CUMA SOHBETİ – 9 ( Neden Okumak Üstün Sayıldı..? İkra’dan Tevhid’e Aşk-ı Şeyda )

İKRA’ = OKU

 

Cenâb-ı Hakk’ın “İk’ra” emri çok önemlidir. Okumak çok türlüdür. Ve neyi okursanız ona uygun bir amel gerekir. Her türlü okuyan insan düşünür ve cehaleti gider. Cehaleti giden insanın aklını örten şeyler gider ve aklı ortaya çıkar. Akıl yaratıcısını düşünüp bulunca “aklı selîm” olur. 

 

Efendimiz akıllı insanı “…ahireti düşünüp ona göre davranandır..” dedi. o halde ahiret nerde?=Uzakta. demek ki akıllı olmak ikra emri ile ahireti düşünmeye kadar gidiyor. Allah’ın da aradığı ahireti düşünüp dünyada ona göre davranan insan modelidir denilebilir.

 

Okumanın insan bedenine yaptığı fayda anlatmakla bitmez. Göz ve akla fiziki olarak da büyük yararları vardır. Kulaklıkla dinlemenin ise bir çok zararı vardır. Okumanın ilk emir olup imandan da önce zikredilmesi boşuna değildir. 

 

Kararı irade verir. Hastaya geçmiş olsun demek yetmez. İhtiyacının karşılanması da gerekir. Vicdan da beraberindedir. Aksi halde riya olur. Aklın kararını kişinin korkuları, beğenileri ve önyargıları etkiler. İbadetler iradenin doğru tecelli etmesi için iradeyi güçlendirir.

 

Akıl itikadın temelidir. Akıl kâinata bakıp bunun bir yaratıcısı olmalı diye bir varsayım yaparak imana ulaşır. Akıl ve itikattan sonra ibadetin de güçlendirmesiyle Allah’a muhabbet hâsıl olur ve iman kalbe iner. Dil zikir yapınca ve ilerleyince zikir kalbe iner. İman kalpte olur. Sevgiyle ihlâsa dönüşür.

 

İhlâsın temeli fedakârlık düzeyinde sevginin imanla bezenmesidir. Kemale yükselebilmek için kişinin gerçek bir ahi düzeyinde feta yapabilmesi gerekir. Gözü Allah’tan başka kimseyi görmemelidir. O’na da görür gibi ibadet etmelidir.

 

İhlâs bir mana itibariyle kişi ile Allah arasında tanımlanamayan bir muhabbet ilişkisidir. Kişi ihlaslı olunca ona şeytan’ın müdahale etmesi mümkün olmaz. Allah Kuran’ı Keriminde böyle dedi çünkü.

 

Kişi ilk önce Allah’a yönelmesinin ardından yönünü halka çevirmelidir. Onlarla ilgilenmeli ve bir ahi gibi hoşgörülü olmalıdır. Sevmelidir.  Kulluk ise en üst makamdır. Yalnız bu kişilerde ismet sıfatı olmadığı için düşme tehlikesi daima vardır.

 

Normal durumlarda arif kişilerin Allah Korkusu, O’nun ateşinden değil ve fakat Allah’ın bu kişiyi rahmetinden uzaklaştırmasındandır. Yani Allah’ı gücendirmekten korkarlar.

 

Bir Hikaye;

 

İki sahabe efendimize gelerek filanca evde kötü iş yapılıyor diye haber verirler. Efendimiz de Ali’ye şu yere git bak diye söyler. Ali efendimiz de o eve gelince önce gözlerini kapatır ve içeri bu halde girerek duvarları elleriyle yoklayarak dışarı çıkar. geldiğinde efendimize “orada bir şey görmedim” der. durumu anlayan efendimiz ona şöyle der. ya Ali, Gözünle gördüğünü eteğinle örttün” der. La feta İlla Ali =Ali’den başka feta yoktur sözü burdan gelir.

 

Dost dosta değil dosttan dosta bakar

Alır rahmet döner halka nur saçar

Yad ellerde sallanır da dost arar

Dost bilip de gördüğünden kul ister

 

İkra’dan Tevhid’e Aşk-ı Şeyda

 

Hakk’tan bir nasib oldu ikra evla durdu
Ok’dum bin nasib geldi ikra süfla oldu
Hakk’tan bir nasib erdi ruhu şeyda güldü
Ok’dum bir nasib geldi ikra evla oldu

 

“Kul hüvallah, Sübhanallah” virdim olsaydı
Çöller geçip dağlar aşıp taat kılsaydı
Cemal diye düşler görüp cana doysaydı
Ok’dum bir nasib geldi ikra neva oldu

 

Baştan geçtim candan geçtim dahi imandan
Vahdet aşkı şarab oldu içtim zemzemden
Azgın kulu yola saldı döndüm şeytandan
Ok’dum bir nasib geldi ikra sevda oldu

 

Ağlar yazdı, Halil çaldı geçtim canımdan
Behlül kıldı oynar etti bilmem halimden
Dilen diye varı yoğa verdim nefsimden
Ok’dum bir nasib geldi ikra vera oldu

 

Kavrul kavrul güller gibi ta ki yok olsam
Tevbe tevbe diye gözler çeki yaş aksam
Varsam Rasul diye gözler nazı “kul” görsem
Ok’dum bir nasib geldi ikra sefa oldu

 

Canım, gönlüm, aklım, şuurum Allah demişken
Canınım, cananınım canın ver demişken
“Hu” kılıcını elde nefsini kırmişken
Ok’dum bir nasib geldi ikra sada oldu

 

Ey ahi ahmed nefsi tep nefsi tep dur
Cananını can tenden çıkarıp edep dur
Ölmeden önce can vermeye baha yoktur
Ok’dum bir nasib geldi ikra sala oldu.

 

Aşık ahi kul ahmede nasib oldu bunları yazmak

8 Mart 2014
Okunma
bosluk

Allah yoluna – 2

Haydi varalım

Allah yoluna

Doğru gidelim

Allah yoluna

 

Bir gün gelecek

Cümle ölecek

Doğru çıkacak

Allah yoluna

 

Dünya metaın

Çeker yaranın

Doğru beyanın

Allah yoluna

 

Gelen gidiyor

Giden demiyor

Kuran yetmiyor

Allah yoluna

 

Şerik koşmayam

Yolum şaşmayam

Yare açmayam

Allah yoluna

 

Gönül yareli

Yarim sürmeli

Zülfü kınalı

Allah yoluna

 

Ahmedin halı

Duttandır sazı

Gönüldür yazı

Allah yoluna

 

Derdine düşen

Aşkile yanan

Rahmandır canan

Allah yoluna

 

Kararım kati

Dönmezem sahi

Dinimdir baki

Allah yoluna

 

Emmaredir halim

Bilmeye benim

Zevk ile canım

Allah yoluna

 

Yarimin ili

Uzaktır yolu

Goncadır gülü

Allah yoluna

 

Besmele başı

İkra’dır aşı

Sözlerin hası

Allah yoluna

 

Kalemden düşer

Kuran’da yazar

Erlerde nazar

Allah yoluna

 

Salatım sana

Beratım bana

Can verdim hele

Allah yoluna

 

Kuran’ın sözü

İllallah özü

Muhammed yolu

Allah yoluna

 

Kulların Rabbi

İşlerler haddi

Tövbedir dahi

Allah yoluna

 

Kaderdir yazar

İyilik bozar

Duadır bazar

Allah yoluna

 

Muhammed ağlar

Ümmeti çağlar

Doğrusu güler

Allah yoluna

 

Yarattın alem

Bilinmendir hem

Ateştir cehlem

Allah yoluna

 

Suret-i adem

Can eyler benem

Aşk iman saram

Allah yoluna

 

Kuran sazıyla

Hakkın sözüyle

Nebi haliyle

Allah yoluna

 

Arif sorulmaz

Aşık darılmaz

Cahil sarılmaz

Allah yoluna

 

Aşka yazmaya

Cehlim yumaya

Sırrı açmaya

Allah yoluna

 

Arifi halden

Cahili sözden

İblisi şerden

Allah yoluna

 

Dostun elinden

Sabır çekinden

Varım yoğumdan

Allah yoluna

 

Nefis kal’asın

Yıkam burçların

Açar didarın

Allah yoluna

 

Yanar dururum

Aşktır gururum

Hakk’tır kararım

Allah yoluna

 

Aşkı cefadan

Canı revadan

Kalbi riyadan

Allah yoluna

 

Ahmağın hali

Salağın yari

Aşıktan beri

Allah yoluna

 

Aşkı yazarım

Canana canım

Hakk’tır yaranım

Allah yoluna

 

Ahi ahmed kim

Kime miraç hem

Can verir alem

Allah yoluna

 

Gelen erişur

Giden bakışur

Canan ayruşur

Allah yoluna

 

Yare gönülde

Gönül fetada

Günah çekide

Allah yoluna

 

Emanım Hakk’a

Çerağım aşka

Günahım yana

Allah yoluna

 

Hoştur didarın

Zatı nihanın

Gayri hicabın

Allah yoluna

 

Zikir işimdir

Zelil halimdir

Varım yoğumdur

Allah yoluna

 

Melül yanarım

Zelil yiterim

Yokluk içerim

Allah yoluna

 

Yakin aşığın

Levhe yazdığın

Didar açtığın

Allah yoluna

 

Şeriat benden

Tarikat bizden

Hakikat yoktan

Allah yoluna

 

Aşkla yanarım

Canım satarım

Ümmet ararım

Allah yoluna

 

Sırrından açar

Horlanan uçar

Cehlimi yuyar

Allah yoluna

 

Dara düşürür

Aklı yitirir

Gömlek giydirir

Allah yoluna

 

La mekanda aşk

Mecnun canı aşk

Leyla mahı yak

Allah yoluna

 

Kelamla yakar

Cemale yazar

Zatını saklar

Allah yoluna

 

Gayrinden gayri

Yoğundan arşı

Zatından aşkı

Allah yoluna

 

Aşık saymazlar

Ölsem yumazlar

Baha biçmezler

Allah yoluna

 

Kulum kulluğum

Arştır çıktığım

Halktır döndüğüm

Allah yoluna

 

Hakk’ın işidir

Ümmet kaşıdır

Aşık sazıdır

Allah yoluna

 

Ümitten korku

Mihraptır şavkı

İmandır dengi

Allah yoluna

 

Altundan gümüş

Hisaptan düşmüş

Orda geçmezmiş

Allah yoluna

 

Ahi ahmedsin

Ağlar gülersin

Eller horlasın

Allah yoluna

 

Yolun incedir

İnce incedir

İnce eliftir

Allah yoluna

 

   

aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur…

 

 

19 Ekim 2012
Okunma
bosluk

Elhamdülillah..

Kuru idik yaş olduk

Kanatlandık kuş olduk

Birbirimize eş olduk

Uçtuk elhamdülillah

 

Vardığımız illere

Şol sefa gönüllere

Muhammedî sünnete

Saçtık elhamdülillah

 

Ayak idik baş olduk

Can idik canan olduk

Kefi ile nun bildik

Ol’duk elhamdülillah

 

Dertliyken derman bulduk

Hastayken şifa bulduk 

Ağlarken yahşi olduk

Olduk elhamdülillah

 

Ömür sürdüm illere

Var nice gönüllere

Ahiri hurilere

Vardık elhamdülillah

 

İkra dedim halime

Şol bahçemiz güllere

Bu aşkı nesillere

Verek elhamdülillah

 

Cahil idik yıkandık

Alemlerle horlandık

Cehli arif eyledik

Olduk elhamdülillah

 

İman ile şeriat

Bir dost ile tarikat

Hepisinden hakikat

Mar’fet elhamdülillah

 

Günler yiter tamamdır

Geri gelmek muhaldir

Senden yana dönendir

Kulum elhamdülillah

 

Candan geçtik canana

Yollar ölçtük dağlara

Sadırlarda nazara

Bildik elhamdülillah

 

Sen bir aşk eriysen

Aşkını sıdk eylesen

Od vuralar canın hem

Piştik elhamdülillah

 

Ahmet tenin yuka mı

Aşka düşün sârâ mı

Ölmek ilen sâfâ mı

Öldük elhamdülillah

 

Yare düştük can olduk

Cananıma hal olduk

Safalara gark olduk

Coştuk  elhamdülillah

 

Yavandık yağlı bulduk

Fakirdik zengin olduk

Cahildik arif olduk

Bildik elhamdülillah

 

Gafletken mümin olduk

Aç idik hem tok düştük

Cümleyle ümmet olduk

Olduk elhamdülillah

 

Bir gönlün od’na yandık

Akıllıydık delolduk

Canana divan durduk

Tüttük elhamdülillah

 

Ahi ahmed halleri

Güller sarar kalbleri

Sabırlı aşk neferi

olduk elhamdülillah

 

 

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir..

23 Temmuz 2012
Okunma
bosluk

Çığırayım Allah seni

Baharlarda güller ile

Çağırayım Allah seni

Nazarlarda eller ile

Çığırayım Rahman seni

 

Allah: bütün esmaları içeren benzersiz, kapsamlı ismi

Rahman: esirgeyen, merhamet eden

 

Gökyüzünde kuşlar ile

Yeryüzünde canlar ile

Suyu bilmez mahı ile

Çığırayım Rahim seni

 

Rahim: Bağışlayan,

 

Dillerdeki Kuran ile

Muhammedli yollar ile

Danışmalı ümmet ile

Çığırayım Adil seni

 

Adl: Adaletli olan

 

Hacıları çağrı ile

Şeytanları taşlı ile

Zemzemdeki tadı ile

Çığırayım Rabbim seni

 

Rabb: Sahib, terbiye eden

 

Sabi sübyan rızkı ile

Piri fani nazı ile

Aşıkların sazı ile

Çığırayım Vedüd seni

 

Vedüd: Sevgili, sevgi dolu,

 

Ariflerin keşfi ile

Salihlerin bendi ile

Cümle ümmet yahşi ile

Çığırayım ya Nur seni

 

Nur: Allah yerlerin ve göklerin nurudur, yaratılışın kaynağıdır, bilinen ışığa benzemez, irade de içerir, rastgele bir ışık falan değildir.

 

Hem şükrullah daim ile

Ol zikrullah kaim ile

Kul hüvallah azim ile

Çığırayım Cemal seni

 

Cemal: Allah’ın güzel yüzünü ifade eder. fakat yaratlmışlardan farklıdır. varlığını bilmek hakktır fakat nasıl olduğu konusunda fikir yürütmek bidattır-yani uydurma ve sakıncalı bir harekettir.

 

Yaşamanın şartı Hakk’tan

Çoğundandır şirki hepten

Ümmetindir korku ondan

Çığırayım Selam seni

 

Selam: esenlik güvenlik, huzur, emniyet bildirir. Allah selamdır.

 

Aşıkların gözü yaşlı

Seherlerde bağrı yaslı

Baş açık ayak yalını

Çığırayım  Melik seni

 

Muhammedin aşkı ile

Ebu Bekrin sabrı ile

Ömer Faruk adli ile

Çığırayım Aziz seni

 

Kuran yazan Osman ile

İlme kapı Ali ile

Canlarında feta ile

Çığırayım Alim seni

 

İkra diyen diller ile

Bülbül öten güller ile

Aşka düşen kullar ile

Çığırayım Kayyum seni

 

A’la dedim bela ile

Çıka geldim şu can ile

Her nefeste canan ile

Çığırayım Latif seni

 

Ömür yiter nefes ile

Sual olur hepisine

Aşık sazı ağıt ile

Çığırayım Kerim seni

 

Ahi ahmed beyan ide

Çağıralar anda gide

Kara yeri aklar ide

Çığırayım ya Hakk seni

 

Allah diyen diller ile

Gonca açmış güller ile

Gelin olmuş kızlar ile

Çığırayım Halık seni

 

Şakıyarak müezzinler

Namaz düşer mümin kullar

Oruç seçer Hakk’a canlar

Çığırayım Vehhab seni

 

Dağlar ile taşlar ile

Yazlı kışlı devran ile

Zamandaki hüsran ile

Çığırayım Baki seni

 

Gökte yıldız burçlar ile

İnci mercan yakut ile

Suya kanmaz mahı ile

Çığırayım Rezzak seni

 

Sinelerde gizler ile

Aşıkare sözler ile

Uçuşurlar kuşlar ile

Çığırayım Azim seni

 

Harman dane yeller ile

Düğün dernek eller ile

Yazılarda bazar ile

Çığırayım Gaffar seni

 

Şaha kalkmış atlar ile

Cenk eyleyen erler ile

Kafir kıran iman ile

Çığırayım Kahhar seni

 

Çöllerinde kervan ile

Bellerinde seyfe ile

Sırtlarında sadak ile

Çığırayım Kuddüs seni

 

Ahi ahmed nedir derdin

Can mı verdin canan içun

Muhabbetsiz dünya niçun

Çığırayım Halim seni

 

Ahi ahmed feta ile

Muhammede ümmet ile

Ümmet kaşı yiğrek düşe

Çığırayım Cebbar seni

 

 

 

 aşık ahi kul ahmede nasibdir

12 Temmuz 2012
Okunma
bosluk

Vahiy ve sünnette eğitim anlayışı

Vahyin eğitim anlayışının temelleri Kuran’ı Kerim’in Alak Suresinin ilk 5 ayetinde saklıdır. Bu ayetler Cebrail Aleyhisselam’ın hira mağarasında getirdiği ilk ayetlerdir:

Yaratan Rabbinin adıyla oku.

O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı.

Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.

O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.

İnsana bilmedikleri şeyi öğretti.(Alak 1-5)

                       

Okuma yazma bilmeyen bir peygambere “oku” emrinin verilmesi dikkat çekicidir. “İkra=oku”

birleştir, parçalar arasındaki bağı keşfet, bul, (icma = ) dağılmışı topla, anla ve anlamlandır anlamlarına geliyor. Muhammed Esed, “Kuran Mesajı” adlı meal tefsirinde bunu “telaffuz etmek-dile getirmek-mesajı anlamak ve zihne yerleştirmek olarak ifade ediyor. Bazı tefsirler ise bunun “tebliğ et”anlamına işaret ediyorlar. İkra ile alaka aynı şeyi gösterir. Parçaları birleştir, keşfet.

Rab = Terbiye eden, eğiten demek. Burada “Rab” sıfatının kullanılması ilginçtir. “İlah” geçmiyor, “Rab” geçiyor, “Senin Rabbin”. Bir şefkat var. Kuran’ı Kerim’de 2500 civarında “Allah” lafza-i celali varken 900 defada “Rab” sıfatı geçiyor!

Allah yarattı ve terbiye etti. Yaratan ve senin nasıl eğitileceğini bilen O. Seni senden iyi bilen Rabbindir. Tasarrufta bulunduğun isim Allah olsun.

Ahz – Keşf

Ahzetme – Gizli olanı keşfetme

Veren – Alan

Verileni al – Saklama

Dirayete – Rivayete

Eğitimin maksadı bilgi ve ahlakın birlikteliği

İlim yürekten alınır. Temel unsurdur. Ahlakıyla beraber alınır, dizden alınır. Aksi halde malumat olurdu. Bilgi ahlakı, bilginin olmazsa olmazıdır.

İkra = Üret ve ilet…

Ve Rabbukel Ekrem = Senin Rabbin en büyük ikram sahibidir.

Bu büyük ikram = Öğrenebilme yeteneğininin verilmesidir.

Talimu-l esma = Eşyaya isim verme yeteneğini verdi ki, meleklere secde ettiren de buydu.

Allah Hz.Adem’e eşyanın varlığını onu nasıl isimlendireceğini öğretti. Allah’ın isminin üzerinde tecelli ettiği şeyler. Örn.yeme içme, Allah’ın Rezzak sıfatının bir tecellisi. Merhametli olması Rahman veya Rahim sıfatının bir tecellisi.v.s. Bilgiyi işleme; anlama ve anlamlandırma özelliği. Bu aynı zamanda bilgisayardan da ayıran özellik. İyi – kötü, güzel – çirkin v.s

Melekte muhakeme var, alimi var –şeytan alim idi-, bilgiyi biriktiriyor ve karşı çıkıyor. Yeryüzünde kan dökecek günah işleyecek birini mi yaratacaksın diyor. Melekte günah işleme yok.

Diğer taraftan insanın iradesi ile tercih yapabilme özelliği var. Melekte olmayan, tercih etme, günah işleme özelliği. İyi – kötü, güzel – çirkin ayrımında tercih yaparak en güzel amel yoluyla meleği geçmesi. Veya inkar ile hayvandan da aşağı düşmesi- esfeli safilin-

Esmaü-l Hüsna’nın tecellisinin eşyaya yansıması.

Kulli iradeden bir irade.

Külli şefkatten bir şefkat.

Külli merhametten bir merhamet.

Fail Allah, mef’ul Adem.

Eğitimin ilahi bir ikram ve şefkat olduğunu belirtti.

Eğitilebilir olmak yetmez. Müfredatın da iyi olması gerek = Munbit toprak.

Hem de öğreteceklerini de bildirmiş.

Rububiyetin tecellisi insanda eğitim olarak tecelli eder.

Bilginin kaynağı Allah’tır. Kutsaldır.

Hümaniter Eğitim Düşüncesi

Humaniter düşünce insana bilgi elde et, güçlenirsin diye emreder = bilgi “put” olur.

Batıda bilgi çalınmıştır = Saklar, karşı kullanır.

Bizde ise bilgi verilmiştir. Allah vermiştir. Teşekkür gerekir.

Bizde bilgi arttıkça tevazu artar. Bilgi tefekkürdür, teşekkürdür.

Batıda ise; bilgi arttıkça kibir artar.

İnternetten de öğrenebilir. CD, hafızadır. Bilginin işlenmesi ve anlamlandırılması gerekir. İnsan ile bilgisayarı ayıran da budur. Ama insan olunca, ilm ile veli arasındaki bu farkı fark eder.

İlim irtibat kurmaktır. Akıl bağdır. Eşyayı anlamlı bir bütün halinde görmedir. Vahyin ilim ve insan tasavvurunun iyi anlaşılması gerekir.

Peygamberler bütünü, tevhidi temsil ederler. Bu bağı kurmaya hikmet denir.

Peygamber efendimiz Eba Zer’e güneşin batışını seyredelim diyor ve soruyor: Güneş nereye gitti ya Eba Zer? Allah ve Rasulü daha iyi bilir. Cevap verir: “Güneş, Allah’a secde etmeye gitti”. İlmin konusu bütün kainattır.

“Ve nnecmu ve şşeceru yescudan” = yıldızlar ve ağaçlar secde ederler. (Rahman 55)

Yani Allahın verdiği görevi yapmaya gidiyor = yörüngeye uyuyor. Adeta bir tavaf. Onun Allah’ı zikri bu. Ağaçlar kökleri ile secdede, eşya gölgesi ile secdede, hayvanlar ön ayakları ile rukuda, dağlar dimdik ayakta durarak kıyamda. İnsan ise bu üçünü de yapacak kabiliyette = namazda.

Peygamberin öğretme nesnesi bütün kainattır. Kainat öğrenmeye konudur. Ayat = Mucize demektir. O zaman kainatta mucize olmayan şey yok demektir. O halde öğrenilen her şey mucizedir. Vahyin Penceresi budur.

Kuran içinde barındırdığı kevni ayetlerle bilim dünyasına yol gösteriyordu. Amerikan Uzay Dairesi NASA, sürekli olarak her yeni buluş ya da keşfin arkasından Kuran’ı tekrar tercüme ve tefsir ettiriyordu. Örneğin “Yasin” suresinde güneş ve ay için “her biri bir felekte (yörüngede) yüzmektedirler” (Yasin 40) buyurulur. Evrenin sürekli genişletildiği ayetle sabittir. Allah bir ayette “yıldızların yerine yemin eder”. Bugün yıdızların yerinin son derece önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Yine kainatın “yoktan varedildiği” belirtilirken batı, “maddenin ezeli” olduğunu düşünüyordu. Bugün maddenin karadeliklerde zeval bulması onları maddenin kalıcı olmadığı fikrine getirdi ve şaşırdılar. Fikirlerinin temelleri sarsıldı. “Evrenin sürekli genişlediğinin” ortaya konması onları “bunun bir başlangıcının olması gerektiği” fikrine ve “Big-Bang” denen “Büyük Patlama” fikrine götürdü. “Sıfır hacimde sonsuz bir enerjinin bir patlama ile bu günkü evreni 13,7 milyar yıl önce meydana getirdiği” fikri onları “peki buna kim karar verdi ve bu düzeni kim meydana getirdi” fikrine cevap aramaya itti. Ortada bir düzen vardı ve bunu birisi irade etmiş olmalıydı. Bunun nasıl olduğu bilinmiyordu. Bunun için Tanrıya başvurulmalıydı. Materyalist alimler de artık bir üstün güce inanmaya başlamışlardı. (Daha geniş bilgi için bknz. Taşkın Tuna, Uzayın Sırları, Boğaziçi Yay; Zamanın Kısa Tarihi, Taşkın Tuna; Kara Delik Evrenin Sonu mu?, John Taylor; Karadelikler ve Bebek Evrenler, Stephans Hawkings)

Batı ortaçağda dünyayı düz zannederken İslam dünyası gezegenlerle ilgili çok şey biliyordu. İslam alimlerinin batı dillerine tercüme edilen kitapları onlar için dayanak oldu. Kilise engizisyon mahkemelerinde alimlerini yargılarken İslam bilimi teşvik ediyordu. Ancak İslam ülkelerinde İslam’ın doğru anlaşılmaması, daha çok uhrevi ilimlere önem verilmesi, yasakçı bir yönetim anlayışının hür düşünceyi öldürmesi ilmi geriletti, alim yetişmedi, ilim “Allah’ın işine karışmak” olarak algılandı, toplum öldü. Fakat batı gerek fikri ve gerekse fiziki pisliğin içinden yaptığı önemli keşiflerle ilmi hem ilerletti ve hem de yaygınlaştırarak kullanıma sundu. Şüphesiz bunun karşılığını da aldı. “Biz başarıyı (medeniyeti) gezdirir dururuz”(ayet) emrine uygun bir gelişmeydi. Başarı oraya verilmişti. Yan ürün ise, zaten yanlış olan, ilme de karşı çıkan dinin dışlanmasıydı = laiklik. İlim bugün başdöndürücü bir hızla ilerlemektedir. “İlmin sonsuz” olduğunu idrak edenler her an yeni bir buluşun onları piyasadan sileceği korkusu içinde ar-ge araştırmalarına büyük paralar harcamaktadırlar. Adeta var olma yarışı.

Bu, ilim ve teknolojinin ticari boyutuydu. Yukarıda bahsettiğimiz ilmin felsefi boyutu ise önce bir Allah kavramını ve arkasından ilme yol gösteren İslam’ı (Kuran’ı) işaret ediyordu.

İlmin Hayata, Alime, Talebeye Yansıması

Bilmenin bir tevhid eylemi olduğu, bilginin ahlaktan ayrılmaması gerektiği, bunun amacının ahlak olduğu, bunun da Allah’ı işaret ettiği söylenebilir.

İlmin işlev olarak faydalı da olması gerekir. Hz. Rasulüllah “fayda vermeyen ilimden ya Rabbi sana sığınırım” buyurdu. Özünde faydasız, sahibine faydasız ilimden uzak durmak gerek. İlmin kişiyi bir şekilde Allah’a ulaştırması ya da fayda sağlaması gerek.

Hammadde bilgi ise, mamul ahlak olacak. Yoksa faydasız bilgi oluyor.

Eskiden ilim Allah rızası için yapılırdı. Şimdi maaşa talip olanlar, ilme talip oluyorlar. Belki bugün nüfusun artması, ilim ve teknolojinin ilerlemesi, bir meslek için ilim yapmayı gerekli kıldı, standartlar yükseldi. Ancak ilim yuvası sayılan üniversitelerin de makam ve maaş saikinden uzak olmasını dilerken devletin “marifet iltifata tabidir” kuralı gereğince onları geçim derdinde bırakmaması gerekir. Bir asistan 1 300 lira maaş alıyor? Bu adama nasıl ilim yaptırırsın?

Peygamber ve Raşit halifelerden sonra bilgide bozulma başladı. Bu, ahlaka yansıdı. Yerel kültürlerin İslam’ın içine akması bütüncül sistemi bozdu. Müslümanların bağrına sızdı. İslam’a değil. “Sakınan korunur” kuralına uyulmadı. İnsanlar terbiyeden geçmeden İslam’a girdi. Hz. Ömer devrinde Mısır ve İran süratle fethedilince, oralar irfan ve hikmet ile doldurulamayınca felsefe ve mistisizm geldi doldurdu.

Modern Eğitimin Üç Ana Zaafı

Modern eğitim;

- Bilgi ile bilgi ahlakının arasını ayırdı.

Akılla kalbin,

Duygu ile düşüncenin,

Eylemle bilginin arasını ayırdı.

- Bilenle bilginin arasını ayırdı.

Bu, bilginin üstadsız aşırılabileceğini,

Bilgi ile bilenin arasındaki bağı kopardı.

- Alim ile ahlakın arasını ayırdı.

Alim; ahlak ile bilgiyi sindirmiş olana denir.

Hayata uygulayandan alınır = İlmi ile amil olmak.

Bizde, ilmin soyu, babası vardı. Eskiden hangi okulu bitirdin sorusu yanlışken bugün iyi bir okul tercih nedeni. “Kimin tedrisatından geçtin?” denmelidir. Ancak maddi ilimlerde teknolojinin ilerleyerek branşlaşmanın artması çok sayıda uzman kişiler marifetiyle eğitimi gündeme getirdi. Bilgi amele dönüşmüyor!. İlim, ilim halkasından, rahle-i tedrisatla öğrenilir. Üstadla öğrenci arasındaki fark ontolojik değildir, derece farkı yoktur. Halka halindedir = eşittir.. Özgürlükçüdür, tartışır, fikir sorar.

İmam-ı Azam’ın ilim halkasına yaklaşık 60 kişi katılırdı. İmam-ı Azam önce konuyu anlatır, sonra teker teker sorar, önemli gördüklerini not alır ve en sonunda da kendi görüşünü söylerdi.

Günümüzde ilim insanları tesviyeye tabi tutuyor = soykırım. Bir manipülasyon aleti. İnsanın şahsiyeti biçilince geriye hiçbir şeyi kalmaz. Mühendislik olarak bakılıyor. İnsana saygı duymuyor.

Ulus devlet, tek tedrisat uyguluyor. Edirne’den Şırnak’a aynı. Coğrafi ve demografik şartlar gözönünde bulundurulmuyor. Fırsat eşitliği yok.

Sınav

Böyle eğitime böyle sınav sistemi. Talebeyi kumarbaz yerine koyuyor. Standart zekalara hitab ediyor.= Rakamsal zeka.

Analitik zeka, sanatsal zeka ve diğer zeka türleri dikkate alınmıyor. Bu bir entelektüel soykırımdır. 1 800 000 çocuk sınava giriyor, 600 000 içeri, geri kalan dışarı. Okumuş, ancak becerisiz ve dolayısıyla işsiz. Meslek lisesi yerine genel lise.

Sınavın ölçüm sonucu, “başarılı” dediğimiz “başarılı” “başarısız” dediğimiz “başarısız mı?” Kral çıplak!

Alim, ilmiyle amil olmalı. Yani taşıyıcı.

İlmi ahlakından koparıp malumata çevirmiş = Kes, kopyala yapıştırla ortaya çıkan şey…

Başarıya Kilitlenmek

Başarının putlaştırılması, şartlı refleks (Pavlov)’un köpeklere yaptığını insana yapmak…

Başarı güzel bir şey. “Ameller sonuçlarına göredir” (hadis). Başarı ağacın meyvası gibidir.. Kötü olan başarı değil, başarıya odaklanmaktır = Sonuca kilitlenmek.

Başarı odaklı sistem bir hayat tasavvuru halini alıyor. Hayata, ticarete yansıyor. Nasıl kazandığına bakmıyor. Ne kadar kazandığına bakıyor. Hile yaparak vergi rekortmeni olunabilir. Yahut gayri ahlaki bir iş kolundan çok kazanç elde edebilirsiniz.

Mekkeli müşrikler Yemen ile Suriye cennetleri arasında ticaretin kaymağını yiyorlardı. Başarılıyız diyorlardı. Fakat Peygamber efendimiz tekere çomak soktu. Düzenlerini bozdu. Asıl kabul edilemez olan buydu. Onun için de karşı çıkmışlardı.

Başarı odaklı eğitim – sorumluluk odaklı eğitimle karşı karşıya. Başarı odaklı eğitimde insan tasavvuru = sorumsuz ama başarılı olmalı. Ahlaksız olabilir. Hakeme göstermeden serbest. Roma’nın yakalanmayan hırsızı ödüllendirmesi ile aynı.

Başarı odaklı eğitim sürdürülebilir değildir. Ezici, sürü psikolojisi içinde başar ama sisteme takılma. Bu ahlaksızdır.

Uluslararası güçlerin yaptığı da başarıdır. 600.000. kişinin üstüne bomba atmak da başarıdır. IMF’nin borç verdim diye önerdiği; kalkınmayı durdur, sıkı para politikası izle, bütçe fazlası ver ve paramı geri öde; işsizlik artabilir, ticaret sekteye uğrayabilir, iflaslar ve intiharlar olağandır demesi de bir başarı. Tefeci… Ya insan ne olacak? İşte faiz bunun için yasak ve ahlakı, merhameti yok! Aklı, kabiliyeti, zekayı dışlayan, başarıya odaklı bir sistem… Bu sistemde başarılı olanlar, hayatta başarısız oluyor: Kendisi ile, ailesi ile, arkadaşları ile.. Ona armağan olarak verilen yetenekleri ona ket vurur hale geliyor.

Kendi seçmiyor mesleğini. Siz seçiyorsunuz. Tekrar sınava giriyor. Kabiliyet katilliğine dönüşüyor. Çocuk kendisi ile savaşıyor. Her şeye rağmen kazanılmış olan, fetişleştirilen, putlaştırılan, başarıdır. Neye, niçin, nasıl, kaça maloldu diye sormuyor. Başarısızlık halinde doğan psikolojik sıkıntıların ve intiharların özünde başarı odaklı eğitim var desem abartı olur mu? Başardığı zaman da “ben başardım”diye kibirleniyor, yetki aldığında da hizmet yerine menfaatini düşünüyor, zulmediyor. Karun da “bu serveti yeteneğim sayesinde elde ettim” dedi. Ve yerin dibini boyladı. Bir sahabe peygamberden ısrarla istediği dünyalık bir duanın ardından 6-7 sene içinde büyük bir koyun sürüsüne sahip oldu ve zekat memurlarını “peygamber benimle ortak mı kazandı” diye tersleyerek isyan etti. Başarıyı yani rızkı kendinden bildi. Verildiğini düşünmedi. Daha sonra pişman olarak zekatını vermek istedi ise de gerek Hz. Peygamber ve gerekse Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer onun zekatını almadılar.

Bilgi ile aranan; dünyevileşme, güç, makam, kariyer, maaş, hakimiyet. Halbuki gayret bizden muvaffakiyet Allah’tandır. İlmi verilmiş bilmek gerekir.

Başarı odaklı bir sınavla öğrenci hayatın tek yönüne hazırlanıyor. Hayatın sürprizlerine hazır değiller. “İnsan için çalıştığının karşılığı var” (ayet). Ancak yalnız hayat bu değil.

Hayatı mühendislik olarak görmek yanlıştır. Doğal hayat tabiri, karmaşıktır.

Başarıya odaklı sistem insan tasavvurunu yanıltıyor. Anne baba başarılı olan çocuğunu erdemli olana tercih ediyor. İyi – kötü’nün yerini, başarılı – başarısız ayrımı alıyor. Çocuk fırsatını bulunca kopya çekiyor. Mekanik eksenli insan, erdemli insana karşı bir Truva atı. Hitler Berlin’i bombalayın diyor. Karşı çıkılınca, “düşman karşısında başarısız olursa ölmeyi de hak ederler diyor = başarısızın yaşamaya da hakkı yok!

Nuh başarısız mıydı? Hayır! Tevhid uğrunda ölen insanlar başarısız mı?

Başarı odaklı eğitim, çocukları dengesiz yapıyor. Hayatta; sosyal ilişkiler, davranış uyumu, toplum ve kendisi ile barışık yaşama, Allah’la olan ilişkisi, sıkıntılara göğüs germede dayanıklılık.. Bunlar hayata uyum sağlamada önemli şeyler.

Erdem ve sorumluluk odaklı eğitimin yerini başarı odaklı eğitim alıyor.

Allah’tan, erdemden, faziletten yırttığını başarıya yamıyor.

Hayat denizinde fırtınanın ne zaman kopacağı belli olmaz. “Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten ailenizi koruyun”(ayet).

“Amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olanıdır”(hadis). Bununla sürdürülebilir olana işaret var. Halbuki başarı odaklı eğitim veya davranışlar, bir yerde ya diğer insanlarla ya da sistemle çatışır. Devamlı sürdürülemez.

Başarılı olan mutlu mudur?

Mutluluk ile haz, keyif alma ayrıdır. Doğrudan orantı kurmak yanlıştır. Başarı ile mutluluk arasında bağ yoktur. Hiçbir şeyi eksik olmayan insanlar mutlu mu? Doğrudan bağ kuran vahyi unutmuştur. Gelir ve maddi tatmin düzeyi yüksek toplumların mutsuzluğundan; içki, çok yemek(obozite), seks ve uyuşturucuya mübtela olduklarından bahsediliyor. Yapılan araştırmalar gelir düzeyi çok düşük bir Afrika ülkesinin en mutlu insanlara sahip olduğunu gösteriyor. İsyan ettirecek fakirliğin bir mutsuzluk kaynağı olabileceğini de unutmamak gerekiyor. Bir hadiste “İsyan ettirecek fakirlikten ve şımarttıracak zenginlikten ya Rabbi sana sığınırım” buyuruldu. Genel olarak insanın dünyevi şeylerle tatmin için yaratılmadığını söyleyebiliriz. İnsan “Allah’ın zikri” ile mutmain olmak üzere yaratılmış (ayet). Bir namazın arkasından duyulan ferahlamayı neyle izah edebiliriz? Nefsin gıdası maddi rızıklardır ve eksikliği vücutta otomatiğe bağlanmıştır. Acıkanın karnı ağrır v.s. Ancak ruhun ihtiyacı ilahi rahmettir. Fakat bunun için otomatik bir isteklilik sözkonusu değildir. İnsanın hür iradesine bağlanmıştır. İşte cennet – cehennem bunun için vardır. Dilerse inanır ilahi rahmete kavuşur iki cihanda mutlu olur. Dilerse inkar eder, ilahi rahmet ona dünyada bir şeyler verir ve yaşatır, ancak korkunç bir akıbet ise onu bekler…

Tevekkül

Sınavdan çıkmışsanız ve başaramamışsanız, kendinizle de barışık iseniz, bu başarısızlık bir bitiş olmaz. Bir sorgulama yapıp insanın kabiliyetini keşfetmesi güzeldir. Bir müslüman bir meslek sahibi olacak. Bunun için çalışacak. Buna fiili dua diyoruz. Sonrası tevekkül. Her şeye rağmen kazanamamışsa, “bir kapı kapanınca başka bir kapının açılacağına” da inanacak. Umutsuzluk yok. Gayrete devam ve sebeplere riayet. Ve her daim dua. Sağlam bir kalp. Allah, verirken de dener, alırken de dener. Asıl sınav; her değişiklikte kalbin neye meylettiği, şükür ve sabır ikileminde sebepleri aşarak onu Rabb’inden bilip bilmediği, Rabbini unutup unutmadığıdır. Hayatta başarı kadar başarısızlıklar da mutlaka vardır. Müslümanlar uhut harbinde yenilgiye uğradılar. Bu bir başarısızlıktı ve başa geldi. İki nedenle olaylar başa gelir. Birincisi insanın elleriyle yaptığından dolayı, ki; buna rağmen çoğu affedilir. Diğeri de deneme için. Kulum ne diyecek? Peygamberlerin başına bunlara ilave olarak bir de örnek olması için gelir ki, onların işi daha zor.

Test yöntemi; feylesof, mütefekkir çıkarmıyor. İnciyi kırarsanız kum çıkar. Onun için inciyi kırmamak gerek.

Sivil toplum kuruluşları, hayır kurumları, kısmen ticaret maksadıyla kurulan kurumlar parelel bir eğitim sergilemeye çalışıyorlar. Bunların desteklenmesi uygun olabilir. İçlerinde bu işi bir gönül meselesi haline getirip, fedakarlık yaparak, kendini sevdirerek başarılı olanlar olduğu gibi başarısız olanlar da var. Özelleştirmeyi kesin bir başarı olarak düşünmemek ancak, bir katkı olarak düşünmek gerek.

Amerika’da paralel eğitim home school’lar yoluyla evde yapılıyor. Devlet, “nasıl olsa yapacağım masrafı üzerimden aldın” diye ona para veriyor. Bizde devletin yakın gelecekteki planlamasında özel okullara öğrenci başına belli bir miktar ödeme yaparak bir çeşit özelleştirme düşünülüyor. Birisi çıkıp da “alt gelir guruplarından elde edilen vergiler zenginlerin finansmanına harcanıyor” diyebilir!

Eğitim Metedolojisi

Peygamber efendimiz bir esiri 10 öğrenciyi okutması karşılığında serbest bıraktı. Cahil bir toplumdan ilahi rahmetin de tesiriyle Kuran’ın eğitici vasfıyla “Her biri bir yıldızdır. Hangisine tabi olursanız kurtulursunuz” dediği bir “Sahabi” çıkardı.

Öğrenci sayısı çok önemli. 54 öğrencili bir sınıfta öğretmenin yapabileceği pek bir şey yok. Sabancı Üniversitesi’nde sınıfların 6 kişiden oluştuğu ve hayattan alınan örneklerle yerine giderek ders işlendiği söyleniyor. Kuran’ın eğitim metodolojisi de öyle. Kuran’da yaşanmış bir hikaye anlatılır. Bu sırada da çok şeyler söylenir. Bu şekilde hafızaya da güzelce yerleşmesi sağlanır. Amerikan özel üniversiteleri her yıl ilanlarında nasıl bir eğitim metodolojisi izleyeceklerini belirtiyorlar. Tipik olan şu: “case study” = hayatın içinden canlı örnekler üzerinden tartışmalı anlatımları sürdürmek. Örneğin; bir finansal analiz yapacaksanız bunu bir şirketin fiili bilançosu üzerinden yürütmek. Ya da “yerinde görerek” eğitim.

Okul insani ilişkilerin geliştirildiği bir çevre olmalı. Okulda mahşeri bir yalnızlık yaşanıyor. Otobüste kulaklık kullanıp kimse ile ilgilenmeyen birisi gibi. İnsani yalnızlaştırıyor. Dersane = parası olmayan ölsün. Varoşlardaki okulların rehbercilikleri ile dersaneye gidemeyen çocukların psikolojilerini konuşmak gerek…

Dersanelerin ilk kuruluş maksadı derslere takviye idi. Şimdi ise kast sistemine dönüştü. En parlak öğrenci üste para verilerek alınıyor. Öğrenciyi tasnif ediyor. Kime nereyi kazandırdı ise onun reklamı yapılıyor. Ölçü; okul kazandırmak. Erdem yok, insan yok. Dersane başarı odaklı eğitimi destekliyor. Hastalar artsın diye dua ediliyor. Milli Eğitim sınav sayısını artırdıkça hastalar artıyor ve onlara ekmek kapısı açılıyor. İşin içine küçücük beyinler de dahil ediliyor.

Paradoks yanlış, konsept yanlış, strateji yanlış.

Allah’ın gör dediği yerden baksınlar ve Allah’ın gör dediğini görsünler. Malzeme insan olunca, ona insanca muamele gerek, merhametle muamele gerek

Sürekli eğitim

Milli Eğitim Bakanlığı’nın düşündüğü ve fakat bir türlü uygulamaya koyamadığı ömür boyu öğrenmeyi amaçlayan her yaştaki insanı meslek sahibi yapma adı altında bir çalışma var. Bunu yalnız meslek edinme olarak düşünmemek gerekiyor. İnsan kabiliyetinin ortaya çıkarılması ve moral değer olarak meşguliyet… Hiç bir iş yapmayan, hobi olarak bile bir şeyle uğraşmayan bir insanın neler yaşadıklarını düşünebiliyormusunuz? “İşe yaramak” “ben varım” ile eş anlamlı. Ne iş yaparsanız yapın ama bir şeyler yapın. Eh, faydalı olursa daha güzel tabii. Askerde çukuru kazdırırlar ve arkasından aynı çukuru tekrar kapattırırlar. Amaç boş durarak düşüncede meydana gelebilecek sapmayı meşguliyetle önlemektir. Erken emeklilikle boş gezen yığınları bir düşünsenize. Halkı meşgul etmek zorundasınız. Cami, namaz ve cami arkadaşlıkları kısmen bir meşguliyet ve sohbet ortamı sağlar. Namaz kılmıyorsa gideceği yer kahvehanedir. Saatlerce oyun ve zararlı düşünceler. Batı bu sorunu hobi, spor ve bazı çalışma kulüpleri üyeliği ile çözmeye çalışıyor. Amaç meşguliyet ve işe yararlılık sağlayarak psikolojik sorunlardan kurtulmak. Bu anlamda spor, bütün dalları ile takım tutma anlamında seyirlik değil, uygulanır halde. Milyonlarca lisanslı oyuncu. Ama hiç biri meşhur olmak derdinde değil. Belki çok azı.

Öğrenmede okumak da çok önemli. Bu ülke okumuyor. Buna kısa dönemde yapılacak pek bir şey yok. Çok yazık… Seyrediyor. O halde bu seyretme fiilini değiştiremeyeceğimize göre bunu kullanmalıyız. Proğram içeriklerini eğlenceden, öğrenecek bir şeylere çevirmeliyiz. RTÜK biraz daha aktif olabilir. Yasal düzenlemelerle öğretici proğram mecburiyeti getirilebilir. Eğlence proğramları azaltılabilir. Eğitim kanalları olabilir.

Bu çalışma konusunda Bakanlık tereddütler yaşıyor. Belediyeler de işin içinde olmalı. Bize göre harika bir şey. Bakanlığa moral vermek gerekiyor…

 

————————————————–

Not: Her kim bu sitede yer alan islami bir emirle amel ederse; o kişiye duamız vacip olmuştur. Şifa bulur veya işi olur ve imanla göçer ve ahirette şefaatimiz vacip olur bi iznillah. Bu bir dua’dır. İlgili yazıyı okuyunuz lütfen (Derdi olan, imanla ahirete göçmek isteyen, ahirette bi iznillah şefaat duası talep eden her kim var ise; bu yazıyı okuya,) yazısı..

 

 

 

aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.

23 Nisan 2012
Okunma
bosluk

Büyük Çarşı’nın Üç Cahili – Beş Zengini (a acaib taşlama)

—BÜTÜN CAHİLLER İYİLİK ETTİKLERİNİ DÜŞÜNÜRLER…

CAHİLİN DE CAHİLLİĞİN DE İLACI YOKTUR…CAHİLDEN SADECE KAÇILIR.. CAHİLLİĞİNİ BİLENLER ZATEN ALİM OLURLAR…HİÇ BİR ALİM CAHİLİN YANINDA DURMAZ VE İLMİNİ SIRRINI CAHİLE ASLA AÇMAZ DA AÇAMAZ DA… ÇÜNKÜ İZİN YOKTUR… ONLAR ZAYİ EDER İLMİ…İLMİN İSTEYENE VERİLMESİNİN SIRRI BUDUR…APTALLARA İLİM VERİLMEZ…

—ZENGİNLER FAKİR KALACAKLARINDAN KORKTUKLARI İÇİN CİMRİ OLURLAR..

ANCAK, CEHENNEMDEN KORKAN ZENGİNLER CÖMERT OLURLAR…

ALLAH C.C. FAKİRİN RIZKINI ZENGİNDEN VERMEZ…. ZENGİN, VERDİĞİ ZEKATI ALDIĞI İÇİN FAKİRE MÜTEŞEKKİR OLMALIDIR… TEŞEKKÜRÜN YÖNÜ BÖYLEDİR…ELDEN GELEN ÖĞÜN OLMAZ, O DA VAKTİNDE BULUNMAZ…İŞ ZENGİNLERE KALSAYDI BÜTÜN FAKİRLER AÇLIKTAN ÖLMÜŞTÜ. HALA AÇLIĞIN SÜRMESİNİN SUÇU ZENGİNLERİN DEĞİL DE YOĞA KILIÇ SALLAYAN AŞIK AHİ KUL AHMEDİN Mİ? ONUN CEBİ DEĞİL GÖNLÜ ZENGİNDİR DOSTLAR….(Büyük Çarşı’daki zenginler sormaya basşladı: “ben de var mıyım bu taşlamanın içinde” demeye. Biz cahilleri saydık ki kaçılacaklar bilinsin kimse zarar görmesin diye. Zenginleri ise saymadık ki hepsi de “ben de mi varım acaba?” diye sürekli ölünceye kadar korkarak kendine çeki düzen versin de iyi yolda olsun diye.  

HADİS: zenginler cömert, yöneticiler adil, alimler cesaretli (doğruyu her yerde söylemekte) olduğunda yerin üstü yerin altından hayırlıdır.  Zenginler cimri, yönetiler zalim ve alimler korkak olduğunda yerin altı yerin üstünden hayırlıdır…

ANKARA-Kızılay’daki Büyük Çarşı (3. katta) camiinde bir hafta önce ALLAH, zenginlerin sevgisini kalbimden çekip aldı. zira çok darda olan dul fakir ve sara hastası için yardım talebimi hepsi de reddetmişti. biz de zenginlerin dükkanlarını böylece terketmiş ve dükkanlarına uğramaktan uzaklaşmış idik ki. imam bu sırada umreye gittiği için kıraatı, bizimle fikren tartışamadığı için kasıtlı olarak zayıf birisine “sen imamlık yap” demesi, yanlış ve İslam’a aykırı bulunmakla, cemaatin namazının da sahih olmayabileceği için, biz de imam hatip mezunu ve İslam’i araştırmalar yaptığımız için acizane bir kaç vakit imamlık yaptık. Cenab-ı Hakk’ın İKRA=OKU emrini cemaat yerine getirmediği için biz zaten her namaz kıldırmamızın arkasına 2 veya 3 dakikalık bir sohbet ilave ediyor veya okuduğumuz aşır=Kuran’ın mealini aynen değil ve fakat genel manasını sohbet olarak kısaca veriyorduk. bu yöntem bizim asla fedakarlık yapmadığımız, terketmediğimiz bir İslam’a ve Müslümana sahip çıkma için İSLAM’i yöntemimizdir. anlamını aynen veya sohbet olarak vermediğimiz Kuran’ı okumayız.

bu camide de öyle yapıp namazdan sonra kısa bir sohbet yapınca, anılan caminin dernek yöneticileri olan üç garip şahıs bizi hem de caminin içinde haksız bir azar, el kol, tehditle “bu camiye gelmeyeceksin” “bu camideki namazı sen kıldırmayacaksın” “bu camide sohbet etmeyeceksin” benzeri sözlerle kendilerini çok üzdüler, bizi değil.

 zenginlerin sevgisi kalbimizden alınınca bunun gereğini ALLAH cahillere yaptırdı böylece. Biz de artık yanıbaşımızdaki camiyi fitne çıkmasın diye bırakıp çok daha uzaklardaki camilere gitmek zorunda kaldık.. biz haber gönderip dedik ki “biz tek camiye gelmeyelim, lakin onlar Allah’ın evinden kovma günahına tövbe etsinler” biz isteriz ki cahil de ateşe girmesin, günah kazanmasın der “ya Rabbi onlar bilmiyorlar, onları affet” diye dua ediyoruz hepsine.. bundan önce de aynı cemaatten 4-5 kişi imama gidip bizim sürekli askıya takılı bıraktığımız cübbemiz için “biz de paltolarımızı sürekli bıraksak burası neye döner” demişler ve görevli imam da bize gelip “ahmet bey, 4-5 kişi bunları söylüyor cübbeni kaldır” demişti de, biz de “istiyor ve bu fikre destek veriyorsan sen kaldır demiştik” de, “senin kendinin kaldırmanı istiyorum” diye yapmak istediğini bize zorla yaptırmak istemişti. işte İslami bir namaz giyim-setr olup kuvvetli olan cübbe ve sarığa kendisi yapmadığı gibi, ben de cübbe koyarsam ne olur demiyor da palto koyarsam diyor ve doğrudan eleştirmemiş görünüp dolaylı olarak kullanımına imkan vermeyecek tilki gibi kurdun önüne bizi atıyorlardı. elbet bizim kararlılığımız çok kişinin kafasını kırar.

lakin yukarıdaki örnek tamamen farklı olup açık bir fitne olduğu için üzerine gitmek yanlış olur. bu yüzden geri çekilip uzaktan HİCİV=TAŞLAMA sanatıyla ezmeye çalışıyoruz. bu bile hatalı lakin dayanamıyorum, benim değil onların günaha girmesine katlanamıyorum DOSTLAR.. Allah hepimizi affetsin.. En doğrusunu ALLAH bilir…

(fitnenin yerilmesi-cahilin değil)

 

Büyük çarşı Büyük Çarşı

Büyüklüğün nerde kaldı

Müslümandan bağnaz olmaz

Fitne çıktı cehle yol ver

 

Emir geldi Hakk’tan ilme

Yere batıp kaybol hele

Çekti alim gel sen beru

Fitne kalsın cehle yol ver

 

İlim yapsan yaptı demez

Öldüm desen hayır yapmaz

Gönül yıkar adap bilmez

Fitne buydu cehle yol ver

 

İKRA’ dedim suça yazdı

İmam oldum cehli azdı

Safra döktü yüzüm üstü

Fitne şuydu cehle yol ver

 

Sala kıldı SELİM cehli

UFUK uydu buydu ilmi

Özer sağıyr fitne yoldu

Fitne ayan cehle yol ver

 

Fakir arlı açım demez

Kimselere derdim açmaz

Gariblere sorgu olmaz

Fitne beyan cehle yol ver

 

Allah yazdım Allah yazdım

Allah diye şarab içtim

Cahil ile niza düştüm

Fitne haklı cehle yol ver

 

Hakk yazıp da dağıtırım

Ümmet için çağırırım

Kul düşmekten öğünürüm

Fitne geldi cehle yol ver

 

Zengin zengin namaz kılar

Fakir görse kıçın döner

Utanmadan yoğa çalar

Fitne ziyan cehle yol ver

 

Yerde olan gökte olmaz

Göğe çıksa rahmet kılmaz

Üçe beşe dua etmez

Fitne düştü cehle yol ver

 

Kazanmak mı kaybetmek mi

Sabah akşam zaptetmek mi

Kazık atmak gerekmez mi

Fitne karlı cehle yol ver

 

Yazar elim söyler dilim

Baha kıldım dine canım

Sada etmem cehle halim

Fitne çıktı cehle yol ver

 

Zenginlerden bıktım bıktım

Fakirlikten korkar gördüm

Cehennemden korksa gülüm

Fitne yazar cehle yol ver

 

Bir alırım bir satarım

İki olur bir düşerim

Bir yoluna gül düzenim

Fitne bozar cehle yol ver

 

Eller bana ağu sunar

Aşım dahi zehre banar

Ağu bize arşa çeker

Fitne yazar cehle yol ver

 

Cahillerle derde düşmek

Ayı ile çuval girmek

Alim isem iyi ölmek

Fitne karar cehle yol ver

 

İlmi verir isteyene

Cahil yerde ulaşmaya

Aşkı yazar kul ahmede

Fitne bozar cehle yol ver

 

Üç cahille ne mi etsem

Elin öpüp sırtın yusam

Daha derse kıçın öpsem

Fitne gitsin cehle yol ver

 

Ey ilim yere bat yere

Ey alim gel hele yere

Ey cahiller baş ol hele

Fitne sapsın cehle yol ver

 

Cahiller sapıtır halkı

Cehennem düşürür ardı

Susan alim yansın hemi

Fitne çöğdü cehle yol ver

 

Dünya cehle teslim olmuş

Hapse düşmek ahdim olmuş

Kurtulursam ben’im ölmüş

Fitne sardı cehle yol ver

 

Dua edem sen cahile

Taş atıp da baş dileye

Cahil sevmek ot yemeğe

Fitne benzer cehle yol ver

 

Ahi ahmed ilim yapar

İKRA’ deyu ümmet arar

Bağ-ı irfan cehle yazar

Fitne buymuş cehle yol ver

 

 

ahi kul ahmede nasibdir

 

29 Şubat 2012
Okunma
bosluk

İkra’dan Tevhid’e Aşk-ı Şeyda

Hakk’tan bir nasib oldu ikra evla durdu
Ok’dum bin nasib geldi ikra süfla oldu
Hakk’tan bir nasib erdi ruhu şeyda güldü
Ok’dum bir nasib geldi ikra evla oldu

*

“Kul hüvallah, Sübhanallah” virdim olsaydı
Çöller geçip dağlar aşıp taat kılsaydı
Cemal diye düşler görüp cana doysaydı
Ok’dum bir nasib geldi ikra neva oldu

*

Baştan geçtim candan geçtim dahi imandan
Vahdet aşkı şarab oldu içtim zemzemden
Azgın kulu yola saldı döndüm şeytandan
Ok’dum bir nasib geldi ikra sevda oldu

*
Ağlar yazdı, Halil çaldı geçtim canımdan
Behlül kıldı oynar etti bilmem halimden
Dilen diye varı yoğa verdim nefsimden
Ok’dum bir nasib geldi ikra vera oldu

*

Kavrul kavrul güller gibi ta ki yok olsam
Tevbe tevbe diye gözler çeki yaş aksam
Varsam Rasul diye gözler nazı “kul” görsem
Ok’dum bir nasib geldi ikra sefa oldu

*

Canım, gönlüm, aklım, şuurum Allah demişken
Canınım, cananınım canın ver demişken
“Hu” kılıcını elde nefsini kırmişken
Ok’dum bir nasib geldi ikra sada oldu

*

Ey ahi ahmed nefsi tep nefsi tep dur
Cananını can tenden çıkarıp edep dur
Ölmeden önce can vermeye baha yoktur
Ok’dum bir nasib geldi ikra sala oldu.

*

ahi kul ahmed’e nasib

17 Kasım 2011
Okunma
bosluk

Notice: Undefined variable: pagingMiddleString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 212

Notice: Undefined variable: pagingString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 77

Notice: Undefined variable: pagingString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 156
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Son Yorumlar


Notice: Undefined variable: pre_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 20

Notice: Undefined variable: post_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 26
cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma