İman ile iman ile
Hakk’ı sevmek iman ile
Dosttan ayrı düşmek olmaz
İman ile iman ile
Bir gün gele tamam ola
Geri dönmek muhal ola
Senden yana dönen kula
İman ile iman ile
İman bize can mı ola
Candan içre giz mi yana
Sadırlarda gizler kula
İman ile iman ile
Sensin Kerim sensin Rahim
Yoldaş eyle iman elim
Ahir derler zaman gülüm
İman ile iman ile
Toğduk deyu ölmek olmaz
Zaman geçer hüsran bilmez
Eller gider kendi gitmez
İman ile iman ile
Daim andım seni Hüda
Koma bizi yanan nara
Muhammed’li doğru yola
İman ile iman ile
Muhammedin didarından
Güller açmış yanağından
Mahrum etme var nurundan
İman ile iman ile
Yüzüm yoktur halim söyler
Günah kalsın canan peyler
Meğer inayetin bekler
İman ile iman ile
Ey bizi yaradan Mevla
Muhammed’in şafi ola
Ümmet yazsın beni sona
İman ile iman ile
Taşdı yüreciğim taşdı
Dostum şu önüme düştü
Yer yarıldı canım pişti
İman ile iman ile
Yoldaş eyle imanımı
Muhammed’e salatımı
Sevab olcak günahımı
İman ile iman ile
Ahir olmuş zaman kötü
Bir gün sefer kılsam kati
Muhammed’siz sefer ne ki
İman ile iman ile
Senden yana dönder beni
Beni benden ayır Gani
İki esmez rüzgar demi
İman ile iman ile
Bu can sana feda Mevla
Senden gayri bilmem Hüda
Zatın ile hoştur bela
İman ile iman ile
Kafir ile koma bizi
Hele muhanette sızı
Meğer inayette bizi
İman ile iman ile
Yaşadım ha yaşamadım
Senden ayrı heç düşmedim
Muhammed’siz iş görmedim
İman ile iman ile
Sarık ile kefen biçtim
Secde ile kulluk ölçtüm
Feta diye ahi düştüm
İman ile iman ile
Selam ettim iman ile
Yazıdaki oğlak bile
Sala eyler vera ile
İman ile iman ile
İman kavi tevhid baştan
Salat ile kulluk halden
Ayırma sen Muhammed’den
İman ile iman ile
İsraf etme ömür çarkı
Hüsran gelir zaman ardı
Ayan etmiş Rahman sırrı
İman ile iman ile
Güller ile diller ile
İkra diyen Kuran ile
Cehli yumak alçak ile
İman ile iman ile
Zikir çektim dağlar ile
Zülfe çektim perçem düşe
Salavatım önden sona
İman ile iman ile
Eller ölsün bir sen yaşa
Toprak at dur arkadaşa
Döndüğünde aynı yaşa
İman ile iman ile
Ahi ahmed varır bir gün
Temennası iman her gün
Ayrı gayri olmaz bugün
İman ile iman ile
(Muhammed isimleri içun: Allahümme salli ala muhammedin ve ala ali muhammed)
aşık ahi kul ahmede nasibdir
Her kim sever Allah’ı
Canan kılar vallahi
Afuv eyler günahı
Şu kıyamet gününde
Seni beni yaradan
Rahmet ile kuşatan
Doslarını ayıran
Şu kıyamet gününde
Buyruğunu dutasın
Kulluğunu bilesin
Hakka mahbub olasın
Şu kıyamet gününde
İhlas ile varasın
İman kavi düşesin
Şeytanlar kaçırasın
Şu kıyamet gününde
Dünya deyu aldanan
Mağrur olup güvenen
Pişman düşe mahşerden
Şu kıyamet gününde
Ben mağrur olmayayım
Nefistir kanmayayım
Yüz kara varmayayım
Şu kıyamet gününde
Bellüdür öleceğin
Yakasız giyeceğin
İttiğin bulacağın
Şu kıyamet gününde
Sanma ki ölmeyesin
Çağrıyı duymayasın
Oy nice yanmayasın
Şu kıyamet gününde
Nice zaman yatasın
Kamil isen uçasın
Gelenleri tutasın
Şu kıyamet gününde
Gafil olma ateşten
Zulme çalar nefisten
Şeytan dahi tamudan
Şu kıyamet gününde
Bu dünya göçerlerin
Ettiğini bulanların
Kardaştan kaçanların
Şu kıyamet gününde
Hakk yolunun kucağı
Muhammed’in ocağı
Şefaatin veraı
Şu kıyamet gününde
Hakk sözünü tuttun mu
Helal haram yuttun mu
Muhammed’e uydun mu
Şu kıyamet gününde
Dört kitabın manisi
Hakk’a varır hepisi
Yazmaz dünya tapusu
Şu kıyamet gününde
İsrafil’in suruna
Kalanlar çağrıla
Gökten zulmetler yağa
Şu kıyamet gününde
Dünyadaki işlerin
Avrat evlat düşlerin
Amel nedir bilmedin
Şu kıyamet gününde
Bilen bilmeyen gele
Saflar ile düzüle
Defterleri verile
Şu kıyamet gününde
Defter defter defterim
Kantar çekmez işlerim
Kurtar deyu beklerim
Şu kıyamet gününde
Amelsiz gidilir mi
Soya güvenilir mi
Kusurum canım mı
Şu kıyamet gününde
Arifler sual olmaz
Aşığa huri vermez
Suçlular nefes almaz
Şu kıyamet gününde
Haktan yana çalasın
Sünnet ile varasın
Ölmeden de ölesin
Şu kıyamet gününde
Seherlerde kalkanlar
Fakirlerle yunanlar
Varı yoğa satanlar
Şu kıyamet gününde
Tevhid ile imanı
Zalimlere nizaı
Hurilerin selamı
Şu kıyamet gününde
Ahi kul ahmed neyler
Dost suali zor eyler
Sıratta cümle ağlar
Şu kıyamet gününde
Ağla ahmedim ağla
Ümmet sıratta hala
Ya Muhammed Mustafa
Şu kıyamet gününde
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Ben yanarım şu zalımın elinden
Eteklerim ataş alır kor olur
Her seherde düşer can-ı aşkından
Yüreklerim ataş alır kor olur
Kaşına kalem yazdım sürmen cefa
Yazgıya çevir göğnümü kul baha
Yıkıldım düştüm canımdan olmağa
Nefeslerim ataş alır kor olur
Yandı bağrım yakıldı şu güzele
Yanar da tütmez dumanı gazele
Delindi ciğerim düştüm neştere
Ciğerlerim ataş alır kor olur
Ben bu güzeli ne etsem neylesem
Zabah akşam zülüflerin tarasam
Ak ellere al kınalar yakılsam
Duvakların ataş alır kor olur
Zor güzeller hayaline kandırır
Bir göz ile gel bayramı düşletir
Kaç güzel teptim de seni tarttırır
Cefaların ataş alır kor olur
Aşk ataşın öğüttüm değirmende
Eledim di kalburdan ahirmende
Sana kız dedim koynuma girende
Cilvelerin ataş alır kor olur
Dağlar karını kaşına çekermiş
Ağlar aşıklar düşüne kanarmış
Zalım güzeller ellere gidermiş
Yabanlığım ataş alır kor olur
Ovalarda çemenlere serilmiş
Bahçalarda gülle canan düşermiş
Bir güzel sevdim bahası ağuymuş
İçemedim ataş alır kor olur
Yan gönlüm yan kaçtır yandığın böyle
Bilmem öldüm mü ölmedim mi böle
Can ver can ver elifim çekti zülfe
Yazdırdığın ataş alır kor olur
Güzeller nazını dağlar kaşından
Yiğitler sunasın pınar başından
Yaz ola harman ola kim düşünden
Ahdettiğin ataş alır kor olur
Dağlara bayırlara güzel saldım
Çemenlerde güle bülbül söyledim
Yiğitlerin kaşına düşü yazdım
Yakışmayan ataş alır kor olur
Karadır kara da saçları kara
Görünmez gözlere tenleri çıra
Yanar durur kucağımda kor akça
Çerağımsın ataş alır kor olur
Bu güzelle barışmadı kavlimiz
Gün geldi de örtüşmedi tenimiz
Dost bilirdim çevirmedi yanımız
Salalarım ataş alır kor olur
Ahi kul ahmedim güzel severim
Severekten ölsem diye yanarım
Kaç güzeli ığşaladım çotarım
Günahımsın ataş olur kor olur
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Başına sarar buğulu dumanı
Kaşına çekermiş karını dağlar
Döşüme söyler tövbesiz gümanı
Günaha yazarmış bahayı dağlar
.
Yörük yaylasında yar yaylakladım
Şart eyledi bey tuza çuvalladım
Ar eyledim elden can pazarladım
Canıma yazarmış bahayı dağlar
.
Yağmurun bitmezmiş ağıt sayarım
Yel estikçe rayihalar kokarım
Lale sümbül gül bülbülüm öterim
Derdime yazarmış bahayı dağlar
.
Yağız ata bindim vurdum dağlara
Çifte suna sardım çöğ kucağıma
On gardaşı mavzer saldı sırtıma
Kurşuna yazarmış bahayı dağlar
.
Bağlarını anam babam işlesin
Yaylalarda nazlı yarim boylasın
Bir cerene sadak saldım düşmesin
Nasibe yazarmış bahayı dağlar
.
Yükseğin erişilmez ne zalımsın
Eteğin yarime yurt hoş çemensin
Söylenir Kuran’da yürür kazıksın
Kelama yazarmış bahayı dağlar
.
Bağrında kimler yatar aşk neferi
Şirin için Ferhat deler dağları
İman olmasaydı naçar dağlayı
Allah’a yazarmış bahayı dağlar
.
Benden selam eylen kaşı kemane
Kaçıp kaçıp yüreğimi döyene
Yükseklerde otağ kurmuş gelele
Börüme yazarmış bahayı dağlar
.
Erenler söyleyin biz de bilelim
Gönül düşen yar el olmaz belalım
Kelamı kadim der güzel sevelim
Aşığa yazarmış bahayı dağlar
.
Kışın bürün yazın aç perçemini
Güzeller suyundan içer nazlarını
Koç yiğitler su başında sunasını
Kaşına yazarmış bahayı dağlar
.
Efelerin yurdu musun yüksekte
Kaç kızanla bekler oldun Belek’te
Haraç salmış zalimlere dölekte
Ödüne yazarmış bahayı dağlar
.
Gider de yol üstüne otururum
Şeytan’la bazar eyler bölüşürüm
Saf kulu Hakk’a çeler sekinetim
Kafire yazarmış bahayı dağlar
.
ahi kul ahmed de ölse ölünür
Sevda bir ateştir dağla ölçülür
Aşk-ı iman yeldirdiğim kaşıdır
Kalbime yazarmış bahayı dağlar
.
şart: yörükler kız isteyen yiğite ağır şartlar koşarlar.
tuza çuvallamak: tuz çuvalını ovadan yaylaya belli bir vakitte çıkaramadığı için çuvallamış, yani şartı yerine getirememiş oluyor.
ar eylemek: bu mahcubiyetten utanmak
can pazarlamak: şartı yapamayınca yayladan ayrılıp yarinin ve herkesin yanında ve yarinden umutsuz kaldığı için intihar edip canını karşılık olarak vermek. (bunun filmi yapıldı, Türkan Şoray oynadı-yer Toroslar- Yörük yaylaları genellikle oralardadır.- ayrıca annem de yörüktür)
mavzer: çanakkalede de kullanılan koldan sürmeli tek tek atan uzun harp silahı.
sadak: içinde 10 tane ok bulunan yuvarlak kutu.
-Dağların Kuran’da yürümesi ve yeryüzüne sağlamlık için kazık oldukları iki ayrı ayette yazılıdır (en doğruyu Allah bilir)
kelam: Kuran sözüne denir.
Ferhat gerçekten imanla dağları delmiştir. Kırşehirdeki kaleyi de bu kardeşiniz boydan boya delmişti – Batıdan doğuya doğru- Allahü alem- Bunun anlamını şöyle yorumladı bu fakir: zikir üç türlüdür. 1- dil ile zikir 2- Kalp ile zikir 3- Amele, işe, ahlaka, harekete dönüşmüş zikir.. işte bunlardan üçüncüsünü yapamazsanız düşman başınıza bombayı yağdırır durur. bu zikir her türlü ilerlemeyi ifade eder. işte bize iman gücümüzün çok güçlü olduğu bir dönemde (sanırım 1995′ten sonraydı) nasib edilen bu güzel olaydan, ”delmeyi” bir harekete dönüşmüş zikir, batıdan doğuya doğru olmasını ise Batı’nın tekniğini ele geçirmeyi, tekniğini almanın mesajı olarak algıladık. ancak bunun içinde laiklik ve benzeri sosyal kanunlar yoktu. sonuç ise: imanla bu iş olduğuna göre İSLAMLA BATININ TEKNİĞİNİ ALINIZ OLARAK ALGILADIK bu olağanüstü nasibi.
Aynı konuda Sultan I. Abdülmecid bir yabancı heykeltraşa bir heykel siparişi verir ve bunu yüksek bir kaide üzerinde İskenderun’a yönü Doğudan (arkası) Batıya (önü) olmak üzere planlamıştır. Yani Doğu olarak biz, siz Batı’yı aydınlattık demek istemiştir aslında..Fakat ömrü vefa yetmeyip de ölünce yarısı tamamlanıp parası da ödenmeyince heykeltraş tutar Amerika’lılarla anlaşır ve tamamlayıp onlara satar. heykel oldukça büyüktür ve gemi ile Amerika’ya, New York’a götürülüp Osmanlı’da I Abdülmecid’in düşüncesinin aksine, arkası Batıya önü doğuya olmak üzere dikilir. bunun anlamı Doğu bizi aydınlatmadı, biz batı olarak doğuyu aydınlattık demek istemişlerdir böylece. ve o heykel bugün New York’ta dikili olan HÜRRİYET HEYKELİDİR. bu heykel dava edilerek Amerika’dan alınabilir kanaatindeyim. itiraz edebilecek resmi veya özel şahıslara duyurulur…
-dağla ölçülür: sözünde iki anlam vardır. birici mana hakiki dağ olup, yüksekliğin verdiği zorlukla sevdanın ölçülmesi olduğu gibi ikinci manası: dağlamak, ateşle dağlamak kastedilmiştir.
ahi kul ahmede nasibdir
Selam saldım kömür gözlüm yanarmış
Bahar eyler kışım, güller içinde
Sefam olsun derdi aşka düşermiş
Güzel neyler selvi dallar içinde
Bana dost mu keklik gibi yürüyen
Ak elleri deste deste gülünen
Zülüf dersen tel tel eyler salınan
Maral neyler yaban iller içinde
Ben bir güzel sevsem baçı bellidir
Can-ı canan kılsam harı zorludur
Aşık diye gezsem sazım koşmadır
Melül neyler kurtlar kuşlar içinde
Kadir mevlam seni öğmüş yaratmış
Taşar aşkın seli bentler yıkarmış
Bahar deyu, kışın gerdan açarmış
Hulül neyler vücut nazlar içinde
Kamış gibi sûsen hattat eline
Kıvrım kıvrım yazsan aşık nazına
Gahi sala etsen benim canıma
Halil neyler seni kullar içinde
İbrişimdir baha boynum sarılır
Tellerinen cana zülüf sarılır
Aşık olan dertler ile ölçülür
Zelil neyler seni çullar içinde
Ay yüzünü döndür ben’ler yakılsın
Bir kusur mu beller eller sorulsun
Gül dalına zar mı harı konulsun
Sefil neyler yanmış güller içinde
Beni öldürmeye kastı var imiş
Öldürmek ne ki zülmü şer imiş
Bunca günah mah cemali zar imiş
Hatıl neyler dökmüş harman içinde
ahi kul ahmede nasibdir.
Ben bir elif olsam başa
Kim hu dokur önden sona
Bir güzelce sunar Hakk’a
Hediyemi bilmez imiş
Ben bir aşk-ı elif kulum
Hakkın zatı arar kelim
Gayri olmaz O’nsuz ölim
Gördüğümü bilmez imiş
Güle yazdım elif bilmez
Baha kılsam nazın çekmez
Eller ile dirlik düşmez
Dostluğumu bilmez imiş
Yollar elif diye uzar
Baştan uca eğri gider
Ben bir yolcu olsam eğer
Muradımı bilmez imiş
Elif tekdir teke gider
Cana vursam uçar gider
Ben bir aşık olsam eğer
Çaldığımı bilmez imiş
Elif diye söyler sözüm
Ba’dan yana inler sazım
Aşık olan ağlar gülüm
Gülşenimi bilmez imiş
Kimler elif elif diye
Elif için canlar vere
Damdan düşen kullar öle
Öldüğümü bilmez imiş
Kullar ağlar elif içun
Elif olan kullar uçun
Saki olsam Rahman içun
Çakırımı bilmez imiş
Birim birdir elif birden
İki ben’dir sayar elden
Çalsam kapın yine senden
Kulluğumu bilmez imiş
Hakk’tan gayri bilmez kulum
Gayri desem yansır eşim
Hakk’ın zatı uğraş gülüm
Bazarımı bilmez imiş
Elif ba’ya er mi durur
Ba’yı Hakk’ın sazı bilir
Elif ba’sız ne mi olur
Hazanımı bilmez imiş
Eliflerin bostanıdır
Aşıkların destanıdır
Nazargahi ilahidir
İrfanımı bilmez imiş
Elif benim sırrım yazar
Tövbe etsem ben’i düşer
Teke düştüm ölsem yeter
Yokluğumu bilmez imiş
Hakka çaldım elif sazım
Baha oldum candan geçim
Ben bu söze sırlar biçim
Açtığımı bilmez imiş
Sahralarda elif gezer
Çöller aşıp fizan düzer
Kaftan öte anka uçar
Mekanımı bilmez imiş
Musa oldum Turda elif
Yaka durdu nurla elif
Kelim deyu yazmış elif
Türabımı bilmez imiş
Rahman deyu yazar elif
Günah deyu kızar elif
Ölçe dursam kullar elif
Kendileri bilmez imiş
Kul ahmedim kullar aşkın
Elif yaz ki dünya düşsün
Muhammed’e ümmet yazsın
Eğriliği bilmez imiş
ahi kul ahmede nasibdir.
Kara gözlerine kurban olduğum
Sürme çekip gari öldürme beni
Sala eyleyip koşturma ardından
Tökezleyip burnum kırdırma beni
Güzelliğin kıymatın ben bilirim
Yanında mevsimi hep yaz sanırım
Üç gün aşka beş gün derde düşerim
Sabahleyin koynum soğutma beni
Yar aşkına düşeli aklar indi
Ak gerdan için ne ocaklar söndü
Balım gülüm iken soyhaya döndü
Azabımı senden verdirme beni
Pınardan pınara gez uğrun uğrun
Bakracı dolmağa tutsaymış yadın
Zülfüne dolasa bahaymış aşkın
Kulluğumu Hakk’tan ayırma beni
Aç kollarını da dola boynuma
Geç kaldığımı dur sala eyleme
Bu yazdığımı al da sar koynuna
Cananımı candan ayırma beni
Ölürüm ayrılmam senden ceylanım
Ak gerdanı aç karşımda öleyim
Al koynuna da bir ömür vereyim
Aşığını sözden caydırma beni
Akşam olur zabah olur yar gelmez
Günah olur sevab olur yaz bitmez
Güzel olur çirkin olur bir olmaz
Güzelini nazdan bıktırma beni
Ahi kul ahmedin ahdı var sende
Güzelliği çaldı taşa var onda
Huya verdi güzel diye var elde
Ellerile yazdım öldürme beni
ahi kul ahmed’e nasib
Şol dünyada ademlere
Gün gele tamam diyeler
Bağu bostan harab ola
Oy gele yaman diyeler
*
Malın mülkün evlad eşin
Taat gayri döner hepsin
Sorgusu kavidir dostun
Bil hele yaman soralar
*
Münker nekir sual eyler
Topuz vurur kulak neyler
Bilmez isen Rabbin kimler
Gel hele yaman vuralar
*
Nefis ile eylen haram
Varı yoğa uçkur tamam
Helal haram dursun ağam
Var hele yaman edeler
*
Günah çeki katır yükü
Bunca bela ahır seki
Tövbe yoksa satır ne ki
Vay hele yaman keseler
*
Yakasız donlar biçeler
Etünden yemler yapalar
Kurtlara bayram sunalar
Uy hele yaman yiyeler
*
Dünya tatlı şeker kaymak
Ölüm uzak yaşam sıcak
Bağrı açık duşa girmek
Vay hele yaman diyeler
*
Yığdım ettim neslim içun
Sattı beni nefsi uçun
Taat dahi işim içun
Hey hele yaman yazalar
*
Ülkem dedim gazap saçtım
..çilik deyu üstün gördüm
İslam deyu Cuma bildim
Vay hele yaman kızalar
*
Benim param benim malım
Uyku tutmaz Karun benim
Divan dura beş bin kulum
Vay hele yaman yiteler
*
Bağım bahçem gülşen idi
Güller bana sırdaş idi
Gözler dizler çekti şimdi
Vay hele yaman kokalar
*
ahi kul ahmed tozutur
Baş olup adil konuşur
Dost aşkına bin kez ölür
Vay hele yaman yuyalar
*
ahi kul ahmed
Ne âlâdır şöyle kişi, okuduğu Kuran ola
Rahman ona rahmet kıla, kalbi dolu iman ola
*
Kendin bilen Kuran bilir, Allah onu kulu saya
Yüzbin huri karşı gele, selam vere mahbub ola
*
Derviş isen Kuran oku, cümle kula öğüt kıla
Rahmet yağar baştan sona, düşmüş iken sultan ola
*
Gafil bilmez Kuran nedir, bilse bürhan delil ola
Haşır günü oku derler, okur çıkar makam ola
*
Bilmez cahil cehli sarar, cehli ona azab ola
Kuran okur hoca mıdır, her bir melek yakin ola
*
Kuran sevap yaza durur, inci mercan yakut ona
Nuru yanar nazar içre, bağ-ı irfan kelam ola
*
Cennet için tapu gerek, köşke irfan Kuran ola
Veli isen ağıt kıl sen, Kuran ile seller ola
*
Kuran oku ey dost ey dost, gülşen sana sefa ola
Münker nekir sual eder, Kuran ile asan ola
*
Kuran bilmez cahil kişi, her bir işi müşkül ola
Okur gider arif kişi, yazı kışı seyran ola
*
Yiğit koca bilmez hece, ol dirliği yaman ola
Bir kişi Kuran bilmedi, ol cihana gelmez saya
*
Kuran bilmez bahtsız kişi, her bir derdi onmaz ola
Kuran neyler dünya kulu, dünü günü pişman ola
*
Ey kul ahmed aciz kulsun, Kuran oku hayır ola
Günahların katır yükü, afuv kılan Rahim ola
*
Not: hadis: “ümmetimin en hayırlıları kuran öğrenen ve öğretenlerdir”
Kuran’ın manasını ve tefsirini okumak önce gelir, tilavetinden evladır. Yüzünden arapça okumak ise daha sonra gelir. Kuran okumak ve dinlemek imanı artırır. sesinizle güzelleştirin buyrulmuştur. arapçasını türkçe harflerle okumak doğru olmaz ve sırlarına vakıf olunamaz, ayrıca sesler denk gelmediği için yanlış okumaya meydan verir ve anlamlar bozulur farklı şey okunmuş hale düşer ki bu durum sakıncalar doğurur.
günde iyi okuyan 20 sahife, az okuyan 10 sahife, çok az okuyan 6 ve en tembel de 2 sahife okumalıdır. Kuran muciz bir kitaptır ve sırlarla doludur. ilaç nasıl içindeki bilinmeden iyi gelir deyip içiliyorsa Kuran’da içindeki bilinmeden de okunursa ihlaslı olak kaydıyla iyi gelir. fakat Cenabı Hakkın istediği tefekkür ve idrak için manası bilinerek okunmalıdır.
kuran müttekilere Rehberdir dendiğine göre kuranın bütün emirlerine uygulanabilir diye iman etmek gerekir. bunlar eskidendi şimdi uygulanamaz demek inkardır, küfürdür. MÜSLÜMAN LAİK OLMAZ. sadece müslüman olur. tevhid olarak başka adı yoktur. liberal olamaz, milliyetçi olmaz, aşiretçi olmaz, demokrat olamaz, sosyal demokrat olamaz. müslümanlıkta herşey vardır. allah c.c. dininizi tamamladım ve sizin için islamı seçtim dedi (Maide 3- son gelen ayet) o halde dinimiz tamdır, müslüman kelimesi de herkese yetip birleştirmelidir artık.
*
ahi kul ahmed
ZİKİR
Zikir; anmak, hatırlamak, yâd etmek, anlamlarına gelir. Anılmaya en layık olan Allah (cc) olduğu için zikir dendiğinde akla O gelmektedir. Namazın “zikri ekber” olarak anılması onun hem lisanen, hem de bedenen anılmış olmasındandır. Zikir’in sadece tarikatlarda belli biçimlerle yapılan bir ibadet nişanı veya alameti olarak gösterilmesi büyük bir yanılgıdır. Allah kulu ile beraber hayatın her anına müdahale etmektedir ( Er Rahman suresi– O her an bir iştedir) bu yüzden zikri de hayatın içinde birlikte yapmak gerekir. Allah rızası için hayra dalalet eden bir şeyler öğrenmek ve öğretmek de bu zikre dâhildir. Haramdan sakınmak bile yolda giderken zikirden sayılır. Kutsi kelimeleri nerede söylerse söylesin kişi zikirdedir. Ticaretinde ölçüyü doğru tuttukça zikirdedir. Hayatını Kurana uyduran her insanın yaptığı şeyler bir zikirdir. Allah Resulünü hatırlamak insanı Allah’ı anmaya götürdüğünden sünnetler dahi zikre dönüşür. Farz ve sünnet veya Kuran ve hadis gibi dualizm yani ikilik İslam da yoktur. Sünnet ya da hadisler Peygamber Efendimize verilenler ve peygamber Efendimizin Kurandan anladıklarıdır. Dereceleri farklı olmakla beraber hepsi tek bir tevhidi ifade eder ve tektir. Ayeti kelimede “ hiçbir şey yoktur ki onu tesbih etmesin ve Ona hamd etmesin” buyrulmaktadır. Böylece anlıyoruz ki hamd ve tesbih zikrin bir şubesidir.
Dağlar ayakta durarak (kıyam), ağaçlar kökleri ile ve gölgeleriyle secde ederek, ve mahlukatta ön ayakları yerde olmak üzere rüku ederek Allah’ı zikrederler. Ancak onların zikirlerine biz anlayamayız. Mesela; köpeğin bir günlük zikri 20.000’dir. Eşeğin bir günlük zikri mahlukat içinde en az ve 5.000’dir. İnsan ise inansın ya da inanmasın aldığı nefesi verirken huuu diye bir ses çıkarır ki bu Arapçada ki hüve’nin kısa okunuşu olup O yani Allah’ı işaret eder. bu yüzden kafirlerde inanmadıkları halde Allah demekten müstağni olamazlar. Ancak fıtrı olan bu zikir yerine Allah katında değerli olan irade ile yönelinmiş idraki Allah’ın zikridir önemli olan.
Ayette “onlar Allah’ı, ayakta, oturarak, hatta yanları üzerine yatarlarken de zikrederler.” (Ali İmran 191), buyrulması zikrin herhangi bir vakte ve tutuma bağlı olmayıp hiçbir hal ile sınırlandırılmamış olduğu anlaşılmaktadır. Bunun anlamı da hayatın içi demektir zikir. Peygamber Efendimiz kendisi uyusa bile kalbini uyumadığını ifade etmektedir. Ayrıca gün içinde de bir insan olarak zikirlerini devam ettirmiş ve ismet sıfatı (günahsızlık) bulunmasına rağmen bazı rivayetlere göre 70 bazı rivayetlere göre de 100 defa istiğfar ederek af, kulluk, geçtiği makama af dilemek şeklinde ve örnek olmak istemiştir. Özellikle bu son dediğimiz geçtiği makama istiğfar etmek onun daima bir ileri makama sürekli olarak ilerlediğini bir önceki geride ve noksan olarak yaşandığı için ona istiğfar ettiğini göstermektedir. Bunun anlamı ümmetine de daima ileri gitmeleri için bir önemli mesaj oluşturmaktadır. Ancak Müslümanlar bu noktayı bilerek ya da bilmeyerek gözden kaçırmaktadırlar. Bunu ikra emri ile birleştirdiğimizde devamlı olarak makul ölçülerde iş durumuna göre okuyan bir Müslüman daima yeni şeyler öğrenecek ve öğrendiği ile de amel etme ihlâs ve gayretini gösterdiğini takdirde daima ileri gideceğine asla kuşku yoktur. Ancak insanlar okumayı terk ettikleri için ileriye gidecek yeni bir şeyi öğrenmeleri de söz konusu olmayınca bütün bildiklerini tekrar etmekten öte yeni bir şeyden daima uzak kalmaktadırlar. Bu da Allah için yeni bir şey yapmayı veya fedakarlıkta bulunmayı kapaktan engellemektedir. Artık Müslüman’ın asansör gibi inip inip çıkması mukadderdir.
Zikrin tarikatların tekelinden çıkarılarak Müslümanların bütün günlük hayatına mal edilmesi kurani bir görevdir. Allah’ı anmak için tasavvuf veya tarikatın şart olduğu anlayışı tamamen yanlıştır. Allah’ı anmak belli bir zaman, mekan, tarz veya din ile sınırlı olmayıp kadın-erkek, büyük-küçük, fakir-zengin herkesin sabah, öğle,ikindi, akşam, yatsı, geceleyin her zaman ve evde-işyerinde, çarşıda-pazardı, yerde-gökte, karada-denizde her yerde, ayakta, oturarak, yatarak, yürürken, koşarken, gezerken, yerken, içerken, çalışırken, dinlenirken, tek başına veya grup olarak, sessizce veya sesli, namaz kılarken, oruç tutarken, hacca veya umreye gidip zekat ve sadaka verirken, istediği şekilde istediği dille Allah’ı anması mümkündür. Bunun için tasavvuf ve tariktlar daki geleneksel merasim ve kayıtlamalar zaman içerisinde yapılan yorumlardan meydana gelmiş olup bağlıyıcı hiçbir yönü asla olamaz.
Tarikatlarda söz konusu olan zikir daha çok belli bir formaliteyi ve sayıyı yerine getirmek için içeriksiz bir şekli merasim hatta gösteri haline gelen Kuranın amacından sapmış bir uygulamadır. Halbuki Kuranı kerimde bahsi geçen “Allah’ı anmak” (zikir) bir müslümanın Allah’ı hatırlaması, o büyük Onu içinde ve yanında daima hissetmesi, onun kulluk ve itaat etmesi gereken tek ilah, heryerde ve her zaman kendisini kontrol ve gözetleyen yaratıcısı olduğu asla aklından çıkarmaması ve davranışlarını bu bilinç doğrultusunda yönlendirmesidir. Hayatın içinde bir Allah inancı kulun her işini Alla ile beraber yapmasına ve ona dayanmasına doğrudan bağlantı oluşturur. Kul zor zamanlarında da Allah’ı hatırlaması söz konusu olacağı için hayatın şartlarına karşı daha dayanıklı olacak ve psikolojik sıkıntıya da girmeyecektir. Halbuki tarikatlarda beş bin ya da on bin zikir çeken kişilerin bu zikirler sırasında zaman zaman psikolojik bunalımlara dahi girdiği görülmektedir. Kişi adeta ben zikrimi çektim diyip günlük hayatı kendi başına yaşamaya kalkmakta ve Allah’tan günlük hayatta uzaklaşmış ve olabilmektedir. Namazın günün bütününe yayılmasının bir anlamı da hayatın içinde bir zikrin daha önemli olduğu mesajı içindir.
Allah’ı anma konusunda bir yanlış da Cenabı Hakkın isimlerinin anlaşılmaksızın tekrar edilmesidir. Halbuki anmada esas olan söz değil fikir ve tefekkürdür. Cenabı Hakk Kuranı Kerimde “muhakkak ki kalpler mutmain olur” dediği kadar ali İmran 191 ayette ki şu ayette çok manidar olup üzerinde düşülmesi gerekir.
“Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarla; gözlerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler. “Rabbimiz! Sen bütün bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz, bizi Cehennem azabından koru!” derler.
Bazı tarikatların zikirlerinde sayı oldukça yüksek başlıyor ve kişiyi işinden edecek seviyelere kadar çıkıyor. İlk başlangıç zikri olarak beş bin Allah zikri veriliyor. Kırk bin civarında zikir alıp da zikir yüzünden işini terk edenlere rastlandığı gibi zikrin ağırlığından dolayı gözünü oyan ve meczup hale gelenler bile bulunmaktadır.
Gerek zikirde gerekse Peygamber Efendimize Salavatta en temel unsur onların dediklerini yapmaktır. Seven sevdiğine tabi olur. Temel kural budur. Tabi olan da tabi olduğunun emirlerini tutar. Demek ki, sünnette bile bir sünneti ihya etmek Peygamber Efendimizi sevmenin bir ölçüsü olmalıdır.
Zikirle Allah’a ulaşmada alimler iki yol tesbit etmişlerdir. Bunlardan bir tanesi “seyri sülüki âfâki”, ikincisi ise “seyri sülükî enfüsi” yöntemidir. Birinci yöntem Kuranı Kerimde de sık sık zikredilen göklerin ve yerlerin yaradılışına bakmaz mısınız? İfadesiyle kendini bulan “eserden müessire” ulaşma yöntemidir. Bu yönteme göre sufi içinde yaşadığı dağlara, taşlara, ovalara, çiçeklere, şimşek ve doluya, yağmura bakar ve bu kudretin arkasından bir varsayımla bunu yaratan Allah’ın kudreti ne yüce der ve eşyadan Allah’a yönelmiş olur. İkinci yöntem olan enfüsî yöntemi ise; bir hadiste geçen “nefsini bilen Rabb’ini bilir” ifadesinden dolayı zikir, raks, dönme, cezbe yoluyla kendi nefsini dinlemek ve onu telkin ile ıslah etme yöntemidir.
Her iki yöntemin kendine göre avantajlı veya dezavantajlı yönleri vardır. Enfüsî yöntemin en büyük savunucularından birisi Mevlana Hazretleridir. Âfâki yöntemin savunucularından birisi de Ahi Evran Hazretledir. Enfüsî yöntemin bütünüyle içe dönük olmasından dolayı kişisel vesveseler ve şeytanın müdahalesi daima bir zayıf yön olarak görünmektedir. Âfâki yönteme Enfüsî yöntemcilerin eleştirisi ise sufi’nin eşyayı düşünürken onu bırakamayıp eşyada kalması ve şirke düşme tehlikesidir. Bize göre Âfâki yöntem doğayla iç içe olması nedeniyle kişisel vesveselerden ve şeytanın müdahalesinden daha uzak ve daha rahat görünmektedir. Zira zikir de doğa ile beraber yapılmaktadır.
TEKBİR
Allah-u Ekber demek; Allah’ın en büyük olduğunu ifade etmek ve Allah’ın kamelinin bütün tasavvurlardan daha yüksek olduğunu ilan etmektir. Tekbir insana aczini hatırlatır ve zilletini bildiren ulvi bir zikirdir. Sınırlı sıfatlarla Allah’ın sınırsız kudretine anlamaya çalışan insan bu zikirle kendisini nice sonsuzlukların karşısında bulur ve büyük bir hayrete düşer.
Saidi Nursi Hazretleri Mesnevi-i Nuriye adlı eserinde “ İnsan, mahûkat-ı acibe ve harekât-ı garibeden aklının tartamadığı, ve zihninin içine alamadığı şeyleri gördüğü zaman, Allah-u Ekber demekle rahat bulur. Yâni, Hâlıkı daha azîm ve daha büyüktür; onların halk ve tedbiri kendisine ağır gelmez.”
Aczin tekbir ile ifade edilmesinde kişi: “Ben Onun ilmi hakkında ne düşünsem, ne tasavvur etsem, ne hayal etsem O ilim sıfatı bütün bunlardan sonsuz dereceden büyüktür”, der. Bedeni ayakta tutan ruhtur. O onunla kaim olur. Vücuttaki 70 trilyon hücre hep birlikte bir amaca hizmet eder ve vücudun düzenli çalışmasını sağlar. Göklerdeki arş, kürsi, cennet ve cehennem tecellileri de ufkumuzun çok ötesinde kalan gerçeklerdir. Bütün bu hayranlığımızı da tekbir ile dile getiriyoruz. Ve diyoruz ki “biz senin kemalini idrak edemeyiz. Senin kemalin, ancak senin bildiğin gibidir. Her ne düşünsek, her ne tasavvur etsek, senin azamet ve kemalin, cemal ve celalin, rahmet ve keremin, afv ve ğufranın bütün bunlardan sonsuz derece daha büyüktür.”, der.
Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde “ Allah’ın zatından bahsetmedin şirk” olduğunu haber veriyor. Bu bile bir tekbir dersi. İnsan tekbir getirmekle “dünyanın bela ve musibetleri ne kadar büyük olursa olsun Rabbimin rahmet ve keremi daha büyüktür” demiş olmaktadır. Böylece en çaresiz dertlere karşı bile ilahi rahmetten kişi ümitvar olur.
İnsan kalbi, cennet dahi her neyi maksat edinse, Allah onlardan daha büyüktür. Yani, kalb, Allah’ın mülküyle değil, rızası ve cemaliyle tatmin olur. İnsan her neyi severse sevsin, Allah onların hepsinde cemil ve yine neden korkarsa korksun Allah onlardan daha celildir. Tekbirin bu sırlarına vakıf olan bir mü’min süflî, bayağı, aşağı şeylerin peşinde koşmaz; âciz ve zaif mahlûkattan korkmaz.
*
ahi kul ahmed