Karşımızdakine duyduğumuz sevginin karşılığını alamamak her zaman yaralar bizi. Karşılıksız sevmeyi beceremeyiz bir türlü. Belki de bizim yaratılışımızda olan bir şey bu. İstediğimiz gerçekleşmeyince sanki dünya başımıza yıkılır. Dünyanın en dertli insanı bizizdir o an. Yemekten, içmekten, konuşmaktan, gülmekten kesiliriz.
Böyle yaparak karşımızdakini üzmüş olacağımızı düşünürüz; ama çoğu zaman durum beklediğimiz gibi değildir. Halimize bir anlam verilememiştir… İnsanların duyarsızlığından şikayet ederiz bu sefer, nankörlüğünden bahsederiz; fakat hiç sıra bize gelmez nedense. En masum bizizdir her zaman. Hakkı yenen, gözü yaşlı, gönlü kırık bırakılan bizizdir. En haklıyızdır, kimsenin bizi anlamamaya hakkı yoktur.
Zorunlu olarak herkes bizi dinlemelidir. Ne de hoşumuza gider arkadaşımıza ya da bir yakınımızın duyduğumuz acıdan, yaşadığımız olaylardan dolayı bize acıması, “Ah, vah” nidalarıyla bizi teselli etmeye çalışması… Onun da bize hak verdiğini görürüz ya, rahatlarız, dünya bizim olmuştur, zafer bizimdir. Acaba, zafer bizim midir? Üzerinden zaman geçtikçe unuturuz. Sonra bir an gelir.
Tekrar aynı şeyleri yaşarız. Dünyanın en acılı insanı, haksız karşı taraf ve bizi dinleyip hak veren insanlar… Peki, bu böyle sürüp gitmeli midir? Hiç mi çaresi yoktur? Hayır, dert varsa elbet şifa da vardır. Şifayı bulmak için de aramak lazım, aranılacak yeri bilmek lazım. Önce bir kendimize bakmamız, bir öz eleştiri yapmamız gerek.
Amacımız temelde beklentilerimizin gerçekleşmesi mi; yoksa mutluluğa giden bir yol bulabilmek mi? Herkesin bizim emrimizde olmasını istemek mi, bir arkadaşın derdini dinleyip gözyaşını silmek mi ve bunu “ o da benim için yapsın” diye yapmak mı; yoksa “ varsın yapacak olsun veya yapmayacak olsun ben bir insan, bir vicdan sahibi olarak, bir abla, bir ağabey, bir kardeş olarak kendimi ifade edebiliyor muyum, benim için önemli olan bu” diyebilmek mi?
Hep “seçim sizin” “ siz olmazsanız hiçbir şey olmaz” denir; ama bir şeyler olmadı mı da siz, siz olmazsınız. Hep gözünüz dışarıyı sorgular: hakim olur yargılar, ceza kesersiniz, bu cezayı ne kadar tatbik edebilirsiziniz orası meçhul…
Yine aynı noktada, başladığınız noktadasınız:
İlave etmeliyiz. Bu altıncı maddenin yaşamsal gerekçeleri üzerine Mehmet adlı okuyucumuzla sohbet ettik; ve işi başından iman saikiyle davranışlarımız yönünden tekrar ele alalım dedik;
Babasının inancı zayıf olduğu için yaşanan olayların sonucu konusunda lise 3’te okuyan Mehmet’e verebileceği pek bir şeyi yoktu. Sadece o’na “Doğru sebeplere sarıl” diye öğüt verirdi. Bir gün bu sözü en güvendiği arkadaşı ahi kul ahmet’e açmaya karar verdi.
Kendisine babasının söylediği bu sözü aynen aktardı ve ne düşündüğünü sordu. Ahi kul ahmet’in cevabı gayet basit ve netti. Biz şöyle dedik: “Doğru sebeplere sarılmak doğrudur. Ancak bu yeterli değildir. Doğru sonuçların alınması için Allah’ın da bu sebeplere müdahil olması gerekir. Yani sonucu daima Allah belirler. Bunun adı tevekküldür. İşte bu, imanın önemli bir cûz’ünü teşkil eder.
Bir müslüman sebeplere bağlanmakla birlikte Allah’a dua ederek o sebeplerin doğru etkiler yapmasını ümit eder. Yani sebebin doğru hareketini Allah sağlar. Dolayısıyla dua, sebeplerin üstündeki ana unsur haline gelir. Kim bu duayı ihmal eder ve yararsız bulursa kişi küfre gider. Müslümanın unutması ise sünnetullaha güvenmesiyle olur ve pek zarar verdiği söylenmez. Sünnetullah, Allah’ın koyduğu hareket yasalarıdır. Ancak takva sahibi bir insana Allah’ı unutmak yakışmaz. Normal halk ise genellikle Allah’ı unutarak Sünnetullaha göre konuşurlar. Doğrusu her işi Allah’a bağlamak ve O’ndan bilmektir.
Bu yüzden;
Bir işe başlamadan önce, İnşallah
Kendimize güvenirsek, Evvelallah
İşe başlarken, Bismillah
İşten vazgeçersek, Eyvallah
Sonuna kadar gitmek istersek, Ya Allah
Canımız sıkılırsa, Fesübhanallah
İşe coşkuyla sarılırsak, Allah Allah
İşi başarıyla bitirirsek, Maşallah
İşi başaramazsak, Hay Allah” deriz.
Mehmet: Ahi kul ahmet’ sen bu kadar sözü nasıl hatırında tutuyorsun?
Ahi kul ahmet: İnsan yaşadığını unutmaz.
Mehmet: Ne yani sen yaşadığın her şeyin dini olduğunu mu söylüyorsun? Dünya yaşamı diğer yaşamdan farklı değil mi?
Ahi kul ahmet: “İşte anlaşamadığımız temel nokta bu, Mehmetciğim. Biz her meseleye onun ilahi yönüyle bakarız. Bir fizik dersi bile bizim için dünyalık bir ders olmaz. O da Allah’ın yarattığı kanunları inceleyen bir bilim dalıdır diye Allah’ın nazarıyla bakarız.
İlimleri dünyevi ve uhrevi olarak ayırt edenler, insanlara ve İslam’a büyük zarar veriyorlar. İslam’ın geliştiği 12. Yüzyıla kadar insanlar evlerindeki kitap ciltleri sayısıyla kendi aralarında övünür olmuşlardı”
Mehmet: Her şeyini dine bağlamak seni sıkmıyor mu?
Ahi kul ahmet: “Beni dünya ayakkabısı sıkıyor. Din ile yalnızca Allah’a bağlanıp diğer bütün kötü şeylerden kurtulduğumu hissediyorum. Büyük İslam Alimi Kuşeyri’nin bu konuda çok ilginç bir sözü var.
O şöyle diyor: “Özgürlüğün hakikati kulluğun kemalidir.” İşte her şey bu sözlerin içinde saklı. Sen kendin dışında her şeye bağlısın ama ben benim içimde bir tek ben’e yani Allah’a bağlıyım. İkinci bir vazgeçemediğim Allah’ım yok. Benim Allah’ım bir tane, ama senin Allah’ın yüzlerce. Hangisi daha kolay sana göre?”
Mehmet: Şu an inanç yapımın çatırdadığını hissediyor gibiyim. Söylediklerini düşüneceğim.
Onbeş gün sonra.
Mehmet: Sevgili kul Ahmet abi; bir babaya itaatin kolaylığını görünce bir tek ilahın kulluğu da kolay olmalı dedim. Bir de her vazgeçemediğimi üstümde gördüm ve ilahım sanıp onun yokluğu ile terk ettim. Bu şekilde tek ilah Allah kaldı. Sahi ya seni nasıl sevmeliyim.?
Ahi kul Ahmet: Ortak nokta olan Allah’ı bulduğuna göre buraya pergeli koy ve her sevdiğini bu Allah Rızası çemberinde sev. İnsan dosta değil dosttan dosta bakmalı, alıp rahmet halka nur saçmalı. Ayrıca siz Allah’tan ne bekliyorsanız Allah da sizden bir şeyler beklediğini unutmayınız. İlk adımı bazen O atar bazen siz atmalısınız. kıymetli olan önce sizin atmanızdır. Diğerleri joker kullanmış gibi olur ki bu daha az değerlidir.
İnsan inandıkça uçar.
Kuşlar uçtukları zaman yaşarlar….
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
Sev gülleri insanım
Duy aşkımı civanım
Bu sönmeyen azabım
Hakk çektirir eyvallah
*
Dost kusura kül atar
Dost hatıra kül yutar
Dost bakasın aşk ider
Hakk aşkıdır eyvallah
*
Hey aşıkam el alem
Ben yanmışam gül badem
Kul dervişem ey Rahman
Hakk canandır eyvallah
*
Kul eyvallah eyvallah
Kim müştakım eyvallah
Sor hicabım indellah
Hakk canandır eyvallah
*
Bil edebin şeyhullah
Kul salat rasülüllah
Hay diyesim cündullah
Hakk yarandır eyvallah
*
Er olasın utana
Kul varasın Rahmana
Gül resulün gülüne
Hakk darendir eyvallah
*
Kul ahmedim okursun
Kim adetsiz bilirsin
Sen kimlerin gülüsün
Hakk şerheder eyvallah
*
Bu sevdalar haktandır
Hak düşürür eyvallah
Bu sadalar sendendir
Hakk bağırtır eyvallah
*
Sal katreler bendendir
Koş ırmaklar sudandır
Var deryalar durulur
Hakk yüzdürür eyvallah
*
Şu güzelin nazıdır
Bu çektiğim sızıdır
El olduğun yazgıdır
Hak yazmıştır eyvallah
*
Nam iledir erenler
Ne olduğun bilenler
Kim duyduğun yutanlar
Hak vermiştir eyvallah
*
Nefs çerisin kıranlar
Ol günahı silenler
Göz yaşını sunanlar
Hak sevmiştir eyvallah
*
Vur benimdir cananım
Kul senindir cananım
Kul sevinir cananım
Hakk canandır eyvallah
*
Gel canıma can veren
Gir ruhuma uç diyen
Yas gönlüme aşk veren
Hakk sebeptir eyvallah
*
Ben aşığın canı ne
Can terlesin canan ne
Can cananın baçı ne
Hakk vergisi eyvallah
*
Şu güzelin adı ne
Gül verilir eline
Kul varılır edeple
Hakk rızası eyvallah
*
ahi kul ahmede nasib