Bugün ben bir güzele rastladımdı
Beliği kıvrım kıvrım örgü imiş
Bakmaz yüzüme ele mi saydıydı
Bakmayınca gözler ayrılmaz imiş
Bre güzel dön hele bir bu yana
Bak şu sana yanmış aymaz kuluna
Ne çare ki düştüm senin ağına
Düşmeyince yarden ayrılmaz imiş
Bahar mısın gonca güller açılmış
Benim göğnüm sana yanmış yakılmış
Baha ister sana eller uzanmış
İsteyince elden ayrılmaz imiş
Güzel ile sohbet etmek güzeldir
Güzel gül elinde de ne güzeldir
Güzel seninle ömrüm ne uzundur
Artar ömrüm gayri de ölmez imiş
Sana sözüm akça gelin zor imiş
Ak gerdana altun akçe takışmış
İnce bele al kuşağı sarılmış
Sarılan bellerden ayrılmaz imiş
El ettim kaş attım bana yar olmaz
Canı versem can üstüne bir olmaz
Dahası yok yar üstüne yar olmaz
Yar üstüne yar seven onmaz imiş
Ala güzel sana nettim neyledim
Hele bir de şu yanıma bakmadın
Ele güldün bu aşığı takmadın
Ele güne derdin yorulmaz imiş
Ne etsem neylesem olmuyor gözüm
Dert eyledim seni doluyor gözüm
Kısmetse gelirmiş ne talihsizim
Talih bir kepçeden ayrılmaz imiş
Nasibse gelir Hint’ten Yemen’den
Nasip değilse ne gelirmiş elden
Gel sen vazgeçme şu garip kulundan
Gariblerde kulluk kanılmaz imiş
Alalım da şu ahudan alalım
A hu zarım kalmasın da maralım
Ahirete kalmasın da yanalım
Burda yanan da orda yanmaz imiş
Öyle olsun güzelim öyle olsun
Bilinmedik yerlere yolum düşsün
Seni almaz isem de ahdim olsun
Ahdinde durmayan da namert imiş
Güzel anan baban yok mu bilelim
Beylerinden de seni isteyelim
Beş bin yetmez ise daha verelim
Kantarın çeki altun akçe imiş
Su geldi teyemmüm bozuldu dersin
Başa gelmedik iş açıldı dersin
Bana da namahrem olur mu dersin
Mahrem olmaya gönlü var imiş
Güzel ne zormuş da kavli kararın
Yaktı beni de cilve ile nazın
Sonunda bir namazlık saltanatın
Padişahı kuldan sorulmaz imiş
Ahi ahmedin canı da daralmış
Bir güzele de on türkü yakarmış
Varma güzel varma ahdim kalırmış
Ahdim almaya can dayanmaz imiş
aşık ahi kul ahmede nasib olmuştur
AŞIK AHİ KUL AHMED BU HAYATI YAŞADI…
başına sarar buğulu dumanı
kaşına çeker karını dağlar
döşüme söyler tövbesiz gümanı (şüphe)
günaha yazarmış bahayı dağlar
Dedelerimin Horasan’dan Anadolu’ya gelişi
1-Dedelerim bundan yaklaşık 200 yıl önce Horasan’dan kalkıp Şam’a gelip yerleşmişler. Daha sonra büyük bir kısmı oradan göç edip Kırşehire gelmişler. Ancak orada bir kardeşleri kalmış ve onun da Mustafa ve Bekir adlı iki oğlu varmış. Şam’daki yerleri Hasaney camii ile Alaattin Camii arasında bir ev ile bir deve damı imiş. Bu yerlerin kamulaştırılması sırasında o kardeşleri ölmüş ve ölmeden önce de çocuklarının Kırşehire gitmelerini öğütlemiş. Oradaki yer kamulaştırılmış ve 10 yıl askıda kalmış. Bunun belgelerini devlet arşivlerinden bulduk ki üzerinde kamulaştırma bedeli dahi yazılı idi. Kimse giden olmayınca o paralar alınamadı.
Dedelerimiz sürekli olarak alim zatları arar ve onların sohbetlerinde bulunmak istermiş. Böylece Kayseri’ye gelip bir müddette orada kaldıktan sonra Kırşehir’e geçmiş. Ve okumaktan gözlerini kaybettiği için sülalemize lakap olarak “ama hafızlar” denmiş olup hepsi Türkmen’dirler.
Ökse suyunun bulunması
2-Kırşehir’e gelen o dedelerimiz Kırşehir’de ÖKSE denen yerde araştırarak büyük bir su kaynağı bulmuş ve çok çıktığı için üstüne büyük ve yassı bir taş koymuş.
Dedelerimiz sürekli olarak alim zatları arar ve onların sohbetlerinde bulunmak istermiş. Böylece Kayseri’ye gelip bir müddette orada kaldıktan sonra Kırşehir’e geçmiş. Ve okumaktan gözlerini kaybettiği için sülalemize lakap olarak “ama hafızlar” denmiş olup hepsi Türkmen’dirler.
Çanakkale’ye bir şehit
3-En son dedemin babası olan Ahmet dedemiz Bitlis’e asker olarak gitmiş. Ancak tam o sırada Çanakkale harbi başlayınca bütün birliklerin Çanakkale’ye kaydırılmasıyla o da oraya gitmiş ve Çanakkale’de şehit düşmüş. Benim adım da Ahmet olarak bu dedemizin adına konmuş.
Elhamdülillah bana verilen yalınkat Ahmet adını Aşık Ahi Kul Ahmed’e yükseltmek nasib oldu.
Cumhuriyette kaybolan saray müderrisi Hakkı dayımız
4-Babamın öz dayısı Hakkı dayımızdı. Gençliğinde okurken babası bakkal ali e4fendi sert tabiatlı bir adamdır ve oğluna imsak vakti dağdan bir eşek yükü tuturuk getirmeden okula gitmesi yasaktır. Böyle böyle okur ve İstanbul’a giderek zamanla orada saray müderrisi olur. Saray müderrisinin bu günkü karşılığı profesör demektir. Zaman zaman Kırşehir’e geldiğinde bütün alimler huzurunda el bağlarmış.
Derken Cumhuriyette kaybolduğu haberi gelir. Babasının İstanbul’a gidip ne araştıracak ne de cenazeyi getirecek parası vardır. Ali dedemizin kızı olan Ayşe ebem bir Osmanlı kadınıdır ve ağıt üstüne ağıt yakar kardeşine. Bunların bir kısmını da bana yazdırmıştır.
Ermenilerin katliamı
5-Ayşe ebemin babası Ali Efendi sert mizaçlı olmakla beraber adaletli ve hak hukuk gözetir dindar birisidir. Doğuda 1915 olayları başlayınca Kırşehir’deki Ermenilerin erkeklerini askeri birlikler toplar ve şehir içinden güney mahallesi olan üçgöz mahallesine doğru götürürler. İçlerinden birisi ali efendinin dükkanının yanından geçerek aceleyle üzerindeki altınları Ali Efendiye vermek ister. Fakat Ali efendi kul hakkından korkarak altınları iade eder. O ermeni vatandaş ve diğerleri adı geçen ÜÇGÖZ mahallesine götürülerek acı çekerek ölsünler diye bellerine kılıç vururlar. O mahallenin kadınları da beline kılıç vurulan Ermenilerin yuttuklarını düşündüğü altınları alıp çıkarmak için karınlarını deşerler. Bu yapılanları, onlar da bize yaptı diye gerekçelendirmek sizin vicdan ve adalet anlayışınıza sığarsa buyurun siz de yapılabilir deyin olsun bitsin…
Hayata merhaba ve Mevlana’dan ilahi aşk şarabı
6-Temmuz 1956 yılında babamın işleri Ankara’da iken doğmuşum. Babam berbermiş ve doğunca ikinci bir dükkan daha açmış bizim bereketimizle. 5 yaşında okula alınmayınca babam mahkeme kararıyla yaşımı büyütüp okula girdirmiş. Sonra iki ayda okur okumaz benim elime “mesnevinin özü” adlı çok kalın bir kitap verdi. Bu kitap hergün babamın dizinin dibinde, en az iki sahife okunacaktı. Okudukça ben hayvanların konuşturulduğu fablleri merak ediyordum babam da Mevlana’nın ilahi aşk deyişlerini ilgiyle takip ediyordu.
On yaşıma geldiğimde iki katlı kerpiç konağımızda gündüz gözüne Mevlana hazretlerinden ilahi aşk şarabı içtim. Daha o tarihlerde tek tük namaz kılıyordum. Böylece keşfim açıldı. Gelen insanların iyi mi kötü mü olduğunu, iç alemlerini bazen de ne yapmak istediklerini biliyordum. Bazı arif insanlar bizi bilince hastalıklara karşı iyileştirici bereketim olduğunu da söyleyince bir çocuk için sıkıntılı bir süreç başladı. Bütün hastalar bana geliyordu. Ben ağlayınca annem artık kimseyi yanıma yaklaştırmadı.
Bu arada babam pasta salonu açtı ve iflas etti. Bir yıl Almanya’ya gidip borçlarını ödeyip emlak işine başladı.
Hemen kandil gecelerinde ilahi okumaya seçildim ve kapucu camiinde “…çıkmış İslam bülbülleri, öter Allah deyu deyu” adlı ilahiyi okudum. İmam hatipde Allah’ı tanıdıkça Allah aşkım iyice arttı. Kuran okurken ağlardım. Bu üç yıllık eğitimim beni bütün hayat boyu götürecek dayanağım olacaktı.
Bu arada harçlıklarımı biriktirip Kayseri’den bir saz aldım. Babam bu sazı eve koymama müsaade etmedi ve aptal mı olacaksın deyip azarladı.
Muharrem Ertaş ile tanışma
7-Bir gün teyzem oğlu ile bir düğüne usta bulmaya bağbaşı mahallesine gittik. Bir eve girip sen burada biraz otur dediler ve gittiler. Aynı odada sedirde bir adam oturuyordu. O bana bakıyordu ben de ona. Hiç konuşmadan yarım saat karşılıklı bakıştık. Sonra teyzeoğlu gelince çıktığımızda dedi ki, sen biliyor musun o oturduğun kimdi. Ben bilmiyorum deyince o dedi ki, o Muharrem Ertaş’tı dedi. Demek ki ben onun manevi halini seyretmiştim o da benim ama hiç konuşmadan???
Veterinerden Siyasala geçiş
8-Daha sonra veteriner fakültesini kazanarak Elazığ’da bir sene okudum. Terar sınava girince Siyasal Bilgiler Fakültesi geldi. Meğer babam benden habersiz tercih listemi okul müdürü ile değiştirmişti. Tıplardan 12 puanlık fazlalık böylece ziyan oldu gitti. Aşırı sol gurupların arasında bombalar patlayarak öğrenciler öldürülerek 4 yıl geçti sessizce. Bizi fark ettiklerinde artık okul bitmek üzereydi.
Evlilik ve seyahatler
9-Gençliğinde Hatice adlı bir öğretmen kızı sevdi 6 sene. 6 defa istedi ise de alamadı bir türlü. 33 yıl yandı kavruldu. Haççem,, Haççedeki Gamzeler gibi bir çok şiirle aşkını hiç unutmadı ve şiirlerinde yaşattı. Bir bayram gelse de elindeki sıcaklığı hissetsem diye bir yıl bekler dururdu. Geçtiğimiz günlerde onu zorla veren babası da kocası da rahmetli oldular 20 gün arayla. Şu işe bakın. Allah’a dua ettim onun kocasının acısız ve imanla göçmesi için. Allah onun kocasını dilediğim gibi bana verdi de imanla rahmete kavuştu. İnanın beddua etmedim dostlar. Fakat bu kelin sahibi etti ne ettiyse.
Gençliğimde çok sevgililerim oldu doğrusu. Bir mahalle sevgilim “Nasıl olsa bu üniversiteyi kazanamaz” deyip bir matbaacıya 16 yaşında gelin gidiyordu.
Gördüğüm her güzel kıza aşık olurdum. Lisede önümde oturan Şahika’ya aşık olmuştum. O savcının kızıydı ben berberin. Edebiyat öğretmeni Nimet hanım “kaldır şu kızı danset onunla” derdi sınıfın ortasında.
Üniversite yıllarında aynı anda 6 arkadaşı vardı ki hiç biriyle seks düşünmemişti. Çünkü asıl sevgili dersi idi. Aşk dersin önüne geçmemeliydi.
Bir de Maraşlı çok çok çok ama çok güzel bir hanım vardı ki bir yerde memur idi “işten ayrıl, eşten ayrıl, benimle nikahlan ve bana ilahın gibi tap, benden başka hiç kimeyi asla görme” diyordu. Bizden çok şey götürdü,.
Bir Azeri hanım sevmiştim son olarak. Bana Azeri türküleri söylerdi. Konservatuarda okumuştu. Vefalı ve sadakatli idi. Bize çok şey verdi. Hayat dolu bir insandan gülümsemek onu en cömert yapıyordu. Ben de boş değildim. En güzel aşık sevgisi ilahi kaynaktan beslenerek bütün insanlara yansıyordu, tabii ona da. Bir aşıkla arkadaş olmak şans sayılabilir miydi? dostu olanın düşmanı, düşmanı olanın da dostu olmalıydı. Bir aşığın dostu ancak ALLAH olabilirdi. Bütün insanlar da düşmanı. Ancak düşmanlara Elhamdülillah deyip gülücükler atması gerekiyordu. o da öyle yaptı. ne gülücükler ama. Belki biraz fazla mı oldu ne?
Derken 1995 yılı geldi ve bütün bunları terk ederek NASUH bir TÖVBE ile günlerce ağladım ve iki ay sonra hiç hac için dua etmeden Rabbim beni huzuruna hacda kabul etti. Bunun anlamı Allah’ü Teala bizi rahmetine gark ediyor ve bana gel diyordu. Bu bir günahkar için hayati bir fırsattı. Oradaki namazlarda da burada da salya sümük iken farklı tarihlerde 4-5 defa Muhammed efendimizle görüşmekten müşerref oldum. Bir çok şey söyledi. 15 sene bize verilenleri sadakatle uygulayıp sadık kalınca büyük sınavı geçtik ve 15 sene sonra Aşıklık verildi. 53 yaşında aşık olunca 53 yıl nerdeydi. Temiz olmak için önce pis mi olmak gerekiyordu? Cenab-ı Allah’ın dua etmeden hüsnü kabülüne ne demeliydi? Salavat bile edilmeyen bir peygamber nasıl oluyor da günahtan kurtulduğu bile belli olmayan biriyle 4-5 defa konuşuyordu. Bildiğim ve kalbimde yok olmayan tek şey ALLAH AŞKI idi. Günahtayken bile cezbeye gelirdim. Kuran okunurken ağlar, namaza giderken önüme çıkanlara omuz vurur yıkar ve yolu düp düz olarak giderdim. İşte bu sevgiliye giden aşığın gözü karalığı değil miydi?
Bu eşim Rabiye hanım ile 1981 ‘de evlendik. Bir çok eşyam yoktu. Yavaş yavaş alıyorduk. İlk oğlumuz Hakkı Seçkin 1982’de oldu elhamdülillah. İkinci oğlumuz Sezgin ise 1983’te doğdu. İşyerindeki İlk turnemiz ise Trabzon oldu. Meslekte 20. Yıla kadar Edirne,Yozgat, İstanbul,Ceyhan,Adapazarı (Depremin hemen öncesinde), İzmir, Nazilli , Kayseri, Hatay, gibi yerlere 3’er ay turne yaparak ülkemi ve insanlarımı tanıma fırsatı buldum.
1988 yılında önce Amerika’da Tenessi eyaletinin Nashvill kentinde Vanderbild üniversitesine gittim. Daha sonra İngiltere’de incelemelerime devam ettim. Ev sahibim Mr. John “keşke Fransızlar bu ülkeyi işgal ettiklerinde biraz daha kalsalar da daha çok Fransızca kelime bize malolsaydı”deyip dururdu. Çünkü soyadı French yani Fransız idi. Yurt dışı seyahat ve incelemesi insanlara daha anlayışlı olmamı sağladı.
Dönüşümde yabancı dergilerde (Time) önemli yabancı yazıların kasıtlı yazıldığını gördüğümüz için o yazıları tercüme etmekle beraber altına da “ey millet bunlar var ya bunlar, şöyle yapıyorlar ki bunlar bu ülke için zararlıdır ve kasıtlı yazılıyor bunlar” diye yazıyordum çekinmeden.
Sabır mı kumar mı?
10-Bir gün bir arkadaş 36 kolonluk toto oynamayı teklif etti. Ben reddettim fakat başka bir arkadaşla oynadılar. Pazartesi günü bağıra bağıra geliyordu. 13+1 diyordu. O benim üzülmediğimi harama yaklaşmadığımı anlamıyordu. Yaklaşık 105 bin lira aldılar ve vergiden sonra 40 biner lira kazandılar. Askere gidince maaşlar kesilince onlar bu 40 biner lira ile ev kiralarını ödediler. Bana gelince babam telefonda kendiliğinden “oğlum, selametle git, senin dört aylık ev kiranı 10’ar bin 10’ar bin ben vereceğim diyordu” işte bu Allah’ın lütfuydu haramdan kaçan için..
Kılıcı keskin Ahmet
11-Maliye Hesap Uzmanlarındaki İşimde ilk beş senede 2 işletme batırdım. Aslında adaletli davranmıştım. O zaman sorun kanunların adaletsiz olmasında yatıyordu. Böylece kanunların adil olması için uğraş veren bir kimse olarak ortaya çıkıyordum. Adalet için, tercümeler, makaleler, komisyonlarda sert konuşmalar, uzlaşmalarda en alt düzeyden vergi indirimi, adalet için rapor yazımları, sert tartışmalar olağan işlerim haline gelmişti. Ayrıca Anadolu’daki Kırşehir, Yozgat, Amasya, tokat gibi zayıf iller incelemelerden korunmalı ve İstanbul, bursa, adana, mersin, Kocaeli, İzmir incelenmeliydi. Bunda başarılı da oldu ve İstanbul’a ekipler gönderildi. Sonra büyük mükellefler envanteri yapılmalıydı ve bunlar incelenmeliydi. Bunda da başarılı oldu denilebilir.
Bir muhasebe kitabı yazmak istedi. 150. Sahifeye geldiğinde karşısına Faiz hesapları çıktı. Bir Müslüman olarak faizi anlatamam dedi ve o 150 sahifelik çalışmayı yırttı.
1990’ların ortaları bütün kötü alışkanlıkların temizlendiği yıllar oldu.
Habibi Neccar Hazretlerinden el alma
12- 1990’lı yıllarda Hatay’a turne yaptım. Orada Kuran’ı Kerim’in Yasin suresi ikinci sahifesinde zikri geçen (ve cae min aksal medineti racülün yes’a” şehrin diğer tarafından bir adam geldi” sözü olan Habib-i Neccar hazretlerinden gözyaşı ile dua ve el aldım. Aldığım el tebliğ eliydi. Kime İslam’ı anlatsam dinliyor ve etkileniyordu. Yazılarımıza ve şiirlerimize insanlar çok yumuşak bir akışı var deyip etkilenmelerinin nedeni budur.
Hacca gidiş
13-Bir gün kızılaydaki dairesinde çalışırken canı dışarı çıkmak istedi. Çıktı. Ayakları götürüyordu onu. Sakaryadan kocatepeye kadar çıktı, diyanetin binasının önünde durdu. İçeri bakınca “hac dairesi” diye yazıyı gördü. Tamam dedi sen hacca gideceksin. Oradaki yetkili sordu, buyurun ne istiyorsunuz? Hacca gidecem. Yazıldınız mı? Hayır. Nasıl gideceksiniz? Ölen birinin yerine gideceğim. Halbuki hac başlamış herkes gidiyordu zaten. İki gidiş gelişin ardından görevli bıkmıştı ve git ömer beye seni yazsın diyordu. Hakikaten de ölmüş bir Kayseri’li kadının yerine gidecektim. Sene 1995 idi. Aynı sene hacı dedem ölmüş ve yerine hacı olarak ben gelmiştim.
Eşime havaalanından hacca gittiğimi söylüyordum. Orada en zor ve sorumluluğu fazla olan haccı temettu’yu yaptım. Kim ne bulduysa bana getirirdi ve ben de sahibini bulurdum. Vakıf derlerdi bana.
Ertesi sene ve daha ertesi sene olmak üzere iki kez ramazan umresi daha kısmet oldu. Hiç otel falan yoktu. Yerlerde yattım fakat Kabe’de benim etrafımda dönüyordu. Olağanüstü bir çok olaylara şahit oluyordum. Asıl olan ise Allaha duyulan aşkın tesciliydi.
Aşıklığa gidiş
14-Derken aradan bir hayli zaman geçti bu şekilde. Bazı haber sitelerinde yazarlık yapmaya başladım. Yazılarımıza sataşanlar olunca onlara şiirle cevap veriyordum. Yazdığımız yazılar 2112 sahifeye ulaştı ve 4 ciltlik Makaleler adlı baskıya hazır bir çalışma çıktı.
Şiirler gittikçe güzelleşmeye başlayınca neden insanlarla uğraşayım, “kendi kendime yazsam ya” demeğe başladım. Artık konuları kendim belirleyerek yazıyordum. Derken aşıklık böyle başladı. Bazı aşıklara yazdıklarımı gönderiyordum. Çok olumlu cevaplar alıyordum. Bunlar usta aşıkların yazısı diyorlardı. oysa ortada aşık falan yoktu. Hiçbir idari görevde bulunmadı. İnsanlar birbirine kazık atıyor diye ahret korkusundan özel sektöre de ayrılamadı. Astronomik ücretleri de reddetti. Bunun anlamı şuydu: En son “Allah beni kendine sakladı”dedi ve önüne baktı. Meslek arkadaşları 25 yıl onu asık suratlı görmedi. 15 yıl önce de peygamber efendimiz “Ahmet, tekbirine sevgi kat”demiş ve biz de bu sevgi emrine sonuna kadar sadık kalmıştık. Kim neyimizi isterse de Allah rızası deyip vermiştik. İnsanlara helal olan bir çok şey bize haram oluyordu. Bunlar büyük sınavdı ve başarıyla geçmiştik.
Derken 53 yaşında aşıklık seri şiirler ve edepli bir yaşamla başladı. 56 yaşına geldiğimde aşıklarla atışan, beste yapan ve hacmi 600 sahifeyi bulan (yarısı tasavvuf olan GÜL İNSAN, ve diğer yarısı GÜZEL İNSAN olan) KİTAB-I AŞK adlı bir şiir hacmine ulaştı.
Mevlana’nın İlahi aşk kitabı yazmamıza işaret etmesi
15Bir şiirimizdeki “on yaşımda Mevlana verdi selam/Hakk Mustafa emanetin armağan” dizesini okuyan bir hattat arkadaşım bizi rüyada insanların ortasında ney çalarken görmüştü” bunun anlamını Mevlana’nın ilahi aşkını insanlara duyuracaktık diye yorumladık ve Konya’yı ziyaret ettik. Bu kitabımızın adını “ilahi aşktan güzel ahlaka” diye koyduk. Tevhid ve Makaleler kitaplarını da sayarsak , Üzerinde çalıştığımız kitap sayısı 13’e ulaşmış oldu.
Peygamber efendimizin tekbirlerimize sevgi kat ifadesi
16-195 li yıllarda birkaç defa Peygamber efendimizle müşerref oldu. Hacdan geldiğinde bir gün 15 kişiye camide imamlık yapmak üzereyken tam elimi kaldırmışken sağ omzumun arkasından bir nur içinde geldi ve “Ahmet tekbirlerine sevgi kat” dedi ve gitti. Biz zaten öncesinde de güler yüzlü idik ki bundan böyle daha da sevgiyle hareket ettik. Bunu takip eden 15 sene güleryüzlü davranışların ardından 2009 da aşıklık verildi diyebilirim. Bu büyük bir imtihandı ve kazanmıştım.
Şehitlik mi uzun yaşamak mı
17-Hac’da cemaatle namaz kılarken dünyadaki iman ve amel seviyemin artarak yükseldiğini ve sekiz seviyesine gelince peygamber efendimiz tecelli ederek “haydi Ahmet son bir gayretle 10’a yüksel” dedi. Bunun anlamı şehit ol ve bana gel demekti. Ben ise son hamleden kaçındım. Aradan 13 yıl sonra ordu ile aram açılacak ve bana öldürmesi için uzun boylu bir çingeneyi göndereceklerdi. Kapının sürgüsü yoktu. Adam kapıya gelmişti ve adamı duvarın arkasında manevi olarak görüyordum. Adam normalde içeri kapıyı maymuncukla acacak ve hızla yatak odasına gelerek ön tarafta yatan beni döşümden bıçaklıyacaktı. Bunlar bana manevi olarak gösteriliyordu. Ben bu şehit olmaya razı oldum ve eşimin yanında olmasın diye kapıya yakın koridora yorgan serip yattım razı oldum.. Maneviyatta bana tekrar dediler ki sen yerini değiştirmeyecektin dediler. Aslında peygamber efendimiz. Böylece şehitlik olmayınca ümmet ile ilgilenmek için uzun ömür nasib edilmiş oldu. 13 yıl önce hacda “Ahmet, şehit olsan da uzun yaşasan da aynı dereceye yükseleceksin” demişti zaten.
Peygamber efendimiz ve bize verilen lafzai celal isimleri
18-Hacdan geldiğim yıllardı. Bir çok şeyi gündüz gözüne film gibi görüyordum. Peygamber efendimiz çok büyük bir Allah ismini yüksekte kırmızı güllerle kenarlarını boydan boya donattığını gördüm. Lafzai celalin çok büyük olması peygamber efendimizin imanının yüksekliğini gösteriyordu. Onun güllerle donatması ise peygamberin ilahi aşkını gösteriyordu.
Aynı günlerde kızılayda 6 caminin ayet ve hadislerini onların tahtalarına yazıyordum. Her gün bana da birkaç lafzai celal yazı çeşidi gösteriliyordu manevi alemde. Ben de her gördüğümü o tahtalara yazıyordum. Fakat 15-20 ismin sadece 3 tanesi kaldı. Keşke kayda alsaydım. Yaklaşık 5 tanesi yeryüzünde yoktu.
Arşu alada beyaz cübbe ile dans
19-Yine hacca gittiğim yıllardı. Üzerimde önden açılmalı bir beyaz kaftan vardı ve arşu alada dans ediyordum. Bu dans hiç de mevlananın dansına benzemiyordu. Bir baletin bale yapması gibi alttan üste, önden arkaya, baştan ayağa, dönerek dairesel ve oval, zincirden boşalmış gibi hızlı ve kararlı, sevgi ve şefkat ve AŞK dolu bir uçuştu ki ne uçuş. Bu aşkın tanımı yoktu. Sadece yaşanıyordu.
Kaftanımın uzunluğu dinimin iman kuvvetini gösteriyordu. Bir ara beyaz kaftanımın ön düğmelerinin açıldığını gördüm. Bunun anlamı bize verilen bu aşkın kıymetini bilmeden kaybetmek üzere olduğumuzu anladım. Hemen döşlerimi kapatıp eski aşk seviyesini yeniden yakaladım.
Cennette köşk ve bal ırmağı
20-Yine 1990 lı yıllardı. Cennette bir köşk ve bal ırmağı gördüm. Köşk bembeyazdı ve altı beyaz işlemeli direkleri vardı. Direklerin arasından bal ırmağı akıyordu. Bir miktar tadım. Hiçbir yabancı cisim yada pisliği asla kabul etmiyor ve içine almıyordu. Bu onun sürekli temiz olduğunu gösteriyordu. Çünkü başka köşklere de gidecekti. Irmak düz akmıyordu. Kıvrım kıvrım kıvrılıyor ve bir köşkten diğer köşke gidiyordu. Hiçbir köşk diğer köşkün içini görmüyordu. Köşkün içi yakından bile görünmüyordu.
Aşık Paşa’nın hem kendine yazdıklarımızı hem diğer yazdıklarımızın İslam’a uygunluğunu doğrulaması ve bize Dua için dua etmesi
21-Bundan birkaç ay önce Kırşehir’deki Aşık Paşa’nın hayatına Aşık Paşa şiir şöleninden hemen sonra 15 gün uğraşarak 183 beyitlik bir mersiyye yazdık. Bu zat yazdıklarımıza tecelli etti ve “yazdıkların doğrudur evladım”dedi. Biz rahatladık doğrusu.
Ertesi gün ise tekrar tecelli ederek bu iyiliğimizden dolayı “senin yazdıklarından herhangi bir şeyle amel eden kişiye senin ahirette şefaatin vacip olsun” dedi. Ben Amin dedim. hemen ilave ederek “kişi ahrete giderken ölüm anında da kolaylık ve iman üzre olmasına vesile olalım, duamız vacip olsun” dedim. Bir süre geçtikten sonra “vacip olsun” dedi. Ümmetin bu dünyadaki dertleri ne olacak dedim. Bir süre sonra “kişi senin yazdıklarınla amel ederse duan vacip olsun” dedi, ben de amin dedim.
Hattatlık
22-Uzun süre Hat kursu alarak hattatlık yolunda ilerledi ve yalnız Kırşehir’de 8 camiye bedava Hat Takım hediye etti. Onun maksadı insanların bu hattı edinmesidir. Bu yüzden genellikle maliyetine verir, ve çoğunlukla da bedava dağıtır.
Ankara’da Kadir Sakoğlu hocadan ders almıştır. Tatile gittiği deniz kenarında bile besmele yazarak dağıtmış, ancak ismimi yaz diyenlere “şayet isminizi yazarsam kibriniz artar” diyerek onları geri çevirmiştir. Yabancılar dahil. (Bir Hat Yazısı görüntüye girmeli)
Kan verme
23- Şimdiye kadar kan anosu duyup da duymazlıktan geldiği olmadı. En son geçen haftaki ile beraber 37. Kanını verdi. Bir gün bir doktor kan verdiğimi bilmeden “sizin kanınız bir yerden sızıyor. Kanınız azalmış, tehlikeli ”dedi. Doğrudur dedim.
Tarikatler ve Saidi Nursi ile görüşme
24-Bu güne kadar bir çok tarikate girip çıktım. Bir gün camide teşehhüdden sonra otururken Peygamber efendimiz geldi ve dediki “şu torbanın içine gir” dedi. Ben “efendimizi görmek istiyorum” deyince başka bir şahıs “şimdi çok işi var”dedi. Ben de uzatmayıp ağzı büzgülü keseye kafa üstü atladım girdim. Bu kese Mahmut Hoca’nın (İstanbulda İsmail ağa) cemaati dendi. Birkaç yıl bu cemaate ve zikirlerine devam ettim.
Sonra eşim öğretmen olması nedeniyle gittiğim camiyi basar ve insanları tehdit eder. Onlar da zikirden mahrum kalınca bize kibarca gelmeseniz iyi olur dendi.
Sonra Ramazan Efendinin cemaatine devam ettim. Çok soru soruyor söyleyin gelmesin demişler. O da öyle bitti.
Daha sonra Menzil cemaatine devam ettim ve menzile gidip tövbe aldım. Cemaatle anlaşmamız biraz güç görünüyordu ve zikirler çok yüksekti ve evde de zikir yapamıyordum. O da öyle bitti.
Şimdi ise Nur cemaatinin Yazıcılar koluna katıldım. Katılmamın birinci haftasında saidi Nursi hazretlerini gördüm. Üstümü ve arkamı kaftanıyla gökyüzünden kapatıyordu. Onun gökyüzündeki kaftan genişliği, hükmünün geniş ve etkinliğini, üstümü örtmesi bana Rahmet ve koruma yapacağını, yani kendi cemaatine dahil ettiğini, arkamı kapatması, hatalarımı kapatacağını ve arkadan bizi itiklediğini anlıyorum diye düşündüm.
Hayat anlayışı
25-Aşık hayata sevgi ile bakar. Sevgiyi kısmak haramdır der. Seven sevdiğine tabi olur der ve Allah Ve Rasulüne sevdiği için tabi olur. Bu yüzden benliğini terk edebilmiştir. Har yazısına “ahi kul ahmede nasib olmuştur” diye yazar. Ben yazdım demez. İnsanları da Allah için sever. Yolda üzgün gördüğü insanlara şaka yaparak sarılır ve onun derdini hem dinler hem ne yapabileceğini sorup bir şeyler yapar. Her sevgi bir karşı sevgiyi hakeder der. O ilk sevgi sunan olmak ister daima. Ayaküstü de olsa İslami bir soru sorulduğunda Allah ve Muhammed ve sıkıntıya uğrayan müslümanın adı geçtiğinde bir ağıt molası verir elinde olmadan. Konuşurken Allah’ın yardımını alarak konuştuğundan dolayı Doğruluğunun Allah’tan geldiğini, yarin sorulacak soruyu bugünden Allahın çalışmamı sağladığını söyler. Yardım ilham değil çalışma şeklindedir.
O bir radikaldir. Her şeyi en derin ve en fedakar biçimiyle yaşar ve iddia eder. O bir hatipdir. Aralıksız 3 saat konuşur bir tek hata ile. Allah o hata ile “bak seni destekliyoruz, desteğimizi kesince tökezledin, bunu anla” demek istemiştir der elhamdülillah der.
Allah ona Akıl ve İman nimetini çok vermiştir. Aklın radikalliği iş ve okulda ve ilimde derinliği ve gayreti ve başarıyı getirdi, imanın radikalliği ise Allah aşkında cezbe ve Allah dostluğunu ve aşıklığı ve olağanüstü olaylara vukufiyeti ve ümmete düşkünlük ile onlara makbul dua etme gücü getirdi. Ağlar durur ümmet için.
Namazda ümmete ya 25 dua etmeli, ya zikri artmalı ya da ümmet için ağlamalı. Hepsinde de Allah ile Konuşarak yapmalı bunu. Böyle olmayan namazlar zayi olmuştur.
O Allah’ı çok sevdiği için Peygamber Efendimiz’i yanında bulmuş, görüşmüş ve ondan dua, işaret ve birçok şey almıştır. Çok salat etmez, lakin hiç bir sünneti de ihmal etmez. O itaatin sevmek anlamına geldiğini düşünür. “Seven sevdiğine tabi olur” der. Günde 300 dua eder. İşi gücü duadır. Duasız iş yapanları döver. Yolda giderken nazarına giren binlerce kişiye hiçbirini ayırmadan dua eder. hastalandığında hastayım demez. sadece çalışamıyorum der. parasızsa şöfora “bak param yok” der fakat “beni al” demez. adam da otobüse almaz ve yayan gider 7 km. “Birşey istiyor musun” diyene diyeceği varsa da demez. “Bu Allah’a söylenmesi gereken sözü benim gibi aciz sana mı söyleyeceğim” der ve o adamı azarlar. hiç bir zaman garantiye oynamaz. Camide ayakkabısını kilitli kutulara koymaz Allah’a dua etmek ve hırsıza da bir hak tanımak için. İşim tıkır tıkır gider diyen adamlardan nefret eder.
Yeter ki bir şeyi aşk ile kucaklasın. Şiirlerinde; Yunus Emre, Karacaoğlan, Bayburtlu Hicrani, Erzurumlu Emrah, Kul Himmet, Murat Çobanoğlu, Ruhsati, Aşık kul ahmet, Aziz Mahmut Hüdai, Hacı Bayram-ı Veli, Hoca Ahmet Yesevi gibi değerlerin kalıp ve mana etkileri oldukça baskındır. aşıklarla atışır da yan düşürdüğü bir aşık dedi ki “sen bi daha bizim yanımıza gelme” işte bu tür aşıklar hokkabazdır, dinleyen de ahmaktır desem ağır mı olur? konuşurken beyt veya 4 lü hece olarak konuşur durur. atrada bir ALLAH deyip cezbeye gelir. herkesi hoplatır. kendi başına bir hayat yaşar. lakin her ihtiyaç sahini farkeder, ilgilenir. haftada en az 500 dağıttığı şiirlerini çekinerek ve sorarak yaklaşanı defeder, vermez. bakanlara başkanlara bile boklu ossuruklu yazılar gönderir. lakin kimsenin ya zoruna gitmez ya da adamcağız utanır bir şey diyemez. o her gün bir zalim bulur ve haddini bildirir. işte bu aşığın Allah için dostu olmak hala dost iseniz çok kolay, eğer bir defa bile güvensizlik belirten bir iş yaptıysanız sizin burnunuzu boka sokar ve defol başımdan der çıkar. aslında o bu kovmasıyla da terbiyeyi amaçlamıştır ve bir dost kaybetmenin acısını tattırarak hakka dostluğun önemini anlatmak ister ameli olarak. fakat kişi bilmez de arkadan kusur arar durur. halnbuki aşık demiştir ki “bize büyük (Yalnız büyük değil, ilim ve muhabbet olarak da üstünlük dahil) deniliyorsa ossursak bile “Bİ BİLDİĞİ OLMALI”” Demelisiniz demiştir. kişi bunu bir türlü anlamaz ve aşığın ışığından istifade edemez. işte o zaman hata da yapsa fırçaya rağmen sadakatlerini sürdürenler kalır ki onların özü HAKKA SADAKATTİR VE DOĞRU (İNSAN)DAN AYRILMAZLAR ONLAR..
Allah “isteyene ilmi veririm” dedi diye o da aynısını yapar. Şiir işinden bütün maddi kazancı pazadaki karpuzcuyla domatesçilere anında uydurduğu manilerden dolayı hoşlarına gittiği için 75 kuruşluk 50 kuruşluk fiattan ikramlardır. Manevi değerlerini ümmet için arşa postaladığını düşünür.
Bu kardeşiniz sulu zırtlak bir ademdir. Siz onu bilmezsiniz. Yolda giden herkese hem de ensesine tokat vurarak şaka yapar. Kendisiyle barışık olmasa yapabilir mi? Söylemek istediği şey şu: En ciddi konuları bile şaka yaparak anlatır. Ona göre şaka, en ciddi anlatımın en etkili biçimidir. Şakayı sakin insanlar en iyi yapar. O halde en ciddi meseleler sakin ve şakayla anlatılmalıdır. Aksi halde dünya bağınız artar ve ahirete göç zor olur sevgili dostlar.
Bu fakire çok konuşuyorsun dediler, lakin yanlış konuşuyorsun demediler. Yatsıda sorulan sorunun cevabı sabah namazında biter. Iki siyah ayakkabısı olmaz, üç takımı olmaz, servis yerine halkı tercih edip otobüsle gider, onları sever, koltuk yerine kibirlenmemek için 20 yıldır sandalyede oturur, “selam vermek için Rabbim beni gönderdi” deyip Ankara’da günde 100 kişiye selam verir. Bir münibüste 20 kişi selamı latif bir şekilde duyması gerekir. Hiç alan olmazsa 20 kişiyi de fırçalar cevap hakkı doğurmadan.. Siz bir işçiye selam verseniz kurtulursunuz, o bir kişiye selam vermese helak olur. Her konuşacağı adama selam verir, vermeyeni uyarır, namazını sorar, Allah’ın adının anılmadığı, selam ya da inşallah demeyen mesajları reddeder, resmi yazılarına toplu iğne ile besmele yazıp yollar, sıkça deli ya da çatlak derler bir ademdir. Bir aileyi destekler, günde 6 simit dilenen çocuklara verir, günde 12 işçiye çorba içirir. Onlar öğleyin çorba içiyor diye kendisi de gider çorba içer. Maaş kartını eşi hakkını helal etmek için istemiş o da vermiştir. Bu yüzden parasız kalıp bazen eve yürümek zorunda kaldığı (Kızılaydan Etlik’e) olur.
Şikayet onun kitabında yoktur. ayakkabısını kilitli yere asla koymaz. bununla önce dara düşmüş bir hırsıza bir şans tanımak ister ve Allah’a duaya fırsat veriyor der. zenginin Allahı az anmasının nedeni her ihtiyacını görebiliyor olmasıdır der. dervişlerin Allahı anması için hastalık istemesi gerçekten hastalığı istemesinden değil, eksikliğinin ve kulluğunun farkına varabileceği bir ortam istemesidir der..
Onun el ucuyla ya da dil ucuyla tuttuğu bir şey olmaz. Ruhuyla ya da bedeniyle girmediği bir kişi ya da olaya şiir yazmadı. O bir radikaldi. Doğru yola gittiği için bu radikallik okulda başarıyı, ilahi aşkta da mesafe katetmesini sağladı. Yanlış yola gitseydi dibin dibini bulacağı muhakkaktı denilebilir. Açlığını sormadığı, ikramsız gönderdiği, koluna girmediği misafiri olmaz. Tanımadığı yoldaki insana bile şaka yapmazsa çatlar ölür. Sadece inatçılar ve ahmaklarla anlaşamaz. Onun lisanında “illallah” dışında “illa” yoktur. Sadece uykudan dolayı kaçırdığı namazı olur ve ona acır. O bir ümmetçidir. İslam kardeşliğini savunur. Bu kardeşliği bölen milliyetçilik, aşiretçilik, ulusculuk, hemşehricilik, …cilik her ne ise hepsine kavi bir düşmandır.. O bütün inanan müslümanları (ümmeti) çok sever çok, çok,,
Hiç bir farz namazı hızlı kılmadı. İmamken cemaati dikkate aldı lakin camaate göre namaz kıldırmadı. Cemaat olalım diye 20 dakika bir adam bekler. Her türlü seçeneğe zulme yol açmadığı sürece evet der. Kendine yapılan zulme ya da küfre “elhamdülillah” der ve sitesinde birlikte yayınlar. Lakin onun bir arkadaşına yahut herhangi birine bir zulmederseniz sizi sokak ortasında döver, alimse rezil eder, imamsa bağırır. Elhamdülillah hiç “dilsiz şeytan” olmadı. Fakat yanında kendine yapılan zulme sessiz kalan çok dilsiz şeytanlar gördü. Kimseyi dost tutmadı. Hakkı dost seçti. Kullar ona geldi dost oldu. Bu onu insanlara eyvallah etmekten ve adaletten sapmaktan korudu. Kardeşini bile sadece “Allah için” sevdi.
Şiirde geleneksel tarz ile tasavvufu ayırmaz hepsini ilahi düşünür. Allah’a da yazar kullara da.. Aynı aşkla. Kulları hiç unutmadan. O ümmetsiz yapamaz.. Öyle hep ümmete ağlar.ağlar, ağlar. Ağlamadığı namaz zayi olmuştur…
Son iki sözü şudur “sulu zırtlak bu adamı okuyup da ne anladınız dostlar” ve “CENNET; Namazı 5, 5 aşkla kılıp, çorba kaşığını karşı tarafa düşünmeden uzatanlara daha yakındır” Çok parası yoktur, hep borç içinde yaşar. Lakin 50 defa borç alıp geri getirmeyin 51’incide gene gidip isteyin yine varsa verir. Bu fakirin ölçüleri insana göre asla olmadı çünkü. İnşallah son nefese kadar böyle gider. O telif hakkı peşinde koşan meslek örgütlerine üye olmaz. Telif hakkının aşırı korunmasının İslam’a aykırı olduğunu, ilmin kaynağının Allah olduğunu, verilmesi gereken zekatının %100 olduğunu düşünür ve eserlerine bu ibareleri çekinmeden koyar, isteyen olduğunda paralı veya parasız eserlerini dağıtır.
Ahi olabildik mi dostlar? Sizi de Ahi yapabildik mi dostlar?
Size helal olan bir şey aşığa haramdır. Kapısına gelen birini boş çevirmesi haramdır. O da hiç kimseyi çevirmedi zaten. Kiralık bir evimiz vardı ve boşalmıştı. Bir genç bana “mutfağınızı verir misiniz” dedi. İstemişti bir kere. Sök götür dedim. İki günde söktü götürdü.
Her beşeri ideoloji TAGUT’tur ve Allah’ın yerine geçirildiği için ŞİRKE sebebiyet verir. Bu şirki ise kul tövbe etmedikçe Allah affetmez. O bir TEVHİD aşığıdır. Tevhid üstüne onlarca şiir kaleme almıştır.
Gazete okumaz, televizyon seyretmez, servise binmez, diğer insanlarla otobüse biner ağızlarımız kokarak, ayağımıza basılarak, kıçımızı sürtetek. İnşallah veya selamalkm. demeyen mesajları reddeder. 6 metre kefeni sarık olarak Cuma namazında takar. Ölen bir çok insanın imanla ve acısız ahrete gitmesinde duası makbul olmuştur.
İkna kabiliyetim çok yüksektir. Gerçekte ise benim sesimi Allah duyurur. Fakat insanlar anlamazlar. Allah ile konuşmayanı kimse duymaz. Bir seyahatimde yakınımda otururken “ben laikim” diyen bir hanım mola yerinde arkadan öndeki şöföre arka kapıyı açın diyordu. Fakat defalarca söylese de şöfor duymuyordu. İsterseniz bir de ben söyleyeyim dedim ve kadınla aynı ses tonuyla şöföre arka kapıyı açarmısınız” deyince şöfor anında açıyordu. İşte bunlar Allah ile beraber olmanın, beraber iş yapmanın önemiydi..
Bindiği otobüste herkes aynı parayı ödüyor diye yarı yolda adalet için ayağa kalkar hiç kimseye teşekkür ettirmeden.
Hayat mücadeledir diyen batılı inkarcılara karşı durur ve hayat yardımlaşmadır der.
Yine batılı inkarcıların dediği “insan insanın kurdudur” sözünede çok kızar ve “insan Allah’ın kulu ve birbirinin dostudur ve en şerefli varlıktır” der.
“Cennet: namazı beşer beşer aşkla kılıp çorba kaşığını karşı tarafa düşünmeden uzatanlara daha yakındır” der.
İletişim: ANKARA
sitemiz: www.ahikirsehir.com
Mail adresimiz: ahikulahmet@gmail.com
Not: İlmin kaynağı Allah c.c. olduğu ve zekatı da yüzde yüz olduğu için bu sitelerdeki / kitapçıktaki bilgilerin / şiirlerin telif hakkı yoktur. Aslına sadık kalmak ve ticari olmamak kaydıyla basılabilir, çoğaltılabilir, yayımlanabilir, alıntı yapılabilir, tercüme edilebilir…
Bu hayatı Aşık Ahi Kul Ahmed yaşadı. hatasıyla ve sevabıyla..
Güzel sevdim deyu kostak yol etmiş
Arkam sıra gıybet eden çoğ imiş
Şu güzeli naza çeken zor etmiş
Önüm sıra yola düşen çoğ imiş
Hazan erdi gönül çemen neylesin
Nice güzel sarmak gönül eylesin
Dünü günü ana baba kollasın
Aramızda yüce duran dağ imiş
Salındı boyuna kavak yelleri
Goncayı açarmış yiğit kolları
Baharı çemendir yayla kızları
Ardımızda sıra kollar çoğ imiş
El dayim yoklarmış senin bendini
Gül yüzün soldurur çözer dengini
Bu illerde paşa beylik ingili
Vatanında züğürt olmak yeğ imiş
Karşımda durur boz bulanık dağlar
Yar yüreğim çatallı sene yanar
Gadaların alayım tozlu yollar
Yar eline ırak düşmek dağ imiş
Bahar olsa yazı gelmez çemenden
Yazı düşse harman olmaz sinemden
Habar geldi yare bilmez zalımdan
El dilinden zehir içmek yeğ imiş
Dağlar oldum iniledim bir zaman
Perçem açtım aktı suyum bir zaman
Çemenlendi eteklerim bir zaman
Dağ elinden gayri düşmek dağ imiş
Bu illerde bilmem ki ne işim var
Yar iline habar saldım sazım kar
Gel eylemiş gayri durma canım var
Her yanımdan dara düşmek dağ imiş
Kaç demet hayal etsem yar üstüne
Ne söyler bilmem anın yel üstüne
Kur kurul açıl saçıl kol üstüne
Er kolundan canda yitmek cağ imiş
Hayatım şahittir iman yarime
Döşedim zaittir kulpu zarına
Aşığa bahadır cehli yunmaya
Aşk od’undan iman çalmak sa’ imiş
Ahi kula ahmed yazdım dalından
Çala durdum gönül sazı yolundan
Gelmez gitmez Rahman yaza eşkindan
Hakk yoluna candan geçmek dağ imiş
aşık ahi kul ahmede bunları yazmak nasib olmuştur
Yar ile yar ile
Gülerim yar ile
Bu ömrü var ile
Dokurum yar ile
Yar eyle yar eyle
Bu gönlü yar eyle
Dost oldum sen güle
Meramım yar ile
Yar diye yar diye
Kararım yar diye
Bir güzel yar diye
Beklerim yar ile
Yar oldum yar oldum
Yare yaran oldum
Bahayı “ben” kıldım
Yanarım yar ile
Yar eyle gül demi
Beklerim gül seni
Bir gönül perçemi
Çekerim yar ile
Yar eyler yar eyler
Yaredir yar eyler
Gönülden kul eyler
Hallerim yar ile
Yar ölem yar ölem
Yarden gayri ölem
Ölüp ölüp yitem
Mezatım yar ile
Yar elden yar elden
Yıka gel yar elden
Yar bahadır “ben”den
Hazanım yar ile
Yar söze yar söze
Can dizdim yar söze
Naz etme yar bize
Meyanım yar ile
Yar içim yar içim
Can düşer yar içim
“Ben” içer kul içim
Salahım yar ile
Yar senin yar senin
Güllerim yar senin
Sözümde naz senin
Mihengim yar ile
Yar aşkım yar aşkım
Yar sensin can aşkım
Bir naza bin canım
Nirengim yar ile
Yar nidem yar nidem
Yar seni zar idem
Bu gönül hem diyem
Bazarım yar ile
Yar başa yar başa
Yar düştü kıç başa
Men sende hiç ola
Beyanım yar ile
Yar düşe yar düşe
El mene kim neme
Hay demek ar niye
Edebim yar ile
Ahi kul yar ola
Yare çarık ola
Bahası can ola
Cananım yar ile
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib oldu.
Yörü bre yaren ağa
Senden âlâ yar olma mı?
Kışda yaylayan güzelin
Yanakları al olma mı?
Yaren kalbi çifte çotar
Her birinde güller biter
Bir yiğide iki düşer
Birin seven del’olma mı?
Yürek düşer bir zalime
Allar giyer el gördüye
Selam saldım nazlı yare
Ayrı düşmek zül’olma mı?
Yollar ince uzun gider
Uzun diye seven nider
Bahar gelmiş yazı geçer
Güzleyince bir olma mı?
Bugün yari düşte gördüm
Gördüm amma hayra yordum
Varıp güzellere sordum
Onbeşinde yar olma mı?
Hey ağalar zorlu beyler
Otağ kurmuş Yörük kızlar
Öteden sırnaşır canlar
Ayrılanlar bir olma mı?
Ben seni sevdim seveli
Alı mordan yar seçeli
Bahasıdır can vereli
Bencileyin kul olma mı?
Başı duman zorlu dağlar
Yaylasında kızlar eyler
Yarden ayrı düşen kullar
Yanıp yanıp kül olma mı?
Yarim giyer al yemeni
Kemha sarar gül bedeni
Emen bilir şol lebleri
Ölüp ölüp sorulma mı ?
Onbeşinde bir yar sevdim
Turnalarla selam saldım
Mah yüzünü huri sandım
Nur içinde sevilme mi?
Gül dikensiz olmaz imiş
Bülbül güle canan olmuş
Benim yarim can istemiş
Yar deyip de geçilme mi?
Ölmeden bir dem sürmedim
Kara toprak ben ölmedim
Öldüm öldüm de yitmedim
Aşk içinde yelinme mi?
Aşık Ahmet yanar imiş
İman kaşı aşka düşmüş
Muhammed’li yolda ölmüş
Hakk yanında kul olma mı?
Not: VARSAĞ Özel bir ezgiyle söylenen koşmaya denir. Önce Güney Anadolu’da yaşayan Varsak Türkleri tarafından söylendiği için bu adla anılır. Semâiye benzer. Hece ölçüsünün en çok sekizli kalıbıyla yazılır. 4+4 duraklı veya duraksız olur. Kafiye şeması şöyledir: Xaxa bbba ccca.
Semâiden ezgi yönüyle ayrılır. Varsağı yiğitçe bir havayla okunur. Çokluk içinde “bre”, “hey”, “hey gidi”, gibi ünlemler yer alır. Bu ünlemlerin bulunmadığı varsağılar ezgisiyle fark edilir. Güney Anadolu’da Maraş’tan Mersin’e kadar uzayan bölgede yaşayan Varsak Türkleri, Selçuklular zamanında Anadolu’ya yerleşmişlerdi. Varsağı, Varsak Türkleri’nin kendilerine özgü bir ezgiyle söyledikleri türkü biçimidir. Halk edebiyatında en çok varsağı söyleyen aşık, Karacaoğlan’dır.
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Evvel ahir çekesi
Gönüller hediyesi
Dört kitabın diyesi
La ilahe illallah
Kuran’da yazılıdır
Ümmet kim dokuludur
Aşıklar yangısıdır
La ilahe illallah
Gönüllerin sırrıdır
Acizlerin kulpudur
Muhtac olmaz şerridir
La ilahe illallah
Sabah akşam okunur
Evvel ahir döşenir
Arşa dahi çıkılır
La ilahe illallah
Dostu dosta buldurur
Düşman olsa bildirir
Asan deyu yazdırır
La ilahe illallah
Bahası candır yane
Esma-ı tevhid hale
İsmi a’zam niyaze
La ilahe illallah
Ağlar günahkar ağlar
Kalpler paslanmış neyler
Bilse tevhidi oynar
La ilahe illallah
Dağlar taşlar kül ola
Yazlar kışlar bir ola
Sultanlar kim kul ola
La ilahe illallah
Gönül bu iner çıkar
Rahmet bir nice yağar
Aşk oluban denk düşer
La ilahe illallah
Erenleri alp kıldık
Kılıcını zor ettik
Baha diye aşk yazdık
La ilahe illallah
Yerin göğün direği
Dağlar taşlar mihengi
Yazın kışın çerağı
La ilahe illallah
Dünya için baş ola
Sözlerime can ola
Ahireti hoş kıla
La ilahe illallah
Adem çıktı cennetten
Daim itti tevhidden
Kurtlar kuşlar ömürden
La ilahe illallah
Aşık ahmed bi çare
Senden bana bi çare
Gönüllere bu çare
La ilahe illallah
hadis: kelime-i tevhid, imanınızı artırır..” imanınızı tazeleyiniz”
aşık ahi kul ahmed
Berekettir nice iş
İman kavi tevhid hoş
La ilahe illallah
Canu gönülden yada
Kaygulardan azade
Gönlüm kılar asane
La ilahe illallah
Gülü gülşeni açar
Gülden yaranlar yazar
Onca sırra aşikar
La ilahe illallah
Derdi gönülden siler
Azı çoğundan sayar
Arşu alaya çeker
La ilahe illallah
Güven eyler korkudan
Nuru salar ardından
Şeriatın yolundan
La ilahe illallah
Seni sana bildiren
Ölmüş iken onduran
Sorgu sual yetiren
La ilahe illallah
Allah’ı zikredelim
İmanı pak idelüm
Saf kalp ile diyelüm
La ilahe illallah
Taatım sana Rahman
Afüv kıla sen sultan
Sevab üzre günahtan
La ilahe illallah
Daim kullar sehv eyler
Hatasını yük eyler
Kerim üste ver eyler
La ilahe illallah
Aşık ol gel meydana
Candan geç sen canana
Rahman kılar yarana
La ilahe illallah
Can gözüm açtı tevhid
Hem arşa Burak tevhid
Hem kış hem yaz it tevhid
La ilahe illallah
Şeytanlar uzak olsun
Uzak ne merdud olsun
Müminler gazap kılsın
La ilahe illallah
Bu gözlere nur verdin
Gönüllere sevinç erdin
Bu gönüle seni yazdın
La ilahe illallah
Canı sattım meccane
Canan kıldım her cane
Baha eyler kim yare
La ilahe illallah
Ahmed tevhid kanmadı
Boşa Behlül olmadı
Hakk’tan gayri bilmedi
La ilahe illallah
aşık ahi kul ahmed
Benden selam olsun gül yüzlü yare
Güzelliğin gülden sorulur olsun
Kıymatın bilinsin el düşe nara
Güzelliğin elden sorulur olsun
Kız, aklımı aldın divane kıldın
Kara kaşlarını nazara yazdın
Bir gün yatıp on gün yabana saydın
Vefalığın halden sorulur olsun
Dağlar açmış perçemini kaşına
Güller açmış goncasını dalına
Güzel çekmiş çadırını halına
Hatırların boy’dan sorulur olsun
Güzel gel seninle kiraz yolalım
Ayva nar hemi de pazar edelim
Beşe alıp üçe sattık nidelim
Kazançların baçtan sorulur olsun
Güzel gel bir gececik sarılalım
Ağu içir ölüncek bakışalım
Ha şöylece canları verişelim
Bahaların candan sorulur olsun
Ben bu güzelle ne etsem neylesem
Üç gün atlı beş gün yaya yürüsem
Yörük yaylasında niza eylesem
Güzellerin bey’den sorulur olsun
Bu güzele benzer yar bulamadım
Alı al moru mor gül deremedim
Sevdim de kıymatını bilemedim
Cilvelerin benden sorulur olsun
Güzel aldın beni cilveyle nazla
Melhem olman mı bir ballıca sözle
Ak ellerle yaram sarsan ha şöyle
Şifaların yarden sorulur olsun
Güzel, bir ah çeksem dağlar başına
Zülfün peçe çekmiş zalım kaşına
Sende bu güzellik anan soyuna
Cefaların nazdan sorulur olsun
Bu yar ile pazar eyledik baştan
Sinene çek dedi dertlerim halden
Çeker oldum bitmedi yazdan kıştan
Salaların kaştan sorulur olsun
Ahi kul ahmedim sevmek işimdir
Güzeller hatırı baha canımdır
Bu güzele yanmak iman düşümdür
Yazgıların Hakk’tan sorulur olsun
Baç: Pazar vergisi
Boy: ırk boyu
Baha:bedel
Bey:Yörük beyi
Zülf:saç
aşık ahi kul ahmede nasibdir
Başına sarar buğulu dumanı
Kaşına çekermiş karını dağlar
Döşüme söyler tövbesiz gümanı
Günaha yazarmış bahayı dağlar
.
Yörük yaylasında yar yaylakladım
Şart eyledi bey tuza çuvalladım
Ar eyledim elden can pazarladım
Canıma yazarmış bahayı dağlar
.
Yağmurun bitmezmiş ağıt sayarım
Yel estikçe rayihalar kokarım
Lale sümbül gül bülbülüm öterim
Derdime yazarmış bahayı dağlar
.
Yağız ata bindim vurdum dağlara
Çifte suna sardım çöğ kucağıma
On gardaşı mavzer saldı sırtıma
Kurşuna yazarmış bahayı dağlar
.
Bağlarını anam babam işlesin
Yaylalarda nazlı yarim boylasın
Bir cerene sadak saldım düşmesin
Nasibe yazarmış bahayı dağlar
.
Yükseğin erişilmez ne zalımsın
Eteğin yarime yurt hoş çemensin
Söylenir Kuran’da yürür kazıksın
Kelama yazarmış bahayı dağlar
.
Bağrında kimler yatar aşk neferi
Şirin için Ferhat deler dağları
İman olmasaydı naçar dağlayı
Allah’a yazarmış bahayı dağlar
.
Benden selam eylen kaşı kemane
Kaçıp kaçıp yüreğimi döyene
Yükseklerde otağ kurmuş gelele
Börüme yazarmış bahayı dağlar
.
Erenler söyleyin biz de bilelim
Gönül düşen yar el olmaz belalım
Kelamı kadim der güzel sevelim
Aşığa yazarmış bahayı dağlar
.
Kışın bürün yazın aç perçemini
Güzeller suyundan içer nazlarını
Koç yiğitler su başında sunasını
Kaşına yazarmış bahayı dağlar
.
Efelerin yurdu musun yüksekte
Kaç kızanla bekler oldun Belek’te
Haraç salmış zalimlere dölekte
Ödüne yazarmış bahayı dağlar
.
Gider de yol üstüne otururum
Şeytan’la bazar eyler bölüşürüm
Saf kulu Hakk’a çeler sekinetim
Kafire yazarmış bahayı dağlar
.
ahi kul ahmed de ölse ölünür
Sevda bir ateştir dağla ölçülür
Aşk-ı iman yeldirdiğim kaşıdır
Kalbime yazarmış bahayı dağlar
.
şart: yörükler kız isteyen yiğite ağır şartlar koşarlar.
tuza çuvallamak: tuz çuvalını ovadan yaylaya belli bir vakitte çıkaramadığı için çuvallamış, yani şartı yerine getirememiş oluyor.
ar eylemek: bu mahcubiyetten utanmak
can pazarlamak: şartı yapamayınca yayladan ayrılıp yarinin ve herkesin yanında ve yarinden umutsuz kaldığı için intihar edip canını karşılık olarak vermek. (bunun filmi yapıldı, Türkan Şoray oynadı-yer Toroslar- Yörük yaylaları genellikle oralardadır.- ayrıca annem de yörüktür)
mavzer: çanakkalede de kullanılan koldan sürmeli tek tek atan uzun harp silahı.
sadak: içinde 10 tane ok bulunan yuvarlak kutu.
-Dağların Kuran’da yürümesi ve yeryüzüne sağlamlık için kazık oldukları iki ayrı ayette yazılıdır (en doğruyu Allah bilir)
kelam: Kuran sözüne denir.
Ferhat gerçekten imanla dağları delmiştir. Kırşehirdeki kaleyi de bu kardeşiniz boydan boya delmişti – Batıdan doğuya doğru- Allahü alem- Bunun anlamını şöyle yorumladı bu fakir: zikir üç türlüdür. 1- dil ile zikir 2- Kalp ile zikir 3- Amele, işe, ahlaka, harekete dönüşmüş zikir.. işte bunlardan üçüncüsünü yapamazsanız düşman başınıza bombayı yağdırır durur. bu zikir her türlü ilerlemeyi ifade eder. işte bize iman gücümüzün çok güçlü olduğu bir dönemde (sanırım 1995′ten sonraydı) nasib edilen bu güzel olaydan, ”delmeyi” bir harekete dönüşmüş zikir, batıdan doğuya doğru olmasını ise Batı’nın tekniğini ele geçirmeyi, tekniğini almanın mesajı olarak algıladık. ancak bunun içinde laiklik ve benzeri sosyal kanunlar yoktu. sonuç ise: imanla bu iş olduğuna göre İSLAMLA BATININ TEKNİĞİNİ ALINIZ OLARAK ALGILADIK bu olağanüstü nasibi.
Aynı konuda Sultan I. Abdülmecid bir yabancı heykeltraşa bir heykel siparişi verir ve bunu yüksek bir kaide üzerinde İskenderun’a yönü Doğudan (arkası) Batıya (önü) olmak üzere planlamıştır. Yani Doğu olarak biz, siz Batı’yı aydınlattık demek istemiştir aslında..Fakat ömrü vefa yetmeyip de ölünce yarısı tamamlanıp parası da ödenmeyince heykeltraş tutar Amerika’lılarla anlaşır ve tamamlayıp onlara satar. heykel oldukça büyüktür ve gemi ile Amerika’ya, New York’a götürülüp Osmanlı’da I Abdülmecid’in düşüncesinin aksine, arkası Batıya önü doğuya olmak üzere dikilir. bunun anlamı Doğu bizi aydınlatmadı, biz batı olarak doğuyu aydınlattık demek istemişlerdir böylece. ve o heykel bugün New York’ta dikili olan HÜRRİYET HEYKELİDİR. bu heykel dava edilerek Amerika’dan alınabilir kanaatindeyim. itiraz edebilecek resmi veya özel şahıslara duyurulur…
-dağla ölçülür: sözünde iki anlam vardır. birici mana hakiki dağ olup, yüksekliğin verdiği zorlukla sevdanın ölçülmesi olduğu gibi ikinci manası: dağlamak, ateşle dağlamak kastedilmiştir.
ahi kul ahmede nasibdir
Zikrimiz alındı muhterem hocam
Gülümüz kokar oldu bir ihtiram
Bilmez idik evvelde Hakk’tan fehim
Zikrile didarın açarmiş rahim
Dileriz bir Allah demeyi zelil
Saf bir kalb ile de yanmayı melül
Baha kıldı Rahman biraz gayreti
Gayret kim ki halden hale geçmeyi
Dertlenmeyeni aşık saymaz imiş
Hakk içun aşka yaran yazmaz imiş
Gönül gözü ışımadan aşk olmaz
Hakikat sözleri bilmemek olmaz
Aşk ile canın satanlar ararmış
Aramak ne kendi canan yazarmış
Ders verir sırrından perdeler açıp
Zorluk, cefa, sıkıntı ve horlatıp
Aşk bir bela, canı dara düşürür
Ağıt, aklı siler gömlek giydirir
La mekanın arş mıdır bu Mecnun’a
Leyla’ya dert midir nazlar mahına
Seherlerde kelam ile mahbub kıl
Cemaline seyran ile meftun kıl
Akıldan geçtim gömlekten giydim bil
Zatına düştüm gayrinden geçtim bil
Burda cefa yazarmış yoğa, cemal
Mahşerde kul deyu çağırır cemal
Kim ki aşık deyu yaratılırmış
Ahdeyler, kul nurdan bezetilirmiş
Hakk ile yaran nider halka devran
Kul olan canan yazar ümmet halktan
Cemal dilersen sıkı dur cefaya
Celal ile yanasın komaz sefaya
Yad etmeye yaşlar salar vefalım
Yüz bin bela kılsan düşmem feryadım
Ümid ile korkun mihrab eyledim
Şad olmaya delili yoğ peyledim
Aşık olmağ altın gümüş neylermiş
Bir kamilde toprak olmak eylermiş
Aşk yolunun kullarına derman mı
Dermanı dertten sayar ölmen mi
Manası Hakk’tan kelamı kuldanmış
Ölenler bela dost imiş candanmış
Yusuf kardeşi Doğan mı saymışlar
Doğan kim “ahi kul” şahin bilmişler
Bu kadar yarenlik Hakk nazıdır bil
Hakk içun “ahi”nin ”kul” sözüdür bil
“Kul” olanlar tevhid ile uçarmış
Uçmağa Hakk burak ile yazarmış
Arşda yoğ imiş başka nebi ”Yusuf”
Züleyha’dan kaçmamış Doğan Yusuf
Sen bir züleyha bul da gel mah cemal
Kaçmayam ben gel gör ki ahı cemal
aşık ahi kul ahmede nasibdir