlar al üstüne Kırşehir
Ahi kul ahmedim yaren yareli
Kır şehir oymakları bin pareli
Öte dursam beri gel der beyleri
Zaman sağlar kır üstüne Kırşehir
AÇIKLAMA: 1954 yılı Temmuz ayında Başbakan Menderes, ziyaret için geldiği Kırşehir’de, muhalif Bölükbaşı’nın ateşli konuşması üzerine, konuşma alanından (Bu günkü stad yeri -alan-) seçmenleri ile başlar üstünde ayrılarak, Kırşehir’e gelen bir Başbakanı seyircisiz ve yalnız bırakması üzerine çok kızar ve Ankara’ya döner dönmez çıkarttırdığı bir kanunla Kırşehir’i ilçe yapar ve eski ilçelerini de komşu vilayetlere dağıtır, Kırşehir’i de daha yeni il olmuş olan (şu anki adı Nevşehir olan) Muşkara’ya bağlar.
Bölükbaşı “Arap için Arabistan yanmaz” diye çok söylendi ise de yeterli çoğunluğu olmadığı için bir şey yapamadı. Menderes’in Adalet Bakanı Osman Çiçekdağı’da aslında Kırşehirli’ydi fakat onun da bir faydası olmadı. Nihayet üç yıl süren büyük üzentü ve muhalefet ve halkın kızgınlığı ile 1957 yılı temmuz ayında muhalefetteki İnönü’nün verdiği bir önergeyle tekrar il olsa da eski ilçelerinden avanos ve Hacıbektaş’ı tekrar geri almak kısmet olmadı.
Biz bu ağıtı bu acı için kaleme aldık ki bundan sonraki bir zamanda bu iki ilçeyi de geri almak mümkün olsun ve insanlar bunu doğru bilip gayretli olsunlar.
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
“aşık iş bu öğüdü ilkin sen al”
“Bu öğütten olmasun gönlün melal”*
Kuran bilmek marifettir alemde
Niceler yükselir aşkın deminde
Dersimiz Kuran ola hem batından
Cümleye davet saldık biz hattından
Nice evliya sohbete yanaşık
Halkı yaran kılıp cehli yıkadık*
Hangi ismi Divan-ı aşk eyledin
Paşa’yla Divan-ı Aşık boyladın
Failatün failatün failün
Aşığa lisan oldu hem yazdığın*
Garip-name dedi kendi garipten
Onbin alyıyüz onüç beyt kerpiçten*
Tevhid, münacat ve övgü nebiye
Dört halife karar eyler ümmiye*
Elvan çelebi eydur kim oğuldan
Menakıb-ül Kutsiyye der babadan
Kerîm-i Rahim’den gönlüne ağdı
Faslı hitap kim düştü ondur babı
On hikaye etti her bir babını
İbretten hikmete yazdı sıdkını
Kimini zahirden ayan eyledi
Bendini batından revan eyledi
İlimdir esrar ile kaf eyleye*
Düşümdür envâr ile nun ekleye*
İlmi ledün olmadan yakîn düşmez
Yakîne menzil dilde kudret düşmez
Bu kitabı dil ile esrar kıldı
Can ile canan aşkı mesrur kıldı
Beyan olmaz beyan olmaz cahile
Derya sığmaz hod bardağa cehlile
Garip’ten nice acaip hikmetler
Aşık’ın sanatı gözde ziynetler
Aleme giryan oldu bu ibretler
Ademe püryan oldu bu hikmetler
Yere düştü ad ile oldı bir kitap
Garip dedi ad ile on türlü bab
Her babta on destan çarha verirdi
Şerh eyleye kıyl-ü kal dehre verirdi
Cümle ilim bu kitapta derc oldu
Hem cevahir sarf edip de harc oldu
Ey ilmi ledün sultanı gel beri
Kaç nefes eyledin gayri öl beri*
İş bu alemi ibret dolu gördü
Adem-i hali hikmet dolu gördü
Kur’an da meth eyler nazarın Allah
On kez öğer imiş dostların Allah
Zül Celaldir dostların öğmek eyler
Ve dahi düşmanlara söğmek diler
Nice fakirle on hamamda yundu
Fakir hakkı ondabir öşru sundu
Evamir-i aşare Musa söyler
Musa kim Rabb’inden on emir eyler
Hem Muhammed on çağırdı ademi
Bir ağaç altında aldı biatı
Miskin ola anılmaya nameden
Ad eyle sen varlık içun yareden
Devlet ol devlet ol adla baki ol
Rahmet pınarı ol adla saki ol
Hakk nasib eyledi gönül şavkından
Semadan arza söyler aşk halından
Türk dili bilinmez idi elinden
Söylendi Türk dili ma’ni yolundan
Türkler içun yazdı mahrum olmaya
Öz dilinde Hakk’ta karar eyleye*
Yüz destan ile tamama erişti
Kitab-ı hatm ile karar yetişti
Bin üç yüz otuz idi bu hıtama
Ol kitaba çifte hicret denk ola*
Bu kitabı te’lif eyledi aşık*
Türkçeyle bezedi ruhu yanaşık
Katre bilmez deryaya kim kavuşur
Zerre düşmez aşığa gün eyleşir
Deryadan içtiğin bardak kânıdır
Yüzbin bardak dök içtiğin aynıdır
Nice söyledin sevdiğin aşk halde olmak
Aşk’da mecnun hoddır aşk yerde olmak
Aşka kul olmayan yoktur alemde
Alemi aşk yaratır kul alemde*
Çalab’ın kudret elinden gelirmiş
Gelmek de ne nakşı türlü bünyadmış
Yoktan oldu varlık dahi garkolmuş
Dün-ü gün garb-ı şark karar etmezmiş
Her savaşta Aşık vuruşur imiş*
Aşık’a duadır ümmet kaşıymış
Annesi bulundu nice hal üzre
Terek düzeltir dedem evi içre*
Nice adem sülbünden indi belli
Galip abi yitti Recep’ten belli*
Ecel oku kavi durur elaman
Ne sultan kodı ne nebi vayaman
Vakt erişti tamam oldı zamanı
Altmış üçtür cihan içre semanı*
Bin üç yüz otuz iki idi saat
Latif üzre canın verdi vü rahat
Bir ahir ademe görünür anda
Aşık paşa anılır can boğazda*
Kim dahi derman ararsa Aşık’tan
Dua ve amelle yol bula ışktan*
Uzaktan dua etmek de ne ola
Yakın gele yakîn olan bu Aşka*
Bir ahi ahmed yar olmuş gönülden
Bu gönlü ihya etmiş kul elinden*
Yazıp düzdük marifetten sayıldı
Tasdik etmek ol Paşa’nın kânıydı*
Her kim amel eylerse yazımızla
Vacip ola hem şefaat darıyla*
Bize dahi verildi paşa’dan el*
Elin yüzün yuya can diyen kel
Kul ahmed dahi gel ümmet kaşından
Ağıt düzer Muhammed darından
Hıtama erişti bu beyitler hem
Aşık’a Paşa ekledik gönül hem
-——-son————–
* lı yerlerde sırlar vardır
( H. 1434)
Not: bu yazılanlar Aşık Paşa Hazretleri tarafından tecelli edilerek herhangi bir yanlışlığın olmadığı, kendisi hakkında doğru şeyler söylendiği bize ifade edilmiş ve bazı ikramlarda da bulunmuştur.
AŞIK PAŞA:
1272 de Arapkir’de (Kırşehir) doğup 1332 de vefat eden bu zat, büyük şeyhlerden olup zaviye kurmuş ve ilim yaymıştır. Osman Bey’in söğütteki hutbesine katılmış ve Kırşehirin Osmanlı topraklarına katılmasında rol oynamış ve Kırşehir Beyliği verlmiştir Osman Bey tarafından.. Orhan beyle de bağı vardır. Osmanlı askerinin nasıl yapılanması konusunda da Şeyh Edebali ile birlikte katkıları vardır. baba İshak isyanına katılmamış, ancak babasının müridi baba ishak diye babası muhlis paşa kellesini vermiştir.
En önemli eseri GARİP-NAME’DİR. o dönemde herkesin farsça edebiyatı ve resmi yazışmayı, arapçayı ise ilim dilinde kullandığı ve aktarma tercümeler yaptığı bir dönemde tamamiyle özgün ve tercümesiz 10 613 beytlik “failatün failatün failün” kalıbıyla yazdığı TÜRKÇE eser vermiştir.. içinde dinin ve hayatın içinden her şeyi koymuş, dil hakkında da gramer oluşturup kuralları geliştirerek kelimeler üretmiştir. şu sözler o dönemler için ne kadar ilginçtir:
Türk diline kimesne bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
Türk dahi bilmez idi ol dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri
sevgili okurlar, bu zatın yaklaşık 15 yıl önce annesinin mahalle içinde kaybolmuş mezarı dedemin (annemin babası) aşıkpaşa mahallesindeki evinin bahçesine sıkışmış idi. anneannem gilde bu kadın evin mutfağına gelir ve tereklerdeki bakır kaplar düzeltirmiş. anneannem de onu gündüz gözüne görürmüş. bir gün eve gelin gelmiş. geline de görününce gelin korkudan hayalet var diye kaçmış. anneannem gelip şöyle demiş. “bak demiş gelin senden korkuyor. artık gözükme olmaz mı” deyince bir daha görünmemiş.
Daha sonra biz o zamanki belediye başkanıyla görüştük ve Aşık Paşa’nın türbesinin arkasına defnini sağladık.
İkinci tespitimiz onun yaşayan akrabaları ile ilgili oldu. Kırşehirde vefat eden arzuhalci Galip Gökçınar abimizle halen yaşayan ve 35 islami eseri olan Recep Okatan abimiz.
Bu üç yazının doğruluğunu bu zat bize doğrulamış ve tasdik etmiştir. ikram olarak da aşağıdaki sırrı bize biiznillah vermiştir.
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
Neşetim Neşetim aslan Neşetim oy..
Kara topraklara düştü Neşetim oy oy..
Bu dünya dost olmaz şu eyilere oy
Yare gönüllere düştü Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Gardaşım oy oy
Bahar olur yazı gelir kışlanır oy
Ömür yaşar zaman gelir eyleşir oy oy
Gönül sever kulluk eder yükselir oy
Nice gönüllere erdi Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Sırdaşım oy oy
Türkülerin dili sustu neyleyim oy
Bülbül garip güller solgun son sözüm oy oy
Bozkırın Tezenesi çalar gönlüm oy
Dar-ı kararına vardı Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Ağıtım oy oy
Abdallar içinde sen misin yanan oy
Hakka ruz eyleyip kendinden geçen oy oy
Bahçelerde bağlarda gönül çalan oy
Yar-i toprağına indi Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Belalım oy oy
Muharrem Ustanın sazından ağzı oy
Hem dahi alırmış aşkı çerağı oy oy
Kullar içinde yaşarmış takvayı oy
Gönüllere aşkı ektin Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Sevabım oy oy
Sana hazine dediler yaşarken oy
Gurbanım zahide yetim kalırken oy oy
Gönül dağı kalpten kalbe geçerken oy
Kara topraklara kandı Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Sebebim oy oy
Türküyü kulaktan kalbe indirdin oy
Göğnüm hep seni arıyor dedirdin oy oy
Neredesin neredesin eyleştin oy
Gariplere el attın sen Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Hemşehrim oy oy
Sen çaldıkça eller bilmedi kadrin oy
Ankara’dan Almanya’yı yol ettin oy oy
Garip bülbül öter oldu makamın oy
Sinelere sırrı açtın Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Yoldaşım oy oy
Acem kızı nen olurdu gülleri oy
Ahu gözlerde aradın aşkını oy oy
Leyla mı sardın mecnunun yorgunu oy
Babadan geçmek olur mu Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Nazarım oy oy
Kaç yıl yaşadın hele yazlı kışlı oy
Nice dertler çektin sinende gizli oy oy
Baha kıldın “kalsa nefesten ayrı” oy
Dar-ı emanına koştun Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Yanarım oy oy
Dediler bugün bir adam öldü oy
Adam kim milyonlar başına ağdı oy oy
Türküler gönüllerde yetim kaldı oy
Arşu âladan duyur sen Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Güllerim oy oy
Kırşehir’den çıkarmış bu yiğitler oy
Bağrına dönermiş ömrü yitikler oy oy
Bu kaçıncı düzdüğüm ağıtlar oy
Avşarın döküldüğü yurt Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Hazanım oy oy
Şirin ettin Kırşehir’in tadını oy
Deldin bir haberle kara bağrını oy oy
Sensiz tadı yok sineler aşkını oy
Gönüllerdir tahtın şirin Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Yitirdim oy oy
Baş sağolsun baştanbaşa yol olsun oy
Türkülerde cansın canın sağolsun hey hey
Bir kelamlık saltanatın yürüsün hay hay
Gönüller turabın yazdım Neşetim hey hey
Neşetim oy oy
Niyazım oy oy
Neşet ölür kalan sağlar bizimdir oy
Namı yürür kalan canlar şirindir oy oy
Bu kaderi taşa çalsam yeridir oy
Bin bir gülle Hakk’a koştun Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Yanarım oy oy
Aşık kul Ahmet de yanar yakılır oy
Bir Neşet uğruna ağıt döşenir oy oy
Cümle kullar ile kalbi yanaşır oy
Kalpden kalbe yol eyledin Neşetim oy oy
Neşetim oy oy
Gurbanım oy oy
Bu ağıt, Neşet Ertaş’ın cenazesine Ankara’dan Kırşehir’e giderken otobüste yazıldı ve Kırşehire gelen gelmeyen yüzlerce kişiye dağıtıldı tarafımızdan..
Neşet hemşerimle bundan yaklaşık 10 sene önce kırşehirde stadyumda konser vermeden önce bir söyleşi yapmıştım. Orada kendi aşireti olan Avşar aşiretine çok bağlı olarak gördüm. Şiirlerinde Ancak insani bir yol izledi. Bunda onun aşiretinin aşağılanmasının da etkisi var denilebilir. İnsanlıktan bu kadar bahsetmesinin nedeni bu olsa gerek.
İkinci olarak Kırşehir’i de öne çıkardı denilebilir. Şirin kırşehir ismi onun eseridir ve bu bir milliyetçiliktir denilebilir. Ancak zamanla insani tavır ve söylemler yerellikten çıktı ve topluma mal oldu.
Buna rağmen Hakk’ın sazından da çaldığı oldu. Derin anlamlı ifadeler inançlı kesimden de taraftar buldu denilebilir. Halk kendini neşette bulunca onu kendisi için sevdi.
Babası Muharrem Ertaş ile 15 yaşımda karşılaştım. Bir düğün için usta aramaya bağbaşı mahallesine gitmiştik. Bir eve girince bana büyüklerim sen bu odada otur biraz dediler ve onlar usta aramaya gittiler. Oturduğum evde karşımda sedirde bir adam bağdaş kurmuş oturuyordu. hiç konuşmadan o bana baktı ben ona baktım durdum. Tam yarım saat. Fakat adamdan öyle bir rahmet akıyordu ki anlatamam. Benim 10 yaşımda keşfim mevlanadan aşk şarabı içerek açılmıştı. Ben Muharrem ustanın rahmani tarafını görüyorken herhalde o da bendekini görüyordu. Derken
aşık hattat ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur..
Gene bir sevda geldi er başıma
Komazlar ki gidem kendi yoluma
Değmen benim nazlı gonca gülüme
Allı turnam seher yeli esti mi
Yiğitler sarar Kırşehir bağında
Soğuk sulu Kervansaray dağında
Güzelleri yeter kendi halınca
Allı turnam sevme vakti geldi mi
Yağız atlar yarışır yamacında
İlme meftun var ahi evranında
Terme suyu şifadır başucunda
Allı turnam şifa vakti geldi mi
Yaz bahar ayları erer mi acep
Kaç güzele çiçek versem hiç sebep
Kovulur beşinden kimine türab
Allı turnam selamımı dedin mi
Yarimden ayrı hay düştüm düşeli
Turnalarla dertleştim dertleşeli
Siyah zülfün ak gerdana döşeli
Allı turnam yavukluma yazdın mı
Yar elinden ben bir kadeh içmişem
Genç yaşımda taze çıtır sevmişem
Sabah vakti su yolunda öpmüşem
Allı turnam on binlerin uçtu mu
Ben yarimi ahvalinden bilirim
Gonca gülden renk alırken tanırım
Yad ile görüşme gülüm ölürüm
Allı turnam yavruların yetti mi
Yar sende insaf bende yoktur derman
Kaşların ömrüme biçiyor ferman
Zülüfün süngüdür vuruyor candan
Allı turnam göçün vakti geldi mi
Ahi kul ahmedim Hakk’tan yanayım
Yar içun seyfeyi bel’me takayım
Önden sona altı metre biçeyim
Allı turnam sala vakti geldi mi
seyfe: kılıç
altı metre biçmek: kefen boyu 6 metredir
on binlerin uçması : seyfe gölünden (kırşehirde) yaklaşık on bin allı turna soğukların
gelmesine bir hafta kala sezgiyle erkenden göç etmiştir.
turnanın yazması: uçarken dizilerek yaptıkları çızılarıdır.
Yağız atlar: kırşehirde kervansaray dağı eteklerinin yamacında at yarışları yapılırdı.
ahi evranında: ahi evran üniversitesi kastedildi.
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Kılıç özü zem zem misin
Dağların da üç gül müsün?
Koka duran yar sen misin?
Güzelin kimdir Kırşehir?
*
Karanfili gurut damda
Yarimi de getir hana
Hatırımı saydır beşe
Dostların ondur Kırşehir
*
Koyun kuzu otlar yazı
Yüksek yerden atlar bazı
Aklım kalır yarim nazlı
Dostlarım yazdır Kırşehir
*
Duvarlarda gara çalı
Gararıp da durma emi
Karabacak çaltı dibi
Bağların yazdır Kırşehir
*
Bağa vardım koruk imiş
Haftı taştan oyuk imiş
Parmak üzüm seyrek imiş
Bağların hoştur Kırşehir
*
Karşı karşı karşı gelir
Hayır desen karşı durur
Ayak sürür nazlı olur
Ademin şaştır Kırşehir
*
Pınar başı tatlı sudur
Tatlı suyun başı çoktur
Güzel varsa suya koştur
Güzelin güçtür Kırşehir
*
Duvar örek sıra sıra
Selamlığa sıra gele
İki direk bir sedire
Selamın dörttür Kırşehir
*
Asbap yurlar daş üstünde
Kaşı güzel göz üstünde
Yari güzel naz çekip de
Güzelin nazdır Kırşehir
*
Garşı bağda üzüm çok mu?
Gelin kırma sözüm pek mi?
Yanak alma lebin baç mı?
Gelinin hoştur Kırşehir
*
Bahçe beller Duran gardaş
Elli versen az der gardaş
Sütlü komaz siler tek baş
Hırsızın kimdir Kırşehir?
*
Bahçe büyük gezsem bitmez
Kalem çalsam okur yazmaz
Yemin etsem kimse tınmaz
Alimin kaçtır Kırşehir?
*
Kale büyük höyük gibi
Ahi Evran cengi dibi
Cacabey’den kılıç yedi
Beylerin zordur Kırşehir
*
Galem çekmiş gaştan öte
Aklın çelmiş onbeş kula
Baha düzmüş sarı lira
Güzelin zordur Kırşehir
*
Güzel dülbent çekmiş zülfe
Ezen bahar geçmiş güle
Böyle sevda yokmuş diye
Aşıkın nazdır Kırşehir
*
Elma elma, elma alma
Güzel çekme kara sürme
Onbeş kuşa çifte salma
Kuşların çoktur Kırşehir
*
Irmak suyun akmaz oldu
Güzel asbap yumaz oldu
Güller gari kokmaz oldu
Bülbülün mahsun Kırşehir
*
Guzu aldım yirmibeşe
Gıvrım gıvrım boynuz vura
Güzel sana kurban ola
Nazenin çoktur Kırşehir
*
Yükler göçü deve boyu
Palan vurmuş eşşek deyu
Güzel çeker kervan beyi
Kervanın yürür Kırşehir
*
Ahi ahmed çalar sazı
Oynar sözü, söyler hası
Cümle kullar murad nazı
Kırşehir’de gül bağlarım
*
ya gel selam durayım
ya git mecnun olayım
bağlar soğuk alıyor
gülüm kurban olayım
*
ahi kul ahmede nasib
Şeriat evvel uyulur
Tarikatta yol bulunur
Yol evvele ali olur
Şer’i geldi şer’i gider
*
Gönül evi marifettir
Aşkın seli hakikattir
Kimin gönlü sadarettir
Yıka geldi yıka gider
*
Ben yürürüm ilden ile
Kul ararım yoktan giye
Gurbet kuşu nerden nere
Hana geldi hana gider
*
Gezdim gavur illerini
Sordum nazik dillerini
Gördüm şeytan kullarını
Tapa geldi tapa gider
*
Gurbet ilinde yürürüm
Dostu düşümde görürüm
O leylayı sen bilirim
Seve geldi seve gider
*
Kırşehir kayseri Sivas
Malatya elaziz dolaş
Gönül yakın urfa Maraş
Geze geldi geze gider
*
kul ahmed
Sevgili Hemşerilerimiz,
Tarihte Kırşehir’imiz (o zamanki adı Gülşehir) bir ilim ve kültür merkezi idi. En büyük değerlerimiz; Arapça ve Farsça’nın kullanıldığı bir ortamda “Garipname” adlı eseriyle güzel Türkçemizi savunan Aşıkpaşa, yine “Felekname” ve diğer eserleriyle gönülleri fetheden Ahmedi Gülşehri, Kırşehir’de doğup büyüdüğü tespit edilen gönül eri Yunus Emre, Süleyman Türkmani, Hacı Bektaşı Veli, Osmanlı’ya fikir
babalığı yapan Şeyh Edebali, Gök Medresede astronomi, tahsil ettiren Emir Cacabey ve en önemlilerinden biri olan Selçuklu ve Osmanlı’nın yüzyıllara ve Batı kavimlerine ışık tutan ahlak ve çalışma esaslarıyla İslam’ın nasıl uygulanacağını süper sivil toplum örgütü Ahiliği kurarak gösteren Ahi Evran-ı Veli bu şehrin en değerli kültür hazineleridirler.
Bunlar arasında Ahi Evran-ı Veli Hazretleri’nin çok ayrı ve özel bir yeri vardır. O, Orta Asya’dan kalkıp Anadolu’ya gelerek bu güzel coğrafyayı yurt edinen kural tanımaz göçebe bir toplumu (Türkmenleri), medeni bir şehirli yapmış, ona karnını doyurması için ticaret ve sanat öğretmiş, bunu yaparken çırak, kalfa, usta gibi bir hiyerarşi ile birbirini sevgi ve saygıya bağlamış, bununla yetinmeyip kaynağını Orta Asya kültüründen alan fakat İslam’ın tevhid ve güzel ahlakıyla bezenmiş fütüvvet teşkilatını Ahi teşkilatı olarak bu ülkeye kazandırarak onun tevhid ve güzel ahlak prensiplerini halkın hem öğrenmesini hem de ticaretine ve özel hayatına uygulaması için zaviyeler kurarak insanları buluşturup konuşturmuş ve eğiterek kaynaştırmış ve bir ülkü etrafında mutlu bir toplum yapmıştır. Son derece sağlam, ilkeli ve güzel ahlaka dayalı, temiz toplum anlayışına hizmet eden, hemen hemen devletin Belediyecilikten halkın emniyet ve huzuruna, kurduğu Ahilik birlikleriyle Moğollara karşı yurt savunmasına, padişahları dahi Ahi yapıp onlara güzel öğütler vererek ülke yönetimine kadar bir çok alanda Selçuklu ve Osmanlı’ya sayısız hizmetler vermiştir.
Önce kuralları doğru koymuş, insana hizmeti esas alarak kişinin sanat ve ticarette geleceğini güvenceye alarak onu rahatlatmış, her akşam tefsir, hadis, sohbet ve ilmi çalışmalarla halkı sürekli bir iman ve ilim ile eğitmiş, öğrendiği bu iman ve güzel ahlak prensiplerini sanat ve ticaret ile gündelik yaşamına uygulatarak bunların yaşama geçmesini sağlamış, topluma başkasını kendine tercih ettiren, fedakar, yardımsever, güler yüzlü insanlar olmalarını sağlamış bir insanlık fatihidir. Bir Batılı yazar şöyle söylüyor: “Hiçbir ekonomik sistem ahlak olmadan başarıya ulaşamaz” Ahilik, bir güzel, mükemmel insan oluşturma kültürüdür ve yalnız esnafı değil bütün toplumu ilgilendiren genel bir örgütlenme ve bir erdemler sistemidir.
Hileli iş yapanı, dedikodu ve gıybet edeni dışlayarak temiz insanlarla yola devam etmesi, onun uzun yıllar yaşamasını sağlamıştır.
Hem üretimde, hem de tüketimde bir dengeyi gözeterek israfı yasaklamıştır.” Nefis için asgari tüketim,…” diyerek bugün “daha çok tüketerek mutlu olmaya çalışan” kapitalizmin şeytanca tuzağına düşen bizlerin, bu maddeci zihniyetini ta o zamandan reddederek, kanaati ve tasarrufu emrederek sonrasında bu tasarrufun bir kısmının mutlaka hayır olarak dağıtılmasına kurumsal olarak öncülük etmiştir.
Dünyevileşme hastalığı bugün toplumumuzu içten içe kemirmektedir. Özellikle şehirli halkımız, sürekli olarak aşırı tüketime yönelmekte ve yardımlaşmaya para kalmamaktadır. Sistem, bizi reklamlarıyla şartlandırmakta ve paranız olmazsa bu sefer borçlandırarak tükettirmekte ve böylece gelirler sürekli olarak bir şeylere harcanmakta ve tasarruf ve devamı olan yardımlaşmaya para kalmamaktadır.
Zaviyelerde usta ile çırağı, cahil ile alimi bir araya getirip eşitlemiş ve birbirini sevdirip saydırmıştır. Bugün toplumumuzun sürekli bir kesimi bir diğer kesimini kendine eşit görmüyor ve aşağılayarak ötekileştiriyor. Bu toplum bu haliyle bir şizofreni yaşıyor. Bu toplumu bir makulde buluşturarak uzlaştırmak ve barıştırmak için insanlara Ahiliğin güzel ahlak ve fedakarca yardımlaşma ve eşitliğe dayalı sevgi saygı prensiplerini anlatmak zorundayız.
Ticarette güvensizlik had safhada. Kimse kimseye karşılıksız borç vermiyor. O eski güven ve saygı sevgi ortamını yeniden oluşturmak zorundayız. Herkes elini taşın altına koymak zorundadır.
Sonuç olarak Ahilik, bu toplumun bugünkü sorunlarını da çözebilecek güç ve vizyona fazlasıyla sahiptir. Günümüzü geçmişimizle aydınlatmak zorundayız. Sadece onun iyi anlaşılmaması ve nasıl uygulayabiliriz sorusu bu toplumu yönetmeye talip olanların sorumluluğuna ve gözüne bakıyor.
Bu yüzden Kırşehir nasıl bir hazinenin üzerinde oturduğunun farkında bile değildir. Batı, bu hazineyi fark etmiş ve Ahilik prensiplerini buralara kadar gelerek almış ve kendine göre adapte etmiştir.
Ahiliğin bu ülkenin bir çok sorununa çözüm üretebileceği kuvvetle beklenmelidir. Bunun için Ahiliğin bütün ülkeye tanıtılması da gerekir. Bu tanıtım senede bir hafta esnafın bile katılmadığı sözde esnaf bayramlarıyla yapılamaz. Bu yüzden Kırşehir bir sorumluluk üstlenmeli ve Ahi sözcüğünü isminin başına çakmalıdır. Kahramanlar, Gaziler, Şanlılar varken bir ahlak mesajı verebilecek Ahi neden olmasın? Bu sayede bütün 72 milyon sizi Ahi ismiyle anacak ve bir gün bu neymiş acaba diye merak edip araştıracaktır. Amaç Kırşehir’i meşhur etmek değildir. Amaç bununla güzel ahlakı bütün topluma yaygınlaştırmaktır. Eh bu arada Kırşehir’de bundan güzel bir nasip alacaktır eminim.
Bu amaçla şu üç alternatif ismin halkoyuna sunulmasını teklif ve tavsiye ediyorum.
Bu isimler:
-AHİ KIRŞEHİR
-AHİŞEHİR
-AHİŞEHRİ
şeklindedir.
Bu konuda il yönetimi ve şehrin sahibi Belediye görev ve sorumluluk üstlenmeli ve halka önce bunu duyurularla benimsetmeye çalışılmalıdır. Daha sonra halkın tercihinin hangi yönde olduğu, değişik tercih belirleme yöntemleriyle araştırılmalı ve halkın vereceği demokratik karara saygı gösterilmelidir. Eminim bu şehir halkı, bu ismi taşımaktan gurur duyacak ve bütün ülkede hatta uluslararası bir seviyede güzel ahlakın yaygınlaşmasına kaynaklık edecektir. Bunun bir devamlılık ifade eden bir şey olması, bu güzelliği daha da cazip hale getirecektir.
Rahmetli Şemsi Yastıman bile Memleket Hasreti şiiri ile Ahi Evran-ı bağrına şöyle basıyor;
Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı,
Aşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı,
İmarette neslim Şeyh Süleyman’ı,
Aşk ile bağrıma sarmak istiyorum.
Orta ve Batı Anadolu’da, Bursa, Edirne, Kocaeli, Konya, İstanbul, Sivas, Tekirdağ, İzmir, Muğla, Eskişehir ve daha bir çok ilde, muhtarlık, köy ve mahalle isimlerinden 34 yerleşim yeri; Ahi, Ahibaba, Ahi Çelebi, Ahiler ve benzeri şekillerde Ahi isminin değişik biçimleri şeklinde halen kullanılmaktadır. Diğer taraftan Evran kelimesi ise; Evrancık, Evrangüzleği, Evranköy, Evrenli ve benzeri şekillerde Evran isminin furevleri şeklinde 19 köy adı bulunmaktadır.
Onlar ismine yakıştırmış bağrına basmış da biz kendi ismimize yakıştırıp bağrımıza basamıyor muyuz sevgili hemşerilerim?
Bütün sevgili Kırşehirli Hemşerilerimden ciddi katkılarını bekliyorum. Fikirlerini veya tercihlerini Vilayete ve Belediye’ye mektup, telefon veya mail atarak ulaştırıp bir baskı oluşturabilirler.
Bütün Hemşerilerime en içten selam ve sevgilerimi sunuyor, bu değişikliğin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Haberleşme için :
0 507 701 10 25
Mail : ahmet.atik@huk.gov.tr
Kılıçözü zem zem misin?
Dağlarım da üç gül müsün?
Koka duran yar sen misin?
Kırşehir güzelin kimdir?
*
Karanfili gurut damda
Yarimi de getir hana
Hatırımı saydır beşe
Kırşehir dostların ondur
*
Koyun kuzu otlar yazı
Yüksek yerden atlar bazı
Aklım kalır yarim nazlı
Kırşehir sevenin hasdır
*
Duvarlarda gara çalı
Gararıp da durma emi
Karabacak çaltı dibi
Kırşehir bağların yazdır
*
Bağa vardım koruk imiş
Haftı taştan oyuk imiş
Parmak üzüm hası imiş
Kırşehir bağların hoştur
*
Karşı karşı karşı gelir
Hayır desen karşı durur
Ayak sürür nazlı olur
Kırşehir ademin şaştır
*
Pınar başı tatlı sudur
Tatlı suyun başı çoktur
Güzel varsa suya koştur
Kırşehir güzelin güçtür
*
Duvar örek sıra sıra
Selamlığa sıra gele
İki direk bir sedire
Kırşehir selamın yerdir
*
Asbap yurlar daş üstünde
Kaşı güzel göz üstünde
Yari güzel naz çekip de
Kırşehir güzelin zordur
*
Garşı bağda üzüm çok mu?
Gelin kırma sözüm pek mi?
Yanak alma lebin baç mı?
Kırşehir gelinin çoktur
*
Bahçe beller Duran gardaş
Elli versen altmış pek hoş
Sütlü komaz siler tek baş
Kırşehir hırsızın kaçtır?
*
Bahçe büyük gezsem bitmez
Kalem çalsam okur yazmaz
Yemin etsem kimse tınmaz
Kırşehir cahilin hiçtir
*
Kale büyük höyük gibi
Ahi Evran cenk de etti
Cacabey’den kılıç yedi
Kırşehir beylerin zordur
*
Galem çekmiş gaştan öte
Kader yazmış onbeş gence
Baha düzmüş sarı lira
Kırşehir güzelin pektir
*
Güzel dülbent çekmiş zülfe
Ezel bahar nazmış güle
Böyle sevda yokmuş diye
Kırşehir aşıkın yüzdür
*
Elma elma, elma alma
Güzel çekme kara sürme
Onbeş kuşa çifte salma
Kırşehir kuşların çoktur
*
Irmak suyun akmaz oldu
Güzel asbap yumaz oldu
Güller gari kokmaz oldu
Kırşehir güllerin hardır
*
Guzu aldım yirmibeşe
Gıvrım gıvrım boynuz vura
Güzel sana kurban ola
Kırşehir nazenin çoktur
*
Yükler göçü deve boyu
Palan vurmuş eşşek deyu
Güzel çeker kervan beli
Kırşehir kervanın yürür
*
*
ahi kul ahmed