N’ola tacum gibi başumda götürsem daim
Kademi resmini ol hazret-i şah-ı resulün
Gül-i gülzar-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmeda durma yüzün sür kademine o gülün
Sultan I. Ahmed
NO’LA MUHAMMEDÎ
(Hz. Peygambere Aşık Ahi Kul Ahmedin Mersiyyesi)
N’ola başım gibi seni de taşısam
Beni hardan alan nuru Muhammedî
Gülşeninim güllerim seninle koksam
Ahmedî kul üzre yüzün Muhammedî
N’ola canım gibi seni de sevseydim
Beni hare sokan narı Muhammedî
Didarımın bağları seninle gülsem
Ahmedî kul üzre gülün Muhammedî
N’ola sözüm gibi seni de bilseydim
Beni senden alan nuru Muhammedî
Cennetimin köşkleri görüp bilseydim
Ahmedî kul üzre sözün Muhammedî
N’ola yarim gibi seni de sarsaydım
Beni candan eden canı Muhammedî
Cananımsın köşkleri verince gülsem
Ahmedî kul üzre köşkün Muhammedî
N’ola halim gibi seni de ağlatsam
Beni kuldan eden birr’i Muhammedî
Resulüsün ümmeti verince gülsem
Ahmedî kul üzre gül sen Muhammedî
N’ola gülüm gibi seni de dileseydim
Beni bülbül kılan gülü Muhammedî
Türkülerin neşvesi kârınca yağsam
Ahmedî kul üzre türkün Muhammedî
N’ola yıllar gibi seni de içseydim
Beni yorgun kılan ahı Muhammedî
Gözlerimin yaşları tövbede Hakşen
Ahmedî kul üzre makam Muhammedî
N’ola zikrim gibi seni de ansaydım
Beni cezbe salan şah’ı Muhammedî
Döndüğümün nirengi yıkılsa yansam
Ahmedî kul üzre ölsem Muhammedî
N’ola aşkım gibi senide yar saydım
Beni derde koyan aşk’ı Muhammedî
Sadıkınım mihengim yıkılsa düşsem
Ahmedî kul üzre kalksam Muhammedî
N’ola bilgin gibi seni de çözseydim
Beni bir de bulan dahi Muhammedî
Sorulanın şifresi verilse çözsem
Ahmedî kul üzre bilsem Muhammedî
N’ola halim gibi seni de sorsaydım
Beni hapse koyan hakkı Muhammedî
Mahpusların kapısı açılsa kalsam
Ahmedî kul üzre assam Muhammedî
N’ola cahil gibi seni de sorsaydım
Beni ilme iten “oku, Muhammedî”
Alimlerin imamı olup kıldırsam
Ahmedî kul üzre ezan Muhammedî
N’ola sırrım gibi seni de açsaydım
Beni ele veren yad-ı Muhammedî
Gizlerinin çırası yansa da görsem
Ahmedî kul üzre gizin Muhammedî
N’ola dişim gibi seni de sıksaydım
Beni sünnete koşan şer’i Muhammedî
Tarikatının yolunu söyle de bilsem
Ahmedî kul üzre erin Muhammedî
N’ola elim gibi seni de tutsaydım
Beni biat eden nebi Muhammedî
Hakikatının hükmünü bildir de ölsem
Ahmedî kul üzre hakkın Muhammedî
N’olaydı da n’olaydı hükmüm n’olaydı
Yedi düvel hükümranım hal olaydı
Resulü Zişan hükmüne ram olaydı
Ahmedî kul üzre şahın Muhammedî
Kul ahmed’im sultanın kim Ahmet midir
İki cihan üzre şahın gül gülşen midir
Bu adaşların Rahman’ı Rahim midir
Ümmetî kul üzre şaf’i Muhammedî
ilk kıta şiir Sultan 1. Ahmedin kendi şiiri olup İstanbul Sultan Ahmed meydanındaki türbe kabristanının giriş kısmının üst içe bakan tarafında beyaz mermer üzerine altuni renkte yazılı olan kıtadır. kendisi 14 yaşında tahta çıkmış, 14 sene tahtta kalıp hastalık nedeniyle vefat etmiş, 12. padişah olup 14. sırada (önceki iki defa tahta çıkış dolayısıyla) tahta çıktığı için 14 şerefeli Sultan Ahmed Camii’ni yaptırmış ve açılış ikindi namazına denk gelince cemaate dönüp “ey cemaat, içinizde ikindi namazının sünnetini ömründe hiç terketmeyen her kim var ise gelsin bu namazı kıldırsın” diye nida etmiş,
bir süre bekledikten sonra etrafındaki mollalar da dahil olmak üzere hiç kimseden ses çıkmadığını görünce öne geçip ” Elhamdülillah biz ömrümüz boyunca bu sünneti de hiç terketmedik” deyip imamete geçmiştir. Sultanın bir türlü namaza başlamadığını gören alimler mollalar sultana “Sultanım cemaat bekleyip duruyor, huzursuzlaştı, biraz acele edin” deyince Sultan Ahmed’in cevabı şöyle olur. “Bre Molla, siz benim kabeyi görmeden namaza duracağımızı mı sandınız” der. b
ir müddet sonra da namaz eda edilir. bu cami bir ihtiyaçtan ziyada Ayasofya Camii’ne kinaye olarak üstünlüğümüzü ilan etmek için onun tam karşısına yapılmıştır. kubbesi Ayasofyadan bir karış da olsa geniştir. ayasofyanın hantallılığına göre daha zariftir. konumu daha isabetli ve görünür bir yerdedir. iç direkleri de aynı şekilde zarif ve içi çini kaplama olup yabancılar “mavi cami” olarak anarlar.
Bu fakir geçtiğimiz ramazandan üç gün önce Temmuz 2011’de İstanbul’da idi ve hem eserini hem eser sahibini ziyaret edince (muhabbeti bir başka oldu mübareğin) ve yukarıdaki şiiri de görünce hemen onu not edip İstabnul-Ankara yolunda aşağıdaki mersiyyeyi kaleme almak nasib oldu. yazdırana hamdolsun.
aşık ahi kul ahmede nasibdir.
Benden selam olsun kara gözlüme
Selvi boylu uzar gider dalolur
Yardan ayrı kalan kara düşüne
Döner gider mahmur gözü elalır
Bir selamın alsam bahar dalına
On gardaşın gelse nice zoruna
Yenem dedim yenemedim göğnüme
Düşer gider zülfün teli bağolur
Allar geymiş harelere bürünmüş
Sarraf bilir altun akçe donanmış
Nazlı nazlı kaç yiğidi yıkarmış
Döşer gider yaram üzre derdolur
Dağlar çiçek açmış çiğdem zikreder
Yollar uzun yarden öçtüm pekuzar
Kurban olam senden esen rüzigar
Sarar gider yarden bana şalolur
Bir selamına kırk avrat boşasam
Kırkını da sana köle eylesem
Gönül kasrı padişahın kulolsam
Serer gider altun akçe zeb’lolur
Seher yeli yare yakın esersin
Gülden âri çav da gel yar kokarsın
Bahar dalı nazlı olur üşürsün
Açar gider çiçek yare başolur
Bazârımı kurdum adım bezirgan
Gönüllere erdim yoğum hazırdan
Varsa da yoksa da satam yareden
Satar gider varı yoğu aşkolur
Aşığam aşık aşka yar benolim
Aldırdım aklımı yare delolim
Yar ile sohbetim şeker balolim
İçer gider aşkın tadı nazolur
Aşk bu, bir iner bir çıkarmış arşa
Yar bu, bir şerbet bir ağuymuş ferşe
Bu bir hal imiş her seherle döşe
Yakar gider ehli hali cezbolur
Ahi kul ahmedim ağu aşımdır
Yar diye sardığım can-u kaşımdır
Kul ola dediğim haddi ben’imdir
Geçer gider ben’li eller zülolur
hare: kırmızı çizgili üzere alınan giyim
bezirgan: uzak yollarda ticaret yapan tüccar
arş: Allahın yücelerdeki arşı
ferş: yeryüzündeki simetriği
cezbolmak: ilahi aşkın cezbesine kapılmak
ağu : zehir
zülolmak : zelil olmak, ayağa düşmek, perişan olmak
Yollar uzun yarden öçtüm pekuzar : giderken aşkla gittiği için adeta içmiş. yarden ölçmek dönerken ölçmek olup zor olduğu zaman yönünden ağırlaştığı için uzuyor. uzun yol uzun saatte gidilir. uzun saat uzun yol demektir fiziki olarak aynı olsa bile. Einstain’in izafiyet teorisi de bu anlayışa dayanır. yol, hız, zaman arasında ters bir ilişki vardır. hızın azalması (isteksiz dönüş) yolu ve zamanı uzatır. hız artınca yol ve zaman kısalır. iki aynı yaştaki insanı birini dünyada bıraksak, diğerini uzay aracıyla daima süratle göndersek (hızlı hareket-isteklilik) dünyadakinin torunu olur, fakat uzaya giden daha evlenmemiş erken bir yaştadır. Allah ise zaman boyutundan müstağni =uzak= bağımsız olduğu için kemal sıfatlarla mücehhezdir ve değişmez. insanı değiştiren şey ise zamandır. bu kanuna tabi olanın hüsrana uğramaması için hareket etmesi gerekir. bu hareket ise = iman, salih amel, sabrı ve hakkı tavsiyedir ki yürüyen banta benzer. arabanın size emredilen civatasını sıkmazsanız bir daha ona dönemezsiniz ki “bunun adı hüsrandır” kurtuluş ise ASR suresindeki bu ifadelerdir. iman ve onun ispatı olan imana uygun gayret olan salih ameldir.
kul ola haddi ben’im: benliğin terbiye ile edebe ulaşmasıdır. en üst makamda ben olmaz.
ben’li ellerin zül olmas: günahı işleten ben’ dir. ben terbiye olmazsa günahkarlık artar ve ahiret zülolur= rezillik rüsvaylık olur= ateş de olabilir Allah muhafaza.
ahi kul ahmede nasibdir.