(Özgeçmişimize yorum yapan bir okuyucuya cevaptır)
Sevgili Hülya Hanımefendi, iyi ve hayır dualarını arşu alada görür gibi oluyorum. çünkü sen bana aşık değilsin, sadece tatlı bulduğun bir yaşam hayır noktasında ağır basınca senin kalbini çaldı.
keşke bu çalan ben olsaydım bu güzelliklerin devam ederek değişmesi ve artması daha önemli bile sayılabilirdi. senin tavrına göre hep ısıtıp ısıtıp kendi önüne getireceğin bir temcit pilavıyla idare etmek zorunda kalacak ve hiç yenilenmeyeceksin. elbette bu bile kötü sayılmaz zaten.
Fakat bir de şöyle düşün.. Peygamber efendimiz her gün 70 veya 100 defa tövbe ettiğini söylüyor. sana göre ismet sıfatı bulunan(Günahsız) bir peygamber ne diye tövbe etsin. elbette ümmetine bir örnek olma mecburiyeti yanında Allah tövbe ederek yüceltme ve bir miktar hatanın kabulü ile Allahı yukarıda tutma, yüceltme davranışı da olabilir belki.
Bir de şöyle düşün. Peygamber efendimiz iki gününün hiç eşit olmadığını ve sürekli makam çıktığını alimler söylüyorlar. işte buradaki ince nokta Hallacı Mansur’un gelip gelip de durunca sarhoş olduğunun aksine o hiç durmadı.
O halde sürekli çıkmak demek bir alt veya aşağı makamdan bir yukarı ve yüksek makama çıkmış olmuyor mu? o zaman yeni çıktığı daha doğru ve kamil ise önceki aşağıda olan daima düşük ve eksik belkide bir miktar hatalı sayılmaz mı? işte bu eksiklik bir estağfurullah gerektirmez mi? gerektirir elbette.
İşte onun için o güzel peygamber her çıkmasında daha güzelleşiyordu ve kamile gidiyordu. gelelim son noktaya… vakit tamam olup da Azrail aleyhisselam gelip izin isteyince şu soruyu ona sordu. Ya Rasulüllah Cenab-ı Hakkın yanı olan Refiki Ala’yı mı istersin yoksa bu dünyada bir müddet daha mı kalmak istersin dedi.
Onun cevabı gökyüzüne diktiği gözlerde yatağında Refiki Ala’yı ameli olarak işaret ediyordu. neden bu tercihi yapmıştı. neden çok merhametli olduğu ümmetini hiç düşünmeden bırakıveriyordu? birincisi Allah’a onun güzel isimlerini güller ile ördüğü sevgilisi hatırına ümmetini sevmişti. bu işaret ümmete de Allah’a uğramadan kullara uğramayın anlamında da bir işaretti aslında….
ikinci unsur ise dedik ye artık çıkacağı bir üst makam kalmamıştı. o adeta son noktada bile olsa durursa ümmete bir kemal seviyesi bildirmiş olur ki bu artık siz<de kemal noktalarınızın birinde durabilirsiniz ya da ölümünüzü bekleyebilirsiniz anlamına gelebilirdi. işte onun bu prensip ve sözlerini iptal eden bir davranışa girmemesi için bu alemi terk etmesi gerekiyordu..
ÖYLE DE OLDU. ve RAHMETİ RAHMANA KAVUŞTU HİÇ BİR SÖZÜNÜ YEMEDEN::::: bir mendil bile göndermiyorsun… kesmek zorundayım. özür dilerim
ahi kul ahmed
Sen gideli uyku görmez gözlerim
Ben son gördüğüm hayali özlerim
Sen gideli derdi bitmez sözlerim
Ben son gördüğüm serabı özlerim
***
Konuşurum anlaşılmaz sözlerim
Kalbi kırık gönlü hicran beklerim
Seher olmuş gece dinsin umarım
Ben son içtiğim şarabı özlerim
***
Senin yokluğun yalnızlığı geçti
Gür gür gibi varlığın nerde şimdi
Don biçtiğim şeyler kuş oldu uçtu
Ben sen sevdiğim hülyayı özlerim
***
Yalnızlığı her şeye bulaştırdın
Kimden medet umarım, kaçıp gittin
Noktalar mı dalmanın reçetesin
Ben son girdiğim deryayı özlerim
***
Dervişler yalnız kalmazmış dediler
Haktan uzak durmazmış dediler
Zikir bağlar sormazmış yediler
Ben, sen dediğin sevdayı özlerim
***
Canı mihnet ettin kara cahile
Şerre yazdı sıdkımı şeytan ile
Çelme taktı nefsin ah dünya diye
Ben, kör nefsimin rabbini özlerim
***
Uzaklardan esen rüzgar gibi gel
Davulumun tokmağı seslenir gel
Kırk türkü çaldım sana zurnamla gel
Ben, sen dediğin kulunu özlerim