Notice: Undefined variable: has_ut in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/all-in-one-seo-pack/aioseop.class.php on line 567

İhsan = Estetik = Güzellik = Anlayışlılık = Ahlaki İyileşme = Hoşgörü = Edep Şuuru Üzerine

Estetik  İslam’da ibadetle başlamış görünüyor. Ancak estetik fıtridir. Kişi yetişkin olunca ya gelişir ya das üstü örtülür. Bir ayette “..her şeyi en güzel yaratan Allah’tır” buyuruldu.  Sanat felsefesi ahlakın bir parçasıdır. Ahlak da değer olarak norm oluşturur.

Buradaki tartışma estetiğin Allah’ın zatından mı, yoksa, insanlar mı atfediyor tartışmasıdır.

Allah insanı bir sanat eseri gibi yarattı.

Allah ademi kendi suretinde yarattı =bu benzetme esmai Hüsna açısındandır.

Tevhid = Bu noktada Hakk ile mahluku ayırmak gerek. Benzetmemek gerek.

Tenzih = Allah ve peygamberi birbirine benzetme yapılmamalı. Görevleri ayrışmalı ve peygamberin sınırı belirlenmeli.

Helal-haram dairesinde Müslümanlar ölçüye dikkat ettiler. Örneğin sinemada tiyatroda, hat sanatında.

Cibril hadisinde temel üç soru var.

İman nedir?

İslam nedir?

İhsan nedir? = Allah’ı görüyor gibi ibadet etmendir…..

İbadetteki bu tavrı günlük hayatın içinde de düşünmeliyiz. Bir şeyi güzel yapmak da bir ihsan şuurudur.

İyi  =  yapma

=  olma

=  duyma

=  muamele     ‘nin hepsi ihsan şuurunu oluşturuyor denilebilir.

Kötü davranışta da ihsan şuuru gerek. Amele yağmelü.  Öyle iş yapın ki Allah görüyor, peygamber görüyor, ümmet görüyor.=İYİ

İTKAN=sapasağlam.

Peygamber efendimiz oğlu ibrahimi kaybedince mezara bir sahabe iniyor. Efendimiz şu deliği düzelt deyince “bunun ölüye bir zararı yok ya Rasulüllah”  diye cevap alınca “hayır, göze hoş gelsin” buyuruyor. Arkasından da “Allah, kulunun yaptığı işi iyi ve güzel yapmasından hoşnut olur”  hadisini buyuruyorlar.

Bazı haller var ki onun da estetiğine dikkat edilmesi gerekir. Örneğin “ameli başa kakmayın ki bir estetiği olsun” “sağ elinin verdiğini sol el görmemeli ” “başkasının aldığını görmemesi” bunlar birer ihsan şuuru.

Gazali

1-     Kusursuzluk  (onlar semaya bakmıyorlar mı?   ….. düzensizlik görebiliyorlar mı?

Çatı      gök

Sergi    yer

Lamba  yıldız

Mavi

Yıldız

(Turkuaz) mavi   …..teskiye

yeşil    ….telkin

2-Amaç olacak (biz yeri ve göğü boşuna yaratmadık,…-insan başıboş yaratılmadı..)

3-Uyum olacak. (ölçülülük olacak.. insan,varlık,otlar, simetri)

4- Nizam olacak.(andolsun saf saf duranlara, lezzetül ayn=gözlerin hoşlandığı)

Bu dört unsur olmazsa güzellik değişken olur.  Estetik tecrübeden yararlanmak da mümkündür.

Bir Türkün Alman hapisanesinde HAT çalıştığını düşünün.

Sıdık ve Salihler kusurları an aza indirilmiş insan en faydalı insandır. Ruh güzelliği yüsektir ve ahseni takvim olarak adlandırılır bu kişiler.

Aristoya göre duyuların algısı anlamındadır. Halbuki asıl olan ahlak güzelliğidir.

“Allah güzeldir, güzel olanı sever”

Bir adam saçı sakalı karışmış fakat yediği haram, içtiği haramdır. Nasıl kabul olur bunun duası….

Güzellik hem maddi ve hem de manevi olmalıdır. Güzellik güçtür, etkiler. Estetik islama davet aracıdır= giyim, çevre, hareket…

Gaye için var olmak, insan-ı kamil’de estetik var.

Kusurlar bile söylenirken estetik olmalı. Kırmadan dökmeden.

Peygamber efendimiz kusuru umuma söylerdi.

Müslümanın namazı estetik olmalı, yem yer gibi olursa rahatsız eder. Yani tadili erkan üzere olmalı.

Ahlaki davranışlarımız da estetik olmalı. İlişki, alış-veriş, aile hayatı = estetik olmalı.

İslam savaşa bile kadın, yaşlı, çocuk, ağaç, ekinler yakılmamalı, eli eziyet etmemeli, burnu, kulağı kesmemeli…

İyi bir söz sadaka verip başa kakmadan iyidir.

Sözü süz de söyle

Yaz da söyle kışta söyle

Ağzını büz de söyle

Gazali

Tenzih

İbadet

Hukuk

 

İman

İbadet

Ahlak

Azaların güzelleştirilmesi

Çatal, kab, bedesten, camii

Hem kullanışlı hem göz zevkine uygun olmalı

Sanatın büyüleyiciliği

Estetik –sevgi var –bilmek de gerek

İlim, bilirse – muhabbet hasıl olur

Hal üzre olmak- değer bilmek

Rabbena ma halekteha batıla  =  sen boşa yaratmadın ya Rabbi

Camiler Allah’la ilişkileri olumlu etkiliyor.

Osmanlı = mabed medeniyeti

Taşların duası,

Allah’ın celal sıfatı camilerdir. İçinde ise Cemal sıfatı müşahhas hale getirilmiş.

Hadis:”Kuran’ı sesinizle süsleyiniz”  Kuran’ın özel ciltlerle ciltlenmesi ve tezhib le süsleme yapılması estetiktir.

İstanbul beyefendisi” tavırların estetiğini güzelliğini hatırlatır.

Her Müslüman İslam’ın temsilcisidir. Yaşamında estetik olmazsa kaba saba olur ve tebliğ mesajı veremez.

Hat çalışan bir öğrenci yaptığını kendinden bilmemeli, Allah’ın güzelliğini hatta aksettiriyorum” demeli.  Okuyan kişi , Allah’ın lütfuyla okudum demeli. Hazır bulup kullanan ses tellerini kendi yaratmadı elbette.

BATI’ya göre ne kadar tanrıya isyan ederse o kadar iyi sanatkar olur.

Tecelligah, lütuf, aktarıyorsa, yansıma olarak aktarır

Ayet “Allah yaratanların en güzeli değil midir?”

Burada Halıkla Mahluka dikkat edip karıştırmamak gerek.

Oruç : “size biri kötü söz söylerse “ben oruçluyum” desin”  ==  estetik var.

Hacc: “Hacc yapan kötü söz söylemesin, incitmesin== ahlaki dönüşüm var.

Malkom X: (Amerikalı Müslüman Lider olup Hacc yapınca gerçek İslamı anlalıyor. 36 sene beyaz düşmanlığı yapıyor şeyhinin etkisiyle. Hacc yapıp ciddeye gelince herkesin kendini kucakladığını görüyor ve evrensel bir din olduğunu anlayınca dönüşte şeyhini terk ediyor. Mısırda sabah ezanları okunurken firavunların sesinin kesildiğini görüyor. Müthiş bir sahne müthiş.. –Bu filmi bu fakir de izledi–

Camideki namazın hidayete vesile olması: “soyut bir varlığın karşısında bir sesle birlikte hareket ediyorlar. Bundan çok etkilendim” diyor bir batılı yazar.

Oruç tutup da gereğini yapmayanlar için efendimiz: “yanına sadece açlık ve susuzluk kalır” diyor.

Mevlana ise denizi kullanır ve der ki:

Bu denizde ölmek yok

Bu denizde muhabbet var

 .

 

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir

11 Nisan 2012
Okunma
bosluk

İlim Bir Kuyudur, Mütalaa Onun Kovasıdır, Doğru soru İle İlmi Deşeleyiniz…

E emintüm men fissemai en yahsife- gökteki kastedilen, Allah, tevil etmiyoruz. Bunu Allah diyor. Errahmani alel arşis teva = rahman arşa istiva etti.

İstiva biliniyor. Bunun keyfiyetinin sorulması bidat olur. Bununla Allaha mekan tayin edilmiş olmaz. Em emintüm men fissemai en yursile aleyküm hasiba. Peygamberimize gelip bize bir vaiz gönder diyorlar. O da diyor ki “karyenizde (şehrinizde) hiç ölen yok mu?” diyor işte o size vaiz olarak yeter diyor. “kefa bil mevti vaize”

 Server Tanilli

Türklerin Tarihi

 İlmin derecesi yüksektir. Hasr-(2-3)

 “Ben ilmin şehriyim, Ali’de kapısıdır” Hadis.

“Bir saat tefekkür etmek, bir yıl nafile ibadetten hayırlıdır” Hadis

 El ilmi bi’run vel mutalaatü dalvun (kova). İlim bir kuyudur, mütalaa onun kovasıdır.

İlim adamı bir yerden bir yere göç etmiş. Sormuşlar neden göç ettin diye; “ilimden sual sorulmayan yerde durmayınız” dendi diye, onun emri yerine gelsin diye gidiyorum demiş.

 Trabezus= sofra demektir.

 Trabzon küçüktü, sofra gibiydi.

 Zikir, post, sohbet şeyhliği, en önemlisi sohbet şeyhliğitürkler,

Nakşi’de sohbet var. Suhriverdi (Fr.da Nakşi var.)

 “Oturduğunuz meclisten ayrıldığınızda salavat getiriniz. Getirmezseniz kokmuş bir leşin yayından kalkmış gibi olursunuz.” Hadis

 İlim enbiya makamıdır.

 Ensarin Mesud yanına gitti. Baktı herkes halka yapıyor. Yüz Allahu Ekber, Yüz Sübhanallah, Darimi’de ve Ahmet bin Hanbel’de ara. Kendi mekkede fakat kafası uzakta.

Namazdan sonra “estağfirullah” demek. Tecridi Sarih II.ciltte “estağfirullah” deyiniz.

Hutbede; “et taibu minezzenbi kemen la zenbeleh, estağfirullah el azimu ve eselullahe velekeumut tevfiyk” tevbe edenler günah işlememiş gibi olur.

 “La takrabüs salah ve entüm sükara”Bakara 165

Salih ameller peygambere dayanmalı. Kendi başına halka yapıp zikir yok. İbni Mesud şöyle diyor “peygamberimizin yaşı kurumadı daha, siz peygamberden daha iyi mi biliyorsunuz dedi ve reddetti.

 “Siz anlamadığınız için üstad size anlatıyor.” “Allahın sözünden daha güzel sözlü kim var”

Bakara 62

Salih amel= peygamber tarif etmeli = peygambere eşit, ölçü peygamber, o üretmediyse çirkindir.

Arşisteva; Malik dedi ki;

İstiva belli fakat keyfiyeti sormak fitnedir.

“Her gece gökyüzüne iniyor” diyor hadiste, ne demek.

Ve fi enfüsikum efela tubsirun = Zariyatta

İsa ve Musa’ya Hz.Peygamber gelince ona tabi olun dedi o halde hüsran.

 I’m the way and the life, no one can come to the father except by me / Ben bir hayatım, ben bir yolum.

 Üç kişi geldi. Peygamberimiz yoktu. Aişe validemize namazını sordular.

 I’m the light.

 Yahudiler gelip de “sen mi üstünsün, Musa mı üstün” dediler. Bunun üzerine isa ve musa Hz. Peygamber gelince ona tabi olun” dedi.

 Hasenatül ebrar iyi insanlar

Seyyiatül mukarrebun. Hakkını veremediği için, namazın noksanları için

 İkra= oku

Önce ilim. Namazdan önce ilim. Kayyım söyle diyor. namazdayken, secdedeyken istemiyor da çıkınca mı istiyor, sübhanallah beraberken istenmiyor da

 Selamün aleyküm, hem selam hem Allah’ı hatırlatır, İslam işareti var. Günaydın da İslam işareti yok.

 Müslümanı toplamak istiyorsa, sırf Allah’a ve peygambere çağırmak gerek.

Eşhedü enne Muhammeden Resulullah diyen onu kabul etmiş oluyor. Gelmiyorsa artık şehadeti kabul edilmez.

 Örnek

Hadis

Kuran

Sünnet

Sahibi

 İnsanlar eğer ön safta namazın önemini bilselerdi, ön saf için kura atarlardı. Eğer arkada namaz kılıyorsa bu mürşidi kamil olur mu?

 Şeytan keramet gösterir fakat Allahın ve paygamberin yoluna götürmez.

Kafir daima mucize ister. Mümin istemez. Allah’ın ismi anıldığı zaman kalpleri titrer. Allah’ın ayetleri okunduğu zaman imanları artar (enfal)

Heraklius sordu. “Bu daha önce yalan söylüyor muydu?” diyor. Hayır “emindi” dediler. “O zaman insana yalan söylemeyen Allah’a nasıl yalan söyler” dedi.

 “La ilaha illallah” deyince artık ilah olamayacaklar, kanunları onlar yapamayacaklar çünkü.

 Mustafa Sabri (Alim, Şeyhül İslam)

 Nisa 43: “Namaza yaklaşmayınız” Yolcu olan müstesna (gusul edip kılacak)

 Furkan 68

 “Allah…….. günahları sevaplara çevirir” ne demek.

“Allah kerimdir” ne demek. Örnek: birisi borcunu vemese buna alacaklı kızarsa iyi insan olmaz. Bağışlarsa bu da iyi insan olabilir. Fakat üste de ikram ederse o zaman kerim olmaz mı?

 İmamı Gazali “namazdan % 10 en iyisi % 50 alır” diyor.

Kıyamet gününde Allah şunu şunu yaptın der. O da “evet” der. Korkup helak olacağını zanneder. Allah “Bakın ben bunları sevaba çevirdim” der –tevbe ettiği için- sonra der ki; “başka günahlarımda var” deyince ona da affettim der.

 Bu “kerim” ilahtan yüz çeviren şey nedir ki? Hiçbir şey demiyecek, kucaklıyacak, ikram edecek.

 Sana düşen ağlamaktır, pişman olmaktır.

 Bir karış gelirsen, O, bir kulaç gelir.

 “Ey kafirler, iman edince onların günahlarını siliyorum” diyor. Sevmediğini siliyorsa, o halde sevdiğininkini sevaba çevirir.

 7 kişi Allah’ın gölgelendirdiği kişilerdir. Bunlardan birisi güzel ve mevki sahibi bir kadın çağırıyor. Zina edip rezil etmeyecek. Allah korkusu duymak ve dayanmak zor bir şey.

 Günahına gizlide ağlayanla ikisi beraber oluyor. Allah’ı, günahını düşünüp titriyor. Furkan 68- Allah, kendi değişiyor melekde değil, “yü beddilullah” “……affetmeyi sever” hadis.

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir.

5 Nisan 2012
Okunma
bosluk

AKLI SELİMİ ÖRTEN NEDENLER (29 Neden) = Siz de Cahilliğe ve Aptallığa mı Kürek Çekiyorsunuz? Elinize Bir Kantar Verelim De Kendi Kendinizi Tartın Bakalım..TEVHİD’in Neresindesiniz?

Konuşmacı heyecanlı bir ses tonuyla tezini sunuyordu:

“Allahımız bir!

Kitabımız bir!

Peygamberimiz bir!”

 

İşte tam da bu noktada durmak gerekiyor. Biraz düşünmek için sizi akleden kalbinizin nazik kollarına incitmeden bırakıyorum.

 

Ne kadar güzel temenniler bunlar. Gerçekten bir mi? Yaşanan gerçeğe tekabül ediyor mu? Bu temennilerin aktüel karşılığı var mı?

 

İnananların tümü aynı gerçeğe mi inanıyorlardı. Örneğin Allah’ı karşısında görse insan nasıl davranırdı? İnanıyorum fakat kafama göre yaşarım mı diyordu? Sınırlandırılmış bir Allah inancı mıydı bu? Tevhid’den bir sapmamıydı? Tevhid Allah’ı doğru anlama sanatı mıydı? Doğru anlayanlar İslam (teslim) olanlar mıydı? teslim olanlar mı yalnızca Tevhid’i oluşturuyorlardı?

Tevhid üzere olmak için Allah’ı var ve bir olarak kabul etmek yeterli değil miydi? Ayrıca Allah’a “kural koyucu” olarak “boyun eğmek” de mi gerekiyordu? o halde bütün hayatını İslam’a göre düzenlemeye çalışmayanlar Tevhid’in dışında mı kalıyordu? boyun eğilecek olan şey VAHİY miydi? Bu “Muhammedurresulüllah” mıydı? insanlar neden yarım yamalak bir İslam yaşamak istiyorlardı? adını koymadan itiraz ettikleri şeyler neydi? Aklın örtülmesinin bu yarım din anlayışındaki payı neydi? Akıl neden bu kadar önemli. sorumluluk akıl nimetyinin verilmesinden mi doğuyordu? dağların göklerin ve yerlerin yüklenmekten kaçındığını alan insanın aklı mıydı?

 

Ya peygambere ne demeli? O da kabrinden kalkıp gelse kaç türlü tavır ortaya çıkardı? Bir tel alabilmek için saçına sakalına hücum edenlerin, bir parça koparabilmek için elbisesine üşüşenlerin oranı ne olurdu? Ya onu hiç tanımayanlar veya İsrail oğulları gibi taşlayan kaç kişi çıkardı?  Veyahutta gerçekten onun misyonunu kabul edip davranışlarını ona göre ayarlayan kaç kişi çıkardı?

 

Bir şeyin gerçeği kaybolunca onun yerine imajı oluşturulur. Bu imaja “tasavvur” diyoruz.

 

İşte bu tasavvurun aslı ile olan doğruluk oranı, kişinin ona beslediği olumlu ya da olumsuz duygularla yakından ilintilidir.

 

Örneğin onu aşırı sevmeniz, onu aslından uzaklaştırıp farklı bir noktaya taşıyacak ve dolayısıyla aslını, yerinde kalsaydı yapması gereken görevlerinden de uzaklaştıracaktır. Ya da nefret etmeniz de aynı etkiyi doğuracaktır. Ya görevlerde bir azalma ya da tümden yok sayma.

 

Allah mutlak galip olduğu için onun herşeyi yapmasında bir sorun yaşanmaz.

 

Fakat Batı, Allah’ı, sınırlı ve şeytanla mücadele eder bir halde tasavvur eder. İşte bu bir tasavvur sapmasıdır.

 

Kitab’a gelince. Kişi Allah’tan geldiğine inanır fakat içindeki hükümler artık bugün uygulanamaz deyip çıkar. Gerçekte cevizin içine inanmamıştır. Bu sakat imanın onu nereye sürükleyeceğini hesaplamak zor olmasa gerekir.

 

Gelelim peygambere. O bir kul ve elçidir. Bu noktanın dışında onu Allah’ın bazı görevlerini yapabilecek şekilde görmek ve ona bu şekilde dua etmek, onu örnek olmaktan çıkarır ve Allah’ın işine ortak eder.Bu da bir sapmadır.

 

Kuran ve sünnet, birer bilgi kaynağı olarak ortada durmasına rağmen bu sapmalar neden meydana gelmektedir.

 

İşte bir bilginin öncelikle doğru olması kadar doğru da anlaşılması gerekir.

Ortada bir sapma varsa, o zaman bir anlama problemi var demektir. Bu problemi doğuran etkileyen etkenler nelerdir. Onların üzerinde duralım.

 

Aklı Selim

 

Sorumlu insan olmanın vazgeçilmez bir şartı olan akıl, genel olarak anlama, kavrama, kavramlar arasında bağlantılar kurma ve çıkarımlar yapma yetisi şeklinde tanımlanmıştır. Terim anlamı itibarıyla de duyu algılarını kavramlar altında toplamanın yanı sıra metafizik çıkarımlar da yapabilen çok işlevli bir yetidir.

İnsanlar olarak günlük hayatımızı bir yönüyle akıl yürütmeler yoluyla düzene koyarız. Akıl sayesinde düşüncelerimizi bilinçli, tutarlı ve amaçlı bir biçimde birbirine bağlarız. Hazır bilgi ya da önermelerden hareketle -onlardan ayrı- yeni bilgi ve önermelere ulaşırız. Bunun yanı sıra aklın, bir ölçüde doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt etmemizi sağlayan ahlaki bir işlevi de vardır. Bunun içindir ki ilahî emirler karşısında insan yükümlülük sahibi kılınmıştır. İnsanı ilahî emirler karşısında muhatap kılan akıl, aklıselimdir. Bu fonksiyonları çerçevesinde iyiyle kötüyü ayırt etmek suretiyle insanı emniyet altına alan akıldır.

 

Aklı selimi hangi etkiler normal mecraından uzaklaştırır?

 

1.Aşırı sevgi ya da nefret

 

Bir şeyin normal ölçüler dışına çıkılarak aşırı sevilmesi kişiyi sevdiği şeylere karşı söylenecek eleştirilere karşı kör eder. Bir kızı sevmek, bir partiyi sevmek ya da bir takımı fanatik seviyede sevmek örnek olarak verilebilir. Bu nedenle sevmenin belli ölçüler içinde tutulması aklı selimin sağlıklı çalışması için gereklidir. Nefret de sözkonusu objeye karşı söylenecek iyi şeyleri kabulden uzaklaştırır. Kişiyi adaletsizliğe iter.

 

2.Tabi olmak

 

Kişinin herhangi bir tarikata üye olması, dolayısıyla şeyhine tabi olması, şeyhinin söylediği şeylere karşı onu düşünmekten alıkoyar. Bu tabi olmak gerçekte islam hukuku ve onun örnek olarak yaşayan Hz. Peygamber olması gerekir. Şeyhi sevmek başkadır, söyleneni İslam hukuku ile tartmak başkadır. Hadisi Şerife göre tyabi olunan bir sünneti uygulamazsa o uyulanın terki gerekir.

 

3.Nakille ilgili konularda akıl görev yapmaz.

 

Din bir nakildir, vahiy ve sünnete dayanır. Bu konularda akıl ileri çıkmamalıdır. Çünkü din bellidir. Ancak uyulması gerekir. Neden ve niçin soruları aklın şüpheye yönelmiş halidir ve kişiye zarar verir. akılı sadece emir ve nasların hikmetini araştırabilir ve kainattaki delilleri düşünerek eserden müessire şeklinde varsayım yoluyla aklın önderliğinde imana gidebilir. Kuran’ın tavsiyeleri de bu yöndedir.

 

4.Henüz inanmamış birisinin ilk başvuracağı şey akıldır.

 

İnsan aklını kullanarak bütün kainata, insanlara ve olaylara bakarak çıkarsama yapmalı ve bir olan yaratıcıya ulaşmalıdır. Kişiye bu fıtratında verilmiştir. Nitekim Hz. İbrahim, yıldız ay ve güneşi batıyor görerek reddetmiş ve Allah’ı bulmuştur. Buradan hareketle vahyin ulaşmadığı bir yerde insanın sorumluluğu budur. Kuran’ı Kerim yaklaşık 200 yerde “akıl etmiyor musunuz? “ buyurarak ona önem verdiğini belirtir.

 

5.Bir şeyin hikmetinin araştırılmasında akıl devreye girebilir.

 

örneğin bir namaz ibadetinin hikmetinin araştırılmasında akıl gerekli kaynaklara da müracaat etmek suretiyle duyuların kendisine sunduğu bilgileri işleyerek tefekkür edebilir, anlayabilir. iman aklın varsayımıyla elde edilen bir varsayımdır. din teferruatı verir sadece. ahiret hayatı vesaire.

 

6.Akıl yargılama yetisi işlevini de yürütmektedir.

 

Diğer anlamı ise insanın doğru karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılışındaki temizliği koruyan akıldır ki bu da zihnimizde, Allah’ın insanın özüne yerleştirdiği fıtratı çağrıştırmaktadır.

 

7.Geleneğimizde aklıselim sahibi olmanın temel ölçütü Hak ve hakikate açık olmaktır.

Bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s.), “akıllı” anlamına gelen “keyyis” kelimesini kullanmış ve keyyisi “nefsini kontrol altına alıp ölümden sonrası için çalışan kimsedir” diye tanımlamıştır. (Tirmizi, Kıyamet, 25) Aynı kökten gelen “kîse”nin torba, kese anlamına geldiği düşünülürse, akıllı olmanın insanın ahirette yüzümüzü ağartacak ecir ve sevabı bu dünyada kazanıp manevi bir kesede toplamayı gerektirdiğini anlayabiliriz.

 

8.Yanıltıcı etkenler.

Sokrates, Eflatun ve Aristoteles de aklın, duyular yoluyla gelen eksik ve yanıltıcı bilgiye karşı, tam, doğru ve geçerli bilgi sağladığını ileri sürmüşlerdir. Onların bakışlarından da aklın, selim olmasının yanıltıcı etkenlerle perdelenmemesiyle mümkün olduğunu anlamaktayız.

 

8.Anne baba etkisi fıtratı bozar.

 

Hz. Peygamber de “her çocuk İslam fıtratı üzere doğar; sonra ebeveyni onu Yahudi, Hristiyan ya da Mecusiliğe sevk eder.” (Müslim, Kader, 22) buyurmak suretiyle insanların doğuştan aklıselim üzere doğduklarına, zamanla çevrenin insanlara olumsuz yönde tesir edebildiğine dikkat çekmiştir.

 

9.Aklı iyilik ve faziletin ölçütü saymak.

 

Bu, üç temel hususta hemfikir olmayı gerektirir. Bunlardan ilki, herkes için zaruri ve mecburi bir ahlak kanunu vardır. İkincisi, insan bu kanuna itaat edip etmemekte hürdür. Üçüncüsü ise insan mademki hürdür; o halde fiillerinden sorumludur.

 

10.Nefsi özellikler aklı selimi etkiler.

 

Her insan aklıselim sahibi olarak dünyaya gelir. Aklıselim bazı insanlarda Allah vergisi olarak doğuştan aktiflik gösterirken, bazılarında da, çoğunlukla his ve tutkuların etkisiyle körelir. Ancak nefsin terbiye edilmesi nispetinde aktiflik kazanır.

 

11.Basiret aklın üstün verimidir.

 

Basiret, görme, sezme, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma anlamlarına gelmektedir. Bu sayede insan doğru yolu tanır ve doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği kazanır. Bu yetenekten mahrum olanlar da Kur’an’da manevi körlükle itham edilmişlerdir. (Hud, 24) Kuran İnsanların gerçekleri görmelerine ışık tutar.

 

Kur’an’da, kendilerinden Ulü’l-Elbâb, Ulü’n-Nüha ve Ulü’l-Ebsâr ifadeleriyle bahsi geçen ve Türkçemizde akıl sahipleri olarak vasıflandırabileceğimiz bu insanların ortak özellikleri, hayatlarını titizlikle sürdüren, nefislerini temiz tutan, tutkularına yenik düşmeyen, maddi ve manevi hakikatlerin kendilerindeki inkişafına açık kimseler olmalarıdır.

 

12.Aklıselim, dilimizde kavramlaşırken temelde sezgi gücüyle ihata edilebilen zihinsel ve duyusal faaliyetlerle bilinemeyen bilgileri kapsamı içine almıştır.

 

“Müminin firasetinden sakınınız. Zira o Allah’ın nuru ile bakar.” (Tirmizi, Tefsir, 16) hadisine baktığımızda müminler Allah’ın nuru ile bakma sorumluluğunu ancak akıllarını selim tutmakla üstlenebilirler. Nitekim Allah’ın kalplerini nurlandırdığı kişilerin, bakışlarında derinlik kazandıklarını, hakla batılı, iyiyle kötüyü maharetle birbirinden ayırabildiklerini görmekteyiz.

 

13.Allah Teala, aklını selim tutan, fıtratına yabancılaşmayan insanların, davranışlarında kendisinin koyduğu sınırlara riayet edeceklerini teminat altına almaktadır:

 

“Ey inananlar, eğer Allah’tan sakınırsanız o  size doğruyu eğriden ayıracak bir güç verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar.” (Enfal, 29), “Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında dahi güzeldir.” (Ahmed b. Hanbel, I/379) Bu durumda Müslüman neyi güzel görüyorsa, onun Allah katında dahi güzel olup olmayacağını da düşünmelidir. Müslümanlar davranışlarına öyle ölçü koymalıdırlar ki bu, Allah katında da en güzel biçimde kabul görsün. Demek ki Müslümanların güzel gördüğü şey, aynı zamanda ahlaki ve zihni üstünlükleri de içinde barındırmalıdır. Bu hadis Müslümanların hayatında ilahî ölçülere karşı titizlik ve sadakati gerekli kılmaktadır. Bu sayede Müslümanlar insanlığa numune teşkil edeceklerdir. Bu aklıselimle ve nefsin terbiyesiyle kazanılabilecek bir derecedir. Bu takdirde Müslümanların güzel gördüğü şeyler, mutlaka bir üstünlüğü bünyesinde parıldatacaktır.

 

14. aklı selim daima bir uzlaşıdan yanadır.

 

Aklıselimin günlük dilde kazandığı bu tarz anlamlardan biri, kişiler ve olaylar karşısında ortalama bir tutum sergilemeyi ifade için kullanılmasıdır. “Aklıselim çağrısı” adı altında yapılan pek çok girişim insanları bir uzlaşı zemininde buluşturmayı esas almaktadır.

Aklıselimin bir mutabakat zemini oluşturmayı gerekli kıldığı yönündeki yaklaşım, insanları karşılıklı olarak birbirlerinin kusurlarını hoş görmek ve buna alışmak noktasına sürükler. Bu durumda insanlar yanılgılarına bağımlı hale gelirler. İyi insanlar selim akla talip iseler, ahlaken yükselmeyi kendilerine ödev saymalıdırlar. Zira selim, “silm”, “selam” kökünden gelmiş olmakla Yüce dinimiz İslam’la aynı kelime kökenine sahiptir. Bu da yalnızca hakikat karşısındaki teslimiyet sonucunda selamet, emniyet ve esenlik beklentisi içerisine girmek anlamına gelir. Bu durumda selim akıl, düşük bir ahlakla bağdaşmaz. Öte yandan İslam’ı kabul etmek kelime-i şahadetle başlar. Şahadet ise üst düzey bir akli seviyeyi ve zekâ keskinliğini gerekli kılar. Aklıselim sahibi olmak ahlaken iyi insan olmayı zorunlu kılar.

 

15.Aklıselim vicdani hükümleri takip etme eğilimindedir.

 

Vicdan ise temelde insan tabiatını iyiye sevk eden yetidir. İnsan, ahlaki doğruların genel ilkelerini ve hususi eylemlerinin iyilik ve kötülüğe bakan yönlerini sezer. Bu sayede aklıselim zorunlu olarak ve her zaman doğrulukla eylemde bulunmaya ve kötülükten sakınmaya muvaffak olur. Sahip olduğu ilahî nur vasıtasıyla aklıselim, adalete ve fazilete yönelme ilkelerini onaylar. Allah insanlara davranışlarını sevk ve idare ettirme gücü verirken aynı zamanda onlara, eyleme yönelik bazı ilkeler de vermiş ve bu gücün insanlar tarafından belli bir gaye doğrultusunda kullanmasına imkân tanımıştır.

 

16.Taklit

 

Taklit, kişiyi düşünmekten alıkoyar. İnsanlar önce taklit ederek öğrenirler. Daha sonra düşünerek hakiki nedenlere ulaşabilirler. Üç tip insandan sözedilir. Bir insana bakarak fikir ve hareketlerini düzenleyen insan. Eğer taklit edilen iyi ise kişi de iyi olur. Kötüyse kötü olur. İkincisi olaylara bakan insan. Olayları iyi yorumlarsa kişi iyi olur. Yanlış yorumlarsa kişi yanlış yola girer. Bir de fikirlerin orijinaline bakan insan var ki, o kişinin aklı seliminin önünde bir engel yok ve objektif düşünebiliyorsa o kişinin fikirler içinde an akla yatkın olanını bulması umulur. Bir yabancı yazar şöyle diyor. “Ben müslümanlara baktım 50 sene müslüman olmadım. Fakat Kuran’a baktım bir gecede müslüman oldum.”

 

17.İçki

 

İçki aklı gideren bir şeydir ve bu yüzden de yasaktır. Kişi içince kontrolünü kaybeder ve sağlıklı düşünemez.

 

18.Toplumsal olaylarında aklı selim kaybolur.

 

Toplum olaylarında aklı selim kaybolur ve herkes bir önündekine tabi olur. O ne yaparsa o da onu yapar. İnsan bu yönüyle koyuna benzer. Koyunları bir yerden atlatmak isteseniz önce atlamak istemezler. Fakat içlerinden biri, muhtemelen yaşlısı ilk önce bir şekilde atlar. Ondan sonra hepsi birden arka arkaya tak tak diye atlar. Sürü psikolojisi. Allah Teala her peygambere bir müddet de olsa çobanlık yaptırmıştır. Hz. Musa a.s., Peygamberimiz çobanlık yapmışlardır. Bu sayede koyunları gütmeyi öğrenmişler ve arkasından da insanlara çobanlık yapmışlardır. Polis dahi bu özelliği bilir ve ilk kim vurun dedi diye kameraları araştırır ve o kişiyi elebaşı olarak yakalar, diğerleri ile ilgilenmez.

 

19.Baskı

 

İnsanın baskı altında olması, örneğin tehdit, santaj gibi durumlarda kalması onu sağlıklı düşünceden uzaklaştırır. Bu tür hallerde danışmaya önem verilmelidir.

 

20.Gazap

 

İnsanın bir şekilde canına malına, ırzına, nesline yada değer verdiği ideallerine gelebilecek bir saldırıda kişi gazaplanabilir. Müdafa olarak adlandırılabilecek kısmı yine ölçülü olmak kaydıyla anlamak mümkündür. Fakat aşırılık aklın da fesadına yol açar ve kişi şeytanın kontrolüne girer. Bu yüzden ihtiyaç duyulmayan aşırı gazablanma dinen yasaklanmıştır. Ve bunu yenen pehlivana benzetilmiştir. Gazap anında aşırı söz söylemekten sakınmak, ayaktaysa oturmak, euzü besmele çekmek ve son olarak da iki rekat namaz kılmak önerilmektedir.

 

21. İşletme körlüğü

 

Uzun süre aynı işte çalışmak kişiyi tek yönlü düşünmeye sevkeder ve yani fikir üretemez. At gözlüğü de denir. Bu yüzden ya kişiyi zamanla başka işlerde de istihdam ederek onun olaylara çok yönlü bakmasını sağlıyacaksınız, ya da farklı iş kollarından gelen insanların oluşturduğu komisyonlar kurarak onların aynı meseleye nasıl baktıklarını öğreneceksiniz.

 

22. Akrabalık

 

Akrabalık bağları kişisel bir yakınlık hissettirir ve kişiyi aklı selimden uzaklaştırarak adaletten de alıkoyar. Kişi eş, evlat ve yakını için taraf tutar. Mahkemeler bile bu yakınlığı nedeniyle kişiyi şahit olarak kabul etmezler. Çok az insan yakınlarına karşı adil olabilir. Kuran’da bunlar övülmüştür.

 

23. İmansızlık

 

Kişinin imansızlığı yani küfürde olması onu, hakkı batıl, batılı hak görmeye iter. Bu Kuran’ın bir tesbitidir. Bu yüzden müslümanlar “ Ya Rabbi, bizi hakkı hak bilip hakka ittiba eden, batılı batıl bilip batıldan içtinab eden (kaçınan) kullarından eyle” diye dua ederler.

 

24. Şeytana tabi olanlar

 

Kuran’ı Kerimde bazı insanların şeytana tabi olmaları nedeniyle, şeytanın onlara yanlış olan bazı hareketlerini süslü göstererek, onların kendilerini doğru yolda olduklarını sanmalarını sağladığı belirtilir. İşte burada aklın doğru ile eğriyi ayırıcı özelliği kaybolmuştur. Bunlar mahşerde şeytanlarla beraber haşredilirler ve uyanıp onu yanında görünce aralarında doğu ile batı kadar mesafe olmasını istediği belirtilir. Bu yüzden şeytanın aldatmalarına dikkat etmek ve onu düşman kabul etmek gerekir.

 

25. Münafık

 

Münafık iyiliği kötülük olarak görür ve iyiliği yasaklar, kötülüğü emreder. Burada da aklın ayırıcı özelliği şaşırmıştır. Akıl imandan ya da imansızlıktan etkileniyor diyebiliriz.

 

26. Irk, kabile, hemşehrilik

 

Irk özellikle şoven bir hale dönüşmüşse, bu üstün görme, kişide, “diğerleri” kavramını güçlendirir ve kendi ırkını üstün görecek gerekçeler aramaya iter ve adaletten ayrılarak taraf tutar. Bu husus aşiret ve hemşehricilikte de taraf tutma olarak gerçekleşir ve toplumda yaratılan bu ayrıcalıklar huzursuzluğa yol açar. Yakınların özel sorunları ile ilgilenilebilir, dernekler kurulabilir, cenaze ve öğrenci bursları verilebilir ancak siyasette ehliyet veliyakat yerine bizim hemşehrimiz olsun denildi mi bu dinen yasaktır. İslam ırkçılığı kabul etmez, islam kardeşliğine değer verir ve mü’minler kardeştir buyurur.

 

27. Fakirlik

 

Fakirlik ve işsizlik kişiyi bunaltır ve isyan noktasına getirir. Zayıf bir inanç olursa kişi hırsızlık, dolandırıcılık ve   benzeri yollara sapabilir.

 

28. Stres

 

Stres kişinin sağlıklı düşünmesini etkiler ve mutsuz kılar. Aşırı çalışma ya da çözülemeyen sorunlar stresin kaynağı olup sorunların üzerine gidilerek onları çözmeye çalışmak kişiyi rahatlatır. 

 

29.Sorun olarak bırakmak

 

Bir olay hakkında insan beyni ikna olmadığı zaman veya takliden inandığı zaman, akıl onaylamadığı için o konu ucu açık bir yara gibi durur, mikrop kapar ve hastalık haline dönüşür. Halbuki o konu akla uygun bir hale getirildiği, mantıksal çözüm üretildiği zaman, o kişi izin vermediği müddetçe o dosyaya dışarıdan bir şey giremez.  Örneğin taklidi imandan tahkiki (hakiki ) imana geçiş çok önemlidir. Tahkiki iman beynin çalışma mekanizmasına en uygun modeldir. Akılla birlikte kalp ve duygularda ön plana çıkmalıdır. Tasavvufla uğraşanlar aklı geri planda tutup kalbi öne çıkarmışlardır. Bir toplumda aklı şaşırtacak vesveseler yoksa, kalbi metodla gitmek insanın daha hızlı ilerlemesine vesile olur. Eskiye göre modern hayatta insanı baştan çıkaracak şeytanın materyalleri çoğalmıştır.

 

Yukarıda belirtilen hususlarda kişilerin davranışlarını ona göre değerlendirmeleri, takım, parti, tarikat, akrabalık, hemşehrilik, aşiretçilik, ırkçılık ve benzeri konularda sevginin aklı örtmesine  izin verilmemeli ve daima bir durum sorgulaması yapılmalıdır.

 

Üstün olan Allah ve onun emirlerinin oluştuğu İslam hukukudur. Arkadaşlıklar dahi Allah için olmalıdır. Kişi kardeşini dahi müslüman olduğu için sevmelidir.

 

 

aşık ahi kul ahmede nasib oldu

9 Mart 2012
Okunma
bosluk

Aşık ahi kul ahmedin şiir yazmasının sırları (Koşma 6+5=11, 4+4+3; Semaî 4+4=8, Mani 7, Divan 8+7=15 hece)

Burada size yazdığım şeyler; hiç bir kitapta yer almayan, sadece bu aşık kardeşinizin kendi sevgi, usul ve tecrübelerinin bir kısmıdır. her yiğidin yoğurdu da yeyişi de farklıdır. başkasına kıyaslamayınız lütfen. aşıklık geleneği normalde usta-çırak ilişkisine dayanır.  fakat bizim ustamız HAKK RAHMAN oldu da irticalen yazar dururuz. Peygamber efendimiz sav.  Hatay’da Habibi Neccar Hazretleri ve Mevlana’ ks. dan başka bir çok tarikat şeyhinden dua aldığımız yanında radikal bir ilahi aşk’ın kalbimizde yer ettirildiğini (=Allah’tan) riya olmaksızın söyleyelim inşallah.  

onun çok dua eden biri olduğunu aklınızdan çıkarmayınız lütfen…

Bir şiir yazmak için mutlaka bir miktar zikir, en azından 21 besmele uygun olur. bir besmele dahi çekmeden yazılar hokkabazlık olur ki onu da ahmaklar okur, hanesine bir şeyin yazılması da şüpheli hale gelir. şiir Allah için yazılır ve Allah için insanların istifadesine karşılıksız dağıtılır. isteyene parası yoksa bedava, orta halliye maliyet artı makul karla, parası çok olana fazlası fakirlere bedavanın karşılığı olarak fazla fiatla verilebilir.

Kişi kimseyle küs olmamalıdır.

Karşı taraf barışmıyorsa sizin ona barıştığınızı söylemeniz ya da almasa bile selam vermeniz gereklidir.

Kul hakkı olan kişilerle vakit geçirmeden ödeme gerekli ise ödeme yapıp helalliğini de ayrıca gönülden almalısınız.

Namazlarınızda Allah’a tam kul olup hiçbir dünya gailesi düşünmeden aşk ile namaz kılmalısınız.

Her gün mali durumunuz ölçüsünde bir miktar mutlaka uygun kişiyi bularak sadaka vermelisiniz..

CENNET: namazı 5   5   aşkla kılıp çorba kaşığını karşı tarafa uzatanlara daha yakındır (Aşık ahi kul ahmed)

Şiir yazma ortamı diye bir özel zaman aslında yoktur. Biz bazen iki kıta otobüs durağında, iki kıta otobüsün kalabalında içinde, 4 kıta eve varınca, bilgisayara aktarırken iş yerinde de a aaa şurası eksik kalmış deyip 4 kıta daha ayakta ila ederiz de 12 kıtalı bir şiir çıkıverir ortaya.

Ancak genel olarak sakin ortamlar hayalin genişlemesine daha çok imkan verdiği söylenebilir.

 

 

Aşık açık ve net olmalı. Gerçeklerden korkmadan gizliliğimiz sadece fitneye yol açabilecek şeylerle sınırlı olmalı = Dostluklar, Güven = Açıklık Allah için yer bulmalı..

 

Hiç kimseyi Allahın dışında ”dost” edinmeyeceğiz.  Bu bizi kula kulluğa, kullara ‘eyvallah’ etmekten koruyacaktır= Onur, Hürriyet, Kulluk böyle elde edilir.

 

Fecr suresi 27-30 ayetleri incelendiğinde mutmain olmuş nefsin doğrudan cennetle müjdelendiği görülmelidir.  Kulluk en güzel makam olup bu makama erişmiş bir arif kişi yada aşık kişinin yazdığı şeyler insdanlara bazı bölümlerini anlamasalarda Rahmani olarak çok şey vermeye başlar.  Yazıda kişinin bir miktar kesbi (emeği) bulunsa da duyurma işi Allah’a aittir. Bu duyma işlemi sesin fiziki olarak duyurulmasından tutun kalbe inmesine kadar Allah’a aittir. Bu durum faydaya dönüşürse nasibe dönmüş olur ki istenen de budur. Bu noktada aşığın gayreti yanında Hakk’ın nasibi olduğundan nasib için Allah’a şükretmek gerekir. Aşık ise bu gayreti için teşekkür beklemez dua beklemez.  O yaszar, dağıtır, ulaştırır o kadar.. aşıkta ben duygusu ve meşhur olma duygusu en aşağıya inmiştir zira.. işte bir aşıkta iyilik duygu ve makamı fevri tek tek hareketten “HAL” HALİNE DÖNÜŞMEDİKÇE yazdıkları iyi olmadığı gibi onu duyuracak kimse de olmadığı için boş yere çabalar durur. Bütün bu aşamalar usta çırak ilişkisi içinde söz ile sazı da kapsamaya kadar gider. Çırağın ilahi aşkta katedeceği mesafe onun fedakarane gayreti ile şevk bulur ve çırak yükselmeye başlar. Yükseldikçe eteğindeki dünyalık ağırlık ve nefsi özellikleri atmalı ki hafifleyip yükselebilsin. Cisim hafifledikçe ryh zenginleşmeye başlar. İşte şimdi aranan evvelde Hakk’ın verdiği kabiliyetler için mana zenginliği fırsatları doğmaya başlar. Özünde olmayanın, aşka  düşmeyenin ustası tarafından eğitilmesi sadece kelime cambazlığından öteye geçmez. Aşık manayı şekilden evla tutar. aşık isdraf yapamaz. orta bir yolu bırakmaması gerekir. gösteriş aşığı bitirir.

Bu anlatılanlar sizi üzmesin. Bunlar kemal şiir yazımı için gerekenlerdir. Herkesin yaklaşımı farklı da olabilir kuşkusuz.  Sadece her neye yazıyor iseniz önce hiç olmazsa birkaç defa besmele çekin, örneğin  şöyle kısa da olsa bir dua edin: “Ya Rabbi zihnimi aç, dilimi çöz, kalbimi sana yönelt, doğruluktan ve adaletten ayırma, gönlümü İslam üzere kıl, seni ve mümin kullarını sevmeyi  nasib et, ve yararlı güzel bir şiirle insanlara faydalı olmayı nasib et, gösterişten uzak eyle beni- amin” diyebilirsiniz.

Son olarak yazılan şeye Hakk nazarıyla sevilmesi gerekiyorsa severek, kızılması gerekiyorsa yine Hakk için kızarak bakmalısınız. Artık şiir yazmaya hazırsınız demektir. Kısmetiniz doğru, güzel ve bol olsun, insanların yararına dönüştürsün Allah’ü Teala.   

 

Bir duanızı şiirleştirmeye çalışarak işe başlayalım:

 

yoktur

vardır

gördür

yerdir

kuldur

haktır 

gibi ayaklar kullanılarak kişinin kendi fiili duası şiirleştirilebilir.

 

Son beyitlerde yoğunluk, önem, vurgu, damıtma çok, katlamalı satırlar arası ilişkiler kuvvetli olmalı, ne diyeceksen de burada demelisiniz.  Örnek bir şah beyit:

 

Zikirden ilahi aşka

…………………..

………………….

 

Arşda yoğ imiş başka nebi ”yusuf”

Züleyhadan kaçmamış doğan yusuf

*

Sen bir Züleyha bul da gel mah cemal

Kaçmayam ben gel gör ki ahı cemal”

 

Yaşanmadan bir şiir yazılmaz. yaşamasanız da o kişi gibi olmalı ya da o olayın içinde gibi hissedecek yufka yüreğe sahip olmalısınız.

Hece Bilgileri:

Koşma 11 hecedir genellikle.

6+5

veya

4+4+3 olabilir.

Semaî 8 hecedir genellikle.

4+4 olabilir.

Mani 7 heceden müteşekkildir.

1. Kıta

…………………a

…………………b

…………………a (x)

………………….b

2.Kıta

………………….c

………………….c

………………….c

………………….b

 

Divan 15 hecedir

8+7 olabilir.

Bu ölçüler geneldir ve daha çok şiirin ahengi ile ilgilidir. Mananın önemsendiği acil bir durumda çokluk teşkil etmemek şartıyla ihlal edildiği bazı şairlerde görülür.

 

Bir kıtanın içini nasıl doldurabiliriz ona bakalım..

 

1.Kıta içeriği şöyle olabilir.

 

1. övgü

2.istek

3.övgü             

4.istek bildir

 

Ağulu aşın duası

 

Her kim bana dost, dost ise
………………………..

Hak Teala yar olsun ona
……………………….

Her ne derdi vardır ise
……………………….

Cümle işi asan ona

……………………………………

 

Emre kul

 

selam ile selam ile

…………………..

selam verdim kelam ile

……………………….

yazıdaki oğlak bile

…………………….

selam alır “bela” ile

………………………………..

 

Elif

 

Ben bir elif olsam başa

……………………..

Kim hu dokur önden sona

………………………….

Bir güzelce sunar Hakk’a

…………………………

Hediyemi bilmez imiş

…………………………..

 

 

Ölüm var…

 

Şu dünyada ey canlar

……………………..

Ağdıracak ölüm var

……………………..

Bağı bostan bozdurur

……………………..

Solduracak ölüm var

………………………

 

2. kıta içeriği şöyle olabilir..

 

1. övgü

 

2.ne düşündüğün          

 

3.ne beklediğin

 

4.aleni istek, vurgu, naz şikayet söylemek istediğin her şey olabilir (derdin ne?)

 

Bana ağu veren kişi
……………………

Doğru ola eğri işi
……………………

Kolay gele onmaz düşü
……………………….

Cümle bahtı hayır ona

……………………………………..

 

 

 

Ben bir aşk-ı elif kulum

………………………

Hakkın zatı arar kelim

………………………

Gayri olmaz O’nsuz ölim

………………………..

Gördüğümü bilmez imiş

……………………………………….

 

 

Özen bezen yapadur

…………………….

Sonra şöyle kıradur

……………………..

Emanetin veredur

………………….

Ödetecek ölüm var

………………………

 

 

Acı biber dilimden

Yuvarlandı önümden

Sevdiğimi gözünden

…………………………

 

(Mani  uyarlaması)

 

 

 

Somut duamda olan şey, yaşadığım kişinin özellikleri, yaşadığım olay, bütün şiir boyunca sistematik bir şekilde bütün şiir boyunca düzenli olarak devam etmeli, olaylar birbirini her kıtada gerçekleşme özelliğine göre sırayla takip etmelidir.

 

Rastgele “burda bu vardı şur da da şu var”  gibi birbirinden kopuk kıtalar okuyucunun zihnini  allak bullak eder. Anlaşılmayı zorlaştırır. Kaliteyi ve tekrar okunabilirliği düşürür. İyi şiir;  çok okunup da her okunuşta diğerinden daima farklı bir şeyi her defasında buduğunuzda ortaya çıkan şiirdir..

 

Bu bakış açısıyla şah beyit ve bir önceki kıta ayrı bir öneme sahiptir. Şiirden hiçbirşey anlamayan okuyucunun aklında,  en son okuduğu son iki beyit kalır. Bu beyitlere kibir, riya, suni fikirler sokulmamalı, son derece açık ve kavi (sağlam fakat sert değil) ana fikir ya da mesajlar yerleştirilmelidir.

 

Şiirde tevazu ve halkın kullandığı deyimler onların düşünceleri önemlidir ve bunlara yer verilmelidir. Böylece okuyucu şiiri ve yazarı kendinden bir parça gibi görür, anlayış derinliği bu sevgiyle artar ve şair okuyucunun nezdinde daha yüksek bir değere (makam değil) ulaşır. Bu ulaşım ve beğenidir ki etkilenme kapılarını okuyucunun açar ve en yüksek faydayı elde etmek kolaylaşır.

 

 

1. Çalışma:  bu sitedeki  “Allah’ım şiirinin aynısını mana sabit kelime farklı olarak taklit edeceğiz.

 

 

2.Çalışma:

 

Aynı formatı tamamen serbest sadece Allahın uyağı(ayağı) sabit kalmasıyla yapılacak.

yazdıktan sonra başkasına verirken okurken “ben yazdık” demeyecek. “bize nasib oldu elhamdülillah” diyecek. tevazudan asla ayrılmayacak. hakaret edenlere cevap vermeyecek. sabredecek. kin duymayacak kimseye.. hakaret edenlere de dua edecek, kimseye işim var demeyecek, kişi ayrılmadfığı sürece onu can kulağı ile dinlemeye devam edecek, pencereden dışarı bakıp hadi git mesajı vermeyecek. bir şey isteyen kimseyi boş çevirmeyecek, neyi varsa paylaşacak, adres soranı bile şayet bilmiyorsa kendisi hemen birinden sorup öğrenip söyleyecek. kişi iyi anlayamıyorsa işi dahi olsa yürüyerek fiilen götürecek oraya kadar. günde 100 selamı tanıdık tanımadık herkese verecek. onlar almazsa kensisi alacak. herkese gülümseyerek bakacak. münibüste 20 kişiye otobüste sıradan herkese selam vererek ilerleyecek. Allah’ı ve Allah için kullarını çok sevecek çook çok.. vesselam..

 

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir.

 

7 Mart 2012
Okunma
bosluk

Yalnız Büyük Çarşıda mı Din Yere Düştü: ak sarıklı ins (insan), ak varaklı (yapraklı-Kuran-) din perişan (Taşlama)

Çıktım yüğseğine seyran eyledim

Gördüm ki ak sarıklı ins perişan

Bir ataş vurdu da yandım ağladım

Erdim ki ak varaklı din perişan

 

Hayal oldu cübbe sarık bilinmez

Giyer isen kaldır bunu denilmez

İmam deyu cehle sala verilmez

Sordum ki beş direkli din perişan

 

Yıkılmış mana Mushaflar öpülür

Muhammed ölmüş ümmeti şaşırır

Başolmuş şeytan cahiller sarılır

Baktım ki nur beşikli din perişan

 

Susmuş alim ölsün daha beklerler

İlim ölmüş para düşler esnaflar

Cehli yol eylemiş şeytan kılıklar

Yazdım ki kıç baştalı din perişan

 

Dağılmış zülüfler tarak geçirmez

Yareler azıtmış mehlem yetişmez

Arifler göçetmiş şeytan kaçırmaz

Yordum ki Hakk düşeli din perişan

 

Yarimin güllerini soğuk almış

Sadrıma sardığım alim ölürmüş

Ölen kim cahiller bayram edermiş

Kurban ki kes alimi din perişan

 

Sorarım dağları  bağrın açar mı

Cahilden kaçarım beni basar mı

Yar ile sohbetim cana düşer mi

Devran ki kin saralı din perişan

 

Benim gördüğümü körler görürmüş

Benim inancıma ahraz gelirmiş

Bağ-ı irfanımı cehle yazarmış

Etek ki şer saralı din perişan

 

Ahi kul ahmedim ağlar ümmetim

Güzele ümmet der çiğdem sayarım

İslam oldum Hakk’a canan düşerim

Canan ki od saralı din perişan

 

 

Not: bu şiir Büyük Çarşıdaki camiden kovulmamız üzerine yazdığımız ikinci taşlamadır. sorun daha derinde görünmektedir dostlar derinde…

Yüreğim yaralı dostlar yüreğim yaralı. Rahman’ın huzuruna vardığımızda onun dinini nasıl ve ne kadar savunduğumuzu, müslümanları ümmet teknesinde ne kadar yüzdürdüğümüzü ve sevdiğimizi, onlara ne kadar fedakarlık yaptığımızı hangi yüzle anlatacağız dostlar.. söyleyin bana söyleyin.. malımdan zaten geçmiştim canımdan vereyim.. etimin hangi dilimini hangi ümmet ister vereyim.. siz kasap olun..

 

aşık ahi kul ahmede nasibdir

1 Mart 2012
Okunma
bosluk

Büyük Çarşı’nın Üç Cahili – Beş Zengini (a acaib taşlama)

—BÜTÜN CAHİLLER İYİLİK ETTİKLERİNİ DÜŞÜNÜRLER…

CAHİLİN DE CAHİLLİĞİN DE İLACI YOKTUR…CAHİLDEN SADECE KAÇILIR.. CAHİLLİĞİNİ BİLENLER ZATEN ALİM OLURLAR…HİÇ BİR ALİM CAHİLİN YANINDA DURMAZ VE İLMİNİ SIRRINI CAHİLE ASLA AÇMAZ DA AÇAMAZ DA… ÇÜNKÜ İZİN YOKTUR… ONLAR ZAYİ EDER İLMİ…İLMİN İSTEYENE VERİLMESİNİN SIRRI BUDUR…APTALLARA İLİM VERİLMEZ…

—ZENGİNLER FAKİR KALACAKLARINDAN KORKTUKLARI İÇİN CİMRİ OLURLAR..

ANCAK, CEHENNEMDEN KORKAN ZENGİNLER CÖMERT OLURLAR…

ALLAH C.C. FAKİRİN RIZKINI ZENGİNDEN VERMEZ…. ZENGİN, VERDİĞİ ZEKATI ALDIĞI İÇİN FAKİRE MÜTEŞEKKİR OLMALIDIR… TEŞEKKÜRÜN YÖNÜ BÖYLEDİR…ELDEN GELEN ÖĞÜN OLMAZ, O DA VAKTİNDE BULUNMAZ…İŞ ZENGİNLERE KALSAYDI BÜTÜN FAKİRLER AÇLIKTAN ÖLMÜŞTÜ. HALA AÇLIĞIN SÜRMESİNİN SUÇU ZENGİNLERİN DEĞİL DE YOĞA KILIÇ SALLAYAN AŞIK AHİ KUL AHMEDİN Mİ? ONUN CEBİ DEĞİL GÖNLÜ ZENGİNDİR DOSTLAR….(Büyük Çarşı’daki zenginler sormaya basşladı: “ben de var mıyım bu taşlamanın içinde” demeye. Biz cahilleri saydık ki kaçılacaklar bilinsin kimse zarar görmesin diye. Zenginleri ise saymadık ki hepsi de “ben de mi varım acaba?” diye sürekli ölünceye kadar korkarak kendine çeki düzen versin de iyi yolda olsun diye.  

HADİS: zenginler cömert, yöneticiler adil, alimler cesaretli (doğruyu her yerde söylemekte) olduğunda yerin üstü yerin altından hayırlıdır.  Zenginler cimri, yönetiler zalim ve alimler korkak olduğunda yerin altı yerin üstünden hayırlıdır…

ANKARA-Kızılay’daki Büyük Çarşı (3. katta) camiinde bir hafta önce ALLAH, zenginlerin sevgisini kalbimden çekip aldı. zira çok darda olan dul fakir ve sara hastası için yardım talebimi hepsi de reddetmişti. biz de zenginlerin dükkanlarını böylece terketmiş ve dükkanlarına uğramaktan uzaklaşmış idik ki. imam bu sırada umreye gittiği için kıraatı, bizimle fikren tartışamadığı için kasıtlı olarak zayıf birisine “sen imamlık yap” demesi, yanlış ve İslam’a aykırı bulunmakla, cemaatin namazının da sahih olmayabileceği için, biz de imam hatip mezunu ve İslam’i araştırmalar yaptığımız için acizane bir kaç vakit imamlık yaptık. Cenab-ı Hakk’ın İKRA=OKU emrini cemaat yerine getirmediği için biz zaten her namaz kıldırmamızın arkasına 2 veya 3 dakikalık bir sohbet ilave ediyor veya okuduğumuz aşır=Kuran’ın mealini aynen değil ve fakat genel manasını sohbet olarak kısaca veriyorduk. bu yöntem bizim asla fedakarlık yapmadığımız, terketmediğimiz bir İslam’a ve Müslümana sahip çıkma için İSLAM’i yöntemimizdir. anlamını aynen veya sohbet olarak vermediğimiz Kuran’ı okumayız.

bu camide de öyle yapıp namazdan sonra kısa bir sohbet yapınca, anılan caminin dernek yöneticileri olan üç garip şahıs bizi hem de caminin içinde haksız bir azar, el kol, tehditle “bu camiye gelmeyeceksin” “bu camideki namazı sen kıldırmayacaksın” “bu camide sohbet etmeyeceksin” benzeri sözlerle kendilerini çok üzdüler, bizi değil.

 zenginlerin sevgisi kalbimizden alınınca bunun gereğini ALLAH cahillere yaptırdı böylece. Biz de artık yanıbaşımızdaki camiyi fitne çıkmasın diye bırakıp çok daha uzaklardaki camilere gitmek zorunda kaldık.. biz haber gönderip dedik ki “biz tek camiye gelmeyelim, lakin onlar Allah’ın evinden kovma günahına tövbe etsinler” biz isteriz ki cahil de ateşe girmesin, günah kazanmasın der “ya Rabbi onlar bilmiyorlar, onları affet” diye dua ediyoruz hepsine.. bundan önce de aynı cemaatten 4-5 kişi imama gidip bizim sürekli askıya takılı bıraktığımız cübbemiz için “biz de paltolarımızı sürekli bıraksak burası neye döner” demişler ve görevli imam da bize gelip “ahmet bey, 4-5 kişi bunları söylüyor cübbeni kaldır” demişti de, biz de “istiyor ve bu fikre destek veriyorsan sen kaldır demiştik” de, “senin kendinin kaldırmanı istiyorum” diye yapmak istediğini bize zorla yaptırmak istemişti. işte İslami bir namaz giyim-setr olup kuvvetli olan cübbe ve sarığa kendisi yapmadığı gibi, ben de cübbe koyarsam ne olur demiyor da palto koyarsam diyor ve doğrudan eleştirmemiş görünüp dolaylı olarak kullanımına imkan vermeyecek tilki gibi kurdun önüne bizi atıyorlardı. elbet bizim kararlılığımız çok kişinin kafasını kırar.

lakin yukarıdaki örnek tamamen farklı olup açık bir fitne olduğu için üzerine gitmek yanlış olur. bu yüzden geri çekilip uzaktan HİCİV=TAŞLAMA sanatıyla ezmeye çalışıyoruz. bu bile hatalı lakin dayanamıyorum, benim değil onların günaha girmesine katlanamıyorum DOSTLAR.. Allah hepimizi affetsin.. En doğrusunu ALLAH bilir…

(fitnenin yerilmesi-cahilin değil)

 

Büyük çarşı Büyük Çarşı

Büyüklüğün nerde kaldı

Müslümandan bağnaz olmaz

Fitne çıktı cehle yol ver

 

Emir geldi Hakk’tan ilme

Yere batıp kaybol hele

Çekti alim gel sen beru

Fitne kalsın cehle yol ver

 

İlim yapsan yaptı demez

Öldüm desen hayır yapmaz

Gönül yıkar adap bilmez

Fitne buydu cehle yol ver

 

İKRA’ dedim suça yazdı

İmam oldum cehli azdı

Safra döktü yüzüm üstü

Fitne şuydu cehle yol ver

 

Sala kıldı SELİM cehli

UFUK uydu buydu ilmi

Özer sağıyr fitne yoldu

Fitne ayan cehle yol ver

 

Fakir arlı açım demez

Kimselere derdim açmaz

Gariblere sorgu olmaz

Fitne beyan cehle yol ver

 

Allah yazdım Allah yazdım

Allah diye şarab içtim

Cahil ile niza düştüm

Fitne haklı cehle yol ver

 

Hakk yazıp da dağıtırım

Ümmet için çağırırım

Kul düşmekten öğünürüm

Fitne geldi cehle yol ver

 

Zengin zengin namaz kılar

Fakir görse kıçın döner

Utanmadan yoğa çalar

Fitne ziyan cehle yol ver

 

Yerde olan gökte olmaz

Göğe çıksa rahmet kılmaz

Üçe beşe dua etmez

Fitne düştü cehle yol ver

 

Kazanmak mı kaybetmek mi

Sabah akşam zaptetmek mi

Kazık atmak gerekmez mi

Fitne karlı cehle yol ver

 

Yazar elim söyler dilim

Baha kıldım dine canım

Sada etmem cehle halim

Fitne çıktı cehle yol ver

 

Zenginlerden bıktım bıktım

Fakirlikten korkar gördüm

Cehennemden korksa gülüm

Fitne yazar cehle yol ver

 

Bir alırım bir satarım

İki olur bir düşerim

Bir yoluna gül düzenim

Fitne bozar cehle yol ver

 

Eller bana ağu sunar

Aşım dahi zehre banar

Ağu bize arşa çeker

Fitne yazar cehle yol ver

 

Cahillerle derde düşmek

Ayı ile çuval girmek

Alim isem iyi ölmek

Fitne karar cehle yol ver

 

İlmi verir isteyene

Cahil yerde ulaşmaya

Aşkı yazar kul ahmede

Fitne bozar cehle yol ver

 

Üç cahille ne mi etsem

Elin öpüp sırtın yusam

Daha derse kıçın öpsem

Fitne gitsin cehle yol ver

 

Ey ilim yere bat yere

Ey alim gel hele yere

Ey cahiller baş ol hele

Fitne sapsın cehle yol ver

 

Cahiller sapıtır halkı

Cehennem düşürür ardı

Susan alim yansın hemi

Fitne çöğdü cehle yol ver

 

Dünya cehle teslim olmuş

Hapse düşmek ahdim olmuş

Kurtulursam ben’im ölmüş

Fitne sardı cehle yol ver

 

Dua edem sen cahile

Taş atıp da baş dileye

Cahil sevmek ot yemeğe

Fitne benzer cehle yol ver

 

Ahi ahmed ilim yapar

İKRA’ deyu ümmet arar

Bağ-ı irfan cehle yazar

Fitne buymuş cehle yol ver

 

 

ahi kul ahmede nasibdir

 

29 Şubat 2012
Okunma
bosluk

SOHBET : “İyi müslüman olmak için biraz deli olmak mı gerekir? Delilik çok fedakarlık anlamına mı geliyor? Akıllılardan fedakar çıkmaz mı? Akıllılar korkak ve Hakktan uzak, deliler gözükara ve Hakkta aşka yakın mı olurlar?

Selamün en güzel aleyküm sözünü,

 

bu sözün kıymetini bildiğini sandığım bir insana,

 

“ilmi isteyene verdi”ğini söyleyen VEDÜD’ün bu isteklilikten bir çok şeyi murad ederek ilahi sırları

adeta

-isteyene

-okuyana

-anlayana

-anlayışta yükselerek kendine yaklaşana

- ve peygamberine varis olacak seviyreye gelene vereceğini söylemesi,

ne kadar yerinde bir Rahmani tecelli ise,

öylesine bir sırla size söylemem,

karşılıklı muhabbetin en derin deryasına yelken açan iki deli yüzücü olmamızı ne kadar isterdim bilemezsiniz.

ancak bu isteğim konusunda sizin “akıllı davranmanız”; daima “ben bi şu suyun sıcaklığına ayağımı uzatıp bir bakayım ” demeye benzer diye düşünürüm.

vekil olanlar düşünmeden suya atlayanlar demek gerekirse,

vekil olmaya bile soyunamayıp düşünenler suyun soğukluğundan çekinenlerdir diye bir genel tanımlama yapabiliriz.

işte Allah;

 

(O benim biricik Rahmanımdır bırakmaz beni

/ susuz kalsam su ne ki, zatına kandırmaz beni

/ salsın dursun tecelli deyu gayrini tepemden

/gülşenim güller ile sadrıma sokturmaz ben’i )

 

suya bakmadan atlayan pervasız ve fedakar aşıklarını arar.

aramak ne kendi yazar.

yazınızda belirttiğiniz ihtiram sözlerine layık olmak yanında kılıçtan aldığımız yaralardan da ızdırabımızı şikayet maksadı olmaksızın söylemek ve ilacı olan üç günlük tövbe ile umarız ki kendi benliksiz halimize biraz yaklaşırız umudundayım.

işte her akıllı insan ilahi aşktan uzak kalabileceği gibi,

her farkında olan insan da daima yeni bir ilahi lütfa veya çileye karşı tavır alır ve yükselmesi de tehlikeye girer.

sonuç olarak kendi kendininin farkında olmamak gerekir ki bunun ayandaki adı resmen deliliktir. NE MUTLU ALLAH İÇİN DELİ OLANLARA….

işte sahabeye “onları görseydiniz deli zannederdiniz” onlar sizi görseydi “kafir zannederdi” diyen hatayda mukim evliyaullah adeta bizim için sabah veya akşam bir küfür hali olabileceğini uyarıyor denilebilir.

buradan bir anlam zorlaması yapalım dersek şu sonuç çıkmaz mı?

MÜSLÜMAN OLMAK İÇİN DELİ OLMAK GEREKİR

öyle zannederim ki cenab-ı hakkın aslında idrak ve aşk diye söylemek isteyip de söyleyemediği şey işte bu delilik denilebilir.

o zatan arayanlarını ya da bulanların arayanlar olduğunu zaten hissettirmiyor mu.

miraçta neden vuslat olmadı da kullukta kaldı ve durdu Hz. Peygamber? çünkü arama devam etmeli, aramöa için de aşk devam etmeliydi. çünkü vuslatta aşk bitiyordu. mecnun bile vuslatı arzu etmesine rağmen vuslat imkanı doğunca reddetmiş değil miydi?

SONUÇ

sevgili muradım kardeş,

-çok telaş etme

-bensiz beni, akıllı kılmaya çalışma

-deli olmazsam ben yazarım

-deli olursam Hak yazarım

Hakk’ın sözünü ahilikle bezerim o zaman.

-sen korkma, insan direksiyona geçince ehliyetin arabayı sürmediğini anlar ve direksiyonu kendisi tutmaya başlar.

-sorun sadece bu tutuştur ve gereken senin format deyip tutturduğun şey kendiliğinde ŞAK diye yerine oturur.

- demek ki örnek yazı gönderir misiniz diye bir laf etmemeli etrafınızdaki zatlar.

-özgeçmiş ve meslek ve üretilenler şakır şakır bağırıyor. bizim gibi insanlar asla ikinci sınıf muameleye tahammül etmezler. işimizde en iyiyiz ve bunu korumak için kıçımızı yırtmalıyız bizler. birinci sınıf bir insan ikinci sınıf utanacağı bir yazı da yazamaz zaten

-siz diyeceksiniz ki “GÖNDERİN BASALIM” bu iki kelimeyi sarsan her söz önce moralimizi bozar, sonra yazının kalitesini buna paralel olarak düşürür, delilik akıllılığa dönüşür, sizin formatlarınız sıktıkça sıkar ve kişi denetlendikçe ve üstünde bu konuyu kendinden daha az bilen insanları gördükçe aptallaşır..

-bu durum işin ehline verilmemesi anlamına da gelir ve çok tenkit alıp daralma ortaya çıkınca “BUYRUN SİZ YAZIN BEN İMZALAYAYIM” DEYİP İŞİ BIRAKIR. bu tür adamlarda zaten para asla önemli olmaz, o parayı aklına her geldiği için tövbe çeker.

-en nihai sonuç olarak bizler üstümüzde kimsenin hissettirilmesini istemeyiz.

-bu durum sizin yazıları hakeme göndermemek ya da hiç akla gelmeyecek şekilde insanları rahatsız edecek bir çift sözün geri dönülerek “acaba bunu çıkarsak ne dersiniz” gibi bir nezaketli sözle yaklaşmanızdan da asla rahatsız olmayız.

-zira bizler BEN kelimesini aşmak zorunda olan insanlarız.

-bizi kaliteye götürecek her sizden gelen uyarıya daima açığız elbette.

-demek istediğimiz şey diyeceğinizi gene deyin ancak yazıda işlenen uzmanlık konusunda son derece dikkat ve ilimle araştırılarak, kıç yırtılarak yazının ana fikrine müdahale olmamalı. bizler sadece ana fikirle vermek istediğimiz en önemli mesajı gözüm gibi takip ederiz.

-bu işte aklı başında deli, ve hedefi, ideali olan bir yazarın (veya aşığın) sadağındaki oklarının hedefidir… hedef saptığında ceren vurulmaz ve av kaçar.

-demek nki daima yazı hakkında bile diyalog kapıları açık olmalı ki sizi dinleyeyim (Başıma çıkmayın) siz de beni dinleyin (yerde süründürmeyin)

önümüzdeki günlerde makul, mantıklı, anlaşılabilir, araştırmaya dayanan, karakter sayısına uymaya .çalışan yazılar yayınlanmak üzere göndermeye çalışacağım.

farklı bir konuda da sipariş vererek araştırma yazıları gönderebilirim. bu yazıları başka bir tanıdığınız isimle de olsa yayınlayabilirsiniz veya mesleki bir araştırma olursa kendi orjinal mesleki ünvanı da kullanarak yazabilirim.

son bir ricam şu olabilir ki, lütfen ahiliği nasrettin hoca fıkraları ilave edin gibisinden bir talep gelmesin. her konunun farklı gelişimi olur ve varsa menkıbesi zaten ilave ederiz biz. bir yazıda bulunması gereken incelikjleri, yazar bilemiyorsa kaldırsın üsküdardan denize atsın kendini.

-ahilik bir yaşam tarzıdır ve bir okuyucunun hayat tarzını değiştirip daha düzgün hale getirmeyi amaçlamaktadır. bizim kimseyi hah hah diye güldürecek bir amacımız asla olamaz… bizim en temel yöntemimiz sorgulamadır. bu sorgulama ile kişiyi düşünmeye iter ve “bak böyle de olabilir, bu ilerisi için daha faydalı ve akıbetine yararlı bir kurtuluş olabilir KORKMA diyewrek bir anlayış değişikliği oluşturmak isteriz. bütün doğruları da vermeyiz ki biraz çaba göstersin ve araştırsınb ve onları kazansın ki kendine zerkedebilsin diye. işte bu yöntem yıllardır diğert gazetelerde yaptığım özgün bir yöntemimdir. bu yüzden aptallarla anlaşamam. okuyucunun da biraz akıllı olması gerekir ki okumakla düşüncenin harekete geçtiğini bitraz bilmnesi gerekir. İKRA sözünün namazdan önce gelmesi ve ilk emir olması boşuna değildir. senaryolar ise altyernatif düşünceyi öldürür ve teke indiri ve sadece benim gibi, düşünmek için benim filmnimi, seyret der şanssız bir şekilde. bu yüzden anadoluda menkıbe edebiyetının yaygın olması toplumda alternatif düşüncelerin gelişmesinde de çok etkili olmuştur denilebilir.

saat gece 10 ve hala dairedeyim. yoruldum. anlamak iki kişilik bir iştir ki Allahü alem daima iki taraftan da bir hüsnü niyet ve gayreti gerekli kılar. bunları biz söyledik, bunun gerisini de siz anlayın.. biz hiç kimdseyi ikramsız göndermeyiz. iki ay önce 8 kıtası yazılıp bir ay sonrasında da ilave 4 kıtası yazılan sonra her ikisi de ayrı ayrı kitap ve kağıtların arasında unutulan, tesadüfen farkedilip bugün yayına konan son şiirimizi size ithaf edelim isteriz. artık bir az olur BİR’i çok yapalım dedik ki kesretten tevhide de siz gidesiz diye.

selam sevgi saygı ve hayır dileklerimi yolluyorum değerli MURAD KARDEŞİM.

 

Aşık ahi kul ahmed

24 Şubat 2012
Okunma
bosluk

İman, aksiyona (Harekete) neden dönüşmüyor?

Aksiyon; öncelikli düşünce

Mebdee=basit düşünce

Münteha=mürekkep/alternatifleri de düşünebilmek

 

Ben benden kurtulucunda baktım ki ağyar kalmadı.

 

Şuhud- İmam-i Rabbani buyuruyor;

 

Vahdet-i vücud

ve

Panteizm

 

Cismaniyeti bırakarak kalp ve ruhun dereceyi efali üzerine çıkmak gerekiyor.

 

Başka şeyleri tanıtma zılli meseleler olarak görünüyor.

Hz. Peygamberi doğru tanıtmak, en asli görev olarak görünüyor.

Tefekkür ve şefkat arasında ki bağlantıyı mutlaka bilmemiz gerekiyor. 

Allah’a ulaşan yollar mahlukatın solukları adedincedir.

 

Her mürşide el verme ki yolun dağlara sapar imiş.

Mürşidi kamile el ver ki yolunu aşan eder imiş.

 

Denize attığımız insan hala ıslanmıyorsa ortada bir problem var demektir. Heyecan, doğru kullanıldığı takdirde son derece kutsal bir görev ifa eder. Kendini aşarak başkası için yaşamak, yari ve zulfi yari incitmeden götürmek son derece önemlidir. ( akıllıca, Kuran mantığı ile ).

 

Nasıl bir bencilliktir ki insanları nasıl ateşe gönderirim ya da cennetten mahrum edebilirim demek hala taraftar bulabiliyor.

 

Halvetiye…………….İlahi hal ile hallenmek

Celvetiye ……………Halkın içinde Hakk’la beraber olmak

 

Kişi Allah ile olan münasebetlerini ve muhabbetini kavi tutmalı başkalarının sıkıntısından dolayı onun da burunlarının delikleri sızlamalıdır.

 

Şu hikaye çok ilginçtir. Bir gün Peygamber Efendimiz Kabe’de namaz kılarken sanıyorum Ebu Leheb olmalı gidip bir hayvan işkembesini pisliğiyle beraber getirir ve Peygamber Efendimiz secdedeyken üzerine atar. Yanında beklemekte olan kızı Fatîma ağlamaya başlar ve beddua edince Peygamber Efendimiz der ki: “korkma kızım Allah sevdiklerini terk etmeyecektir” işte bu bağlantının kavi olduğuna açık bir delildir.

 

Sizin bağlantınızın kavilik derecesi nasıl acaba?

 

 

ahi kul ahmede nasibdir.

21 Şubat 2012
Okunma
bosluk

Rasulüllah (sav) günahsız olduğu halde neden estağfirullaha devamlı devam ediyordu?

(Özgeçmişimize yorum yapan bir okuyucuya cevaptır)

Sevgili Hülya Hanımefendi, iyi ve hayır dualarını arşu alada görür gibi oluyorum. çünkü sen bana aşık değilsin, sadece tatlı bulduğun bir yaşam hayır noktasında ağır basınca senin kalbini çaldı.
keşke bu çalan ben olsaydım bu güzelliklerin devam ederek değişmesi ve artması daha önemli bile sayılabilirdi. senin tavrına göre hep ısıtıp ısıtıp kendi önüne getireceğin bir temcit pilavıyla idare etmek zorunda kalacak ve hiç yenilenmeyeceksin. elbette bu bile kötü sayılmaz zaten.

Fakat bir de şöyle düşün.. Peygamber efendimiz her gün 70 veya 100 defa tövbe ettiğini söylüyor. sana göre ismet sıfatı bulunan(Günahsız) bir peygamber ne diye tövbe etsin. elbette ümmetine bir örnek olma mecburiyeti yanında Allah tövbe ederek yüceltme ve bir miktar hatanın kabulü ile Allahı yukarıda tutma, yüceltme davranışı da olabilir belki.

Bir de şöyle düşün. Peygamber efendimiz iki gününün hiç eşit olmadığını ve sürekli makam çıktığını alimler söylüyorlar. işte buradaki ince nokta Hallacı Mansur’un gelip gelip de durunca sarhoş olduğunun aksine o hiç durmadı.

O halde sürekli çıkmak demek bir alt veya aşağı makamdan bir yukarı ve yüksek makama çıkmış olmuyor mu? o zaman yeni çıktığı daha doğru ve kamil ise önceki aşağıda olan daima düşük ve eksik belkide bir miktar hatalı sayılmaz mı? işte bu eksiklik bir estağfurullah gerektirmez mi? gerektirir elbette.

İşte onun için o güzel peygamber her çıkmasında daha güzelleşiyordu ve kamile gidiyordu. gelelim son noktaya… vakit tamam olup da Azrail aleyhisselam gelip izin isteyince şu soruyu ona sordu. Ya Rasulüllah Cenab-ı Hakkın yanı olan Refiki Ala’yı mı istersin yoksa bu dünyada bir müddet daha mı kalmak istersin   dedi.

Onun cevabı gökyüzüne diktiği gözlerde yatağında Refiki Ala’yı ameli olarak işaret ediyordu. neden bu tercihi yapmıştı. neden çok merhametli olduğu ümmetini hiç düşünmeden bırakıveriyordu?  birincisi Allah’a onun güzel isimlerini güller ile ördüğü sevgilisi hatırına ümmetini sevmişti. bu işaret ümmete de Allah’a uğramadan kullara uğramayın anlamında da bir işaretti aslında….

ikinci unsur ise dedik ye artık çıkacağı bir üst makam kalmamıştı. o adeta son noktada bile olsa durursa ümmete bir kemal seviyesi bildirmiş olur ki bu artık siz<de kemal noktalarınızın birinde durabilirsiniz ya da ölümünüzü bekleyebilirsiniz anlamına gelebilirdi.  işte onun bu prensip ve sözlerini iptal eden bir davranışa girmemesi için bu alemi terk etmesi gerekiyordu..

ÖYLE DE OLDU. ve RAHMETİ RAHMANA KAVUŞTU HİÇ BİR SÖZÜNÜ YEMEDEN:::::   bir mendil bile göndermiyorsun… kesmek zorundayım. özür dilerim

 

 

ahi kul ahmed

 

27 Ocak 2012
Okunma
bosluk

İslam, Ahiler, Batı, İletişim ve Hayatı anlayabilmekte sünnetin önemi….

Adı iletişim denen fakat iletişimsizliğin yaşandığı bir dünya yaşıyoruz. İletişim araçları gerçekte çok gelişmiş ve yaygınlaşmış olmasına rağmen iletişimler mekanik düzeyden öteye geçmiyor. Bu kargaşa içerisinde insana “hakikati unutturuyor” ve ilave olarak “unutmayı da unutturuyor” ve

 

İnsan gittikçe yabancılaşıyor. Önce doğaya karşı sonra insana karşı bu yabancılık artıyor. Bu yabancılaşma insanı her şeye düşman hale getiriyor. Adeta bir istenmeyen yöne doğru sürüklenme söz konusudur denilebilir.

 

Hıristiyanlık değer olarak tüketilmiş bir din. İnsana bir değer katkısı yapamıyor. Ancak Ahilik ve onun dayandığı İslam, belki insanlara tabiatla ilgili veya insanla ilgili ve yaşadığımız evrenle ilgili bir şeyler fısıldayabilir belki. Böylece varlığa, tabiata dönmemiz mümkün olabilir. Sıkıntı olan şey “erdemi varlıktan gevşemiş olan bir insanda” aramakta yatıyor.

 

İnsan büyük iyiliklerle donandığı zaman bunu idrakine olağan şey olarak yerleştiriyor ve başkalarına anlatmıyor. Çünkü Ahiler için cömertlik çok önemli idi ve 50 000 liradan fazla servet biriktiren dağıtmadığı varsayılarak cimri addedilir ve kınanırdı. Bu cömertlik artık doğal olarak görülmeye başlanıyordu. İşte beklenen yapı bu olmalı. Cömertlik ve Tevazu..

 

Günümüz sinemasına göre  eğer toplum gerçek anlamda bir aşk yaşamıyorsa sinemadaki aşk ütopik olarak kalacaktır. Bir diğer bakışla toplum ahlaki olarak çöküyorsa sinemanın buna yapacak bir şeyi yoktur  ve anlamsız kalır. Bugünkü sinema batının iyi ve kötü bütün yönlerini barındırıyor. Ontolojik varlığı ters yüz yapan en ahlaksız program ise haber programlarıdır. Bunlar Darwinist bir hayat çizgisi sunar ve insanda travma yaratır. Bir bomba işitirsiniz fakat hergün şu kadar bomba patlıyor zannedersiniz. Bir hırsız veya habere konu olur fakat milyonların elini uzatmadığını düşünmezsiniz bile. Ya bir caninin bir ay habere konu olduğunu düşünün. Bütün toplum travmada denilebilir.. Medya, yaşayanı öldürerek parasını da alma operasyonu??

 

Ahilerde gıybetin zina ile eşdeğer olup sıfıra yaklaştığını düşündüğünüzde toplum nasıl korunmuş oluyor bir hesab edin?? 

 

İlk siyer kitabını İbn-i İshak diye biri Abbasi saraylarındaki Prenslerin anlayacağı şekle göre Hicret ve Hazreti Rasulüllah’ın savaşlarını öne çıkarmış ancak vahye çok az yer vermiştir. Halbuki vahiy daima Peygamber efendimizin hayatı ile birlikte yürümüştür. 10 yıllık Medine hayatında savaşta geçen süre sadece 53 gündür. Gerisi hayat ve vahiydir. İşte tarihçi anlayışlar herşeyi bitiriyor. Halbuki Hazreti Peygamber’in hayatını vahyin izdüşümü olarak okumak gerekiyor

 

Aynı olay bugün Ahi ve Ahilik kitaplarının başında. Sürekli tarihçiler ahi kitabı yazıyorlar. Savaştan kavgadan geçilmiyor. Bu yanlış değil lakin yarı yarıya eksik addedilmeli. Bizim çıkardığımız ahi kitabının adı “AHİLER; SANATI İNSAN OLAN SANATKARLAR” şeklinde ve yarı tarih, yarı sohbet, yarı sosyolojik ve psikolojik, ve canlı yaşamla günümüzde neler yapılabilirle birlikte bir değerlendirme şeklinde. İnşaallah bu kitabın ikinci baskısını 600 sahife olarak yaşam içinde yaşayan bir ahilik olarak çıkarmayı planlıyoruz.

 

Form geliştiremeyen toplumların norm’ları da bitmiş demektir. Adeta bir niceliğin egemenliği söz konusudur. Hollywood kültür aktarımında bir araç olarak kullanılıyor. Öyle ki temel argümanı eğlenceye hizmet etmek olarak görünse de Amerika’lılar olmayan kültürlerini kutsayarak Almanların üstün ırkını bunlar da üstün kültür olarak kabul ettirmek istiyorlar denilebilir. (Amerika’da Wanderbilt Üniversite’sinde iki filme gittik. Seyirci, düşen ve aciz kalan ve aldatılan kişiye kahkahalarla gülerken biz üzüntü duyuyorduk. Aşağılamaktan zevk almak bir hastalık değil mi?)  Halbuki Batı sinemaları kısmen konu odaklı olduğu için biraz daha erdemli sağlayabilir.

 

İslam öncesi cahiliye döneminde şiiri bir form olarak nitelendirebiliriz. Batıda Rönesansta ise resim aynı görevi form olarak ifade eder. Ahilikte ise dürüst ve kaliteli üretim bir ideal olarak oluştu denilebilir. Bunun aksi ise pabucun dama atılması olarak simgeleşti.

 

160 yıldır modernlik bir kriz yaşıyor. Bu nedenle de 30-40 yıldır da postmodernizim’den bahsediyoruz. Modern sanatçılar gidilen noktanın insanlığı batağa götürdüğünü söylüyorlar aslında. İnsan kulluğu yitirince her şeyi tanrılaştırmaya başlıyor. Kulluğu anlayan bir insan ancak eşyayı da anlayabilir. Hz. Peygamber Efendimizin kulluğu elçiliğinden daha önce gelir. Önce Abduhu sonra veresüluhü.

 

Geçmiş dönemlerde felsefe vardı. İnsanlar doğrudan okuyor ve doğrudan düşünüyorlardı. Sinema onun yerini almaya başlayınca sinemanın içerdiği belli bir yüzde kurgu ve varsayımlarla doğruları sapıtır hale geldi.

 

Ahiler ise zaviyelerde yemekten sonra kuran, tefsir, hadis, alim kişi sohbeti, usta sohbeti, sazlı halk sanatçıları, yaran sohbetleri ve içindeki oynanan şaka ve hiciv ağırlıklı oyunlar tam bir aydınlanma ve edep dairesinde herkesi aktif olarak içine alan eğlencelerle toplum rahatlıyor ve bütünleşiyordu. Kulluk içinde eşyayı tanıyor ve “seyru sülüki afaki” dediğimiz “Türkmen’in kendi yaşadığı doğada eserden müessire” yöntemi ile Rabb’ini idrak ediyor ve ertesi gün nasıl cömert olabilirim diyebiliyordu. Demek ki insanı inşa etmeden ondan fedakarlık beklemek (ahlak beklemek) yanlış olmaz mı? Bugünün ahlak yazarlarının anlayamadığı şey bu işte.. Fukiyama dahi “önce iyilik sonra adalet” diyerek Kuran’ın “önce adalet sonra iyilik”(Nahl 90) fikrini okumadığını gösteriyordu.

Soruyorum size; işçinizin ücretini ödemeye ödemeye ondan güleryüz ve iyi çalışma veya iyilik bekleyebilir misiniz? Bir işçi bize “Şuna bir akis kestiremedim” diyordu?

 

Sünneti seniyeyi iyi anlayan bir insan kesinlikle doğru yolu bulur. Sünneti seniyenin temel kavramları;

 

-         Kavil (söz) ………… Akıl…………… Bilmek…………. İlme-l yakin    

-         Fiil  …………………… Göz…………… Görmek ……….. Ayne-l yakin

-         İkrar ………………….. Öz…………….. Yaşamak ……… Hakke-l yakin’dir.

 

Bu unsurlar arasındaki kemale doğru giden tenasüp son derece önemlidir. Bu üçlü bağlamın beraber olarak kullanılması halinde gerçekten insanın inanç boyutu olsun veya başka bir iş boyutu olsun sağlıkla ele alması mümkün ve muhtemel en önemli sistemdir. Bu üçlü sistem daima birbirini destekleyen ve besleyen özellikler içerir. Adeta kişi bu bağlama uyarak kemale ulaşmanın yollarını bulur. Ve hiç bir işi el ucuyla artık tutması mümkün değildir. Durum böyle olunca düşünmede sağlık, görülene itibar ve kabul edilmiş gerçekleri yaşama cesaret, azim ve kararlılığı artık o şeyin kişinin kendisine mal olmasını sağlayacaktır. İşte Ahiler her zaviyede arı bir tarikatın usulleri ve adapları uygulansa da burada izah ettiğimiz kavramlar alevi veya sünni bütün zaviyelerde öğretilir ve işlenirdi. Artık yoldan gelmiş bir misafiri ağırlamak için birbirleri ile kavga ederlerdi. Güne bugünkü maddeci anlayışın yaptığı “kazanmak ya da kaybetmek korkusu” ile değil “haram ya da helal korkusu” ile güne başlarlardı. Bir selamı bile “selamün aleyküm ey ehli şeriat… tarikat.. hakikat…marifet..” şeklinde dörtlü olarak verirlerdi. Bir kişiye durarak dört defa selam vermek neredeyse kişileri akraba yapar diyebiliriz.

 

 

Formlar evrensel olmazlar. Öz ile form arasında daima bir ilişki vardır. İslam’da,  İslam-i hakikatin ifade biçimidir form. Yunus’un bir şiiri 10 ciltle açıklanamaz fakat bir köylü çok rahatlıkla onu bilir ve anlar. Ahilikte ise fütüvvetnamelerle belirlenen usul ve adaplar tamamen ayet veya hadislere dayanırlar ve kısmen de icma dediğimiz halkın uygun yaşayışı kendini belli ederdi. Pabucu dama atmak da etkin bir form olarak düşünülebilir belki.

 

Avrupa da ki filmlerde daima bir umutsuzluk söz konusu olup kavramsal bir beslenme, din veya kültür olarak gelmediği için örneğin aşk filmlerinin sonu daima hüsranla biter.

 

Oysa Yusuf suresinde;

 

- Teveffeni müslimen ve el hikni bis salihin (Ya Rabbi bizi müslüman olarak canımızı al ve bizi salihler arasına kat- yani ölümden mutluluk beklemek)

 

Şeklindedir son ümitler.

 

Batıda kahramanlık önemli olduğu için güç kutsanır ve güçlü olan haklı çıkarılır.

 

Tasfiri hakikatte, varlık hesabından baktığı için ya ezer ya da tapar.

 

Kulluk meselesi öne çıkınca hakikatin kaynağı sünnet olarak görünüyor;

 

Rububiyet………………… Akıl

Ubudiyet………………….. Duygu ( göz)………. İdrak

Hilafet ……………………… Kalp

 

 

Vücut………………… Mekke

Vicdan………………. Medine

Vecd………………….. Mekke

 

İnsanca yaşanabilmesi için bu sıralamaların korunabilmesi zorunludur.

 

Enfüs…………………. Tekvini (önce) ayetler

Afak…………………… Tenzili (sonra) ayetler

 

İslam düşünce geleneği, kendi düşünce kodlarını koymuş ve yerleştirmiştir. Ruhi coşkunluk için oldukça zengin menkıbe kültürü bulunmaktadır. Ahilikte de zengin bir menkıbe kültürü vardır. Tarikat şeyhi aynı zamanda bir Ahibaba’dır. Halbuki sinemada sahicilik kayboluyor, bir sanallık ve gerçeklikten kopma baş gösteriyor ve senaryoyu teke indiriyor. Halbuki herkes okumakla farklı bir senaryo yapar zihninde. İslam’ın ilk emrinin OKU olması da boşuna değildir. Canım o zaman zaten sinema yoktu demek bu ilahi emri haksız yere küçümsemek anlamına gelir. Ahilerin zaviye muallimleri yoluyla talipten başlayarak daha işe başlamadan önce dini bir eğitimi, okuma eşliğinde vermesi oldukça manidardır.

 

Sinema ise bunu tek forma indirger. Bu amaçla olması gereken şey;

 

1-     Hakikatle bağlantınız olmalı

2-     Gerçeğin tasviri serbest olmalı

 

Sünnet olan selamda, kişiyi doğrudan karşıya almak sözlü=kültürel=diyolojiktir. Halbuki yalnızca yazılı olan kültür monolojik bir yapı sergiler. Kuran dili üzerinden dönüşüm tek düze değildir. Zira kıssaların dili “ahsenül kassas” (En güzel hikayeler) olarak nitelendirilir. Ve çok farklı olan bir çok şeyi bir arada söyler. Bu yöntem yaşayan gerçek bir hikayeyi söyleyeceklerinizi içine dahil ederek söyleme biçimidir. Amerikalı’lar buna “case study” diyorlar. Yani gerçek olaylarla örtüşük anlatma biçimi denilebilir. Bütün oradaki 3400 üniversite giriş reklamlarında öğretimlerinde bu yöntemi uygulayacaklarını belirterek öğrenci topluyorlar. Bizimkiler de uyanır da saçları dökülmüş hoca resimlerinden ilmi yöntem ve metedolojilere kayarlar inşaallah.  

 

Eşyada ise yaşayan bir Kuran ve sünneti seniyye her zaman birlikte bir zenginlik olarak görülmesi gereken unsurlardır. Bu noktada yaşamış örnek olarak Hz Peygamber Efendimize birincil olarak çağdaş kılmamız gerektiği gibi bizi de ona çağdaş kılmamız gerekir.

 

Sonuç olarak bir şeyin örnek alınabilmesi için aynı düzlemde birimleri bir araya getirmek zorunludur. Bunun için aslını bozmadan örnek alınması gerektiği şeyin kodlarını günümüze uyarlamak zorunludur. Buna ilişkin bir varsayım belki şu olabilir. Örneğin; nasları açık olmayan şu konuda Peygamber Efendimiz olsaydı ne yapardı? denilebilir. Öyle ki bu varsayım usulü zaten iman içinde de gizlidir. Kişi aslında bu kadar büyük kainatın bir yaratıcısı olmalı diye bir varsayım yapmış ve Allah’a öyle inanmıştır. Onun teferruatını da zaten Peygamberler getirmiş olmaktadır. Böylece iman, bir varsayıma dayalı olarak oluşmuş olmaktadır. Yeryüzündeki varsayıma dayalı tek inanç yapan varlık insandır ve bu bir üst akıl ifade eder. Bir başka örnek vermek gerekirse, Einstein dahi ünlü izafiyet teorisini bulurken “haşa ben Allah’ın yerinde olsaydım kainatı nasıl yaratırdım” demiş ve bu varsayımdan yararlanarak izafiyet teorisini bulmuştur. 

 

 ahi kul ahmed’e nasib

 

31 Aralık 2011
Okunma
bosluk

Notice: Undefined variable: pagingMiddleString in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/plugins/wp-page-numbers/wp-page-numbers.php on line 222
kırşehir Son Yazılar FriendFeed

Son Yorumlar


Notice: Undefined variable: pre_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 20

Notice: Undefined variable: post_HTML in /home/ahisicom/domains/ahikirsehir.com/public_html/wp-content/themes/seohocasiv2/sidebar.php on line 26
cami alttan ısıtma
halı altı ısıtma
cami ısıtma
cami ısıtma