Deli gönül gel hele
Gezelim senin ile
Şöyle bir yol uy bene
Gezelim senin ile
Gel şimdi dosta varak
Her ne derse yaparak
Sabah akşam bilişek
Bilişek senin ile
Uyma şeytan sözüne
İman ister ardına
Gel dostların yanına
Varalım senin ile
Söyle sözün kavisin
Aşka düşmüş nevisin
Şol Muhammed nebisin
Uyalım senin ile
Bağu bahçe gülleri
Hem de şol gönülleri
Irak olmuş elleri
Derelim senin ile
Akar gönül alçağa
Varır gider ummana
Hele canı canana
Katalım senin ile
Yaran ol dosttan yana
Dost kimdir candan yaza
Hoş sevi kuldan çala
Çalalım senin ile
Gidelim ilden ile
Hem gönülden gönüle
Hepisinin dengi ne
Çekelim senin ile
Biz bu aşkın od’ına
Yanalım önden sona
Ya vedüd çerağına
Ölelim senin ile
Ya Allah çığır bana
Yazadur senden yana
Aşıklar namazıma
Duralım senin ile
Ecel oku erdi de
Ömrümüzü yirdi de
Hakk’la Pazar itti de
Kabulüm senin ile
Söyle sözü beride
Aşşa dur ha edeple
Zalim nefsi kal’ada
Yıkalım senin ile
Zahirden batına var
Varından yoğunu gör
Sadıktan hay dosta er
Erelim senin ile
Bir uluya varalım
Tevbe nazar kılalım
Buğday himmet seçelim
Meramım senin ile
Ulu kişi hangi ne
Gönül sırrı engine
Adlarımız deliye
Çıkarak senin ile
Şeriat kıldan ince
Tarikat yoldan nice
Hakikat marifete
Banayım senin ile
Cahil idim evvela
Cehli yudum horluğa
Marifeti uçmağa
Verelim senin ile
Ahi ahmed halini
Aşkı yıkmış bendini
Ömür yetmez harcını
Karalım senin ile
aşık ahi kul ahmed
Berekettir nice iş
İman kavi tevhid hoş
La ilahe illallah
Canu gönülden yada
Kaygulardan azade
Gönlüm kılar asane
La ilahe illallah
Gülü gülşeni açar
Gülden yaranlar yazar
Onca sırra aşikar
La ilahe illallah
Derdi gönülden siler
Azı çoğundan sayar
Arşu alaya çeker
La ilahe illallah
Güven eyler korkudan
Nuru salar ardından
Şeriatın yolundan
La ilahe illallah
Seni sana bildiren
Ölmüş iken onduran
Sorgu sual yetiren
La ilahe illallah
Allah’ı zikredelim
İmanı pak idelüm
Saf kalp ile diyelüm
La ilahe illallah
Taatım sana Rahman
Afüv kıla sen sultan
Sevab üzre günahtan
La ilahe illallah
Daim kullar sehv eyler
Hatasını yük eyler
Kerim üste ver eyler
La ilahe illallah
Aşık ol gel meydana
Candan geç sen canana
Rahman kılar yarana
La ilahe illallah
Can gözüm açtı tevhid
Hem arşa Burak tevhid
Hem kış hem yaz it tevhid
La ilahe illallah
Şeytanlar uzak olsun
Uzak ne merdud olsun
Müminler gazap kılsın
La ilahe illallah
Bu gözlere nur verdin
Gönüllere sevinç erdin
Bu gönüle seni yazdın
La ilahe illallah
Canı sattım meccane
Canan kıldım her cane
Baha eyler kim yare
La ilahe illallah
Ahmed tevhid kanmadı
Boşa Behlül olmadı
Hakk’tan gayri bilmedi
La ilahe illallah
aşık ahi kul ahmed
Estetik İslam’da ibadetle başlamış görünüyor. Ancak estetik fıtridir. Kişi yetişkin olunca ya gelişir ya das üstü örtülür. Bir ayette “..her şeyi en güzel yaratan Allah’tır” buyuruldu. Sanat felsefesi ahlakın bir parçasıdır. Ahlak da değer olarak norm oluşturur.
Buradaki tartışma estetiğin Allah’ın zatından mı, yoksa, insanlar mı atfediyor tartışmasıdır.
Allah insanı bir sanat eseri gibi yarattı.
Allah ademi kendi suretinde yarattı =bu benzetme esmai Hüsna açısındandır.
Tevhid = Bu noktada Hakk ile mahluku ayırmak gerek. Benzetmemek gerek.
Tenzih = Allah ve peygamberi birbirine benzetme yapılmamalı. Görevleri ayrışmalı ve peygamberin sınırı belirlenmeli.
Helal-haram dairesinde Müslümanlar ölçüye dikkat ettiler. Örneğin sinemada tiyatroda, hat sanatında.
Cibril hadisinde temel üç soru var.
İman nedir?
İslam nedir?
İhsan nedir? = Allah’ı görüyor gibi ibadet etmendir…..
İbadetteki bu tavrı günlük hayatın içinde de düşünmeliyiz. Bir şeyi güzel yapmak da bir ihsan şuurudur.
İyi = yapma
= olma
= duyma
= muamele ‘nin hepsi ihsan şuurunu oluşturuyor denilebilir.
Kötü davranışta da ihsan şuuru gerek. Amele yağmelü. Öyle iş yapın ki Allah görüyor, peygamber görüyor, ümmet görüyor.=İYİ
İTKAN=sapasağlam.
Peygamber efendimiz oğlu ibrahimi kaybedince mezara bir sahabe iniyor. Efendimiz şu deliği düzelt deyince “bunun ölüye bir zararı yok ya Rasulüllah” diye cevap alınca “hayır, göze hoş gelsin” buyuruyor. Arkasından da “Allah, kulunun yaptığı işi iyi ve güzel yapmasından hoşnut olur” hadisini buyuruyorlar.
Bazı haller var ki onun da estetiğine dikkat edilmesi gerekir. Örneğin “ameli başa kakmayın ki bir estetiği olsun” “sağ elinin verdiğini sol el görmemeli ” “başkasının aldığını görmemesi” bunlar birer ihsan şuuru.
Gazali
1- Kusursuzluk (onlar semaya bakmıyorlar mı? ….. düzensizlik görebiliyorlar mı?
Çatı gök
Sergi yer
Lamba yıldız
Mavi
Yıldız
(Turkuaz) mavi …..teskiye
yeşil ….telkin
2-Amaç olacak (biz yeri ve göğü boşuna yaratmadık,…-insan başıboş yaratılmadı..)
3-Uyum olacak. (ölçülülük olacak.. insan,varlık,otlar, simetri)
4- Nizam olacak.(andolsun saf saf duranlara, lezzetül ayn=gözlerin hoşlandığı)
Bu dört unsur olmazsa güzellik değişken olur. Estetik tecrübeden yararlanmak da mümkündür.
Bir Türkün Alman hapisanesinde HAT çalıştığını düşünün.
Sıdık ve Salihler kusurları an aza indirilmiş insan en faydalı insandır. Ruh güzelliği yüsektir ve ahseni takvim olarak adlandırılır bu kişiler.
Aristoya göre duyuların algısı anlamındadır. Halbuki asıl olan ahlak güzelliğidir.
“Allah güzeldir, güzel olanı sever”
Bir adam saçı sakalı karışmış fakat yediği haram, içtiği haramdır. Nasıl kabul olur bunun duası….
Güzellik hem maddi ve hem de manevi olmalıdır. Güzellik güçtür, etkiler. Estetik islama davet aracıdır= giyim, çevre, hareket…
Gaye için var olmak, insan-ı kamil’de estetik var.
Kusurlar bile söylenirken estetik olmalı. Kırmadan dökmeden.
Peygamber efendimiz kusuru umuma söylerdi.
Müslümanın namazı estetik olmalı, yem yer gibi olursa rahatsız eder. Yani tadili erkan üzere olmalı.
Ahlaki davranışlarımız da estetik olmalı. İlişki, alış-veriş, aile hayatı = estetik olmalı.
İslam savaşa bile kadın, yaşlı, çocuk, ağaç, ekinler yakılmamalı, eli eziyet etmemeli, burnu, kulağı kesmemeli…
İyi bir söz sadaka verip başa kakmadan iyidir.
Sözü süz de söyle
Yaz da söyle kışta söyle
Ağzını büz de söyle
Gazali
Tenzih
İbadet
Hukuk
İman
İbadet
Ahlak
Azaların güzelleştirilmesi
Çatal, kab, bedesten, camii
Hem kullanışlı hem göz zevkine uygun olmalı
Sanatın büyüleyiciliği
Estetik –sevgi var –bilmek de gerek
İlim, bilirse – muhabbet hasıl olur
Hal üzre olmak- değer bilmek
Rabbena ma halekteha batıla = sen boşa yaratmadın ya Rabbi
Camiler Allah’la ilişkileri olumlu etkiliyor.
Osmanlı = mabed medeniyeti
Taşların duası,
Allah’ın celal sıfatı camilerdir. İçinde ise Cemal sıfatı müşahhas hale getirilmiş.
Hadis:”Kuran’ı sesinizle süsleyiniz” Kuran’ın özel ciltlerle ciltlenmesi ve tezhib le süsleme yapılması estetiktir.
İstanbul beyefendisi” tavırların estetiğini güzelliğini hatırlatır.
Her Müslüman İslam’ın temsilcisidir. Yaşamında estetik olmazsa kaba saba olur ve tebliğ mesajı veremez.
Hat çalışan bir öğrenci yaptığını kendinden bilmemeli, Allah’ın güzelliğini hatta aksettiriyorum” demeli. Okuyan kişi , Allah’ın lütfuyla okudum demeli. Hazır bulup kullanan ses tellerini kendi yaratmadı elbette.
BATI’ya göre ne kadar tanrıya isyan ederse o kadar iyi sanatkar olur.
Tecelligah, lütuf, aktarıyorsa, yansıma olarak aktarır
Ayet “Allah yaratanların en güzeli değil midir?”
Burada Halıkla Mahluka dikkat edip karıştırmamak gerek.
Oruç : “size biri kötü söz söylerse “ben oruçluyum” desin” == estetik var.
Hacc: “Hacc yapan kötü söz söylemesin, incitmesin== ahlaki dönüşüm var.
Malkom X: (Amerikalı Müslüman Lider olup Hacc yapınca gerçek İslamı anlalıyor. 36 sene beyaz düşmanlığı yapıyor şeyhinin etkisiyle. Hacc yapıp ciddeye gelince herkesin kendini kucakladığını görüyor ve evrensel bir din olduğunu anlayınca dönüşte şeyhini terk ediyor. Mısırda sabah ezanları okunurken firavunların sesinin kesildiğini görüyor. Müthiş bir sahne müthiş.. –Bu filmi bu fakir de izledi–
Camideki namazın hidayete vesile olması: “soyut bir varlığın karşısında bir sesle birlikte hareket ediyorlar. Bundan çok etkilendim” diyor bir batılı yazar.
Oruç tutup da gereğini yapmayanlar için efendimiz: “yanına sadece açlık ve susuzluk kalır” diyor.
Mevlana ise denizi kullanır ve der ki:
Bu denizde ölmek yok
Bu denizde muhabbet var
.
aşık ahi kul ahmede nasibdir
Aksiyon; öncelikli düşünce
Mebdee=basit düşünce
Münteha=mürekkep/alternatifleri de düşünebilmek
Ben benden kurtulucunda baktım ki ağyar kalmadı.
Şuhud- İmam-i Rabbani buyuruyor;
Vahdet-i vücud
ve
Panteizm
Cismaniyeti bırakarak kalp ve ruhun dereceyi efali üzerine çıkmak gerekiyor.
Başka şeyleri tanıtma zılli meseleler olarak görünüyor.
Hz. Peygamberi doğru tanıtmak, en asli görev olarak görünüyor.
Tefekkür ve şefkat arasında ki bağlantıyı mutlaka bilmemiz gerekiyor.
Allah’a ulaşan yollar mahlukatın solukları adedincedir.
Her mürşide el verme ki yolun dağlara sapar imiş.
Mürşidi kamile el ver ki yolunu aşan eder imiş.
Denize attığımız insan hala ıslanmıyorsa ortada bir problem var demektir. Heyecan, doğru kullanıldığı takdirde son derece kutsal bir görev ifa eder. Kendini aşarak başkası için yaşamak, yari ve zulfi yari incitmeden götürmek son derece önemlidir. ( akıllıca, Kuran mantığı ile ).
Nasıl bir bencilliktir ki insanları nasıl ateşe gönderirim ya da cennetten mahrum edebilirim demek hala taraftar bulabiliyor.
Halvetiye…………….İlahi hal ile hallenmek
Celvetiye ……………Halkın içinde Hakk’la beraber olmak
Kişi Allah ile olan münasebetlerini ve muhabbetini kavi tutmalı başkalarının sıkıntısından dolayı onun da burunlarının delikleri sızlamalıdır.
Şu hikaye çok ilginçtir. Bir gün Peygamber Efendimiz Kabe’de namaz kılarken sanıyorum Ebu Leheb olmalı gidip bir hayvan işkembesini pisliğiyle beraber getirir ve Peygamber Efendimiz secdedeyken üzerine atar. Yanında beklemekte olan kızı Fatîma ağlamaya başlar ve beddua edince Peygamber Efendimiz der ki: “korkma kızım Allah sevdiklerini terk etmeyecektir” işte bu bağlantının kavi olduğuna açık bir delildir.
Sizin bağlantınızın kavilik derecesi nasıl acaba?
ahi kul ahmede nasibdir.
Başına sarar buğulu dumanı
Kaşına çekermiş karını dağlar
Döşüme söyler tövbesiz gümanı
Günaha yazarmış bahayı dağlar
.
Yörük yaylasında yar yaylakladım
Şart eyledi bey tuza çuvalladım
Ar eyledim elden can pazarladım
Canıma yazarmış bahayı dağlar
.
Yağmurun bitmezmiş ağıt sayarım
Yel estikçe rayihalar kokarım
Lale sümbül gül bülbülüm öterim
Derdime yazarmış bahayı dağlar
.
Yağız ata bindim vurdum dağlara
Çifte suna sardım çöğ kucağıma
On gardaşı mavzer saldı sırtıma
Kurşuna yazarmış bahayı dağlar
.
Bağlarını anam babam işlesin
Yaylalarda nazlı yarim boylasın
Bir cerene sadak saldım düşmesin
Nasibe yazarmış bahayı dağlar
.
Yükseğin erişilmez ne zalımsın
Eteğin yarime yurt hoş çemensin
Söylenir Kuran’da yürür kazıksın
Kelama yazarmış bahayı dağlar
.
Bağrında kimler yatar aşk neferi
Şirin için Ferhat deler dağları
İman olmasaydı naçar dağlayı
Allah’a yazarmış bahayı dağlar
.
Benden selam eylen kaşı kemane
Kaçıp kaçıp yüreğimi döyene
Yükseklerde otağ kurmuş gelele
Börüme yazarmış bahayı dağlar
.
Erenler söyleyin biz de bilelim
Gönül düşen yar el olmaz belalım
Kelamı kadim der güzel sevelim
Aşığa yazarmış bahayı dağlar
.
Kışın bürün yazın aç perçemini
Güzeller suyundan içer nazlarını
Koç yiğitler su başında sunasını
Kaşına yazarmış bahayı dağlar
.
Efelerin yurdu musun yüksekte
Kaç kızanla bekler oldun Belek’te
Haraç salmış zalimlere dölekte
Ödüne yazarmış bahayı dağlar
.
Gider de yol üstüne otururum
Şeytan’la bazar eyler bölüşürüm
Saf kulu Hakk’a çeler sekinetim
Kafire yazarmış bahayı dağlar
.
ahi kul ahmed de ölse ölünür
Sevda bir ateştir dağla ölçülür
Aşk-ı iman yeldirdiğim kaşıdır
Kalbime yazarmış bahayı dağlar
.
şart: yörükler kız isteyen yiğite ağır şartlar koşarlar.
tuza çuvallamak: tuz çuvalını ovadan yaylaya belli bir vakitte çıkaramadığı için çuvallamış, yani şartı yerine getirememiş oluyor.
ar eylemek: bu mahcubiyetten utanmak
can pazarlamak: şartı yapamayınca yayladan ayrılıp yarinin ve herkesin yanında ve yarinden umutsuz kaldığı için intihar edip canını karşılık olarak vermek. (bunun filmi yapıldı, Türkan Şoray oynadı-yer Toroslar- Yörük yaylaları genellikle oralardadır.- ayrıca annem de yörüktür)
mavzer: çanakkalede de kullanılan koldan sürmeli tek tek atan uzun harp silahı.
sadak: içinde 10 tane ok bulunan yuvarlak kutu.
-Dağların Kuran’da yürümesi ve yeryüzüne sağlamlık için kazık oldukları iki ayrı ayette yazılıdır (en doğruyu Allah bilir)
kelam: Kuran sözüne denir.
Ferhat gerçekten imanla dağları delmiştir. Kırşehirdeki kaleyi de bu kardeşiniz boydan boya delmişti – Batıdan doğuya doğru- Allahü alem- Bunun anlamını şöyle yorumladı bu fakir: zikir üç türlüdür. 1- dil ile zikir 2- Kalp ile zikir 3- Amele, işe, ahlaka, harekete dönüşmüş zikir.. işte bunlardan üçüncüsünü yapamazsanız düşman başınıza bombayı yağdırır durur. bu zikir her türlü ilerlemeyi ifade eder. işte bize iman gücümüzün çok güçlü olduğu bir dönemde (sanırım 1995′ten sonraydı) nasib edilen bu güzel olaydan, ”delmeyi” bir harekete dönüşmüş zikir, batıdan doğuya doğru olmasını ise Batı’nın tekniğini ele geçirmeyi, tekniğini almanın mesajı olarak algıladık. ancak bunun içinde laiklik ve benzeri sosyal kanunlar yoktu. sonuç ise: imanla bu iş olduğuna göre İSLAMLA BATININ TEKNİĞİNİ ALINIZ OLARAK ALGILADIK bu olağanüstü nasibi.
Aynı konuda Sultan I. Abdülmecid bir yabancı heykeltraşa bir heykel siparişi verir ve bunu yüksek bir kaide üzerinde İskenderun’a yönü Doğudan (arkası) Batıya (önü) olmak üzere planlamıştır. Yani Doğu olarak biz, siz Batı’yı aydınlattık demek istemiştir aslında..Fakat ömrü vefa yetmeyip de ölünce yarısı tamamlanıp parası da ödenmeyince heykeltraş tutar Amerika’lılarla anlaşır ve tamamlayıp onlara satar. heykel oldukça büyüktür ve gemi ile Amerika’ya, New York’a götürülüp Osmanlı’da I Abdülmecid’in düşüncesinin aksine, arkası Batıya önü doğuya olmak üzere dikilir. bunun anlamı Doğu bizi aydınlatmadı, biz batı olarak doğuyu aydınlattık demek istemişlerdir böylece. ve o heykel bugün New York’ta dikili olan HÜRRİYET HEYKELİDİR. bu heykel dava edilerek Amerika’dan alınabilir kanaatindeyim. itiraz edebilecek resmi veya özel şahıslara duyurulur…
-dağla ölçülür: sözünde iki anlam vardır. birici mana hakiki dağ olup, yüksekliğin verdiği zorlukla sevdanın ölçülmesi olduğu gibi ikinci manası: dağlamak, ateşle dağlamak kastedilmiştir.
ahi kul ahmede nasibdir
Kabe bilmez imiş sırrımız nihan
Tavaf eyler imiş varanlar cihan
Taş oladır anlamaya gönlümü
Helak mıdır döndü şerre sıdkımı
Ya Beytullah nerden aldı nurunu
Temiz olmuş pak eyler kim kulunu
Yemin kıldım perde yoktur Rahman’a
Baha kıldım candan olam sırrına
Celalimin şavkı Kabe mihengi
Ay tutulmadı hem gönül nirengi
Kim velidir adı varır divane
Kim delidir aklı satar meccane
Verir mi bir “siyah taş”a sırrını
Mahbub kılar mı bir öpmek aşkını
Zatın bilinmezdi derse ki “kesif”
Sıdkı sadıkların özlerdi “latif”
Bilmez cehlimiş kim kesfe meyleder
Bilse ehlimiş kim ”latif” lütfeder
Hem tanır hem eyler vakit yanında
Rahim, Rauf Allah dosttur canında
Kalkıp ayağa doğrulsa görülmez
Tavaftan tahrife zatın bilinmez
Benden bir müjdedir konuk canlara
Güven ve teminat O’ndan kullara
Kavuşmakla ferah kılar dostunu
Yaşar isem temiz kılar urbamı
Beytullah’ı tavaf eyler bilmezmiş
Şeriatın sırrı dahi gaybimiş
Daha nice var ki yasa, delildi
Onlar keşf gözüdür körlük zelildi
Ölmüşü dirinin tavafı züldür
Yoğ imiş diri gibi bilge haldir
Tecelliden bir nur zatı âliden
Melekten uzak insanı haliden
Anla ki bu iş bir gaybdir söylenen
Keşf ve tahkik diriydi hem görünen
ahi kul ahmed canın sır eylersin
Kabe midir taşa ayan eylersin
Mana gönlün taş mıdır varırsın sen
Taş gönlün yakut mudur ağlarsın sen
Ağladığın “latif”dir taştan âri
Ahdin “bela” kıl sen yakuttan âri
Açıklama:
-Nihan: gizli
-miheng: ölçü alınan
-nirengi: denge noktası
-meccane: bedava
mahbub:sevgili
-kesif:maddi ve yoğun
-latif:görülmeyen, tanımlanamayan, her tarafta bulunabilen, nurani (Allah Latif bir varlıktır)
-cehl:cahillik
-urba:elbise, şiirde urba din ve takva anlamında kullanılmıştır.
-keşf:kişinin mesafe alarak bazı olağanüstülüklere vakıf olması, farketmesi, sırrını anlaması,
-zül:aşağı olup adi sayılan,
-ahdin bela kılınması: kalü belada insanlar Allah’a söz vermeleri “Bela”dır. bu ahdini yeniden “bela” diyerek gerçekleştir deniyor.
ahi kul ahmede nasibdir
Mülkü Beka’dan uçmuşam
Fani cihana yorarım
Her bir amelim yapmışam
Baki cihana yorarım
Dost cemalini görmüşem
Huri gılmanı nitmişem
Bağı bostanı bozmuşam
Gülü canana yorarım
Vahdet meyinden içmişem
Aşık deyup de uçmuşam
Dost kokusunu almışam
Zannı Cemale yorarım
İbrahim’im cananım var
Cebrail’i ne hacet var
Berden ve selama nar
Ânı Rahman’a yorarım
Ya Muhammed’im dostum dost
Gel gidelim hey dosta dost
Ümmetinden beni de dost
Kıldı uçmağa yorarım
İsmail’im sadıkım yaz
Hakk yoluna bin canım yaz
Koça kurbandır diyorlar
Canı kurbana yorarım
Kul İsa’dır Hakk Rasulüm
Yerde ”Ahmet gele” dedim
Canım yandı göğe çektin
Ruhu hayata yorarım
Musa’yım Kelim’im dedin
Kader sırrını cezmeyledin
Turda yakıp devreyledin
Aczim nuruna yorarım
Eyyüb’üm çok cevru cefam
Çekerim yoğiken devam
Sabrımı zorlayınca belam
Çare rızaya yorarım
Musa imiş çoban gezer
Muhammed’miş alem güder
İmanımı ümmi söyler
Dini çobana yorarım
Aşık ahmedim yanarmış
Yanmak da ne ki ölürmüş
Hakk yoluna “kul” varırmış
Bunu Allah’a yorarım
Ahi kul ahmed erermiş
Vuslat olup da geçermiş
Mest oluban hem uçarmış
Canı Rahman’a yorarım
“kul ahmed”im de ahmedim
“Hay, ben de içtim bir hoşum”
Sakilik var senin olsun
Cübbe imana yorarım
Şişeyi çaldımdı taşa
Namusu vermişim beşe
Başımı SENİN yoluna
Kese kurbana yorarım
Ey “kul” hakikatli yarsın
Ahiliğin başta olsun
Mü’min kullar neyin olsun
Yaza ümmete yorarım
Ümmet aşkım kavidir bak
Kavi ne ki öldürür bak
Sünnet ile yandırır bak
Aşkı Rasule yorarım
Güler isem sendendir bu
Ağlar isem derttendir bu
Ağu içsem candandır bu
Canı ümmete yorarım
Gül Muhammed’im muhammed
Can boğazda “Ya Muhammed”
Nur Muhammed’im gel ahmed
Canı vermeğe yorarım
ahi kul ahmed’e nasib
Ahbeptu kadehini içermiş divaneler
Ahirette alaf saçarmiş dost pervaneler
Hakk’ın kudreti yedi cehennemi nar eyler
Ol nar aşığın narasından kaçarmış dostlar
“Doldun mu” derse Hakk şikayeti aşıklara
Takati yoktur cehennemin şol aşıklara
Hakk Teala varayım ol meramımdan yana
Aşık say ki yaşlarımdan döne ateş suya
Aşk satarım çık dükkanımı arşa kurmuşam
Gözyaşım derya “hay” kademine yüz sürmüşem
Kaçar olsun inşaallah ahından yedi sema
Göçer olsun inşaallah aşkından şerri cefa
Hakk saki oluptur mey içirir peymaneden
Ev bark çoluk çocuktan, kıldırır divaneden
Vücudumdan kaçar mı şeytan Hakk’ın fehmiyle
Cürmümden isyanıma karar sekinetiyle
Ol kapı ki aşk derler Hakk sana açmış ola
Kadir-i mutlak ol aşkını gönlünde kıla
Lütfi ihsan ile aşıkları sultan yaza
Sultan kim yolunda kaim Hakk’a canan yaza
Meyden bir katre sundu Sübhan’ım açtı kalbim
Zikrin bin bir sırdır ol sırrına kadem kalbim
Her aşk bir köle arar, bil bu sırrı gılman kim
Cennet nedir, aşık kastı nicedir, rıza kim
Allah deyu kalksa kabirden alem yanarmış
Sevi kuldur deyu Rahman’ım yalnız severmiş
Seherlerde yaş yerine kan dökermiş dostlar
Hamdeylese lanetli şeytan kaçarmış dostlar
Vaadine yoktur güman söyler kendi Cemal
Yalnız aşık olmaz lütf ile yola koy Cemal
Sen feryad ederken garipler elinden tutar
Aşk ile şevk şarabı içmek tasından tutar
Ahi kul ahmed aşk özündür aşksız kalma sen
Aşksız olan cahilin işin cehle koma sen
Arş ve kürsi bekler sahibini bir vecd ile
Levh ve kalem yazar sadıkını bir çeşm ile
Aşksız gelen aşkı dünyadır Hakk’tan bigane
Hakk’sız gelen yarandır yedi tamu civane
ahi kul ahmede nasib
Her daim anarım seni
Kararım yoktur Allah’ım
Can dahi bilirim seni
Cananım yoktur Allah’ım
İsmi Baki olan sensin
Dilde yadı olan sensin
Gönül dahi koyan sensin
Nizaım yoktur Allah’ım
Aşkına düşen abdallar
Kendine gelmez aşıklar
Zikrine dönen mürşitler
Bela’ım yoktur Allah’ım
Sen yarattın kamu alem
Ol deyince oldu hemen
Doğrulunca ruhu adem
Olduğum yoktur Allah’ım
Malik-ül mülk benim dedin
Veresiye verdim dedin
Emaneti cana yettin
Emanım yoktur Allah’ım
Dile destan ele bostan
Güle mestan hele canan
Baha kıldın aşka düşen
İhlasım yoktur Allah’ım
Aşkı bilmez kullar öle
Bag-ı bostan döker gide
Bağ-ı irfan cehle düşe
Çerağım yoktur Allah’ım
Aşık olsam derya deniz
Canım versem Hakk’a ikiz
Bağı bostan gülistanız
Dikenim yoktur Allah’ım
Cemaline aşık gerek
Kullarına rahmet gerek
Bağışına ahmet gerek
Salatım yoktur Allah’ım
Bahar gelse yaza varmaz
Güler isem ömür yetmez
Senden ayrı düşmek olmaz
Fermanım yoktur Allah’ım
Dertli olan kullar aşkı
Seherlerde gözü yaşlı
Ağıt yaktım ümmet yahşi
Mihengim yoktur Allah’ım
Adem dedin cennet koydun
Kerem edip havva verdin
Elma deyu günah yazdın
Helalim yoktur Allah’ım
Aklım fikrim şaşa dura
Ahlak için islam ola
Yüzyirmidörtbin nebiye
İnkarım yoktur Allah’ım
Musa dedin kelim kıldın
Turda nurun ile yaktın
İlyas ile feta ölçtün
Bildiğim yoktur Allah’ım
İsa hazret meryem ile
Meryem dahi rahman ile
Çarmıha ger ferman ile
Öldüğüm yoktur Allah’ım
Muhammed Mustafa kulun
Geldi sonunda İslamın
Ümmetedir muhabbetin
Mahrumum yoktur Allah’ım
Ahi ahmed ister seni
Lütuf göster cemal demi
Aşık sayıp abdal de ki
Ölesim yoktur Allah’ım
*
ahi kul ahmed’e nasib
Riyaset eyle, talip aşık olasın
Teberrük eyle güzel sözüm tutasın
Kan revan eyle, yaşlı gözler uykusuz
Teberrük demi kamil sözü bilesin
Bu ne iştir ki taliplerde yok ihlas
Teberrük ola kamil kim Hızır-İlyas
Bir mürşide er durup deme gavs-gıyas
Teberrük şundan beri ol, ümmet kıyas
“Talibim” deyu ortaya çıkarlar hem
“Teberrük” der de namahreme bakar hem
Gönüllerde saflık a’raz olmuş kirden
Teberrük bilmez, kişi malı yemekten
“Hizmetim kavi” deyip “talip” yazdırır
Teberük ne, haramı helal yazdırır
Gözlerinde yaş yoğken ümmet saydırır
Teberrük etmez, halk içinde sövdürür
Zahidlik kime kaldı, ağlar yaşı yok
Teberrük kılmaz gönlü gamsız cevr-u yok
Her hilesi bir çıkara vara dursun
Teberrük kılmaz, Hüda’ya çıkadursun
Gönül nur olmayınca “talibim” deme
Teberrük talibedir ki inci neme
Ol taliplerin Hakk’a açılır sırrı
Teberrük sırradır ki aşktan olur nuru
Sufiye benzer de kıyametten korkmaz
Teberrük etmez de helal haram üzmez
Riyadır tesbihi cümleyi kandıra
Teberrük için gözyaşı dökmez Hakk’a
Hak rızası, aşk derdini bilseydiniz
Mahşerde rezil olup aşk neyleseniz
Aşka düşen Hakk cemalin görür imiş
Sarhoş olup “Hu” zikri vuslatın imiş
Hakk’tan dilerim Hakk yoluna geleni
Şeytan yarandır şer yoluna varanı
Şer yolundan çaldım Hakk yoluna saldım
Mustafa’ya müştak oldum biat sundum
Süslü evlerde ahir zaman ümmeti
Nefs ve heva bozar anın huy örfünü
Şan ve şöhretle dik tutarmış boynunu
Ten ve nefs bilmezmiş edep kıl kârını
Dünya fani bilmeyenler bu ümmetin
İbret almaz neyi olur gidenlerin
Gözle görüp iliştirmez erenlerin
Nazara girip sakınmaz haramların
Doğru yolu kim terkeder şeytan yardır
Pîrim diye etek tutmak lanet şerdir
Sabah akşam lanet çarhı ile görüşe
Şeytan dost edinir kulunu işrete
İman ile İslam’a gül çiçek ahmed
Ölmem diye mevlaya bir kader rahmet
Ömür aktı gitti ey gafil zamandan
Kaç bahar yaşadın sen gül-ü çemenden
Vakt erişe emanet uçmağa dura
Can verende lanetli şeytan pir ola
İmana talep kılar rüşvetle şeytan
Gönül halini sormaya varmaz candan
Tövbe yoktur gayri Mevla kabul etsin
Allah demek yetmez Rahman elin tutsun
İsyan ile cürme yol almakta başsın
Bu düğümü bir pire varmakla çözsün
Ey ahi ahmed kaç pirden el aldın sen
Kaçını zayi ettin şeytana gülşen
Perdeler hicap güller eyvanda koksun
Rahman’ın derdi kullar arşında gülsün
“Kul ahmed” sözünü cehle açmaz imiş
Cahilin pulu “ahi”ye geçmez imiş
ahi kul ahmed’e nasib