Bismillahirrahmanirrahim
Evvel ahir çekesi
Gönüller hediyesi
Dört kitabın diyesi
La ilahe illallah
Evvel ahir çekmek demek insanın gençliğinde ve yaşlılığında bu zikri yapması. İkinci mana günün evvelinde ve geç vaktinde zikretmesi. Üçüncü mana evvel dünyanın ahreti bu zikirle yaklaştırası.dördüncü mana evvel dünyanın ahreti taşıması deyu anladık.
Gönüller hediyesi Allah’tan olur. Allah bu zikri yapmayı gönle nasib etmesi bir hediyedir. Çünkü gönül bu zikirle sakinleşir. Dört kitabın diyesi demek dört kitabın amacının da TEVHİD olduğunu belirtmektir.
Kuran’da yazılıdır
Ümmet kim dokuludur
Aşıklar yangısıdır
La ilahe illallah
Kuran’da yazılıdır demek iki mana itibariyle olsa gerektir. Birincisi Kuran’ı Kerim içinde geçmektedir ki bu yazılıdır. İkincisi ise Kuran kainatın kitabı olup onda Evrendeki Tevhid mesajının evrenin her yerinde gerçekleşmiş bir yazı olduğunu bildirmesidir.
Ümmet kim dokuludur dan kasıt ise ümmet olacak kişilerin önceden dokunduğunu, ayrıldığını ve bunların uyum içinde ilmek ilmek yere serilmiş bir halı gibi tevazu içinde bir beden gibi olduğunu ifade eder. Beden ise ayrı ayrı organların bir uyum içinde aynı yönde çalışmasıdır.
Aşıklar yangısıdır dan kasıt aşıkların yangı içinde bu katlara kadar çıkabildiği ve bunun yanmaktan başka bir şey olmadığı ifade edilmiştir. Çünkü tevhid imanın en yüksek makamıdır..
Gönüllerin sırrıdır
Acizlerin kulpudur
Muhtac olmaz şerridir
La ilahe illallah
Gönüllerin sırrıdır demek bir gönüle girebilmek veya onu anlayabilmek için bu sırrı çözebilmek gerekir. Yani sizin de aynı yönde çabalamanız gerekir.
Acizlerin kulpudur demek acizlerin dua olarak tevhid’e asıldığını gösterir.
Muhtaç olmaz şerridir demek, her kim benim bu tevhide ihtiyacım yok derse, tevhid gider ve o kişiye şer olur, mücadele edip bela olur.
Sabah akşam okunur
Evvel ahir döşenir
Arşa dahi çıkılır
La ilahe illallah
Sabah akşam okunur demek, akşam uyumayı sabah uyanmayı ifade etmekle her daim okunması gerektiğini, bunun yaşam boyu olduğunu ve yaşamın tevhid gibi yaşanması gerektiğini gösterir.
Evvel ahir döşenir demek, Allah’ın varlığı ve birliğinin her şeyin evvelide olduğunda ve her şeyin ahretinde de olacağına işarettir. Bir mana da her şeyin evvelinde de ahretinde de döşenmesi gerektiğidir.
Arşa dahi çıkılır demek, la ilahe illallah imanın en yüksek makamı olması nedeniyle bu makama gelenler arşa ulaşmış olabilirler. İkinci mana ise kişi Allah ile görüşmek isterse bu tevhidle arşa çıkabileceği bildirilmiş oldu.
Dostu dosta buldurur
Düşman olsa bildirir
Asan deyu yazdırır
La ilahe illallah
Dostu dosta buldurur demek, insana Allah’ı buldurur demektir (dostu dosta).
Düşman olsa bildirir’den kasıt tevhide düşman olanın düşmanlığını da düşman olarak bildirir, açığa çıkarır ve diğer dostlarına da bunu bildirir demektir.
Asan deyu yazdırır’dan kasıt ise tevhide yönelen kişiyi ahiret defterine sakin diye yazdırır diyor.
Bahası candır yane
Esma-ı tevhid hale
İsmi a’zam niyaze
La ilahe illallah
Tevhide aşkla yönelmenin ancak canı feda ederek yanabileceği ifade ediliyor.
Esma –ı tevhid hale demek, tevhidin isimlerinin bir hal olarak yaşanması gerektiği, öyle olunması gerektiği deniyor.
İsmi A’zam niyaze, tevhid isimlerinden en büyüğü olan ismi a’zam’ın niyaz etmeğe vesile olduğu belirtiliyor. İsmi a’zam’ı biz Allah’ın HAYY ve KAYYUM sıfatları olarak gördük. Başka türlü diyenler de vardır. Gizlidir. Doğrusunu Allah bilir. Bizim şiirlerimizin Cenab-ı Hakk’ın hayy ve kayyum sıfatının tecellilerinden bir demet olduğunu gördük. Bir mana da la ilahe illallah kelamının ismi a’zam olduğudur.
Ağlar günahkar ağlar
Kalpler paslanmış neyler
Bilse tevhidi oynar
La ilahe illallah
Ağlar günahkar ağlar’dan kasıt günaha batmış kişinin öncelikle bu günahlarına ağladığıdır ki pişman olmuş nefsin en önemli özelliği günahlarına ağlamasıdır.
Kalpler paslanmış demek çaresiz kalmış ve çok günah işlemiş demektir. her günahta kalbe bir leke düşer söylenen de budur.
Tevhidin günahların üstündeki temizleyici etkisini bilecek olsaydı o günahkar da kalkar oynardı kurtuldum diye.
Dağlar taşlar kül ola
Yazlar kışlar bir ola
Sultanlar kim kul ola
La ilahe illallah
Bu kıta kıyameti anlatır. O gün dağlar taşlar kül olup savrulacaktır. Yazlar kışlar bir ola’dan kasıt kıyamette artık mevsim bulunmayacağıdır. Orada sultanların da Allah’a diğer bütün insanlar gibi kul varacağıdır.
Gönül bu iner çıkar
Rahmet bir nice yağar
Aşk oluban denk düşer
La ilahe illallah
Gönül bu iner çıkar’dan kasıt, insanın yaşadığı ömür sırasında bazen aşağı bazen yukarı çıkacağıdır. Fakat kişi tevhid’den ilgisini kesmezse rahmetin çok yağacağını ve aşık olurken tevhidin de denk düşeceği bildirilmiş oluyor.
Erenleri alp kıldık
Kılıcını zor ettik
Baha diye aşk yazdık
La ilahe illallah
Erenler ilim erbabıdır. Alp ise savaşcı ruhtur kabiliyettir. Kılıcını zor ettik’ten kasıt, onu zorlu bir şekilde bahası bedeli aşk olan bir yola yazdık.
Yerin göğün direği
Dağlar taşlar mihengi
Yazın kışın çerağı
La ilahe illallah
Yerin göğün direği’nden kasıt Allah’ın hayy ve kayyum sıfatları gibi tevhidin de aynı işlevi gördüğü yerleri ve gökleri ayakta tuttuğu söylenmek isteniyor.
Dağlar taşlar mihengi demek, dağlar ve taşların sağlamlığı ile ölçü vermesidir ki bunu burada kelime-i tevhid yapmaktadır.
Yazın kışın çerağı, alemin karanlıktan aydınlığa çıkması. Kışın ısınma yazın aydınlatma gibi sebepler. Nur 35,
36 ayetler..
Dünya için baş ola
Sözlerime can ola
Ahireti hoş kıla
La ilahe illallah
Dünya için baş ola demek, dünya için baş olmak isteniyorsa tevhidi hakikat kabul edip sebeplerin başına getirmek gerekir. İkinci mana bir vücutta baş nerdeyse kelime-i tevhid de dünyada o merkezde denilebilir.
Sözlerime can ola demek, sözlerime can vererek onu duyulabilir hale getiriyor demektir. bir mana da sözlerimi uzun süreli etkili kılıp onları yaşanan bir hayat haline getiriyor demektir.
Ahreti hoş kıla’dan kasıt, tevhid bu dünyada kişiyi günahtan korur ve ahretinin de hoş olmasını sağlar demektir.
Adem çıktı cennetten
Daim itti tevhidden
Kurtlar kuşlar ömürden
La ilahe illallah
Adem aleyhisselam cennetten çıkınca, daha önce cennetin kapısında gördüğü kelime-i tevhidi vesile kılarak dua etti. Allahü Teala bunu ona sorduğunda, nerede gördün onu deyince cennetin kapısında ya Rabbi dedi ve affını öyle diledi.
Kurtlar kuşlar ömürden demek, bütün mahlükat bir yaşam boyunca Allah’ı zikreder. Örneğin en az eşek zikreder ve bu 5 000 dir. Köpeğin ki 20 000 dir. Ve zikri biten hayvan ölür. Ömürden demek budur. Mahlükatın canını Allah alır. İnsanınkini Azrail’e emretmiştir.
Aşık ahmed biçare
Senden bana bi çare
Gönüllere bu çare
La ilahe illallah
Aşık ahmed biçare demek aşığın çaresiz olduğunu diyerek senden (Rabb’inden) kendisine bir çare vermesini istiyor. Bu çare öyle olsun ki her gönle de iyi gelsin. Bu da olsa olsa tevhid’dir. Doğrusunu Allah bilir..
Muhammedür rasulüllah
Hadis : İmanınızı la ilahe illallah (zikri) ile tazeleyiniz.
Aşık ahi kul ahmede nasib oldu bunlar..
Bismillahirrahmanirrahim
Emri bil Maruf, Nehyi anil münker
( İyiliği emredip kötülükten sakındırmak )
Emri bil Maruf, Nehyi anil münker konusunda kişinin değil, yanlışının hedef alınması gerekir. Bir kişi haram bir işi irtikap etmedikçe onu eleştirmek doğru olmaz. “Mü’min Mü’minin aynasıdır” hadisi kişiye müdahale etmeyi değil, haram dışındaki şeyleri kendiniz üstünüzde yaparak “acaba doğru yaptım mı?” diye sormak daha doğrudur.
Emri bil mağruf adeta islamın altıncı şartı gibi olup çok önemlidir. Kişi bir yanlışı söylediğinde bir kar doğacaksa nezaketle söylemelidir.
Bir kişiye önemli bir hususu söylerken ilk önce mutlaka onun hatırı sorulmalı, selam verilmeli ve arkasından “bir şey söylememe izin verir misiniz?” diyerek konuşmaya başlanmalıdır. Zorla söylemekte zinhar bir yarar hasıl olmaz. Kişi isyana hatta namazı bırakmaya kadar gider. Bu meseleyi en iyi kâmil insanlar yapar. Bu yüzden talebelerin bu işten bir miktar geri durmaları uygun olur.
Diklenmeden Dik Durmak
Toplum içinde diklenmemeli ve dik durmalıdır. Din adına bile olsa diklenmek daima zarar getirir. Çarpışınca omuzlar kırılır ve hidayet oluşmaz. Karşıdaki kişinin ayranı kabarır.
DİK DURMAK ise kişinin dinini düzgün ve kâmil yaşaması demektir. yani Doğru Temsil edilmelidir İslam. İşte bu insan şimdi örnek alınabilir. Yani bu kişi TEBLİĞ yapabilir artık denilebilir. İnsan “İk’ra” emrinden başlayıp “lâ ilâhe illellah”a ulaşana kadar ilerlemesini sürdürmelidir. Her geçtiğimiz makamdan sonra mutlaka bir makam vardır denip çalışmasının ve ilmin sürekliliğini yaşamamız gerekir. Her ulaştım diyen yalan söyler. Bu dünyada kula vuslat yoktur. Bir İslam aliminin dediği gibi:
Arayanlar bulanlardır.
Bulanlar arayanlardır.
aşık ahi kul ahmed nasibidir
Bismillahirrahmanirrahim
-Hakk yolcusu daima Esteğfirullah’ı yanında taşımalıdır. Kişi daima ileri gitmeli ve bir gün önce geride olduğuna “Esteğfirullah” demelidir. Hazreti Rasulüllah’ın her gün 70 kere estağfirullah demesinin anlamının bu olduğunu düşünüyoruz. Zira onun işlemiş ve işleyecek bütün günahları affedilmişti. Siz de aynı nedenle estağfirullah diyebilirsiniz bizim gibi. Yani geçmişteki geride kalmışlığnıza estağfirullah diyerek. Elbette daima ileri gitmeğe çalışarak bunu yapmalı.
Ardından hiç bir aktiviteniz yoksa bu tövbeniz de zor kabul görebilir. İslam, doğru itikat kadar salih ameli de bir aktivite olarak emreder.”Din ameldir” Buyruldu Hadiste. Bu yüzden Müslümanın yatması da ne demek öyle. tevekkül bir aktivitenin ardından söylenebilecek bir sözdür. halbuki bu günkü Müslüman hareket ve fedakarlık yapmadan tevekkül etmeğe kalkıyor ki bu davranış bir teekkül=ekmek yiyiciliği”dir.!! İslam’ın ileri gidememesi İslam’dan değil fakat Müslümanın bu sakat ve uyuşuk halindendir. Yani İslam’ı TEBLİĞ edebilmek içun TEMSİL gerekir. Temsil olmayınca Tebliğ yerini ve etkisini göstermez. Hazreti Rasulüllah “emin ” olmasaydı Temsil edemezdi. Temsil edemeyince de tebliği tutmaz ve etkili olamazdı..
BİR HİKAYE: geçmişte bir adam bir serçenin kanadına basar ve kırar. Serçe ise gider kuş dilini bilen Süleyman Aleyhisseşlama durumunu şikayet eder. Neyse dava görülür ve adam suçlu bulunarak kısasa hükmedilir. Adamın da kolu kırılacaktır. tam b u sırada serçe der ki, durun durun ben bu adamı uzaktan gelirken sakalıyla cübbesiyle sarığıyla gördüm ve güvendim. şayet böyle olmasaydı o gelirken bir ağaca çıkar korunurdum. bu yüzdfen siz onun kolunu kırmayın fakat cübbesiyle sarığını çıkarın ve sakalını da kesin” der. işte bir insan kemali bulmadan sahneye çıkmamalıdır. bu herkes için geçerli olduğu gibi yönerticiler için de mutlaka gereklidir diye düşünürüz vesselam…!!??
-İnsan çok merhamet ettiğinde bunu kendinden bilmeye başlayabilir. Bunu önleyerek kibirden kurtulmak için kişi estağfirullah demelidir. Zira merhametin kaynağı Allah’tır. Önce o merhameti Rahman sıfatından verir ve kişi merhametli olur. Fakat bunu kendinden bilirse kibre düşebilir. Fakat buna rağmen kişinin bu mrerhameti iyi taşıması ve yayması da cüz’i iradesiyle olduğu için Hakk yanında kıymret bulur. Bir hadiste “din merhamettir” buyuruldu. Fakat öncelik adalettir. Adaletin örtemediği bir şeryi merhametle örtmeniz gerekebilir. Bu merhamet de keyfe bırakılmış değildir. Ayet ve ilgili hadislerde çok etkili olarak merhamete yer verilmiştir.
-Hakk yolcusu uçmak, kaçmak, kerâmet, keşif ve benzeri olağanüstü olaylarla ilgilenmemeli, iltifat etmemeli, bunları başka insanlara taşımamalı, insanları kerametleri ile değerlendirmemelidir. Kendi de gördüğü rüya ve benzeri şeyleri sadece birlikte yola çıktığı kişi ile paylaşmalı ve sonrasında unutmalıdır.
-Namazları mutlak surette cemaatle kılmaya çalışmalı, İşi müsaade ediyorsa yakın bir camiye biraz geç gidip Ümmeti Muhammed’i toparlayarak hem kendine hem başka Müslümanlara merhamet etmek için cemaate mümkünse imam olmalıdır.
-Farzı bitirir bitirmez cemaat yerinden oynamadan “Bir Hadis söyleyeceğim, lütfen Allah’ın İkra emri içun dinleyiniz, rica ediyorum” deyip açık ve gizli manalarını iyi bildiği bir hadis veya ayet-hadisleri çok tatlı, sakin ve sessiz, kimseyi rahatsız etmeden anlatmalıdır. Bu anlatımda fıkhî mes’elelere girilmemelidir. Daha çok itikat ve toplumsal ahlâk mecburiyetlerimiz üzerinde durulmalıdır. Namaz bitince gerek Cami içinde ve gerekse eve-işe giderken daima güler yüzlü olunmalı ve birçok insana ülfet edilip, tanımasak bile selam verip hatırı sorulmalıdır.
-Yolda giderken makul bir zikrin dışında zikirle meşgul olunmamalı, karşılaştığı insanlara selam vermeyi, hastaya gidiyorsa hemen onunla meşgul olmayı tercih etmelidir. Zikir çekerken birisi gelirse zikir hemen ertelenmeli ve o kişi ile Allah için ilgilenilmelidir. Allah’ın nazargahı ilahisi inanan müslümanın kalbi olduğu unutulmamalıdır. Bir kişi ile konuşma mecburiyeti doğduğıunda zikre devam edilmesi kişiyi riyaya sürükleyebilir belki. Sadece insanlarla konuşurken bile kalbi içinden Allah’ı zikretmeye devam ediyorsa bu olabilir.
-Yapılan sâlih amellerden sonra İlâhi Rızâ’dan gayri, cennet isteği ile abartılı isteklerde bulunulmamalı, ancak bu ikramlar da küçük görülmemelidir. İslamda Salih amel islamın 5 şartı ile sınırlandırılmamalı ve Allah adına yapılan her iyi ve islama uygun amel Salih amelden sayılmalıdır.İslam’ın 5 şartını İslam’ın unsuru olarak düşünülmeli ve çerçevenin geniş olduğu ve islamın sınırlandırılmaması gerektiği unutulmamalıdır.
Camiye girildiğinde en ön safa oturmaya çalışılmalı, Allah’ın ön safa verdiği ikram küçük görülmemelidir.
aşık ahi kul ahmede nasib oldu bunlar
TEVHİD: Yalnız Allah’ın varlığına ve birliğine inanmakla bitmez. Allah’a kural koyucu olarak kabul edip “boyun eğmek” de gerekir. Bu VAHİY’dir ve İslam bütün hayatı kapsar. Kim daraltır, eksik bulur veya yetersizdir eskidir derse, imanı yarelenir ve şirke yol alır. Çünkü “…dininizi tamamladım ve size İslam’ı seçtim…” buyruldu. (Maide 3)…
Her beşeri ideoloji TAGUT’tur ve ALLAH’ın yerine geçerek, O’nun görevlerini çalarak, çaldırılarak şirke sebebiyet verir (şirk büyük zulümdür, Tevhid ise hakikattir). Bu yüzden kimi sevdiğinize dikkat ediniz. Bu şirki ise kul tövbe etmedikçe Allah affetmez. Şirk olabilecek beşeri ideolojiler şunlardır.
(Komünizm, Kapitalizm, Liberalizm, Kemalizm, Milliyetçilik, Aşiretçilik, Hemşehricilik, İslam’ın dışındaki; …şuncular, buncular, …izmler) (İnsanlarınızın ihtiyaçlarını kavim olarak giderebilirsiniz fakat ortaya bir kavim bayrağı açamazsınız. Kuran’a göre “Türk Milleti” demek Türk Ümmeti demektir. bu olabilir. Fakat Siyaseten ey Türk Kavmi demek uygun olmaz. Ama fakat “Ey türk kavmi gel senin karnını doyuracağım” diyebilirsiniz. Ama siyaseten diyemezsiniz. Çünkü 1.7 milyarlık Muhammed Ümmetini Bölmüş olursunuz. Bunlar Allahın ve kulu Muhammed’in BİRLİK EMRİDİR. Bunu kim bölerse aşık ahmedin bedduası üzerrine olsun. vay anasına vay, AB diye bir şeyler söylüyorlar Avrupada. bunu 1439 sene önce kim dile getirmiş efendim, ha..! bunu kim bölüyorsa aşık Ahmet nasıl beddua etmesin nasıl…! Ha..!
KONU İLE İLGİLİ SAVAŞ AYETLERİ
Zaman zaman söylemeye çalıştığım ve savaşı durduran veya çabuklaştıran düşmanı veya düşmanın görüldüğü gerçek rakamdan farklı miktarlar olup bunu ALLAH’ın yaptığı hususunun bilinmesi.. İlgili ayet şudur::
3/ Âl-i İmrân -13- Muhakkak bir âyet oldu size: Çarpışan iki cemi’yette: Bir cem’iyet ALLÂH yolunda vuruşuyordu, diğeri de kâfir: Onları gözgöre kendilerinin iki misli görüyorlardı, Allâh da nusratiyle dilediğini te’yid buyuruyordu, görecek gözleri olanlar için elbette bunda şüphesiz bir ibret var.
Aşağıdaki ayet BEDİR savaşı ile ilgilidir. Ve enteresandır ki savaşı ALLAH kendisi kazandığını açıkça söylüyor. Hz. Rasulüllah bu ayetten sonra “estağfirullah” zikri çekti ve geri durdu. Demek ki bir ülkeyi kimse kurtaramaz ve yöneticiler de “ben” diyerek ortaya da çıkamazmış (Yönetici halka hizmet edendir hadisi gibi. Eğer bir savaşa gidiyorsanız ve ALLAH da savaşta varsa önce çok dua etmeli ve yaptım ettim gibi sözlerden uzak durarak Allah çok yardım etti ve başarıyı nasib etti demelidir. İslam askerlerinin savaşta sürekli “Allah Allah” demelerinin nedeni budur. İlgili ayet şudur::
Bütün bunları okuyup filanca ülkeyi kurtardı demeğe kalkmayın vesselam..
Modern çağın hastalığı “Yaratan dursun, yaratılan öne çıksın…..” hadis
Karşımızdakine duyduğumuz sevginin karşılığını alamamak her zaman yaralar bizi. Karşılıksız sevmeyi beceremeyiz bir türlü. Belki de bizim yaratılışımızda olan bir şey bu. İstediğimiz gerçekleşmeyince sanki dünya başımıza yıkılır. Dünyanın en dertli insanı bizizdir o an. Yemekten, içmekten, konuşmaktan, gülmekten kesiliriz.
Böyle yaparak karşımızdakini üzmüş olacağımızı düşünürüz; ama çoğu zaman durum beklediğimiz gibi değildir. Halimize bir anlam verilememiştir… İnsanların duyarsızlığından şikayet ederiz bu sefer, nankörlüğünden bahsederiz; fakat hiç sıra bize gelmez nedense. En masum bizizdir her zaman. Hakkı yenen, gözü yaşlı, gönlü kırık bırakılan bizizdir. En haklıyızdır, kimsenin bizi anlamamaya hakkı yoktur.
Zorunlu olarak herkes bizi dinlemelidir. Ne de hoşumuza gider arkadaşımıza ya da bir yakınımızın duyduğumuz acıdan, yaşadığımız olaylardan dolayı bize acıması, “Ah, vah” nidalarıyla bizi teselli etmeye çalışması… Onun da bize hak verdiğini görürüz ya, rahatlarız, dünya bizim olmuştur, zafer bizimdir. Acaba, zafer bizim midir? Üzerinden zaman geçtikçe unuturuz. Sonra bir an gelir.
Tekrar aynı şeyleri yaşarız. Dünyanın en acılı insanı, haksız karşı taraf ve bizi dinleyip hak veren insanlar… Peki, bu böyle sürüp gitmeli midir? Hiç mi çaresi yoktur? Hayır, dert varsa elbet şifa da vardır. Şifayı bulmak için de aramak lazım, aranılacak yeri bilmek lazım. Önce bir kendimize bakmamız, bir öz eleştiri yapmamız gerek.
Amacımız temelde beklentilerimizin gerçekleşmesi mi; yoksa mutluluğa giden bir yol bulabilmek mi? Herkesin bizim emrimizde olmasını istemek mi, bir arkadaşın derdini dinleyip gözyaşını silmek mi ve bunu “ o da benim için yapsın” diye yapmak mı; yoksa “ varsın yapacak olsun veya yapmayacak olsun ben bir insan, bir vicdan sahibi olarak, bir abla, bir ağabey, bir kardeş olarak kendimi ifade edebiliyor muyum, benim için önemli olan bu” diyebilmek mi?
Hep “seçim sizin” “ siz olmazsanız hiçbir şey olmaz” denir; ama bir şeyler olmadı mı da siz, siz olmazsınız. Hep gözünüz dışarıyı sorgular: hakim olur yargılar, ceza kesersiniz, bu cezayı ne kadar tatbik edebilirsiziniz orası meçhul…
Yine aynı noktada, başladığınız noktadasınız:
İlave etmeliyiz. Bu altıncı maddenin yaşamsal gerekçeleri üzerine Mehmet adlı okuyucumuzla sohbet ettik; ve işi başından iman saikiyle davranışlarımız yönünden tekrar ele alalım dedik;
Babasının inancı zayıf olduğu için yaşanan olayların sonucu konusunda lise 3’te okuyan Mehmet’e verebileceği pek bir şeyi yoktu. Sadece o’na “Doğru sebeplere sarıl” diye öğüt verirdi. Bir gün bu sözü en güvendiği arkadaşı ahi kul ahmet’e açmaya karar verdi.
Kendisine babasının söylediği bu sözü aynen aktardı ve ne düşündüğünü sordu. Ahi kul ahmet’in cevabı gayet basit ve netti. Biz şöyle dedik: “Doğru sebeplere sarılmak doğrudur. Ancak bu yeterli değildir. Doğru sonuçların alınması için Allah’ın da bu sebeplere müdahil olması gerekir. Yani sonucu daima Allah belirler. Bunun adı tevekküldür. İşte bu, imanın önemli bir cûz’ünü teşkil eder.
Bir müslüman sebeplere bağlanmakla birlikte Allah’a dua ederek o sebeplerin doğru etkiler yapmasını ümit eder. Yani sebebin doğru hareketini Allah sağlar. Dolayısıyla dua, sebeplerin üstündeki ana unsur haline gelir. Kim bu duayı ihmal eder ve yararsız bulursa kişi küfre gider. Müslümanın unutması ise sünnetullaha güvenmesiyle olur ve pek zarar verdiği söylenmez. Sünnetullah, Allah’ın koyduğu hareket yasalarıdır. Ancak takva sahibi bir insana Allah’ı unutmak yakışmaz. Normal halk ise genellikle Allah’ı unutarak Sünnetullaha göre konuşurlar. Doğrusu her işi Allah’a bağlamak ve O’ndan bilmektir.
Bu yüzden;
Bir işe başlamadan önce, İnşallah
Kendimize güvenirsek, Evvelallah
İşe başlarken, Bismillah
İşten vazgeçersek, Eyvallah
Sonuna kadar gitmek istersek, Ya Allah
Canımız sıkılırsa, Fesübhanallah
İşe coşkuyla sarılırsak, Allah Allah
İşi başarıyla bitirirsek, Maşallah
İşi başaramazsak, Hay Allah” deriz.
Mehmet: Ahi kul ahmet’ sen bu kadar sözü nasıl hatırında tutuyorsun?
Ahi kul ahmet: İnsan yaşadığını unutmaz.
Mehmet: Ne yani sen yaşadığın her şeyin dini olduğunu mu söylüyorsun? Dünya yaşamı diğer yaşamdan farklı değil mi?
Ahi kul ahmet: “İşte anlaşamadığımız temel nokta bu, Mehmetciğim. Biz her meseleye onun ilahi yönüyle bakarız. Bir fizik dersi bile bizim için dünyalık bir ders olmaz. O da Allah’ın yarattığı kanunları inceleyen bir bilim dalıdır diye Allah’ın nazarıyla bakarız.
İlimleri dünyevi ve uhrevi olarak ayırt edenler, insanlara ve İslam’a büyük zarar veriyorlar. İslam’ın geliştiği 12. Yüzyıla kadar insanlar evlerindeki kitap ciltleri sayısıyla kendi aralarında övünür olmuşlardı”
Mehmet: Her şeyini dine bağlamak seni sıkmıyor mu?
Ahi kul ahmet: “Beni dünya ayakkabısı sıkıyor. Din ile yalnızca Allah’a bağlanıp diğer bütün kötü şeylerden kurtulduğumu hissediyorum. Büyük İslam Alimi Kuşeyri’nin bu konuda çok ilginç bir sözü var.
O şöyle diyor: “Özgürlüğün hakikati kulluğun kemalidir.” İşte her şey bu sözlerin içinde saklı. Sen kendin dışında her şeye bağlısın ama ben benim içimde bir tek ben’e yani Allah’a bağlıyım. İkinci bir vazgeçemediğim Allah’ım yok. Benim Allah’ım bir tane, ama senin Allah’ın yüzlerce. Hangisi daha kolay sana göre?”
Mehmet: Şu an inanç yapımın çatırdadığını hissediyor gibiyim. Söylediklerini düşüneceğim.
Onbeş gün sonra.
Mehmet: Sevgili kul Ahmet abi; bir babaya itaatin kolaylığını görünce bir tek ilahın kulluğu da kolay olmalı dedim. Bir de her vazgeçemediğimi üstümde gördüm ve ilahım sanıp onun yokluğu ile terk ettim. Bu şekilde tek ilah Allah kaldı. Sahi ya seni nasıl sevmeliyim.?
Ahi kul Ahmet: Ortak nokta olan Allah’ı bulduğuna göre buraya pergeli koy ve her sevdiğini bu Allah Rızası çemberinde sev. İnsan dosta değil dosttan dosta bakmalı, alıp rahmet halka nur saçmalı. Ayrıca siz Allah’tan ne bekliyorsanız Allah da sizden bir şeyler beklediğini unutmayınız. İlk adımı bazen O atar bazen siz atmalısınız. kıymetli olan önce sizin atmanızdır. Diğerleri joker kullanmış gibi olur ki bu daha az değerlidir.
İnsan inandıkça uçar.
Kuşlar uçtukları zaman yaşarlar….
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.
Telefondan bir arkadaşınız size şöyle mesaj gönderse,
“ben öldüm,
sen namazımı kılıyor,
senin cemaat da beni kabre taşıyıp dönsün,
ben de günahımı satayım
sen alıcı olur muydun?
…………..
………….aşağıyı okumadan önce cevabınızı veriniz lütfen..
Sanırım siz benim günahımızı satın almadınız değil mi?
“Sevgili DOST…….Daha önce gönderdiğimiz mesajımızın anlamı şuydu.
Ben öldüm demek, nefsimin benliğimin ölmesiydi.
Namazımı kıldırmanız, nefsi ölmüş bize hürmet etmenizin size faydalı olacağıydı,
bizi kabre koyup dönmeniz, sizin yaptıklarınız yüzünden dünyayı terkettik kabre konmakla
cemaatiniz geri dönmekle aynı dünya hayatına geri döndükleri (ölümden ders almadıkları)
günahımı satıyorum satın alırmısınızdan kasıt, bizim tövbeli günahlarımızı ahirette
Rabb’im KERİM sıfatıyla çok büyük sevaba çevirecek. vereceğim aslında bu vadeli sevaplardı
İstediğim de bir Gökçe idi. Yani bir iyilik sevabı………
Siz bizim için hiç bir günahımı almadınız SEVGİLİ KADİM DOST??
bu senaryoyu 25 telefonumdaki numaraya aynen uyguladım. bir hafta bekledim.
sonuç felaket. hiç kimseden tık yok. bir kadir yol eyledi. lakin o da yarı yolda düştü.
ve 24 dost sandığım, her cuma yaldızlı sözler gönderenler yanımda yoktu. birisi geldi bütün tel nolarını siliverdi. bilmeden çok hayırlı bir iş yaptı vesselam. kadim dostluk rezilliği bu kadar olabilirdi… siz denemeyin çünkü ben dostsuz kaldım.
bir hafta kızgınlıktan sonra şöyle yol verdik…..
Yeni gönderilen mesaj (aynı 25 kişiye):
Madem dostluk sınavını geçemediniz. Size ceza (ödül) veriyorum…
Ya Rabbi Ümmeti Muhammed…. diye günlük 500 zikir çekeceksiniz…
En az 10 Arkadaşınıza da yayacaksınız bunu. Bu zikre 4 ay uymak mecburidir.
uymayanı dışarı atarım. ben ossurunca dağılırsınız. geriye bir dost kalır..
siz ikinci dost olmak isterseniz CANINIZI İSTERİM. süpür gitsin gerisini………….
Sevgili ……….,
Selam saygı ve muhabbetlerimi sunar ellerinden öperim.
Şu birkaç hususu sadece bil istedim. Fakat yanlış da anlama. Hüsnü zan et. Bunlar benim senden talep ettiğim şeyler değil zaten.
Aşık Paşa’nın hayatını 183 beyit olarak yazdıktan sonra sağ omzumdan teşekkür için geldi ve “şiirlerinle amel eden kişiye senin şefaatin vacip olsun” dedi. Yani önce şiirlerin kurana uygunluğunu tasdik edip amel edilebilir olduğunu da söylemiş oldu.
Bir an uyandım ve ahretten geriye gelirken ölüm anı aklıma geldi. Hemen ona “ya sekerat hali ne olacak?” dedim. 1 dakika kayboldu. Kaftanıyla geri geldi ve “kabul oldu” dedi.
Hemen aklıma ümmetin bu dünyadaki dertleri geldi ve ağlayarak çöktüm. Ve şöyle dedim. “ya ümmetin bu dünyadaki dertleri ne olacak?” dedim. Yine 1 dakika boyunca gidip geri geldi. Ve “kabul oldu” dedi.
Bunların doğruluğundan emin olmak istedim ve Allah’a dua ettim. O da rüya yoluyla bu yaşananların doğruluğunu gösterdi elhamdülillah.
……..ğım sonuç olarak şiirlerimizdeki en az bir İslami hususla amel etmeyen kişiye faydalı olmamız asla mümkün değil.
Sen kimsin diyebilirsin? Biz kendimizi göremeyiz. Başkası dışarıdan görür.
Belki diyeceğin bir şey olur dedim hani..
aşık ahmed
Not: Şefaat Cenab-ı Hakk’ın iznine bağlı olan bir husustur.Yukarıda Aşık Paşa’nın bize ” amel edenlere şefaatin vacip olsun” demesi Allahın rıza ve iznini çekmeğe yönelik bir DUA olarak kabul edilmelidir. kimse şimdiden kendini şefaate yetkili görmüyor. İkinci olarak bizim şiirlerimiz TEVHİD eşliğinde verilmektedir. Şirksiz tevhidi yaşayan bir kimsenin cennete yaklaştığı da kabul edilmelidir. Artık bu kişiye bi iznillah şefaat de kolaylaşmış demektir. çünkü ahir zamanda şirksiz inanmak büyük makam demektir. vesselam..
aşağıdaki öğütler her iki velinin karma öğütleri olarak tarafımızdan oluşturulmuştur.
OKU (her yerde her şeyi, hep oku sonuç çıkar, ne okuduğunu anla. Allah aptalları sevmez, onun için akıllı ol. akıllı olmak için okuyarak cehalet pisliğini gider. akıl, uzak olan ahireti düşününce ancak güzel davranır. ahiret imanı olmayanın güzel ahlaklı olması zordur. şehit bile karşılığında huri ister. karşılıksız güzelliği sadece havvaslar yapar )
BİLDİKLERİNLE AMEL ET (Bilmediğini bırak, ama öğrenmeye devam et, atalarının dinini bırak. dine yeni gelmiş gibi, Kuran yeni inmiş gibi, Allah konuşuyor gibi, Cebrail söylüyor gibi, Muhammed as uyguluyor gibibir aşık Allah’a aşık olmuş gibi Kuran dinle, sakın ölü gibi olma, amelinin niyetini sevaba değil Allahın muhabbet ve rızasına yönelt.)
İNSAN OL, SAMİMİ OL, ADİL OL (iyilikten önce adalet ediniz. Örneğin yarı yola kadar oturup daha sonra ayağa kalkmak adalettir. Siz önce bir kalkın. Yaşlıya yer vermeğe gerek kalmaz o zaman)
SIR TUT (Özelinizi paylaşmayın. En önemli sır budur.ve kötü zamanda karşınıza çıkar, günahlarınızı da anlatmayın affolmuşken tekrar yüklenirsiniz)
SU-İ ZAN DA İSABET EDECEĞİNE, HÜSN-Ü ZAN DA YANIL (bilmediğin bir şeyde iyi niyetli tahmin yapmak zorundasın. Veya bilmiyorum de. Bu sizi kırk beladan kurtarır)
ELİN KAPIN SOFRAN AÇIK OLSUN (Biraz ahlaklı AHİ ol ki ahretin mamur olsun)
DİLİNE SAHİP OL (belanın büyüğü buradan gelir, sahip olmak daha önce nefsi hastalıkları ıslah etmeye bakar, riyakar bir adamın dilini tutması asla mümkün olmaz. Edep te susma kapısından konuşma kapısına geçilir.)
İNCİNSENDE İNCİTME
Aşık der incidenden
İncinme incidenden
Kemalde noksan imiş
İncinen incidenden (Alvarlı efe)
HER NE ARARSAN KENDİNDE ARA (hazineyi de kabahati de kendinde ara. Kadere TAŞ ATMA. Allaha değer sonra. )
DAĞITAN DEĞİL, TOPARLAYAN OL (Kalabalıklara iltifat etme, sadıklar sakin yerlerde olur. Onları nezih yerlerde ara. Onların yanında toplayan olabilirsin)
DENGE VE DÜZEN TUTTURAN OL (Allahın koyduğu mizanı bozma. Her şey bir denge ve düzen üzerine yaratıldı. İnsanın taşıyacağı şeyler bellidir. Bunu aşma. Düzen bir kurgudur. Bunu güzellik üzerine kur. O zaman ayakta durur
BOŞA DEĞİL, DOLUYA BAK (insanlarda kusur arama, kusur arayan Allah’ta da kusur arar. Bu Kuran’da da Allah’ın emri budur. Bu tavır size sevgi akışınıda sağlar. İnsanlar boşa bakanları sevmez)
GÜLER YÜZLÜ, TATLI DİLLİ OL (işin özü güzel ahlaklı ol. Bu peygamber ahlakıdır. Bir de bizim –aşık- ahlakımızdır.
DAİMA HAK SÖYLE, GÜZEL AHLAKLI OL (hakk söylemiyorsanız bari SUSUNUZ. Güzel ahlak sahibi olanlar cennette Allah rızası üzere en iyi yerde Muhammed’e as komşu olurlar.
AFFEDİCİ OL, SABIRLI OL, TEVAZU SAHİBİ OL (Affetmek bir kişiliktir. Edinmeyen yapamaz. İnsanlıktır. Allah’ım çok merhametli olma babam namaz kılmayacak sonra. Sabır kanaatle beraber yürür. Kanaatsizlerin sabrettiği görülmemiştir. Tevazu da kanaatle yürür. Yokluğa sabır kişiyi tevazuya iter. fakirin kibrini Allah sevmez.)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Selamün aleyküm.
Cuma Hakkında
Müslüman, cuma sabahı banyo yapıp gusül abdesti almalıdır. salavatı biraz artırmalıdır. Cuma günü içki sigara gibi kötü alışkanlığı varsa bunları hiç olmazsa geçici olarak da olsa bırakmalıdır. insanlara daha sevgili davranmalıdır. az da olsa bir miktar sadaka vermelidir. Cuma Namazında Hutbe ile namaz selamı arasındaki geçen süre kadar dükkanını kapamalıdır. dükkan kapısına “namaz için kapalıyız” diye yazı asabilir. riyadan korkarsa yazı asmadan da kitleyebilir. Şayet kitlemezse cuma süresinde yapıyı satış ve anlaşmalar bereketsiz ve batıl hükmündedir. Mezhep imamları farklı kaviller söylese de ortak noktaları bereketsizlik ve kazançta bir şüpheye kadar gitmektedir.
Müezzinin Salavatla ilgili ayeti okuması bidattır, okunmaması gerekir. İmamın kısa ve özlü sözlerle hitabedip hutbeyi kısa tutması gerekir. Hadiste “hutbeyi kısa namazı uzun tutunuz” buyruldu. Cemaatin farzdan sonra aynı mescitte kılacaksa 4 rekat Cuma son sünneti kılması gerekir. Şayet işine gidip de orada kılacaksa 2 rekat kılması gerekir. (Riyazüssalihin de bunlar iki ayrı hadsis olarak yeralmaktadır.) Rasülüllah efendimiz, kendi mescidindeki kılınacak 1000 rekatlik namazı bıraktırıp işinde iki kıl demekle bu ikiyi 1000 re4kattan üstün tutuyor demektir. müthiş bir şey…
Son sünnetten sonra kılınan Zuhru ahir ve son sünnet veyahutta bunları kaza naqmazı yerine kılmanın hepsi bidattır. Sahabe bunları düşündü fakat Ömer efendimiz zamanında yapmadı. Bir namaz kabul olsun diye veya kabul olmazsa yerine diye yeniden çift dikiş gibi namaz kılınmaz. Kaza kılmak da başka insanlara “ey millet bakın cuma 16 rekat anlamına gelir. zira kimse sizin kaza kıldığını bilmez. yani siz o takdirde yanlış anlamaya sebep olursunuz. bu yüzde kaza bile olsa kıyamazsınız vesselam…
Niyetleri Düzeltiniz
- Hiçbir dînî ve dünyevi iş sevap beklentisi ile yapılmamalı. Niyeti daima Allah için, Allah rızası için yapmalı. Ancak Allah’ın vereceği sevap da küçük görülmemeli. Şeytan yerine şeytanî işlere muhalefet edilmeli ve şeytanlaşmış insanlardan uzak durulmalı.
Cahillere Karşılık Vermeyiniz
- Cahillerden uzak durulmalı. Onlarla tarikat yarışı yapılmamalı. Aksi halde onların hüneri size de bulaşır ve üstünüze sıçrar ve kişi inkara kadar gider. sebep de siz olursunuz..
Zulme Karşı Durmak Büyük Sevaptır.
- Zulme karşı durulabiliyorsa bu güzel olur ve daha makbuldür. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” Hadis. yolda şeytan olarak gezmeyin. Karşı çıkmak için feda edeceğiniz veya göze alacağınız hiç bir şeyiniz yoksa zulme karşı durmanız mümkün olmaz.. kendiniz de zulüm yapmaktan kaçınınız.
Dervişin biri, elde bir testi su ile cehennemi söndürmeğe yola çıkar. Yolda zebellah gibi bir melek elindeki kamçıyı dervişe şöyle bir şaklatır. derviş “vay anam” deyip yanar. Melek ikinci defa kamçıyı dervişe dolayınca “yandım anam” diye bağırır. melek bir üçüncü defa okkalı okkalı şaklatınca artık işin sırrı belli olur. Derviş “zalimler için yaşasın cehennemder ve yolundan geri döner.
Ahir zamanda zulüm de zulme uğramak da yaygınlaştı. Asıl zalim olan şey günümüzde kanunlardır. Bazı sınıf insanlar yine bazı sınıf insanları kanunlar yoluyla söğüşlemektedir. Mesela İslam’da fakirler de ödediği için KDV gibi bir vergiyokken günümüzde bağırttıra bağırttıra vergilendirilmektedir. bu zulümdür. zenginlerin vergisi fakirlerin vergisinden düşüktür. İslam zekatı zengine yükleyip fakirin harcaması ile ciro üzerinden yatırım yapılmasını öngörürken, bugünkü aklı evveller asgari ücreti kısarak rekabet gücümüzü korumalıyız zülmünü yasallaştırıyorlar koltuklar üzerinden. zengine de vergi versin diye değil de vergi vermesin gitsin bir fabrika daha açsın istihdamı artırsın diye bakıyorlar.
Halbuki Allah zekatı zengin ödesin, ödemezse sırtını dağlarım dedi. işte bunlar büyük zülüm ve büyük aldatmaca. Asıl mücadeleyi bu kanunlar üzerinde göstermek gerekir. Şayet çalıştığınız yerdeki kanunlar zulüm yapıyor ve siz orada düzeltmek veya düzeltemiyorsanız oradan ayrılmak da istemiyorsanız ahirette yaptığınız kadar yapmadığınızdan da sorumlu olacağınızı asla unutmayın. Bir de bizim hiç bir iradi kararla ne özel sektöre ne de idareye bilinçli olarak gitmediğimizi lütfen hatırlayın. Soranlara “ALLAH beni kendine sakladı aslanım kendine. Bak aşık etti” diyorum…
Tertil Manayı Bilme4yi de Gerektirir.
- Hergün Kur’an tertîl üzere okunmalı. Yani manası tefekkür edilmeli. Kur-an’ın bir çok manası tertîl üzere okuyanlara açılır. Dolayısıyla açılan mana yalnız size açılan bir sır olur. En önemli tefekkür namaz kıyamındaki tefekkürdür.
Hayrı bütün Ömre Yaymak Gerekir.
- Her gün düzenli az da olsa bir hayır verilmelidir. Örneğin bir simitçiye iki lira yoldan geçen fakir çocuklara verilmek üzere verilebilir. bir fakir aileyi kardeş seçip banka hesabına gücünüzün yettiği kadar ve fakatgerçek bir destek rakamı yatırılırsa güzel olur. ayrıca kapınızdan da kimse boş dönmemeli. verdikleriniz fedakarlık düzeyinde olmalı. Bir gün bütün cebinizdekini verip kimseden de münübüs parası istemeden evinize yayan gidebilmelisiniz. Takva ne paranın ne de bedenin sıcaklığında asla elde edilmez.
Bir Müslümanın kalbi umreye gittiğinde kalbi ne kadar çarpıyorsa Fakire verdiği sadakada da o kadar çarpmalıdır. Bir fakire 20 lira istiyorum. adam bir hafta sonra umreye gidiyor. Bu ne demek. adam sevap ticaretine gidiyor demek değil mi? 6 ay sonra adamın dükkanı manevi pisliğe boğuldu. hala da öyle.. yazık, yazık ki ne yazık..
- Yemek yedikten sonra bir dilim ekmeğinizi ufalatılıp kuşlara verilmelidir. Bu, yemek istediğiniz ekmeğin bir parçası olmalıdır. yani var olanı değil sizin yiteceğinizi vermelisiniz. ki siz kendinizden bir şey vermiş olabilesiniz.
- Cennet, namazı aşkla beşer beşer kılıp, çorba kaşığını karşı tarafa düşünmeden uzatanlara daha yakındır. Hiç izaha ihtiyacı yok bunun….
İnsan İstemeğe değil, vermeğe, Malik olmağa değil Şahit olmağa gönderilmiştir.
- Kimseden bir şey istemeyeceksiniz. Sadece durumum şu diyebilirsiniz. Fatiha’da iyya kenestain (yalnız senden yardım dileriz) deyip de bunu inkar ederek insanlardan istemek de neyin nesi?? Bu ayete kim ne oranda uyabiliyorsa ve katlanabiliyorsa takvası o derece ileride demektir. Aksi ise kişinin avam olduğunu gösterir. Riya olmamak üzere bir gün bütün paramı birisine verip kimseden de iki lira münübüs parası istemeden şubat ayının buz kestiği bir vakitte Kızılay’dan Etlik’e (7 km) dona dona yürüdüğümü hatırlıyorum.
Oğlumun fakir bir arkadaşı oğluma “Baban evinizin mutfağını verir mi?” demiş. Bir cümle ile cevap verdim. “Söyle arkadaşına gitsin söksün götürsün” dedim. İki günde koca mutfağı genç söktü götürdü. benim hoşnutluğum o gencin hoşnutluğundan az değildi. bunları riya saymayımnız lütfen. örnek olsun diye yazdım. Eğer böylesine uç boyutlarda iyilik yapmıyor veya yapamıyorsanız, insanları etkilemeniz asla mümkün olmaz. ALLAH’ı da etkileyemiyeceğinizi unutmayın olmaz mı? Rabb’imin kapısının eşiğinde 43 sene yatıp yüz sürdüm de ancak 53 yaşımda aşıklık verdi.
- Kimseden su istemeyeceksiniz. Kalkıp, suyu alıp önce, “su isteyen var mı?” diyeceksiniz.
- İnsan dünyaya “vermek” için gönderilmiştir. Almak için değil. Hakk yolda olan kişi birinden bir şey isterse yer gök titrer. Avam ise isteyebilir.
- İnsan konuşurken malik olarak konuşmamalıdır. İnsan şahit olarak gönderilmiştir. Malik Allah’tır. Kul emanetçidir. Emanet, bir şeyi aynen geri vermeğe denir. Eş ve evlatlar bu emanete dahildir.
- İnsan var, seni sen eder. İnsan var, seni senden eder.
- Üç tür insan vardır:
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur.