Suya gider nazlı gelin hoş gelin
Bakracı da salla salla boş gelin
Sana yandım sana yandım yakıldım
Altunu da akçe akçe say gelin
Sevdana düşeli sekiz yıl oldu
Kerem eyle sevdiğim hazan oldu
Dağlar perçemini kaşına yazdı
Bahtını da yaza yaza seç gelin
Hele bir yol yanaşsam algına
Tebdil gerekir bakracı güzele
Türküler yaylakladım boylarına
Zülfünü de sala sala geç gelin
Sarı çiçek çiğdem açmış nazınan
Kırmızı gül gonca açmış yazınan
Alam seni düğün dernek sazınan
Yarini de oyna oyna seç gelin
Ağu mu içirdin divane ettin
Aşığa saymadın yabana verdin
Dilerim Allah’tan koynuna yazdın
Yiğiti de ölçe ölçe seç gelin
Şu dağları dolanırım geline
Altun akçe takıştırır koluna
Ben bir şahan olsam çöksem dalına
Halleri de uça uça geç gelin
Bir gül olsan da dalımda sallansan
Terzi biçesin de gömleğim olsan
Öle dursam da bir Yasin okusan
Namazı da aşkın aşkın kıl gelin
Seni ben severim de alem içun
Zemheride açılan güller içun
Zalim bakışlara düşmüş can içun
Benleri de saya saya naz gelin
Sallanı sallanı gelir pınardan
Bakraç ister gözü göğnü bakırdan
Sen bir ucu ben bir ucu hayattan
Elleri de tuta tuta ölç gelin
Güzel seni saydım yeşil ördeğe
Seyfe midir seni süzgün uçmağa
Gelin senle girsem nice gerdeğe
Canları da kata kata öl gelin
Ela göze sürme çeker nazeyler
Yare bilmez gönül şavkı haleyler
Gelin sana beş bin veren azeyler
Kendini de gökçe gökçe tart gelin
Güzel seni sevdim güzden seveli
Dağlar çekermiş al beyaz perçemi
Yolum uğrasa da emsem lebleri
Koynuna da ala ala yak gelin
Ağu içtim yarin narin elinden
Zulme varır gayri ince belinden
Sen bir ayrı ben bir ayrı sazından
Aşkını da lime lime et gelin
Ayağına giyer allı yemeni
Yeşiller içinde ipek şalları
Ben bir turna olsam sen bir selamı
Yarine de nazlı nazlı ver gelin
Ben bir ahi olsam ahmed kaşından
Güzel mayil olam gönül sazından
Yazlı kışlı ömür ister kulundan
Ahiri de yite yite vay gelin
bazı bilinmeyebilecek kelimeler:
bakraç: su veya yoğurt çalmaya uygun bakır kap
sekiz yıl: ahi kul ahmedin gerçek sevgilisi ile aşk sürdürdüğü süre
algın: çekici, çok güzel
tebdil: tanınmamak için elbise değiştirmek
namazı aşkın kılmak: namazda ihlas dolayısıyla kendini kaybedip çok yükseklere erişmek.
zemheri: eski takvimde en soğuk aya verilen isim. ocağın yarısı ile şubatın ysarısına tekabül eder.
hayattan: bakraç ortada tek kulp olmasına rağmen bunu iki kişi tutar. işte bakraç gibi hayatın da eş ile beraber tutulması gerektiği vurgulanıyor. güğüm ise tek kulplu olup hayatı tek kişinin yüklenmesini ifade ettiği için bakraça kinaye olarak konuşulur.
seyfe: kırşehirde bir göl olup derinliği iki metreyi geçmediği için turnaların mekanıdır. çünkü turnalar derin yerde yemlenemezler.
gökçe gökçe:ilgili kıtada önce “gelin sana beş bin veren az eyler” sözünün arkasından gelmesi gökçenin maddiyattan farklı olduğunu söyleniyor. buna göre gökçenin manevi bir değer olması gerekiyor. örneğin gelinin güler yüzlü olması bir gökçeliktir. tatlı dilli olması, yumuş-söz- tutar olması gibi ahlaki bütün şeyler bir gökçeliktir denilebilir.
lebleri: gelinin dudakları
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Bu kitap (Şiirlerimizi bir kuruluş basacak da) diğer tüm kitaplar gibi Cenab-ı Hakk’ın yüksek katkılarıyla yazılmış ve sizlere sunulmuştur. Bu nedenle biz hiçbir zaman bu kitabı biz yazdık da demedik.
Şurası muhakkak ki, Rahman’ın aşık kullarına daha cömert davrandığını söylememizde pek mahsur görmüyorum. Durum böyle olunca yazılan şiirlerin duyurulması işlemi de Allah’a kalıyor demektir.
Bir aşığın bu iki unsuru birlikte kazanması, onun halk içinde de makul bir ölçüye göre ihtiyaç duyulan bir nefes olmasını sağlar. Ancak insanlar böyle bir aşığın bu özelliklerini hep birden fark edemezler. Sadece okudukları şeylerden hoşnut olduklarını ifade ederler. Bu hoşnutluğun sadece şekli sanatların güzel kullanımlarından kaynaklanan bir unsur olduğunu düşünmek ilahi ikrama karşı bir haksızlık olur diyebiliriz.
Bir aşığın nasıl şiir yazdığını biraz daha açıklarsak sanırım bu husus daha çok açıklığa kavuşur. Kendimizden örnek vermem gerekirse şunları söyleyebilirim. Öncelikle lise yıllarında şiir yazmak nasib olduğunu söyleyebilirim. Sonraki yıllarda şiir yazmakla beraber hem bu yoğunlukta ve hem de bu kalitede, bu duyguda değildi diyebilirim. Bu şiir kitabının hemen hemen hepsi 53 yaşında başlayıp bu güne kadar sürdü (3 yıl). O halde ne oldu da 53 yaşına kadar düşük kalite bir anda yüksek bir kaliteye çıktı? İşte bunun adı “Allah şimdi nasibetti” demekten başka bir şey olmasa gerek..
Biraz da şiirlerden bahsedecek olursak; gördüğünüz üzere hem t6asavvuf ve hem de halk edebiyatı şiirlerini eşit ağırlık ve duyguda yazmak kısmet oluyor. Bütün okul hayatım boyunca hem fen derslerim hem de edebiyat derslerim eşit seviyede giden inekçi talebelerdendim. Arkadaşlarım bana senin kafanın iki lobuda eşit çalışıyor derlerdi. Gerçekten hem tasavvuf ve hem de halk edebiyatı yazmak birçok şaire nasibolan bir şey olmasa gerek.
Bu şiirlerin başlaması ilk önce taşlamalarla başladı diyebilirim. Gerçekten iyi bir hatip ve tartışmacı olmanın sukünet bularak bu yöne dönüşeceği aklıma gelmemişti. Örneğin “ümüş bacıma ağıt” ile “Eşşeklik sanatı” adlı şiirler üzüntü ve kızgınlıkla zülme yazılan şiirler olarak öncelik aldı diyebilirim.
Sonra bir anda Allah’a olan dualarımı yazdığımı fark ettim. Her dörtlük bir niyaz ile bitiyordu:”kararım yoktur Allah’ım” gibi. Gerçekten gözyaşı ile yazılan bu şiirler İslami konularda yazarlık da yaptığımız için bilgi olarak da beslendi ve gittikçe tecrübe kazanımı ile ustalaşma sürecine girdi.. tasavvuf alanında usta çırak ilişkisi olarak Yunus Emre ve Hoca Ahmet Yesevi’den etkilendiğimi söyleyebilirim. Rahmetli olan bir aşık ya da dervişe çırak durmak şöyledir. Oturursunuz örneğin Yunus Emre’nin divanından 200 şiiri okursunuz ve arkasından bu divanı kapatırsınız ve kendi kendinize şiir yazmaya başlarsınız. İşte bu yazımda kalıp olarak, veya mana olarak veyahutta ferdi yalınkat bir veye birkaç kelime ayni yada benzeşme şeklinde olabilir. Bu benzeşmelerde kasıt unsuru aramak aşığa bir haksızlıktır diye düşünürüm. Zaten gereğinden fazla bir benzeşme olursa bunları aşık şiirinin altına yazar zaten.
Halk edebiyatı olarak öncelikle yöre manileri izlenmiş ve üstün bir mana ve kafiye fark edildiği için nasıl yararlanılabileceği üzerinde düşünülmüştür. Arkasından taşlamalar yine devreye girmiş ve 11’li koşmalara bir ön denemenin ardından hızla geçilmiştir. Koşmaların 11’li olması şiirin ifade kolaylığına imkan verdiği için başarılı sonuçlar elde etmemizi sağlamıştır. Özellikle kendi yaşantımızdaki sevdiğimiz kızlar, sıla özlemi, kırşehirin halları, Seyfe gölünün kuşları, annem Yörük olduğu için onlarca Yörük şiiri, babam Türkmen olduğu için Türkmenler, Ahi araştırmacısı olup bir ahi kitabı çıkardığımız için AHİ ünvanı ve şiirleri bu şekilde oldu.
Halk edebiyatında izlediğimiz aşık Karacaoğlan olup bununla da usta çırak ilişkisinden yararlandım diyebilirim. Bizim bu iki değerli şahsiyeti seçmemizin nedeni bunlar gibi yaşamakta ve düşünmekte olmamızdan gelmektedir. Hiçbir zaman bir şair taklit etmek istediği aşık gibi yaşamıyorsa yazdığı benzetmeler sırıtır kalır. Uyarlama dahi yapamaz. Sorun olan şey sairin aşık gibi aynen yaşamamasında yatar. Bu yüzden Karacaoğlan’ın güzellere olan bitmeyen aşkı, güzelin ona “var git emmi işine” deyinceye kadar devam ettiği gibi lisede 6 tane kız arkadaşı olup bu yaşta bile güzelleri ayırt etmeden seven, herkesle otobüste, münibüste ve heryerde şıkır şıkır konuşabilen bizim gibi sevgi dolu aşığın ustası Karacapğlandan başkası olamazdı elbet.
Bu sırada Karacaoğlan’la Yunus Emre’yi nasıl bağdaştırıyorsunuz gibi bir soru gelebilir. Şöyle diyelim: Tasavvuf asli olarak Allah sevgisine dayanır diyebiliriz. Peygamber ve ümmet düşüncesi de aynı koninin alt tabanıdır diyebiliriz. Halk edebiyatında ise temel olan şey halkın yaşayışıdır. Bu yaşayış uygun bir ahlakı içeriyor olabileceği gibi içermiyor da olabilir. Aşık kişi görünen bir yaşantı kadar görünmeyen istek ve arzuları da şiirinde işleyebilir. Bunlar teşhir noktasına kadar varmadığı sürece, tatlı, latif, heyecan katan, indsanın yapamadıklarına hayali olarak yapma şansı veren ve insanların kendini gördüğü önemli yaşam ögeleridir. Bu yüzden aşıkları başka bir aşığın dışında, kurallara odaklanmış hocaların aqnlaması mümkün olmaz. Yani buna bizim gibi bir damdan düşenin get6irilmesi gerekir diyebiliriz.
Bizdeki benzeşme İslamdaki İHSAN ŞUURU’nun bizde çok yükselmesinden dolayıdır. Ağlayarak yazılan onlarca şiir beraberinde ihsan şuurunuda getirecektir. Özellikle tasavvuf açısından ağlayarak kılınan namazlar Allah’a muhabbeti artırır ve diğer insanların duymadığı ve yaşamadığı ve görmediği şeyleri görür hale gelirler. Bu noktadaki bir sıkıntı tarikat, hakikat ve marifet seviyesindeki aşığın yaqzdıklarınjı şeriat ehli kimselerin okuyarak yanlış anlamaya düşmeleridir. Aynen Hallac-ı Mansur’da olduğu gibi.. Bu yüzden aşık ne yaşarsa yaşasın şeraite göre yazmkak zorundadır diyebiliriz.
Şiirlerimden beste yaparak söylediğim ve bazı aşıklarla atıştığım için AŞIK ünvanı uygun görüldü. Ahi araştırmasından ve kitabımızdan dolayı AHİ ünvanı yakıştırıldı. Tasavvuftan dolayı ise KUL ve AHMET FAKİRULLAH isimleri okuyucularımdan söylendi. Bir de hattat ismi olmakla beraber henüz icazetimi almadığım için bunu kullanmıyorum.
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib oldu.
Hakk yarattı cümleyi
Şol kainat içinde
Hepsi zikride anı
Canı mekan içinde
Hayal eyle serabın
Niyaz eyle sultanın
Yemez içmez Allah’ın
Arşu kürsi içinde
Kalbim eydür ya Rahman
Senden yana kıl ferman
Bağlar dalı hem reyhan
Yeşil çemen içinde
Kul oldum hem gezerim
Dürlü donlar bezerim
Hakk’tan güzel beklerim
İpek şallar içinde
Senden ayruk kimsem yok
Çala duram derdim çok
Nihayetsiz rahmin pek
Ahir zaman içinde
Senden eydur ya Allah
Sala versem illa’llah
Tanırım kulhüvallah
İman beyan içinde
Yer gök hükmü senindir
Kullar nazı elindir
Hakk’a şükür dalındır
Lütfu eman içinde
Halimize çağurur
Rezzak senden umulur
Sabır darı yakındır
Nazu niyaz içinde
Eydür cana ya aziz
Nazar eyle kalbimiz
Bundan böyle hu diruz
Ruhu beden içinde
Hüd hüd deyu nişanın
Rahman eydur kudretin
Tesbih okur dillerin
Nice karar içinde
Allah ismi okuya
Diller daim şakıya
Dünü güne ulaya
Mah-ı seyran içinde
Arşu ala gezerim
Derya deniz gezerim
Nice ağıt düzerim
Gözüm kanlar içinde
Tutalar kol kanadım
Kıralar hem umudum
Devadır bu azabım
Kaza bela içinde
Okurum eliften ba
Sin eyledim Mustafa
Ben bu gönlü canana
Verdim iman içinde
Gülüm eydur gülmedüm
Suçum nedir bilmedüm
Uçup Burak olmadım
Arşu kürsi içinde
İman ittüm varına
Azad eyle od’una
Muhammed’in yoluna
Canım kurban içinde
Viranda ağıt düzer
Gönülde bağıt yazar
Kıyamda karar eder
Beklerem gün içinde
Dilimde tesbih kılsam
Nefsimde tenbih olsan
Kalbimde yakin düşsen
Kitab-ı aşk içinde
Cemi kullara başım
Nefsime hem muhtacım
Tövbe kılan çavuşum
Günah canın içinde
Gökçe eyler yelinden
Söyledi kuş dilinden
Muhammed’in yolundan
Çağır bir hamd içinde
Elham okur maniden
Ahmak desem yaniden
Tevekkeli aliden
Tevbe Nasuh içinde
Ahi ahmed yarenim
Kurulur şol bazarım
Ümmet düşer kararım
Rivanül hamd içinde
Ahmed yazar kan ile
Ocakta bir can ile
Muhabbetli kul ile
Yaranı aşk içinde
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Hu ile coşmuşum salik elinden, irfan ehlinden hemin dilinden
Aşığa maşuk yazar hem aşkından, hu’dur canım zikri hu’dur fikri hu
La mekanın sırrı hu’dur yari hu, hem ehildir bu kanı mekanın hu
Dert ile yanan kişi söyleşir hu, hu’dur aslı varır kastı yadı hu
Canı derdi sual ettim aslından, hu’dur sıdkı irfanın yaranı hu
Derdimin dermanı eyler sultanı, hu’dur faslı döner kendi canı hu
Levhi kalemden kıldı nur münevver, zikrile hu der aşka hu müdevver
Aşığı yazar evvelden bilenler, hu’dur gönlü yanar kalbi kanı hu
Yarin nihanı bilmez cihanı hu, bu hengamede çıkar cananı hu
Hem maşukunu söyler divanı hu, hu’dur hali nazdır demi baki hu
Ahi ahmed aşkın hu’dur şevkin hu, deva bulmaz dertlerin serabı hu
Gonca açmış güllerin beratı hu, hu’dur sevi öldür beni aşkın cevri hu
Bağ-ı aşkın serveri ezelden hu, canı şevkin yolları yakuttan hu
Cennet ehli söyler seni candan hu, hu’dur nevi aşkın seli bağı aşkın hu
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Şol cennetin çemenleri
Biter Allah deyu deyu
Açmış islamın gülleri
Kokar Allah deyu deyu
Yeller eser tatlı tatlı
Gülşeninde gonca açtı
Girmiş İslam uşakları
Gezer Allah deyu deyu
Ol süttendir ırmakları
Aşkın ile içenleri
Rüyasından geçenleri
Söyler Allah deyu deyu
Yiyip içmek Hakk’tan cane
Terlesem de nazdan yane
Hurilere donlar biçe
Biçer Allah deyu deyu
Mah cemalin benzer aya
Aşıkların meftun ola
Ballar ile ırmak yaza
Yazar Allah deyu deyu
Rahim Allah bağış kılar
Mümin diye gönül yazar
Daim tesbih eyler kullar
Eyler Allah deyu deyu
Ey Rabb’imin melekleri
Tesbih eder gönülleri
Cümle kuldan çiçekleri
Kokar Allah deyu deyu
Arif olan söyler Hakk’ı
Aşık olan yanar çarhı
Gözlerinden akar yaşı
Akar Allah deyu deyu
Nurun ile içim dolsa
Zikir ile dilim dönse
Muhammed’e yakin olsa
Karar Allah deyu deyu
Allah diyen kulun kimdir
Doğru yola varan azdır
Gülü yazdım aşka beştir
Coşar Allah deyu deyu
Vardım gökler kapısına
Rahmet akar yapısına
Sekiz cennet ardı sıra
Açar Allah deyu deyu
İpek giyer dokusuna
Kevser içer yakısına
Muhammed’in komşusuna
Yakin Allah deyu deyu
Ahi ahmed bağlar başı
Elden ayrı çeker başı
Dosttan sorgu olur başı
Verir Allah deyu deyu
Baha kıldım günah çeki
Döke dursun tövbe karı
Hakk divanı dike beni
Sorar Allah deyu deyu
Miskin ahmed ağla dertten
Kerim olan verir hoştan
Hakk’ın divanına kuldan
Varır Allah deyu deyu
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
Ey bana ahi diyen
Adımı kendi koyan
Acep ahi mi olur
Şed kuşaktan görünür
Başuma tac vurundum
Bele kuşak sarındım
Halka ahi göründüm
Şed kılıktan görünür
Dilim zikir söyleye
Kalbim fesat eyleye
Nice dostum bilmeye
Şed helakten görünür
Yolu bilmez yaranım
Kulak duymaz hoyratın
Susmaz dilin günahın
Şed dilinden görünür
Salahın eyler ayan
Gümansız döker cevlan
Yalansız geçmez düzen
Şed maksuddan görünür
Halka sufi göründüm
Sakal cübbe kuşandım
Ağlar iken serindim
Şed giyimden görünür
Yardım dedik millete
Zengin olduk illete
Candan veren kullara
Şed salahtan görünür
Çırak dedik fakirden
Kalfa bilmez hatırdan
Usta aşar yaşından
Şed riyadan görünür
Saldım evla selamı
Alan ağu kelamı
Nice haldir azabı
Şed hesaptan görünür
Çırak olsam emirden
Usta öder yemekten
Binbir güne felekten
Şed uzaktan görünür
Kalfa olam çıraktan
Elden âlâ yasaktan
Kadir kıymet sanattan
Şed muraddan görünür
Şed bağlana belinden
Usta olam yolundan
Şahit olan sanattan
Şed salahtan görünür
Elden belinden dilinden
Sahip olasın üçünden
Kapı sofra ve elinden
Şed ikramdan görünür
Ahi ahmed sanatın
Yol eyleye salahın
Kim gönülde ustanın
Şed belinden görünür
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Sazım niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Rahman’a aşık oldum
Anın için inilerim
Bana derler divan sazı
Çala duram derdle sızı
Muhammed’e ümmet nazı
Anın için inilerim
Beni bir bağda buldular
Şekerdi tadım bozdular
Kolum kanadım kırdılar
Anın için inilerim
Usta elinden çıkalı
Yarin zülfünden çalalı
Dostu canımdan bileli
Anın için inilerim
Aylak ozandır diyeler
Yazılarda gezdireler
Üç gün beni eğleteler
Anın için inilerim
İnilerim Hakk’tan yane
Döne duram halktan yane
Nesi gerek tercümane
Anın için inilerim
Çalar beni derdi olan
Aşık ola evla duran
Kimse bilmez yiten galan
Anın için inilerim
Eski saza yeni telden
Nice çalam avaz kuldan
Ağıt kılam vardan yoktan
Anın için inilerim
Ben bir bağın ağacıyam
Hem datlıyam hem acıyam
Ben Mevlaya duacıyam
Anın için inilerim
Yaradanım aşka yazdı
Muhammed’e yakîn etti
Nefse daim düşman kıldı
Anın için inilerim
Döşekte yat döne döne
Uyursun sen kane kane
Varınca gafletle dara
Anın için inilerim
Aşık ahmed gönül eyler
Gözü yaşlı günah döker
Kimse bilmez sırrı çalar
Anın için inilerim
Ahi ahmed sazı duttan
Çala durur aşka dertten
Canı yazan yazgı Hakk’tan
Anın için inilerim
Ahmed sözlerin dutulmaz
Kumaşın burada satılmaz
Yatarak dosta varılmaz
Anın için inilerim
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Kalü beladan gelmişem
Fani dünyayı neyleyim
Ben dost kokusun almışam
Gülü gülşeni neyleyim
Aşk şarabını içmişem
Hakk sadasını duymuşam
Muhammede yol almışam
Canı emanı neyleyim
Adem oldum tövbe karı
Eyyübleyin dertler kanı
İsaleyin ruhun canı
Yari cihanı neyleyim
Aşık ahmed vuslat diler
Vuslat deyu yanar geçer
Mest oluban candan geçer
Mülkü hesabı neyleyim
Zühtü taat eyler isem
Dünü günü ağlar isem
Bir asalı derviş olsam
Altun nisabı neyleyim
Aşktan yane çare yoktur
Düşe dursam yare çoktur
Vera kılsam varım yoğdur
Gari nefesi neyleyim
aşık ahi kul ahmede nasib olmuştur
Ya gel divan durayım
Ya git mecnun olayım
Bağlar soğuk alıyor
Gülüm kurban olayım
Ademe ol diyende
Nesline kul yazanda
Darına hay koşanda
Kulum kurban olayım
Ellerin bazarına
Dökülmez lisanına
Aşıklar yaranına
Canım kurban olayım
Sözüne ar bulunmaz
Nazına yar olunmaz
Sazına söz düzülmez
Dalım kurban olayım
Canımı cananıma
Halimi imanıma
Ömrümü çerağıma
Verem kurban olayım
Başımın secdesidir
Malımın zekatıdır
Ömrümün abiditir
Halim kurban olayım
Salatımı kılayım
Hayratımı vereyim
Muhammed’e koşayım
Külüm kurban olayım
Sıfat ayan eyledin
Zatı andan sırladın
Cümle boynu eyledin
Nazım kurban olayım
Azabımı çekmeden
Şarabımı içmeden
Ölmeden de ölmeden
Ölim kurban olayım
Selamımdan evladır
Merakımdan süfladır
Niyazımdan beladır
Yadım kurban olayım
Selam saldım güzele
Al kuşana beline
Yar koynumda gecele
Yarim kurban olayım
Bahar ermiş salından
Güzel yetmiş boyundan
Cümle ümmet kaşından
Ağlar kurban olayım
Yare yandım yakıldım
Ele düştüm alındım
Er kişiden sayıldım
Çağlar kurban olayım
Sofra düzdüm türlüdür
Bacıları güllüdür
Çırak kalfa ustadır
Eyler kurban olayım
Sözümden âlâ gelen
Yumuşa bela diyen
Edebi evla sayan
Beyler kurban olayım
Mecnun yazar elinden
Leyla sayar nazından
Muhabbetli yolundan
Gider kurban olayım
Bahar geçer gülünen
Güzel güler nazınan
Böyle sevda canınan
Çeker kurban olayım
Kimler geldi göçtüler
Seve seve öldüler
Candan geçip gittiler
Ölür kurban olayım
Ahi ahmed kurbandır
Canı Hakk’a kurbandır
Ümmet kaşı bundandır
Kurban kurban olayım
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
Zikredelim gel Allah’ı
Aklı canım yok vallahi
Bir denize taht kurdum ki
Durmağa kim payanı yok
Nazar kıldım bir eşiğe
Gördüğümden kim deliye
Bir yüksekte köşk dimeğe
Çıkmağa merdivanı yok
Köşküne var girenlerin
Maksuduna erenlerin
Ene’l Hakk’ı diyenlerin
Sebebe ihtiyacı yok
Dergah budur agah budur
Düzer arzusun dem budur
Girer bir denize yunur
Gayri onun kenarı yok
Sözle ayan ilm iledir
Dille devran hüsünledir
Aşk-ı nazım Hakk iledir
Yar anın hiç nişanı yok
Hayalini gönül bilmez
Sıfatını elden görmez
Darasını akıl çekmez
Anmağa hem lisanı yok
İman ile hüsnün bilem
Nihan ile vasfın gizem
Beyan ile zatın yazam
Yazmağa can kalemi yok
Genci yaşlısı dertlisi
Yazar ayanı gizlisi
İlm ile cümle lisanı
Bilir dem tercümanı yok
Din içinde mü’min saydım
İns içinde kullar gördüm
Küfr içinden kafir çektim
Gezer ana ziyanı yok
Ahmed sorar sualini
Hakk’tan bekler meramını
Aşk iledir niyazını
Çözmeye imtihanı yok
Bahar ile yazı savdım
Gonca güle aşkı yazdım
Kullar ile cana düştüm
Aşıklara gazabı yok
Gelen geldi giden gitti
Gelen gitmem deyu öttü
Nefsi yenen Rabb’in bildi
Bulunmaya nazarı yok
Hakk nazar ider kullara
Kul döner türlü hallere
Bülbül yazar gönüllere
Gülşeninde bazarı yok
Sabah ağşam varım sersem
İsm-i Hakk’ı küne versem
Ölüp ölüp candan olsam
Dört kitapta inkarı yok
Hakk korkusu er eylesin
İşi gücü zâr eylesin
Cümle veli yar eylesin
Vuslat kılmaz ayanı yok
Aşktan ağıt kılar kime
Vere durur nur eline
Viran gönül şad yeline
Eser halden şikarı yok
Kendim bilem elden âri
Düşte gördüm baştan âri
Cana yazdım kuldan âri
Nazarına giresi yok
Hakk’ı sevem diyenleri
Nefsin zoru kılanları
Ettiğini bulanları
Yazar elden bizarı yok
Aşıkların darı ile
Yakupların zarı ile
İnayetin Bari ile
Salar kuldan nihanı yok
Ahi ahmed söyler sözi
Kan büridi iki gözi
Kara olmaz aşık yüzi
Yazar candan hesabı yok
Ahi ahmed aşık düşer
Kundurası şaki eyler
Ağşam sabah niyaz eder
Rabbisine kararı yok
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur