ahilik,ahi,ahi evran,islam,aşıkpaşa,kırşehir,ahmedi gülşehri,selçuklu,osmanlı,insan,güzel ahlak
Sevgili Okurlar,
6 şubat 2011 Pazar günü Mamak Belediye Meclis üyesi ve iş adamı Çayağzı’lı hemşehrimiz Kani Araz, Ankara’daki 100 kadar Kırşehir’li iş adamı, bürokrat, siyasetçi ve kanaat önderlerine Boğaziçi’ndeki Plaza’sında bir yemek verdi. Siyasi ve istişari bir toplantı olan bu buluşmada bir konuşma yapan ev sahibi Kani bey, hemşehrilerimizin sayesinde AK Parti’den iki dönemdir meclis üyeliği yaptığını ve bir kadirşinaslık örneği olarak bu toplantıyı düzenlediğini belirtti.
Daha sonra söz alan Kırşehir Federasyon Başkan Yardımcısı Hüseyin Ata, TRT’de üst düzeyde bürokrat olarak görev yaptığını, AK Parti’den Kırşehir aday adayı olmak istediğini belirterek Kırşehir’in Ankara’dan kalkınacağını, siyasetin kalbinin Ankara olduğunu, Kırşehir’de gitmediği köy ve mezra kalmadığını, kendisinin Temirli’li olduğunu ve hemşehrilerinin desteğini beklediğini ifade etti.
Federasyon Başkanı Hilmi Gökçınar ise, kanaat önderi olarak belirttiği Yusuf Tıraş ağabeyinin görmüş geçirmiş bir insan olduğunu ve iyi iş yaptığını, Mamak Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Müfit Yıldırım’ında iyi örneklerden biri olduğunu söyledi. Seyirci değil sahaya inip oyuncu olmak gerektiğini belirten Gökçınar Ahi Evran Sigorta’yı kurduklarını, Belediye Başkan adayı Şükrü Şahin’in seçilemese de verilen destekle oyunun 40 000’den 140 000’e çıktığını, ANFA Genel Müdürlüğü döneminde ise 800 Kırşehir’liyi işe aldığını da ilave etti.
Kösefakılı’dan olan Mamak Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Müfit Yıldırım, Ömer Doğan, Deniz Cam’ın sahibi iş adamı Ali Deniz, Zafer Sadıkoğlu, TEDAŞ ‘ta Daire Başkanı olan Osman Kurt, Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müşaviri Mustafa Konuk, Başköy Dernek Başkanı Ömer Çöklü, Uzunpınar Dernek Başkanı Bayram Ünlü de konuşmalarında birlik beraberlik ve hayır dileklerini belirttiler. Kanaat önderi Yusuf Traş ise aday olan arkadaşların centilmenlik dışı rekabete girmeye kalktıklarını ve bunun siyasi gücümüzü zedelediğini belirtti.
Daha sonra söz alan Nevzat İbişoğlu, Av. Arif Kaplan, MEB’de Gn. Md. Yardımcısı Nuri Cantürk’de birlik ve başarı dileklerini sunarken Maliye Bakanlığı’ında Daire Başkanı olan Veysel Karani Aksungur da ailesinin 1968’de Erzurum’dan göç ederek Kırşehir’e geldiğini, Kırşehir’de 5 yıl Müze Müdürlüğü yaptığını, halen Ankara’da Erzurum’lular Vakfı’nın Başkanı olduğunu ve Ankara’dan AK Parti 1. Bölge olan Mamak, Çankaya, Sincan’dan aday adayı olmak istediğini belirterek hemşehrilerden destek istedi.
Biz de yaptığımız konuşmada önce birlik, tebrik ve teşekkür dileklerimizden sonra Kırşehir’le ilgili iki hususu dile getirmeye çalıştık. Bunlardan birincisinde Kırşehir’in bir imar sorunu olduğunu, daha önce %25 olan inşaat alanı oranının eski Belediye Başkanı Halim Çakır tarafından siyasi menfaat temin etmek amacıyle %40’a çıkarıldığını, bunun Kırşehir’in güzelliğine darbe vurduğunu ve yeni bir imar planı ile düzeltilmesi gerektiğini belittik. İkinci olarak ise Kırşehir’in en değerli, çağlara ışık tutan hazinesinin AHİLİK olduğunu, bunu duyurabilmesi için isminin de AHİŞEHİR, AHİŞEHRİ veya AHİ KIRŞEHİR’den biri olarak halka sorulmak suretiyle değiştirilmesi gerektiğini belirterek, şanlılar, gaziler, kahramanlar varken neden AHİ’ler olmasın dedik. Bu görüşümüz hemşehrilerimiz arasında ilgi ile karşılandı.
ÇANTACI – YERLİ ANLAŞMAZLIĞI
Şehrimizde bir çantacı-yerli kavgasıdır gidiyor. Bazı basın mensubu arkadaşlar da bu işi biraz körüklüyorlar. Malum olduğu üzere Ankara gibi şehir dışından aday olmak isteyen arkadaşlara çantacı diye bir lakap uyduruluyor. Onların Kırşehir’in sorunlarını bilmedikleri, Kırşehir’e gelip gitmedikleri gibi itirazlar bu görüşün altyapısını oluşturuyor.
Bir kere hizmette sınır yoktur.
İkinci olarak Kırşehir’lilerin hukukunu yalnız Kırşehir’dekiler koruyamaz.
Üçüncü olarak hizmette serbest yarış olmalıdır.
Hizmette bir yere yükselemeyeceksem neden şimdi hizmet ediyorum ki?
“İyilikte yarışınız” (ayettir)
“Sen Çantacısın, sen gelme” demek centilmenliğe aykırıdır. Sonra Kırşehir’den gelenlerin siyaseti ve bürokrasiyi tanımama ve bocalama gibi bir riskini de unutmamak gerekir. Herkes serbestçe adaylığını ilan etmeli ve halk ya da parti yönetimleri gerekli değerlendirmeyi yapmalıdır. Belden aşağı vurup yıpratma politikası yapmak en kibarcası uygun bir davranış sayılamaz. Topluma fikirleriyle yön verenlerin de dikkatli olmaları icabeder. Biz yerli ya da Kırşehir dışında olup hizmete talip olan bütün kardeşlerimizi ehil olmaları hasebiyle kucaklar ve ayrım yapmaksızın başarılar dileriz. Umarız partiler de biraz daha demokratik davranırlar ve halkın ya da partinin meylini dikkate alıp ehil ve beğenilenleri milletin önüne koyarlar.
DİN VE SİYASET
İslam, temel olarak şurayı esas alır. Danışma esastır. Bu da halkın iradesine dayanan bir meclisin varlığını gerekli kılar. Bu noktada Cumhuriyetin İslam’a uygun bir rejim olduğu söylenebilir. İslam, bu belirlemenin dışında yöntemlerden ziyade ehil olanı iş başına getirmek, tevhid ve adaletin sağlanması, dar sayıda Kuran’da geçen belli nasların gerçekleşmesi gibi temel bazı durumların dışında çok fazla yöntem belirlemesi yapmaz.
İnsanların dini ve dünyevi ihtiyaçlarına ilişkin olarak daha önce fakih denilen alimler görüş serdederlerdi. Örneğin İmam-ı Azam 6500 konuda hukuki soruna çözüm getirdiği söyleniyor. İşte o günkü fukahanın yaptığını bugün halk iradesini temsil eden şura meclisi olarak parlementolar yapmaktadır. Demokrasilerde iki yönlülük olup laiklik de devrede olduğu için şer’i hükümler yerine aklın öne geçtiği söylenebilir. Buradaki sorun “siz nesiniz?” Sorusudur. Yani siz müslümansanız iktidarın da müslüman bir hükümet olması beklenir. İslam ve demokrasi konusunu ayrıca işleyeceğiz inşallah.
İslam, seçim sisteminde sahabi uygulaması olarak dört halife döneminde de seçimi yani ehil olanın seçilmesini esas aldı. Ancak Muaviye herşeyi berbat edip saltanatı getirdi ve İslam alemi ilk 30 yılın sonunda farklı bir yöne gitti ve Hz. Hüseyin’den başlayarak her kıyam eden imamı idam etti.
Hz. Ebubekir efendimiz iki yıl süren halifeliği döneminde hiç bir akrabasını devlet işine almadı ve atamadı. Hep ehilleri seçip atadı. Hz. Osman Efendimiz ise süt kardeşine varıncaya kadar hep yakınlarını vali ve benzeri önemli görevlere atadı. İşte bu kendisinin de şehadetiyle sonuçlanan karışıklıkların temel nedeniydi.
DİN VE HEMŞEHRİCİLİK
İslam’da; milliyetçilik, hemşehricilik, kavmiyetçilik, aşiretçilik, ailecilik, şunculuk, bunculuk gibi şeylerin siyasette ve menfaat temin etmek için insanların bir araya gelmesinin yeri yoktur. Peygamber Efendimiz bir hadisinde asabiyeti kesinlikle yasaklamış ancak bir kimsenin asabiyetinden olanlarla, karnının doyurulması, sorunlarıyla ve cenazesiyle ilgilenilmesi gibi günlük işleriyle ilgilenebileceğini belirtmiştir.
Buradan hareketle bu aday benim köylüm, ya da hemşehrim diye ehil kişi ortada dururken ona oy vermeniz dinen büyük bir vebaldir. Ayet açık bir şekilde “işi ehline veriniz” diye emretmektedir. Ehliyet ve liyakat birlikte aranmalıdır. İşte bu emir ülkenin ehil ellere teslimi yanında onların adaletli olmalarıyla da sonuçlanması umulur. Tanıdığımız diye zayıf ve kişiliksiz kişilere oy verilmesi ya da partilerin de bana yakın diye zayıfları aday göstermesi büyük vebaldir. Bir muhafazakar; namaz kılan, dürüst, ehil ve güzel ahlaklı bir adaya oy verecek ve ayette emredildiği üzere kendinden olan idarecilere itaat edecektir. Bir bakanın iki yıldır vekaleten üst düzeyde görev yapan ve atama isteyen son derece dürüst ve ehil kişiye söylediği şu söze dikkat ediniz. “Biliyorum siz çok dürüst ve ehil bir kişisiniz. Ancak sizi atayamam. Etrafımdaki insanları memnun etmek zorundayım!?”
AK Parti’nin biraz daha demokrat olarak halkın tercihlerine riayet etmesini ve bürokraside de “yakın, hemşehri ya da etraftakiler” tercihlerini terketmesini diliyoruz. Bütün muhafazakarlar; ehliyet, dürüstlük, liyakat, adalet, özgürlük ve iyi işleyen bir idare bekliyor. Siyaset veballi bir iştir.