İnsan neden sürekli bir başka insanı ister yanında? Başkalarının desteğine ihtiyaç mı duyar? Onların varlığı sayesinde mi ayakta kalır? Onlar olmadan mutlu olamaz mı?
Kötü zamanlarında yanında olmasını, ona yardımcı olmasını mı ister yanındakinden? Yoksa hiçbir şey yapmasa bile, yanındakinin onu anladığını, yanında olduğunu bilmesi yeter mi bir kişi için? Peki ya iyi zamanlarda? O zaman da bu iyi halini paylaşmak istemez mi?
Peki ya kaybederse O ‘nu ? Ya da O, kendisi gitmek isterse? O zaman ne yapar? O’nu tekrar kazanmak için gayret mi eder, yoksa gitmeyi istemesine saygı duyarak kabul mu eder bunu ? O kişi artık yanında olmasa, neyin anlamı kalır? Paylaşacak bir dost olmadan mutluluğun bir anlamı var mıdır? Peki ya katlanacak bir zorluk varken, dayanacak bir dost yoksa katlanmanın, çabalamanın bir anlamı yoktur elbet…
Bir insanla dost olmak, isteyerek yapılabilecek bir şey değildir. Eğer o kişiyle karşılıklı bir sevgi, güven, yakınlık hissediyorsanız dost olabilirsiniz; isteğe bağlı olarak birini sevemez, ona güvenemezsiniz. Bu yakınlık öyle bir anda olmaz ama bir zaman geçer, o kişiyi gözlemlersiniz, bazı davranışlarını, huylarını öğrenirsiniz.
Bazı güzel özelliklerini görürsünüz, takdir eder ve belki bunları kendinizde de görmek için gayret edersiniz. Kısaca o kişiyi zaman içinde tanırsınız. Bir çok insan tanırsınız zaman içinde fakat O kişi herkesten farlıdır. Dostlukları ve dostları özel ve değerli yapan da budur zaten. Herkesin dostunuz olmaması…
İnsanın bir dostu olması gerçekten çok önemlidir. Çünkü hayatta bazı şeyler sadece paylaşılınca değe kazanır, bazı sıkıntılar anca paylaşıldığı zaman aşılabilir. Fakat bir insan başka bir insanı “ bir dost, bir kardeş” gibi görüyorsa, değerli olması için o kişi uğruna bir şeyler yapması ya da bir şeyler paylaşması şart değildir.
Gönülden sevilen bir dost, isteyerek ya da istemeyerek ne kadar uzakta olursa olsun, esasen gönüldedir; ve O’nun değerini hiçbir şey değiştiremez. İnsan hayatı boyunca bir çok durumu ve ruh halini yaşar. Kimi zaman her şey yolundadır, kimi zaman değil. O halde gönlü iman ile imar etmeli ki bu dostluk listesine kim girerse veya çıkarsa hep aynı seviyede kalabilsin.
İşte dinimizin Allah için sevin ve Allah için buğz edin denmesindeki maksat budur. Ayrıca “insan sevdiği ile beraberdir” hadisi de sevilenlerin ayrılsa bile kolay kolay gönülden çıkmadığını da göstermiyor mu? Ayrıca insan severek sevilir dinimize göre. Bir başka deyişle insan mutlu ederek mutlu olur deriz inancımıza göre.
Artık hangisini seçerseniz seçiniz yolunuzun çıktığı yerler dostlarınızdır. İnsan Allaha gitmeden dostluk edinmeye kalkarsa karşı karşıya gelerek omuzlar kırılabilir. Gerçek dost Allah olduğu için bu süzgeçlerden geçen dostluklar dostları yan yana kardeş de yaptığından kırılmaz kokuşmaz, bozulmaz.. Ne mutlu Allah için sevenlere…Ne mutlu suya değil mermere yazılan iksirli kelimeye = DOST
Fakat insan bunu zayi olacağını bile bile suya yazar. bu suya bir taş isabet ederse hemen de bozulabilir. bu yüzden bir mermere yazmalısınız ki kolayca bozulmasın.
Dost dosta değil dosttan dosta bakar
Alır rahmet döner halka nur saçar
aşık ahi kul Ahmede nasib olmuştur
Karşımızdakine duyduğumuz sevginin karşılığını alamamak her zaman yaralar bizi. Karşılıksız sevmeyi beceremeyiz bir türlü. Belki de bizim yaratılışımızda olan bir şey bu. İstediğimiz gerçekleşmeyince sanki dünya başımıza yıkılır. Dünyanın en dertli insanı bizizdir o an. Yemekten, içmekten, konuşmaktan, gülmekten kesiliriz.
Böyle yaparak karşımızdakini üzmüş olacağımızı düşünürüz; ama çoğu zaman durum beklediğimiz gibi değildir. Halimize bir anlam verilememiştir… İnsanların duyarsızlığından şikayet ederiz bu sefer, nankörlüğünden bahsederiz; fakat hiç sıra bize gelmez nedense. En masum bizizdir her zaman. Hakkı yenen, gözü yaşlı, gönlü kırık bırakılan bizizdir. En haklıyızdır, kimsenin bizi anlamamaya hakkı yoktur.
Zorunlu olarak herkes bizi dinlemelidir. Ne de hoşumuza gider arkadaşımıza ya da bir yakınımızın duyduğumuz acıdan, yaşadığımız olaylardan dolayı bize acıması, “Ah, vah” nidalarıyla bizi teselli etmeye çalışması… Onun da bize hak verdiğini görürüz ya, rahatlarız, dünya bizim olmuştur, zafer bizimdir. Acaba, zafer bizim midir? Üzerinden zaman geçtikçe unuturuz. Sonra bir an gelir.
Tekrar aynı şeyleri yaşarız. Dünyanın en acılı insanı, haksız karşı taraf ve bizi dinleyip hak veren insanlar… Peki, bu böyle sürüp gitmeli midir? Hiç mi çaresi yoktur? Hayır, dert varsa elbet şifa da vardır. Şifayı bulmak için de aramak lazım, aranılacak yeri bilmek lazım. Önce bir kendimize bakmamız, bir öz eleştiri yapmamız gerek.
Amacımız temelde beklentilerimizin gerçekleşmesi mi; yoksa mutluluğa giden bir yol bulabilmek mi? Herkesin bizim emrimizde olmasını istemek mi, bir arkadaşın derdini dinleyip gözyaşını silmek mi ve bunu “ o da benim için yapsın” diye yapmak mı; yoksa “ varsın yapacak olsun veya yapmayacak olsun ben bir insan, bir vicdan sahibi olarak, bir abla, bir ağabey, bir kardeş olarak kendimi ifade edebiliyor muyum, benim için önemli olan bu” diyebilmek mi?
Hep “seçim sizin” “ siz olmazsanız hiçbir şey olmaz” denir; ama bir şeyler olmadı mı da siz, siz olmazsınız. Hep gözünüz dışarıyı sorgular: hakim olur yargılar, ceza kesersiniz, bu cezayı ne kadar tatbik edebilirsiziniz orası meçhul…
Yine aynı noktada, başladığınız noktadasınız:
İlave etmeliyiz. Bu altıncı maddenin yaşamsal gerekçeleri üzerine Mehmet adlı okuyucumuzla sohbet ettik; ve işi başından iman saikiyle davranışlarımız yönünden tekrar ele alalım dedik;
Babasının inancı zayıf olduğu için yaşanan olayların sonucu konusunda lise 3’te okuyan Mehmet’e verebileceği pek bir şeyi yoktu. Sadece o’na “Doğru sebeplere sarıl” diye öğüt verirdi. Bir gün bu sözü en güvendiği arkadaşı ahi kul ahmet’e açmaya karar verdi.
Kendisine babasının söylediği bu sözü aynen aktardı ve ne düşündüğünü sordu. Ahi kul ahmet’in cevabı gayet basit ve netti. Biz şöyle dedik: “Doğru sebeplere sarılmak doğrudur. Ancak bu yeterli değildir. Doğru sonuçların alınması için Allah’ın da bu sebeplere müdahil olması gerekir. Yani sonucu daima Allah belirler. Bunun adı tevekküldür. İşte bu, imanın önemli bir cûz’ünü teşkil eder.
Bir müslüman sebeplere bağlanmakla birlikte Allah’a dua ederek o sebeplerin doğru etkiler yapmasını ümit eder. Yani sebebin doğru hareketini Allah sağlar. Dolayısıyla dua, sebeplerin üstündeki ana unsur haline gelir. Kim bu duayı ihmal eder ve yararsız bulursa kişi küfre gider. Müslümanın unutması ise sünnetullaha güvenmesiyle olur ve pek zarar verdiği söylenmez. Sünnetullah, Allah’ın koyduğu hareket yasalarıdır. Ancak takva sahibi bir insana Allah’ı unutmak yakışmaz. Normal halk ise genellikle Allah’ı unutarak Sünnetullaha göre konuşurlar. Doğrusu her işi Allah’a bağlamak ve O’ndan bilmektir.
Bu yüzden;
Bir işe başlamadan önce, İnşallah
Kendimize güvenirsek, Evvelallah
İşe başlarken, Bismillah
İşten vazgeçersek, Eyvallah
Sonuna kadar gitmek istersek, Ya Allah
Canımız sıkılırsa, Fesübhanallah
İşe coşkuyla sarılırsak, Allah Allah
İşi başarıyla bitirirsek, Maşallah
İşi başaramazsak, Hay Allah” deriz.
Mehmet: Ahi kul ahmet’ sen bu kadar sözü nasıl hatırında tutuyorsun?
Ahi kul ahmet: İnsan yaşadığını unutmaz.
Mehmet: Ne yani sen yaşadığın her şeyin dini olduğunu mu söylüyorsun? Dünya yaşamı diğer yaşamdan farklı değil mi?
Ahi kul ahmet: “İşte anlaşamadığımız temel nokta bu, Mehmetciğim. Biz her meseleye onun ilahi yönüyle bakarız. Bir fizik dersi bile bizim için dünyalık bir ders olmaz. O da Allah’ın yarattığı kanunları inceleyen bir bilim dalıdır diye Allah’ın nazarıyla bakarız.
İlimleri dünyevi ve uhrevi olarak ayırt edenler, insanlara ve İslam’a büyük zarar veriyorlar. İslam’ın geliştiği 12. Yüzyıla kadar insanlar evlerindeki kitap ciltleri sayısıyla kendi aralarında övünür olmuşlardı”
Mehmet: Her şeyini dine bağlamak seni sıkmıyor mu?
Ahi kul ahmet: “Beni dünya ayakkabısı sıkıyor. Din ile yalnızca Allah’a bağlanıp diğer bütün kötü şeylerden kurtulduğumu hissediyorum. Büyük İslam Alimi Kuşeyri’nin bu konuda çok ilginç bir sözü var.
O şöyle diyor: “Özgürlüğün hakikati kulluğun kemalidir.” İşte her şey bu sözlerin içinde saklı. Sen kendin dışında her şeye bağlısın ama ben benim içimde bir tek ben’e yani Allah’a bağlıyım. İkinci bir vazgeçemediğim Allah’ım yok. Benim Allah’ım bir tane, ama senin Allah’ın yüzlerce. Hangisi daha kolay sana göre?”
Mehmet: Şu an inanç yapımın çatırdadığını hissediyor gibiyim. Söylediklerini düşüneceğim.
Onbeş gün sonra.
Mehmet: Sevgili kul Ahmet abi; bir babaya itaatin kolaylığını görünce bir tek ilahın kulluğu da kolay olmalı dedim. Bir de her vazgeçemediğimi üstümde gördüm ve ilahım sanıp onun yokluğu ile terk ettim. Bu şekilde tek ilah Allah kaldı. Sahi ya seni nasıl sevmeliyim.?
Ahi kul Ahmet: Ortak nokta olan Allah’ı bulduğuna göre buraya pergeli koy ve her sevdiğini bu Allah Rızası çemberinde sev. İnsan dosta değil dosttan dosta bakmalı, alıp rahmet halka nur saçmalı. Ayrıca siz Allah’tan ne bekliyorsanız Allah da sizden bir şeyler beklediğini unutmayınız. İlk adımı bazen O atar bazen siz atmalısınız. kıymetli olan önce sizin atmanızdır. Diğerleri joker kullanmış gibi olur ki bu daha az değerlidir.
İnsan inandıkça uçar.
Kuşlar uçtukları zaman yaşarlar….
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Selâmün Aleyküm
Hakk yolunda ilerlemek için yapılabilecek bazı mülahazalar:
- Cuma günü mübarek bir gün olup, ibadet ve kul haklarında büyük hata olmazsa, iki cuma arasındaki günahlar affolur.
- Hırıstiyanlar kainatın yaratılış günü dediler gidip pazarı seçtiler. Yahudiler de cumaertesini seçtiler. Müslümanlar ise Medine’de Hz. Rasulüllah gelmeden toplu namaz kılmak istediler ve bunun için Cuma gününü seçtiler. böylelikle en bereketli doğru günü Müslümanlar bulmuş oldu. Haz. Rasulüllah da bunu doğru bulup uydu.
-Bu günde salavatı artırınız buyurdu Rasulüllah
-Cuma Müslümanlığı diye bir şey yoktur İslam’da. namaz her gün 5′er 5′er kılınır. kılmayanın borcu affolur diye bir şey yoktur. o ALLAH’a kalmış bir şeydir. Hadis’te ; 5 vakit düzenli kılıp büyük günahlardan ve kuyl haklarından kaçınanlara Allah’ın cennet sözü vardır. 5 vakit kılmayana sözü yoktur. dilerse affeder dilerse azap eder buyuruldu.
- İtikad boyutunda Allah’ın işine karışmayınız. Sizin zulüm gibi gördüğünüz şeyin arkası hayır olabilir. Bu yüzden olayları yargılarken acele etmeyip sonunu bekleyiniz. her gamda bir nimöet, her nimette bir gam gizlidir. Hiç bir şey zuhur ettiği gibi değildir.(Kehf suresinde Musa as ile Hızır as ın yolculuğunu daima hatırda tutunuz.. Her hafta cuma günü bir defa Kehf Suresini okumak kişiyi bir hafta belalardan korumaya vesile olur. Bu sure korku çeken insanlara özellikle küçük çocuklara şifa olarak da okunabilir. Yalnız okuyanın da ağzı biraz temiz olmalı. Okuduğum çocuklar korkudan kurtuldu. siz de gayret edin, Allah duanızı boş çevirmez)
- Seven sevdiğine tabi olur. Allah’ın ve Rasulünun her emrine itirazsız tabi olup yapmaya çalışınız. severek yapamıyorsanız iman kalbininize sinmemiş demektir. Hadisler bu yöndedir. dikkatli olunuz.Dininizi şikayet etmeyiniz. Yapabildiğiniz kadar yapınız. dine güç yetiremezsiniz.
- Allah’ı seviniz. İnsanlara sevdiriniz. Allah’tan korkmak demek onun gazabından korkmak değildir. Allah’a muhabbet edenler Allah’ın muhabbetini kesmesinden korkarlar. İşte korku budur. Ben ömrü hayatımda gençlik dönemimde bir gün günah işledim. Rabb’im bana hiç gazabını göstermedi. sadece sevgisini rahmetini üstümden kesiverdi. O yıllarda da keşfim açık olduğu için bu eksikliği hemen hissettim. Rabb’im bana sırtını dönmüştü. Sevgilimin sırtını dönmesi o kadar çok ağırıma gitti ki yollarda perişan oldum. önce günahımdan dönüp düzenli ve gözyaşlı tövbelerim bir ay sürdü. bir aydan sonra dualarımın kabul olduğunu ve bu durumun sona erdiğini hissettim. bu durum bütün ömrümde bir defa oldu. buna rağmençok çeşitli anlamlar için günde 500 estağfirullah çekerim.
haz. Rasulüllah’ın günahsız olmasına rağmen günde 70 veya 100 defa çektiğini hatırlarsanız bunun yalnızca tövbe için olmadığını anlarsınız. hakk yolcuları yükseldikçe benlik zorlamasına uğrarlar. yaptıklarını kendinden bilme eğilimi artar. bu benliği kırmak için estağfirullaha ihtiyaç hasıl olur. bir de günü gününe eşit olmayacak derecede gayret ve ihlaslı olan kişi bugün ilerdeyse dün geride olmuştu. o halde o geriye bir estağfirullah demesi gerekmez mi?
- Allah’ın adını anmadan peygamberi dahi sevmeye kalkmayınız.
- Allah’a dua ederken kendinizden çok ümmete dua ediniz. Bize verilen özel dua şöyledir. sizler de edebilirsiniz. (Allah’ım, Rahmanım, Sübhanım, Sultanım, Zülcelalim. Ya Rabbi Ümmeti Muhammed, Ya Rabbi Ümmeti Muhammed… diye sadece son tekrar eden kısmı tekrar edeceksiniz. (100 ila 500 arası olabilir) kendinizi özel duadan biraz geri tutacaksınız. ve Ümmet sözünden
payınıza ne düşerse ona razı olacaksınız. Bu fakir kardeşiniz şu geçtiğimiz 5 aydır kendisine verilen bu duayı gözyaşı ile yaptı. Hiç kendine dua etmedi. ümmete ettiği duadan ne payına geldiyse ona razı oldu. bundan 15 gün önce Rabb’im beni gökyüzüne çekti. Sonra bir kuşak nur içinde ayak tırnağımdan girip saçlarından çıktı. ve bana bu sağlıktır denildi. bu dualardan ümmete ne fayda ulaştı o bana bildirilmedi. bunun anlamını ümmete aynı iştiyakla dua edebilmem için olduğunu düşündüm. ancak çok faydanı Hakk rızasından sadır olduğunu kalbim söylüyor. bazı sırlar da beraberinde elbette.
- Tevhid; Allah’ın varlığına ve birliğine inanmakla bitmez. Allah’a “Kural Koyucu” olarak “boyun eğmek” de gerekir. Laiklik, Kur-an’ın devlete olan hükümlerini inkâr etmek demektir. Bu durum, Kur-an’ı ve kitaplara imanı inkâr etmek olup, küfür anlamına gelir. Laikim diyen kâfir olur. Bu konu insanlarla konuşulurken aynen söylenmeli, ancak küfür kısmı söylenip kâfir kelimesi söylenmemelidir. Fikir hedef alınmalı fakat şahıs incitilmemeli. Bu prensip bütün konuşmalarda uyulması gereken İslâmi bir kuraldır.
- Her beşerî ideoloji “TAĞUT”tur. Allah’ın görevleri TAĞUT’a verilerek şirk oluşturulur. Bu yüzden kimi sevdiğinize dikkat etmelisiniz. (bazı TAGUT’lar şunlardır. liberalizm, sosyalizm, komünizm, milliyetçilik, kemalizm, batıcılık, ulusçuluk, aşiretçilik, milliyetçi hareket partisi, cumhuriyet halk partisi - bu parti Cehennem partisi olarak görünmektedir ) bunlardan ve bunları savunan partilerden uzak durunuz. Yukarıdaki TEVHİD yorumunu tekrar okuyunuz.
Mülk O’nundur. O halde Malik de O’dur. Hüküm koyma hakkı da Malikindir. O halde Allah’ın kanunları yeryüzünde geçerli olmalıdır. Kim bu amacın dışında bir amaca hizmet ederse küfre gider. kim başka bir ideoloji içinde yer alırsa TAGUT içinde ŞİRKE gider. Müslümanın bunu bildiği halde bulunduğu yerde İslam’ın, Allah’ın kurallarının geçerli olması için uğraşmazsa (cihad etmezse veya cihad arzusu olmadan) ve öylece ölürse münafıklığın bir şubesi üzere ölür (Hadis)
- Hiç kimse bir ülke kurtaramaz. Allah’ü Teâlâ Bedir Savaşı’ndan sonra “Sen atmadın, O attı” diye ayet indirdi. Hz. Resûlüllah bu savaştan sonra “Esteğfirullah” dedi.
- Başka insanların putlarına küfretmeyiniz. Ülkeyi kurtardı diyene kötü söz yok. Daima yapılan yanlışlığa dikkat çekilmeli. İnsanlar karşıya alınmamalı.
aşık ahi kul ahmed yaptı bu sohbeti
Bir terzi kenar mahalledeki sakin yerinde Allah ne verirse alıp gül gibi geçiniyordu. Ona göre şehrin merkezinde yer tutanlar hırslı olanlardı.
Ona göre “iki ölç bir kes” demek bir terzilik düsturuydu. Fakat eski büyüklerin sözünden sual olunmazdı. Allah bile bir ağız iki kulak vermişti. İki ölçmekten maksat iki düşünmek de olabilirdi. Gerçekten akıllı insanlar çok düşünür az karar verirlerdi.
Böyle yapmayan insanlar yaptıktan sonra hatalarını keşke diye düşünürlerdi. İyi düşün terzisinin önemi buradan geliyordu. Her müşterisine iyi düşün demeye utanıyordu. Fakat iyi düşünmeyen bir çok müşterisi “keşke, keşke” diyerek bu terziye geliyordu. Hatalarını burada arıyorlardı. O ise şöyle söylüyordu. “Bakın Allah’a iman sabrı artırır ve ona güvendirir”
Namaz ise daha da artırır. Akıl doğruyu düşünür ama kararı irade verir. İrade ise önyargılardan ve bazı olumsuz duygulardan etkilenir. Bu yüzden kişi doğru karar veremez. İşte namaz iradeyi güçlendirir. Normalde akıllı olmak ileriyi düşünmek anlamına gelir.
Biz, “iki düşün” demekle yaptığınız işin hem dünya hem ahiret işini düşünün demek istedik.”bir kes” demekle de karar verdiğin bir işi uzatmadan ve ikilemeden başla ve bitir demek istedik. Çünkü bir iş uzarsa maliyeti artar. Şimdi siz de iki düşün bir kesin. İnsanlar Allah’a gönül verirlerse bir terzi bile öğüt alınacak bir insan olurmuş demek ki…
TEVHİD: Allah’ın varlığına ve birliğine inanmakla bitmez. Allah’a kural koyucu olarak kabul edip “boyun eğmek de” gerekir. Devlette uygulanmasın demek Kuran’ın yarsını inkar etmektir. Böylece Kitaplara iman inkar edilmiş olur ve bunu yapan/düşünen/katılan küfre düşmüş olur. yani kafir olur. Allah ise bu şirki tövbe etmeden affetmez.
aşık ahi kul ahmede bunları yazmak nasib olmuştur
Bakmayın siz benim ağladığıma
Bir ataş düştü ciğer’mde yarem var
Döner döner yanarım da yarime
Bir ataş düştü ciğer’mde yarem var
Kızılırmak gibi çağlar akarım
Yel estikçe rayihalar kokarım
Üç gün güler isem beş gün ağlarım
Bir ataş düştü kalbimde yarem var
Allah kahretmesin böyle zalimi
Aleme rüsvay etti gör halimi
Kafir etmez ettiğin şu zulümü
Bir ataş düştü gönlümde yarem var
Yar göçünü denklemiş seher vakti
Gül takarmış başına göçer ahdi
Altun asbap yumuş zülfü taraklı
Bir ataş düştü sarımda yarem var
Bakar oldum yar göçünün ardından
Beyler komaz şu yaylanın gülünden
Giri versem ak gerdanın koynundan
Bir ataş düştü koynumda yarem var
Düşer oldum toz topraklı yollara
Karışaydım boz bulanık sellere
İsmi cismi bilinmedik illere
Bir ataş düştü bağrımda yarem var
Ahdim kaldı şu gelinin yanında
Canım tüter bir gecenin harında
Güller açar çift memenin ucunda
Bir ataş düştü tenimde yarem var
Karanlık gecede çıkıp gelesin
Dereyim gülleri vakti yetesin
Kollarım üstüne yatıp kalasın
Bir ataş düştü canımda yarem var
Döne döne teneşirde yunayım
Kimse bilmez cahile post olayım
Kâfur içtim Rahman’a dost olayım
Bir ataş düştü kullukta yarem var
Gurbet ile gidersem anmazlar
Güzel ile bağrı başlı komazlar
Memesinde çakır diken bilmezler
Bir ataş düştü gülümde yarem var
Salınırda benim yarim salınır
Hasret kaldım ciğerciyim bölünür
Akıbeti bu dert beni öldürür
Bir ataş düştü ömrümde yarem var
Kırata da yavrum yol mu dayanır?
İkrar vermez isen yiğit darlanır
Yarın kara toprak örter söylenir
Bir ataş düştü sorgumda yarem var
Karakaş altında sürme nazeyler
Güzel gül elinde ele sazeyler
Mene sen diyende cane yazeyler
Bir ataş düştü haremde yarem var
Ak kolları sala sala yürüsün
Al fistanı yare diye sürüsün
İnce bele yiğit kolu sarılsın
Bir ataş düştü böğrümde yarem var
Ahi kula ahmed yazar yareler
Vera kıla rahmet düşer çareler
Güzel sene düştüm bilmem niceler
Bir ataş düştü zühdümde yarem var
Kul ahmedin derdi bitmez şöylece
Kim ne bilsin feta örter boyluca
Kaç garibin ahı düşer fakrına
Bir ataş düştü sırrımda yarem var
aşık ahi kul ahmedin nasibidir
ne yaşarsan ne bulursun?
sona gelen ne yapar ne umar ne bulur?
Bu kitabın sonu yoktur.
Sonu başındadır.
Her baş bir son doğurur.
Lakin her son bir baş doğurmaz.
Siz yolda dikenli de olsa ısrarla doğruluk şarkısı söylerseniz sonunuzdan binlerce baş doğar.
Dön başa dön başa başların Rahman’dadır.
Son dedimse ağlama güllerim cennettedir.
Sa’y dedi Rahim olan Allah
Cennet yolundadır.
Şefaatin dahi kıldığın namazdadır.
Peşini şeytandan vadeyi Hakk’tan bulasın. Bal için beklerken, bok için sıradasın. Niye?
Bir hikaye: güneydoğuda iki komşu köyde iki genç yaşarmış ve arkadaşmış bunlar. Gel zaman git zaman biri okumuş imam olmuş, diğeri de hırıstiyan bir aileden geldiği için gitmiş okuyup papaz olmuş.
Derken bir gün imam olan bir rüya görmüş ve arkadaşını çağırıp anlatmak istemiş. Buluşunca başlamış anlatmaya imam olan. Demiş ki rüyamda senle ben uçuyorduk fakat sen benden daha yüksekte uçuyordun deyince papaz olan demiş ki, bak işte görüyorsun bundan da belli ki benim yolum seninkinden daha doğru demiş.
Berikisi anlatmaya devam etmiş. Daha da yükseklere çıktık yine swen benden daha yüksekteydin deyince o sözünü tekrarlamış. İmam devam etmiş derken düşmeye başladık fakat sen yiner yüksekteydin deyince berikisi üstünlüğünü tekrarlamış. İmam en sonunda şöyle demiş. Derken demiş ikimizde birer havuza düştük. Ben bok havuzuna sen ise bal havuzuna düştük deyince papaz bak yine ben üstünüm benim yolum doğru deyince imam şöyle demiş.
Fakat demiş ikimizde havuzlardan çıktık ve ben seni yaladım sen beni demiş. Ya dostlar işte böyle. Bu kitabı hayatı okudum da elime bir şey geçmedi demeyin. Ya tekrar edin okuyun ya tefekkür edin ya da ibadetin arkasından Cenab-ı Hakk’a dua edin ve bekleyin.. Boka da düşseniz bal yalamanız kuvvetle muhtemel. Boka itiraz edip durmayın. Zira Allah’ın işleri daima bir hesap üzeredir. itiraz eden kendini yanlış yerde bulur. uzağa bakan ve hali,ne şükreden kazanır. zira ALLAH’ın işine karışılmaz. Hesabın dışına çıkmayın yeter. O merhametini göstermek isteyecektir sabredenlere. kısa vadeli zevk ve uçkur hesabı yapanların uzaklardan bekledikleri fazla bir şey yoktur. onun için bala da düşse o kişinin yalıyacağı boktur vesselam..ancak boka düşmüş bir müslüman ise sabrederse bal yalayacaktır eminim.
yanlış yapmayın!!
aşık ahi kul ahmede nasib olmuştur.
NEDEN GÜZEL İNSAN?
NEDEN GÜZEL AHLAK?
BU KİTAP BİR GÜZEL AHLAK KİTABI MIDIR?
EVET…
Cenab-ı Hak bir Hadis-i Kudsi’de bilinmeyi murad ettiğini (ahbeptu-muhabbet etmek) bunun için de kainatı yarattığını belirtiyor. Bu hadiste iki unsur göze çarpıyor. Birincisi muhabbet, yani aşk.. İkincisi ise bu aşkın hayat bulması için gereğini yaptığı yaratma fiili. Yani, iş..
İşte Cenab-ı Allah aşka uygun iş yaparken öylesine merhametli davrandı ki, suların tatlılığı, denizlerin orantısı, mevsimleri meydana getiren dünyanın eğimi gibi binlerce şeyi rahman sıfatı ile bezedi denilebilir. İşte bu Allah’ın merhameti ve yiğitliği sayılmalıdır. Bütün evrenin düzeninde büyük bir merhamet gizlidir ve mücadele diyenlerin aksine yardımlaşma mevcuttur mahlukat arasında. Dalgıçlık yaparken yaraladığım balığa diğer balığın gelip onu itikleyerek taşın altına sokmasını hiç unutmuyorum. Allah merhametle yarattığı dünyada insandan yine merhametli olmasını istemektedir aslında. Hadis’te bile “din merhamettir” buyrulmadı mı? Demek ki istediği yiğitliği dinin yani İslam’ın içine koydu ve bekledi. Bu onun bizi toplum olarak kaynaştırmasının da kaynağı idi. Ve “müminler kardeştir” deyince müminler namaz da kılması gerektiği için sevgili oluyorlardı.
ALLAH yine bir ayette Rasulüne “….. katı kalpli olsaydın etrafından dağılır giderlerdi…” buyurdu.
Bir hadiste “ insanlara ALLAH’ı sevdiriniz “ buyruldu.
Bir başka hadiste “ ….. ya ömer canından daha üstün beni sevmelisin” buyuruldu.
Bir diğer hadiste “ahrette bana komşu olanınız ahlakı güzel olanınız” buyruldu.
Bir hadiste “mizana ilk konulan şey güzel ahlaktır” buyruldu.
Sahabe zamanında İslam’ın 5 parçasından en önce gelen güzel ahlak idi.
“Şüphe yok ki sen büyük bir ahlak üzerindesin(Kalem 4)”
“Onun Ahlakı Kur’andı. Sen kuranda şüphe yok ki sen büyük bir ahlak üzeresin ayetini okumadın mı?(Hz.Aişe Müslim)”
“Ben güzel Ahlakı tamamlamak üzere gönderildim”.(Taberani)”
“İslam güzel Ahlaktır, Güzel ahlaktır.”(Beyhaki)
“Güzel Ahlak Dinin yarısıdır.”
“Mü’min güzel ahlakıyla gece sabaha namaz kılan, gündüz ise nafile oruç tutan derecesine çıkar.”
“Güzel Ahlak Hataları güneşin yerdeki kıravı erittiği gibi eritir. Kötü ahlak sarımsağın balı bozduğu gibi ameli de bozar.”
“Nerede olursan ol Allah’dan kork, her kötülüğün ardından hemen bir iyilik yap ki onu yok etsin. İnsanlarla güzel ahlakla geçin.”
“İman’dan sonra Aklın başı kişinin(güzel ahlakıyla)kendini diğer insanlara sevdirebilmesidir.”
“Sizin en hayırlısınız ahlakı en güzel olanıdır.”
“Allah’ım yüzümüde güzelleştirdiğin gibi ahlakımıda güzelleştir.”
“kıyamet gününde mü’minin mizanında güzel ahlaktan daha güzel bir şey olmayacaktır.”
“Allah Azze ve Celle Katında kötü ahlaktan daha büyük bir günah yoktur. Çünkü kötü ahlak sahibi bir günahtan kurtulur başka bir günaha düşer.”
Bugün artık ibadet daha önemli oldu. Namaz kılanın nasıl kıldığı önemsenmiyor ve güzel ahlak ise meziyet haline geldi.
İslam aslında güzel ahlaka ilişkin namaz ve zekat gibi ibadetleri ağır cezalara bağlamıştır. Namazda 32 defa emrin arkasından 20 sopadan eşinden boş sayılmaya, zekatta ise malın bereketinin kaldırılmasından zorla toplamaya ve nihayetinde ahrette sırtlarının dağlanmasına kadar sert tedbirlerdi bunlar. Bu cezalar ALLAH’ın insanları kötü ahlaka bırakmak istemediğini ve içindeki fakirleri de feda edip kimsenin serbest reyine bırakmadığını göstermektedir. Halbuki bozulan ilahi dinlerde iyilik ve ibadetler öylesine bir tavsiyeye dönüşerek ahlak ve içindeki fakirin haklarını korumaktan tamamen uzaktırlar. Adam simith’den makyavelle ve bilmem kime kadar fikri bozuk yeteri kadar fikir babası hırıstiyanlığın kucağına epey pislik bırakmışlardır.
Bunların ortak yanı sevgi üzerine olmalarıdır. Bu sevgiden beklenen ise sevilene itaattir. Allah’ın ve onun peygamberinin emirleri GÜZEL AHLAK üzerine olduğuna göre kişi severek güzel ahlaklı olması bekleniyor demektir.
Neden güzel ahlak sürekli bozuluyor?
Peygamber ve Raşit halifelerden sonra bilgide bozulma başladı. Bu, ahlaka yansıdı. Yerel kültürlerin İslam’ın içine akması bütüncül sistemi bozdu. Müslümanların bağrına sızdı. İslam’a değil. “Sakınan korunur” kuralına uyulmadı. İnsanlar terbiyeden geçmeden İslam’a girdi. Hz. Ömer devrinde Mısır ve İran süratle fethedilince, oralar irfan ve hikmet ile doldurulamayınca felsefe ve mistisizm geldi doldurdu.
İngiliz ekonomisti Adam Smith kendisi bir ahlak hocası olmasına rağmen tuttu “Alçak gönüllülük ve yardımseverlik üretim maliyetini artırır” diyerek bir çok ahlaki değerin gözden düşmesine sebep oldu.
Günümüz dünyamızdaki temel sorunlardan biri insanın kendine büyük hedefler koyamamasıdır.
İnsan uğruna fedakarlık yapacağı bir amaç olmazsa hayatı anlamlandıramayarak gününü gün olarak yaşamak yoluna gitmektedir. Bu durum insanda bazı yanlış değerlerin ön plana çıkmasına yol açmaktadır. Hazzın sınırsız olarak kullanımı daima yeni haz arayışıyla neticelenmekte ve insana tatmin vermeyerek toplumsal anlamda huzur da bozabilmektedir.
Toplumda bilgi ve kararları etkileyen en önemli üç şey, önem, öncelik ve değer sıralaması olduğu artık günümüz insanınca da konuşulur oldu. Ahlaki akıl yürütme ise kararlarda önemli bir paya sahip olduğu ahlaki ilkel seviye kısa vadeli çıkarları düşünülerek karar alırken ortalama ahlaki akıl yürütme ise sosyal düzen görev niyetleri ve gelecek düşüncesine dayanır.
İleri seviyedeki ahlaki akıl yürütme ise hakkaniyet merhamet, acıyı hafifletme, iç güdülere yenik düşmeme, baştan çıkarıcı unsurlara direnç gösterme, fedakar olma, başkaları için katlanma, başkalarının duygularına karşı hassasiyet, adalet ve kimseye zarar vermeme olarak sıralanabilir.
Toplumda belli değerlerin kaybolduğu bir normsuzluk havası varsa toplum kargaşa ve kaosa doğru gider. İnsan daima bir toplumun parçası olma ve öyle yaşamak ister. Hiç kimseye karşı sorumluluk duymayan çağımız sapık insanları toplumdaki değer eğitimin yeterli olmamasından kaynaklanmaktadır. Karl Marxın söylediği “ yıkıcı dürtü, yaratıcı dürtüdür.” bakışı da toplumları ister istemez olumsuz yönde etkilemiştir.
Toplumda oluşturulan değerler arasında bazı doğrusal korelasyonlar vardır. Toplum bunu zaman içerisinde bazen de argo bir biçimde oluşturur ve yaşatır. Bu değerlerin gerçekten sağlıklı olduğunu düşünmekte pek fazla bir yanlış yoktur. Bu adeta bir şeyi bir şeyle tartmak veya sonucunu onunla oluşturmak seklinde bir mizansene bağlı olabilir. Bunlardan bazıları şunlar olabilir.
“Ne kadar ekmek o kadar köfte.”
“Ne kadar özgüven o kadar başarı”
“Ne kadar adalet o kadar huzur”
“Ne tembellik o kadar esaret”
“Ne kadar samimiyet o kadar ikna”
“Ne kadar bilgi o kadar güç”
“Ne kadar kanaat o kadar zenginlik”
“Ne kadar edep o kadar mutluluk“
“Ne kadar merak o kadar ilim”
“Ne kadar erdemlik o kadar insanlık”[1]
İnsanlar bunları adeta bir ahlak terazisi gibi düşünüp bunun dışına çıkanları ayıplamaya hazırdırlar. İşin aslı bu değerlendirme yöntemi çok da yanlış bir sonuç vermez. Zaten doğruluğu toplumca da kabul edilmiş demektir. Bunların daha da yaygınlaştırılmasında demokratik ortamda iyilikler daha çok kâr eder.
GÜZEL AHLAK
GÜZEL TOPLUM
SEVGİ İLE OLUŞUR
İnsandaki olumlu duyguların başında sevgi gelir. Bunlar genel olarak sevgi, ümit, güven, şefkat, iyimserlik, mutluluk şeklinde temel duygulardır.
Sevgi, insanları birbirine yaklaştıran ve sevişmesini sağlayan “görünmez bağ” dediğimiz en temel duygudur.
Bir gün 15 kişiye bir camide imamlık yapmak üzereyken tam elimi kaldırmışken sağ omzumun arkasından bir nur içinde peygamber efendimiz geldi ve “Ahmet tekbirlerine sevgi kat” dedi ve gitti. Bunu takip eden 15 sene güleryüzlü davranışların ardından 2009 da aşıklık verildi diyebilirim. Bu büyük bir imtihandı ve kazanmıştım.
Normal yaşamda sevginin ümit duygusuyla beslenmesi gerekir. Bu takdirde kişide harekete geçme duygusu belirir ve aktif hale gelir. Eğer sevgi ümitle beslenmezse çaresizlik, umutsuzluk duygusu baş gösterir.
Sevilen kişi karşıda olursa empati meydana çıkar ve dostluğu artırır. Bir kişiye bağlılık ile sevgi birlikte bulunursa bunu aşk denir ve kişi sevdiğine bağlılığından onu düşünmesi ve arzulaması baskın olur. Bu aşk ilerde tutkuya yani kendini sevdiği için feda etmesine dönüşebilir. Bu nedenle ateşe atılmaktan, yanıp kavrulmaktan, hastalanmaktan bahsedilir ve insan sevilene doğru göç etmeye başlar. Tasavvuf’ta ölmeden evvel ölmek kavramı da bu manaya yakındır. Aynı zamanda benliğin yok olması da sevgilide birliği ifade eder.
İnsan daima güzele ilgi duymuştur. Onu gelişim sürecinde ilerleten şey güzeli sevme duygusudur. Karşılık görmeyen sevgi sönebilir. Bu yüzden sevilenlerin de bu sevgiye cevap vermesi önemlidir.
Çocuktaki sevgi son derece saf ve temizdir.. Çocukların kullandıkları lisan daha az kelimeyle ancak büyük bir içtenlik söz konusu olduğu için büyüklerin yapamadığı ya da söyleyemediği şeyleri büyün çıplaklığı ile çocukların söylemesi muhtemeldir.
Farklı yerden ve temiz olan kişilerin fikirlerinden istifade etmek bir amaç olabilir. Bu amaç işletme körlüğü dediğimiz hastalığa bir ilaç olabilir.
Sevginin yayıldığı alan farklı farklıdır. Sıradan kullanımı diyebileceğimiz eş, aile, yemek sevgisi örnektir. İkinci grupta sayabileceğimiz insanlar yaşadıkları toplum ve dünyayı sevenlerdir. Üçüncü gruptaki ise dünyalıkla ilgili şeylerin yanında kainatı ve kendisini yaratanı da sevenlerdir. Böylece ahreti de düşünürler ve bunlar imanı sağlam güçlü kişiliklerdir.
Sevgiyi insanın kişiliğine yöneltmek daha kalıcıdır. Karşı tarafa yönetilen sevgi onun sıfatlarına iken bu sıfatlar kayba uğrarsa bu sevgide biter. Evlenme gibi özellikli durumlarda insanlar akıldan ziyade duygularıyla hareket etmek isterler. Sevginin davranışlarda gerçekten büyük önemi var. Duygusuz bir iletişim dahi sorun yaratabilir. Reklamlarda duygulara hitap edilmesinin temel nedeni budur.
Değer verdiği kişiyi insan, harcamaz dost kabul eder. Sevginin azlığından ise düşmanlık hasıl olur. Karşı taraftan zarar göreceğini düşünen kişi savunma durumuna geçer. Nefret edilen kişinin kusurları artmış görünür. İyi taraflarını siler. Bunun tersi olarak seven kişi sevdiğini hayali olarak abartarak da sevebilir. Bu yüzden aşırı iyimserlik muhtemel zararlara karşı kişiyi savunmasız kılar. Sevgiyle beraber olumsuz bir düşünce beraberinde oluşmuşsa iyi tarafını severken kötü yönlerinden dolayı da sevgide azalma olur.
Kısa vadeli sevgiler anlıktır. Uzun vadeli olan ise gelecekteki mutluluğu için zorluklara katlanması anlamına gelir.
İnsan günlük hayatı hoşlandığı kadar ömür süreci ve ahiret boyutunda da mutlu olmayı hedeflemelidir. Bu bir sevgi yönetimidir diyebiliriz. Olgunlaşmak adeta sevgi yönetimi ile tanımlanabilir diyebiliriz. Peygamberlerin bile kırklı yıllardaki kişilerden seçilmesi çok manidardır. Bu yaşlarda hissedileni doğru tanıtıp doğruya yönelme beklenen şeydir. Toplumların zayıflayarak sevgilerin azaldığına çare olmak için güçlü aile bağlarına ve arkadaş ilişkisine yatırım yapılmalıdır.
Sevgi içine girdiği kişide biçimlenerek kişiyi düz mantık ve salt kuru bilgiden uzaklaştırır ve kişinin duygularına biçim verir.
Sevgi eşler arasında gidip gelirken çocuklarla beraber kadındaki sevgi çocuğuna erkeğin sevgisi ise işine kayar. Ailenin bireylerinin sıkıntılı zamanı aşıp aile ve çocuğun önemsenmesiyle sevgi ve bilgi beraberliği oluşur. Böylece bilgi ve sağlıklı düşünce tarzı önemli olarak ortaya çıkar. Kaybedebilme ihtimali seven insanı korku içine atar ve yıpratır. Bu yüzden doğru insanı seçmek ve bu hissi yerinde kullanmak bir marifet sayılmalıdır.
Akıllı insan her şeyi kendi ölçüsünde sever. Seven sevdiğine tabi olur ve onun yararını düşünür. Böylece diyalog başlar ve toplumdaki iyilikler artış gösterir. Bu konuda Mevlana Hz. Şöyle söylüyor.
Kim ki canın için cananı sevdi; canın sevdi
Kim ki canan için canın sevdi; cananı sevdi
Halbuki sevgide cömert olabilmek paylaşıldığında paradan farklı olarak verildikçe artmasıdır. Sevgi sonsuz, maliyeti ve vergisi bulunmayan fakat değeri çok yüksek bir hazine gibidir. Bunu elde etmek kişinin iradesiyle çalışmasına bağlıdır. Kuyu suyu nasıl ki kova sarkıltıp çekildikçe gelmeye devam edecektir.
EĞİTİMDEKİ
BOZULMA
AHLAKİ
OLUMSUZ
ETKİLİYOR
Bilmenin bir tevhid eylemi olduğu, bilginin ahlaktan ayrılmaması gerektiği, bunun amacının ahlak olduğu, bunun da Allah’ı işaret ettiği söylenebilir.
İlmin işlev olarak faydalı da olması gerekir. Hz. Rasulüllah “fayda vermeyen ilimden ya Rabbi sana sığınırım” buyurdu.. Hammadde bilgi ise, mamul ahlak olacak. Yoksa faydasız bilgi oluyor.
Modern Eğitimin Üç Ana Zaafı
Modern eğitim;
- Bilgi ile bilgi ahlakının arasını ayırdı.
Akılla kalbin,
Duygu ile düşüncenin,
Eylemle bilginin arasını ayırdı.
- Bilenle bilginin arasını ayırdı.
Bu, bilginin üstadsız aşırılabileceğini,
Bilgi ile bilenin arasındaki bağı kopardı.
- Alim ile ahlakın arasını ayırdı.
Alim; ahlak ile bilgiyi sindirmiş olana denir.
Hayata uygulayandan alınır = İlmi ile amil olmak.
Neden güzel ahlak ve neden güzel insan?
Gerçekten bu sorunun cevabı o kadar şumullü ki bu dünyayı kapladığı gibi ahreti de kapsıyor denilebilir. Ferdi olarak kendi ruhi yapınızın buna ihtiyacı olduğu gibi toplumun da sizin güzel davranışınıza ihtiyacı ve hakkı var. Allah’ın da onun peygamberinin de bizden istediği bu değil mi?
Dünyada kötülükler iyiliklerden daha çabuk yayılır. Bu yüzden Allah günahların açıktan işlenmesini istemez. İslamın belki de 7 şartı diyebileceğimiz “emri bil mağruf, nehyi anil münker” görevi var. İşte toplumlar bu emri hem fert olarak hem de örgütlü olarak yapmazlarsa doğrular meziyete dönüşür ve kokar. Demokrasi var deyip kaçınamazsınız. Bu emir mutlaka yerine getirilmelidir. Sınırsız toplumların demokrasi ve özgürlük adına geldiği tatminsizlik, sex ve uyuşturucu batağı bu işin eğitimle bile olmayacağını göstermiyor mu? Onların %70’i artık sakinleştirici kullanıyor. Ne olursunuz iyi olun diyen ve Allah’a şirk koşarak onun yetkilerini alan bir papazlar cumhuriyetlerinin güzel ahlakı koruyup kollayamayacağı artık anlaşılsın. İyilik kazığı sıkı tutulmazsa kötülük başının çaresine bakar zaten. İyilik imanın, kötülük şirkin içinde.
Halkın genel yaşayışında aranan iki unsur vartdır. Birincisi evine sadık olması. İkincisi ise işinde doğru davranması. Bu ikisini yaparken makul bir ölçüde de ibadetlerini yapabilirse bu insan artık güzel ahlaklı güzel insan olarak anılır. Artık ondan takva beklenmez. Bu bir asgari standarttır. Ve tasavvufi değerler aranmaz. Biz de bu amaçla normal halka GÜZEL İNSAN derken bunu kasteddik.
İnsan imanını kaybedince ne zalim. Nerde hak ve adil güç sahipleri
İnsan iman edince ne kadar güzel ahlaklı, güzel insan.
İyilik galip ne güzel ve mutluyuz..
Kötülük galip, kim hakkı koruyacak.
peygamber,
Yahut peygamber yolunda siz!
Şimdi ilahi adaletten konuşabiliriz.
Sizde başkaları da varsınız.
Siz yolda yoksanız
Başkaları da yok,
İnanın siz de yoksunuz.!!!
aşık ahi kul ahmede nasib oldu bunlar
[1] Güzel İnsan Modeli “Prof. Dr. Nevzat TARHAN” 2012 Sf.18
Muhammed geldi Arap’tan aleme
Tarikat yolu edepten cemale
Hakikat ister insanı bilmeğe
Benzemez canı canandan ölçmeğe
Bilmek için kimde karar eyleyem
Kim aşkına Hakk’ta canım neyleyem
Yer ile yeksan bu cana kahrındır
Bir zelzele kıl bu cana dehrindir
Rahmet eyler bilmek kastı kulundan
Vermek diler sonsuz yadı şanından
Bir Muhammed dilesem bin canı var
Bir Amine dercolur bin şanı var
Bir Abdullah bilinir er yolundan
Ol Mahmud görmedi anı canından
Muhammed’e verdi dede yarından
Aç mı açık mı komaz dem varından
Bir dede Abdülmuttalip söylenir
Gönüller türabı bir can eylenir
Haşim idi ol dedeler sülbünden
Bir nesil ki temiz kıldı yolundan
Saydım dörttür Abdülmenaf oğuldan
Gönüllere saflık verir nazından
Nesli Mahmud bilmek eydür ceddini
Sekiz cennet selam durur gezgini
Yedi yaşında amcaya verildi
Korumağa canından gül derildi
Sev dedi gönlüm ah ile canından
Kim eyler beni can kulu sadrından
Bin eyler biri çerağı zarından
Bir söyler efradı anın bağrından
Gel, gel, gül ol da gel canın mihrabı
Kim kılar bir namazlık saltanatı
Ahım cevri sarmıştır önden sona
Baha kılmak garazdır canı kana
Canım sundum Leyla bilmezmiş “bela”
Mecnun faslı ölmez titrermiş vera
Bir Ebu Talip Ali’ye babadır
Cümle Arap cem’i saya nicedir
Her bir iş sorulur Ebu Talip’ten
Seyrede Muhammed anı talipken
On yedide bir Muhammed kemale
Hatice görmeğe nazı kinaye
Bir şahin ola avına Muhammed
Ağıt kılar bir Hatice Muhammed
Gönüldür katlı yanarmış Hatice
Muhammed’in yangısı kul deminde
Önden sona diler anı Allah’tan
Muradın şem’i yanmaz mı kaderden
Gel gör ki Hakk ne işler eylermiş
Kim devedir Muhammed can bakarmış
Çaker oluptur Rasul Hatice’ye
Almak kastı bu sebeptir görmeğe
Hatice’ye baht Muhammed olmuştur
Rasulün baçına inci saçmıştır
Kırk eyledi yaş kemali bulmağa
Anda geldi vahyi kelam yetmeğe
Muhammed’i sultan kılıp seçermiş
Yar eyleyip hem gönlüne koyarmış
Allah yazdırır Rasulün işini
Nice alem iman eyler nasibi
Rasule imame kılmak başından
Kemal ile otuz üç bin ardından
Hizmetkar olmak nice arzudur kim
Edeple izzet eyler kânıdır kim
Kim yetimdir gele Rasul dizine
Gariplik Hakk’tandır deyu nazına
Ol merhamet sadır oldu Rasul’den
Dileği safa buldu bin gönülden
Yetim kılmış Rasulü ol babadan
Hem yetim hem garib yettim haneden
Her kim yetim olmuş nice yanıma
Has ümmet eylerem anı yadıma
İncitme yetimi incitir Allah
Garibe dağ etme görendir Allah
Yetim olmak cihanda kim ezile
Garib derler kimine zor düşüle
Garib kıldım kim riyasettir işi
Hay dedim canan dedi garib kişi
Garibler çetenesi Hakk katında
Sabah akşam sorar anı zatında
Allah’a kim arslandır gel Ali’yem
Küffarı kırar şanı zülfikarem
İman Hakk’a güzel davet kılasın
İslam’a kuvvet verdin can olasın
Kim mü’min olmuştur alıp gelesin
Küfrü kaim olana dik durasın
Elde kılıç düldül çeker erleri
Kafir olmak züldür gayri kimleri
Elde Zülfikar Ali’de yamanmış
Kırk arşına kılıç salmak imanmış
On sekiz oğlan var idi Ali’den
Hangisidir büyük tuğlu Âliden
İslam için kanlar yutar Ali’ler
İslam tuğun sıkı tutmuş âliler
Ahi ahmed garipliğe düşmüştür
Rasul evladına nice yazmıştır
Kul olmak Ahmed karından gelirmiş
Zül olmak şeytan harından denilmiş
Nice ins var etti cehennem karı
Var nice kul yar etti cennet yari
Gel imdi ahmedim kul düş yarine
Yaran saymaz imiş dünya dönmüşe
Nice kullar yaran olur arşına
Gayrin bilmez kulum düştüm zatına
Bilmez idim Hakk’tan fehim niyaza
Nuru şevkin vurur oldu nazara
Ben yanmasam kimler yanar mahına
Yudum gönlü gel gir ağlar yadına
Söze mihrap sensin coşar manalar
Bu aşıklık senden oldu duyalar
Yetti gari ahmedim bu veraın
Selam oldu aleme bu meramın
Gariplere yetim ol hem canınla
Her birin görmek dile sen varınla
Hakk Teala nasib kıla cenneti
Selam üzre kabul göre yetimi
Ahi kul ahmed niceye fedadır
Şefaat etsem binlere azaddır
Rahman’a Rahim çaldım bin felahtır
Şeytana kulluk bin adım ezadır
Ahmedim sen de olmadın vareste
Hakk çağıra anda denkle gül deste
Kim nemaz üzre okur bu yazıyı
Şefaat kıla ahmedler kişiyi
(Bu son beyit namaz kıldıktan bu yazının okunması halinde
şefaat dese de bu dünyadayken dertlerinize çare duasına dönecektir.
Şefaat hakkınız ise bakidir bi iznillah. Ahmedler şunlardır:
-Peygamber Efendimiz Ahmed (sav)
-Hoca Ahmed Yesevi (Allah Rahmet Eylesin)
-Bir de bu fakir kardeşiniz Aşık ahi kul ahmed (İlahi aşkı çok ve faydalı olsun)
Şifa Allah’tandır.)
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib oldu elhamdülillah
1
İki cihana sultandır Hakan’ım
Kullarının ardındadır mekanın
2
Zatından sadır olur nur semadan
Şeytanın şerridir alkış azaptan
3
Onulmaz dertlerin şevki şeytandır
Sen gördükçe “bela” aşkı nurdandır
4
Yandım sana Allah’ım her nefesten
Rızıkla Rabb olurmuş her nefesten
5
“Kiramen katibin” sayhı meyanda
Günahı kumla tartarlar mizanda
6
Ol Muhammed yolda gider alemle
Alem diler mahbub kıl Muhammed’le
7
Amelsiz kitap kânı yasladılar
Payansız pişman sadrı közlediler
8
İnkarı yok bu türkünün sayhadır
El ve ayak söyler canı zardadır
9
Kim kurtulmuş ölüm canı canından
Kalender ol âlâ söyler sarıktan
10
Aşk-ı Şeyda cümle alem bildiği
Nice kaygu dünü günde sildiği
11
Sen yarattın kamu alem cismi can
Kul eyledin aşkın çeki yandı can
12
Seni gördüm anda canım senindir
Cümle varım gönül sazım eşkindir
13
Azabımı sözümden kıl nihanım
Gönüller türabı dilde veraım
14
Cihanın meramı sazda nigarım
İsyanın hazanı nazda şikarım
15
Canda canımsın tende kim ayanım
Bu gönlü satmışım gayri seyranım
16
Can feda yolunda döksem kanım da
Gül insan eyleye sultan nâzım da
17
Sırat eyledi ataşın üstünü
Figan eyledi inkarın büstünü
18
Avamdan ummadı gül versin O’na
Söyledi ahlakı güzelden yana
19
Sufiye mescid alime kitabın
Mecnuna Leyla velvele cihanın
20
Canım sundum Leyla bilmezmiş “bela”
Mecnun faslı ölmez titrermiş vera
21
Dünya gaflet içre ziyan eyledi
Ziyan kim akla hicap setredi
22
Saldım alem cevri cennet vasfından
Nice huri vermez gönül keşfinden
23
Cennetin cevlanı ağlar mizanı
Sevmenin mihrabı kullar yaranı
24
Ahım cevri sarmıştır önden sona
Baha kılmak garazdır canı kana
25
Bin eyler biri çerağı zarından
Bir söyler efradı anın bağrından
26
Gel gel gül ol da gel canın mihrabı
Kim kılar bu bir namaz saltanatı
27
Ahi Ahmet söyler adı mihraptır
Yar oldum güzele göğnüm haraptır
28
Sev dedi göğnüm ah ile canından
Kim eyler beni can kulu sadrından
29
Sen ağla ahmedim sadrın daralsın
Yarınki ziyandır ahı nihansın
AÇIKLAMA
2 alkışta azap vardır
3 bela:evet
5 kiramen katibin:omuzdaki yazıcı melekler
5 kumla tartmak:günahın adet olarak çokluğu
7 amelsiz kitap kanı yaslamak:okuduğunun gereğini yapmamak
8 ahiret sayhaları gelecek ve el ayak konuşacak
9 sarıktan söylemek: sarık kefen olduğu için söyledi sayıldı
13 sözden azap kılınması:aşığın söylediği çok etkili olup allah da onu desteklerken hata yapmaması gerekir. nihan:gizli, vera: iyilik
14 cihanın sazı sevmesi oyuna meraklı olmasıdır. nazda şikar ise aşığın naz ile allaha yönelmesi bir hatır bırakır ve yükselir ve böylece nefsin isyanı azalır.
15 canımda sen varsın yani içiçeyiz. ve benim tenimde sen görünüyorsun (ayan:açık)
gönlü satmak gönlü allaha sevgi karşılığı vermek. gayri seyranım demek gayri dediğimiz Allahın kainattaki tecellilerini yüksekten (arş) seyretmek demektir.
16 gül insan: takva üzere yükselmiş insan.
18 avam allaha gül verecek seviyeye gelemez ancak güzel insan olabilir. bu da güzel ahlaklı insan demektir.
19 velvele: ses duyurmak, gürültü koparmak
21 dünya gafletten ziyana uğradığı gibi bir nedeni de aklına utanma örtüsü çekmesi onu düşünmekten alıkoyuyor ve ziyan düşüncesizlikten geliyor.
22 gönül keşfi aşıklığı bildirir ve allah aşıklara huri vermez fakat allahın cemalini seyrederken büyük bir zevk duyarlar.
23 cennetin kazanılması ağıtla olur ve bu mizana gelir. sevmeye mihrab olmak demek kullar tarafından sevilmek onu mihrab yapar ve sevginin imamlığını o kişi yapar. bu ise hak katında değerlidir.
28 sadr: göğüs,
29 sadrın daralması demek ağıttan dolayı daralmak demektir
yarın ki ziyandır demek: ahirette ağlamanın bir faydası olmaz, bu dünyada senin ahın ise gizlidir kimse bilmez nihan olsun demektir
aşık ahi kul ahmede bunları yazmak nasib oldu elhamdülillah
Yok olmuşam aşk yolunda cananım
Aşık eyle canım üzre Allah’ım
Dualarımda aşkın sesi Mennan’ım
Aşık eyle zarım üzre Allah’ım
Güle bülbül gerek dalında menim
Dillerin feryadı ahında menim
Aşığın cefası canında menim
Aşık eyle selam üzre Allah’ım
Aşkın yolu can-ı beden çerağı
Aşkın seli coşkun akar ırmağı
Aşkın demi bulmak eyler veraı
Aşık eyle meram üzre Allah’ım
Dost dergahın sözüdür aşk defteri
Cümle aşık yazışır levh kalemi
Ahından azad olur ataş yareni
Aşık eyle aşkım üzre Allah’ım
Aşkın canı mizan kıla şükürden
Entel aliyyül ağla zikirden
Mihengim sabra yetmiş duy Kadir’den
Aşık eyle kârım üzre Allah’ım
Cilveden çılgın düşmek bir arazdır
Mecnun kim rezil olmak bir garazdır
Mum yazdım pervaneye bir niyazdır
Aşık eyle bela’m üzre Allah’ım
Dermansız dertler isterem mizanda
Canım sundum korkusuz aşk yolunda
Yollar uzun incedir el kârında
Aşık eyle sa’yim üzre Allah’ım
Aşk düşe karar şevkiyle nirengi
Yakılsam yandırsam dağla mihengi
Dergahın vazgeçilmez gül belendi
Aşık eyle gülüm üzre Allah’ım
Aşka pazar sensin sevda haramdır
Aşka kavga sensin başka haramdır
Aşk yolunda mene dünya haramdır
Aşık eyle elim üzre Allah’ım
Da’vam kim aşığam ipte yürüyem
Nefsi geçgin emre düşsem dürüyem
Cehli yumak derc oldu men ölürem
Aşık eyle ahım üzre Allah’ım
Aşktan ağır bela olmaz güzelim
Yaram kalpte çare olmaz melhemim
Gözyaşım tanık aşkına belalım
Aşık eyle varım üzre Allah’ım
Nice can kıldım geçti hoş canından
Safa bilmez ağıt kârı yadından
Ben o yare niza etsem bağrımdan
Aşık eyle veram üzre Allah’ım
Ahi kul ahmed karardır eyleşir
Çerağ olur da zulmete söylenir
Niyaz düşerde Rahman’la dertleşir
Aşık eyle duam üzre Allah’ım
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.