Sevgili okurlar.
İyi insan olmak için yalnızca kendi tasdikiniz yetmez. Toplumsal ilişkileriniz güçlü olmalı, diğer insanlara karşı duyarlılığınız yüksek olmalı ve başka insanların dertleriyle dertlenebilecek özelliklere sahip olmanız gereklidir.
İletişim kurallarına göre 3Y’yi (yok, yavaş, yarın) hayatımızdan olukça çıkarıp, 3Z’yi (zerafet, ziyaret, ziyafet) hayatımızın odağına yerleştirmemiz bizim iyi insan ya da güzel insan olmamıza önemli katkılar sağlayacaktır.
Eveti bol olan, hayırı az yani yoku az olan kimse daha mutlu ve huzurlu olur. İnsanlara karşı “yok olmaz” “hele bir yarın olsun da bakalım” ya da “acelen ne? Yavaş yavaş işin hallolur” şeklinde cevaplar vermek, bir başka deyişle “işi yokuşa sürmek” hem başkasını ve hem de bizi mutlu etmeyecektir.
Güzel insanlar süzme bir nezaket ve ince bir zerafet özelliği ile hemen fark edilirler. Muhatabınıza karşı son derece saygılı, zarif ve kibar davranmaları onları yücelten en önemli vasıflarıdır desek yanılmış olur muyuz? Elbette hayır.
Bu insanların bir diğer özelliği ikili ilişkilere yani ziyarete önem vermeleridir. Çünkü bu tür insanlar arkadaşlarına karşı vefalı ve sadıktırlar. Dostlarını ihmal etmez, ziyaret edip işi olsun olmasın hatır sorarlar. Tanıdıkları ya da tanımadıkları hiçbir kimseye karşılık beklemeksizin ziyaret ederek onlara değer verdiklerini gösterirler. Buradaki kural şudur: “mutlu ederek mutlu ol” kuralıdır.
3Z kuralının sonuncusu ziyafettir. İyiliğin ve güzelliğin yarısını güzel ve hikmetli sözler içeren sohbet oluştururken diğer yarısını iltifat (yemek yedirme, ziyafet) oluşturur.
Hikmetli bir deyişle özetleyecek olursak “sohbet unutulabilir ama iltifat asla unutulmaz” bu yüzden güzel insanlar beraber çalıştıkları kimselere, komşulara ve fakirlere ziyafet vererek gönül yaparlar..Yapılan gönüllerin etrafımızda güleryüzlü olarak dolaşmaları elbette bizim iyiliğimize de katkıda bulunacaktır. Size doğru dönen iyiliklerin kaynağında da zaten siz olduğunuza göre iyilikten iyilik doğmuş ya da güzel insandan sevilen insan doğmuş veya sevilen güzel insan olduğunuz açık demektir böylece…..
aşık ahi kul ahmed
Konuşmacı heyecanlı bir ses tonuyla tezini sunuyordu:
“Allahımız bir!
Kitabımız bir!
Peygamberimiz bir!”
İşte tam da bu noktada durmak gerekiyor. Biraz düşünmek için sizi akleden kalbinizin nazik kollarına incitmeden bırakıyorum.
Ne kadar güzel temenniler bunlar. Gerçekten bir mi? Yaşanan gerçeğe tekabül ediyor mu? Bu temennilerin aktüel karşılığı var mı?
İnananların tümü aynı gerçeğe mi inanıyorlardı. Örneğin Allah’ı karşısında görse insan nasıl davranırdı? İnanıyorum fakat kafama göre yaşarım mı diyordu? Sınırlandırılmış bir Allah inancı mıydı bu? Tevhid’den bir sapmamıydı? Tevhid Allah’ı doğru anlama sanatı mıydı? Doğru anlayanlar İslam (teslim) olanlar mıydı? teslim olanlar mı yalnızca Tevhid’i oluşturuyorlardı?
Tevhid üzere olmak için Allah’ı var ve bir olarak kabul etmek yeterli değil miydi? Ayrıca Allah’a “kural koyucu” olarak “boyun eğmek” de mi gerekiyordu? o halde bütün hayatını İslam’a göre düzenlemeye çalışmayanlar Tevhid’in dışında mı kalıyordu? boyun eğilecek olan şey VAHİY miydi? Bu “Muhammedurresulüllah” mıydı? insanlar neden yarım yamalak bir İslam yaşamak istiyorlardı? adını koymadan itiraz ettikleri şeyler neydi? Aklın örtülmesinin bu yarım din anlayışındaki payı neydi? Akıl neden bu kadar önemli. sorumluluk akıl nimetyinin verilmesinden mi doğuyordu? dağların göklerin ve yerlerin yüklenmekten kaçındığını alan insanın aklı mıydı?
Ya peygambere ne demeli? O da kabrinden kalkıp gelse kaç türlü tavır ortaya çıkardı? Bir tel alabilmek için saçına sakalına hücum edenlerin, bir parça koparabilmek için elbisesine üşüşenlerin oranı ne olurdu? Ya onu hiç tanımayanlar veya İsrail oğulları gibi taşlayan kaç kişi çıkardı? Veyahutta gerçekten onun misyonunu kabul edip davranışlarını ona göre ayarlayan kaç kişi çıkardı?
Bir şeyin gerçeği kaybolunca onun yerine imajı oluşturulur. Bu imaja “tasavvur” diyoruz.
İşte bu tasavvurun aslı ile olan doğruluk oranı, kişinin ona beslediği olumlu ya da olumsuz duygularla yakından ilintilidir.
Örneğin onu aşırı sevmeniz, onu aslından uzaklaştırıp farklı bir noktaya taşıyacak ve dolayısıyla aslını, yerinde kalsaydı yapması gereken görevlerinden de uzaklaştıracaktır. Ya da nefret etmeniz de aynı etkiyi doğuracaktır. Ya görevlerde bir azalma ya da tümden yok sayma.
Allah mutlak galip olduğu için onun herşeyi yapmasında bir sorun yaşanmaz.
Fakat Batı, Allah’ı, sınırlı ve şeytanla mücadele eder bir halde tasavvur eder. İşte bu bir tasavvur sapmasıdır.
Kitab’a gelince. Kişi Allah’tan geldiğine inanır fakat içindeki hükümler artık bugün uygulanamaz deyip çıkar. Gerçekte cevizin içine inanmamıştır. Bu sakat imanın onu nereye sürükleyeceğini hesaplamak zor olmasa gerekir.
Gelelim peygambere. O bir kul ve elçidir. Bu noktanın dışında onu Allah’ın bazı görevlerini yapabilecek şekilde görmek ve ona bu şekilde dua etmek, onu örnek olmaktan çıkarır ve Allah’ın işine ortak eder.Bu da bir sapmadır.
Kuran ve sünnet, birer bilgi kaynağı olarak ortada durmasına rağmen bu sapmalar neden meydana gelmektedir.
İşte bir bilginin öncelikle doğru olması kadar doğru da anlaşılması gerekir.
Ortada bir sapma varsa, o zaman bir anlama problemi var demektir. Bu problemi doğuran etkileyen etkenler nelerdir. Onların üzerinde duralım.
Aklı Selim
Sorumlu insan olmanın vazgeçilmez bir şartı olan akıl, genel olarak anlama, kavrama, kavramlar arasında bağlantılar kurma ve çıkarımlar yapma yetisi şeklinde tanımlanmıştır. Terim anlamı itibarıyla de duyu algılarını kavramlar altında toplamanın yanı sıra metafizik çıkarımlar da yapabilen çok işlevli bir yetidir.
İnsanlar olarak günlük hayatımızı bir yönüyle akıl yürütmeler yoluyla düzene koyarız. Akıl sayesinde düşüncelerimizi bilinçli, tutarlı ve amaçlı bir biçimde birbirine bağlarız. Hazır bilgi ya da önermelerden hareketle -onlardan ayrı- yeni bilgi ve önermelere ulaşırız. Bunun yanı sıra aklın, bir ölçüde doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt etmemizi sağlayan ahlaki bir işlevi de vardır. Bunun içindir ki ilahî emirler karşısında insan yükümlülük sahibi kılınmıştır. İnsanı ilahî emirler karşısında muhatap kılan akıl, aklıselimdir. Bu fonksiyonları çerçevesinde iyiyle kötüyü ayırt etmek suretiyle insanı emniyet altına alan akıldır.
Aklı selimi hangi etkiler normal mecraından uzaklaştırır?
1.Aşırı sevgi ya da nefret
Bir şeyin normal ölçüler dışına çıkılarak aşırı sevilmesi kişiyi sevdiği şeylere karşı söylenecek eleştirilere karşı kör eder. Bir kızı sevmek, bir partiyi sevmek ya da bir takımı fanatik seviyede sevmek örnek olarak verilebilir. Bu nedenle sevmenin belli ölçüler içinde tutulması aklı selimin sağlıklı çalışması için gereklidir. Nefret de sözkonusu objeye karşı söylenecek iyi şeyleri kabulden uzaklaştırır. Kişiyi adaletsizliğe iter.
2.Tabi olmak
Kişinin herhangi bir tarikata üye olması, dolayısıyla şeyhine tabi olması, şeyhinin söylediği şeylere karşı onu düşünmekten alıkoyar. Bu tabi olmak gerçekte islam hukuku ve onun örnek olarak yaşayan Hz. Peygamber olması gerekir. Şeyhi sevmek başkadır, söyleneni İslam hukuku ile tartmak başkadır. Hadisi Şerife göre tyabi olunan bir sünneti uygulamazsa o uyulanın terki gerekir.
3.Nakille ilgili konularda akıl görev yapmaz.
Din bir nakildir, vahiy ve sünnete dayanır. Bu konularda akıl ileri çıkmamalıdır. Çünkü din bellidir. Ancak uyulması gerekir. Neden ve niçin soruları aklın şüpheye yönelmiş halidir ve kişiye zarar verir. akılı sadece emir ve nasların hikmetini araştırabilir ve kainattaki delilleri düşünerek eserden müessire şeklinde varsayım yoluyla aklın önderliğinde imana gidebilir. Kuran’ın tavsiyeleri de bu yöndedir.
4.Henüz inanmamış birisinin ilk başvuracağı şey akıldır.
İnsan aklını kullanarak bütün kainata, insanlara ve olaylara bakarak çıkarsama yapmalı ve bir olan yaratıcıya ulaşmalıdır. Kişiye bu fıtratında verilmiştir. Nitekim Hz. İbrahim, yıldız ay ve güneşi batıyor görerek reddetmiş ve Allah’ı bulmuştur. Buradan hareketle vahyin ulaşmadığı bir yerde insanın sorumluluğu budur. Kuran’ı Kerim yaklaşık 200 yerde “akıl etmiyor musunuz? “ buyurarak ona önem verdiğini belirtir.
5.Bir şeyin hikmetinin araştırılmasında akıl devreye girebilir.
örneğin bir namaz ibadetinin hikmetinin araştırılmasında akıl gerekli kaynaklara da müracaat etmek suretiyle duyuların kendisine sunduğu bilgileri işleyerek tefekkür edebilir, anlayabilir. iman aklın varsayımıyla elde edilen bir varsayımdır. din teferruatı verir sadece. ahiret hayatı vesaire.
6.Akıl yargılama yetisi işlevini de yürütmektedir.
Diğer anlamı ise insanın doğru karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılışındaki temizliği koruyan akıldır ki bu da zihnimizde, Allah’ın insanın özüne yerleştirdiği fıtratı çağrıştırmaktadır.
7.Geleneğimizde aklıselim sahibi olmanın temel ölçütü Hak ve hakikate açık olmaktır.
Bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s.), “akıllı” anlamına gelen “keyyis” kelimesini kullanmış ve keyyisi “nefsini kontrol altına alıp ölümden sonrası için çalışan kimsedir” diye tanımlamıştır. (Tirmizi, Kıyamet, 25) Aynı kökten gelen “kîse”nin torba, kese anlamına geldiği düşünülürse, akıllı olmanın insanın ahirette yüzümüzü ağartacak ecir ve sevabı bu dünyada kazanıp manevi bir kesede toplamayı gerektirdiğini anlayabiliriz.
8.Yanıltıcı etkenler.
Sokrates, Eflatun ve Aristoteles de aklın, duyular yoluyla gelen eksik ve yanıltıcı bilgiye karşı, tam, doğru ve geçerli bilgi sağladığını ileri sürmüşlerdir. Onların bakışlarından da aklın, selim olmasının yanıltıcı etkenlerle perdelenmemesiyle mümkün olduğunu anlamaktayız.
8.Anne baba etkisi fıtratı bozar.
Hz. Peygamber de “her çocuk İslam fıtratı üzere doğar; sonra ebeveyni onu Yahudi, Hristiyan ya da Mecusiliğe sevk eder.” (Müslim, Kader, 22) buyurmak suretiyle insanların doğuştan aklıselim üzere doğduklarına, zamanla çevrenin insanlara olumsuz yönde tesir edebildiğine dikkat çekmiştir.
9.Aklı iyilik ve faziletin ölçütü saymak.
Bu, üç temel hususta hemfikir olmayı gerektirir. Bunlardan ilki, herkes için zaruri ve mecburi bir ahlak kanunu vardır. İkincisi, insan bu kanuna itaat edip etmemekte hürdür. Üçüncüsü ise insan mademki hürdür; o halde fiillerinden sorumludur.
10.Nefsi özellikler aklı selimi etkiler.
Her insan aklıselim sahibi olarak dünyaya gelir. Aklıselim bazı insanlarda Allah vergisi olarak doğuştan aktiflik gösterirken, bazılarında da, çoğunlukla his ve tutkuların etkisiyle körelir. Ancak nefsin terbiye edilmesi nispetinde aktiflik kazanır.
11.Basiret aklın üstün verimidir.
Basiret, görme, sezme, bir şeyin iç yüzüne vakıf olma anlamlarına gelmektedir. Bu sayede insan doğru yolu tanır ve doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği kazanır. Bu yetenekten mahrum olanlar da Kur’an’da manevi körlükle itham edilmişlerdir. (Hud, 24) Kuran İnsanların gerçekleri görmelerine ışık tutar.
Kur’an’da, kendilerinden Ulü’l-Elbâb, Ulü’n-Nüha ve Ulü’l-Ebsâr ifadeleriyle bahsi geçen ve Türkçemizde akıl sahipleri olarak vasıflandırabileceğimiz bu insanların ortak özellikleri, hayatlarını titizlikle sürdüren, nefislerini temiz tutan, tutkularına yenik düşmeyen, maddi ve manevi hakikatlerin kendilerindeki inkişafına açık kimseler olmalarıdır.
12.Aklıselim, dilimizde kavramlaşırken temelde sezgi gücüyle ihata edilebilen zihinsel ve duyusal faaliyetlerle bilinemeyen bilgileri kapsamı içine almıştır.
“Müminin firasetinden sakınınız. Zira o Allah’ın nuru ile bakar.” (Tirmizi, Tefsir, 16) hadisine baktığımızda müminler Allah’ın nuru ile bakma sorumluluğunu ancak akıllarını selim tutmakla üstlenebilirler. Nitekim Allah’ın kalplerini nurlandırdığı kişilerin, bakışlarında derinlik kazandıklarını, hakla batılı, iyiyle kötüyü maharetle birbirinden ayırabildiklerini görmekteyiz.
13.Allah Teala, aklını selim tutan, fıtratına yabancılaşmayan insanların, davranışlarında kendisinin koyduğu sınırlara riayet edeceklerini teminat altına almaktadır:
“Ey inananlar, eğer Allah’tan sakınırsanız o size doğruyu eğriden ayıracak bir güç verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar.” (Enfal, 29), “Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında dahi güzeldir.” (Ahmed b. Hanbel, I/379) Bu durumda Müslüman neyi güzel görüyorsa, onun Allah katında dahi güzel olup olmayacağını da düşünmelidir. Müslümanlar davranışlarına öyle ölçü koymalıdırlar ki bu, Allah katında da en güzel biçimde kabul görsün. Demek ki Müslümanların güzel gördüğü şey, aynı zamanda ahlaki ve zihni üstünlükleri de içinde barındırmalıdır. Bu hadis Müslümanların hayatında ilahî ölçülere karşı titizlik ve sadakati gerekli kılmaktadır. Bu sayede Müslümanlar insanlığa numune teşkil edeceklerdir. Bu aklıselimle ve nefsin terbiyesiyle kazanılabilecek bir derecedir. Bu takdirde Müslümanların güzel gördüğü şeyler, mutlaka bir üstünlüğü bünyesinde parıldatacaktır.
14. aklı selim daima bir uzlaşıdan yanadır.
Aklıselimin günlük dilde kazandığı bu tarz anlamlardan biri, kişiler ve olaylar karşısında ortalama bir tutum sergilemeyi ifade için kullanılmasıdır. “Aklıselim çağrısı” adı altında yapılan pek çok girişim insanları bir uzlaşı zemininde buluşturmayı esas almaktadır.
Aklıselimin bir mutabakat zemini oluşturmayı gerekli kıldığı yönündeki yaklaşım, insanları karşılıklı olarak birbirlerinin kusurlarını hoş görmek ve buna alışmak noktasına sürükler. Bu durumda insanlar yanılgılarına bağımlı hale gelirler. İyi insanlar selim akla talip iseler, ahlaken yükselmeyi kendilerine ödev saymalıdırlar. Zira selim, “silm”, “selam” kökünden gelmiş olmakla Yüce dinimiz İslam’la aynı kelime kökenine sahiptir. Bu da yalnızca hakikat karşısındaki teslimiyet sonucunda selamet, emniyet ve esenlik beklentisi içerisine girmek anlamına gelir. Bu durumda selim akıl, düşük bir ahlakla bağdaşmaz. Öte yandan İslam’ı kabul etmek kelime-i şahadetle başlar. Şahadet ise üst düzey bir akli seviyeyi ve zekâ keskinliğini gerekli kılar. Aklıselim sahibi olmak ahlaken iyi insan olmayı zorunlu kılar.
15.Aklıselim vicdani hükümleri takip etme eğilimindedir.
Vicdan ise temelde insan tabiatını iyiye sevk eden yetidir. İnsan, ahlaki doğruların genel ilkelerini ve hususi eylemlerinin iyilik ve kötülüğe bakan yönlerini sezer. Bu sayede aklıselim zorunlu olarak ve her zaman doğrulukla eylemde bulunmaya ve kötülükten sakınmaya muvaffak olur. Sahip olduğu ilahî nur vasıtasıyla aklıselim, adalete ve fazilete yönelme ilkelerini onaylar. Allah insanlara davranışlarını sevk ve idare ettirme gücü verirken aynı zamanda onlara, eyleme yönelik bazı ilkeler de vermiş ve bu gücün insanlar tarafından belli bir gaye doğrultusunda kullanmasına imkân tanımıştır.
16.Taklit
Taklit, kişiyi düşünmekten alıkoyar. İnsanlar önce taklit ederek öğrenirler. Daha sonra düşünerek hakiki nedenlere ulaşabilirler. Üç tip insandan sözedilir. Bir insana bakarak fikir ve hareketlerini düzenleyen insan. Eğer taklit edilen iyi ise kişi de iyi olur. Kötüyse kötü olur. İkincisi olaylara bakan insan. Olayları iyi yorumlarsa kişi iyi olur. Yanlış yorumlarsa kişi yanlış yola girer. Bir de fikirlerin orijinaline bakan insan var ki, o kişinin aklı seliminin önünde bir engel yok ve objektif düşünebiliyorsa o kişinin fikirler içinde an akla yatkın olanını bulması umulur. Bir yabancı yazar şöyle diyor. “Ben müslümanlara baktım 50 sene müslüman olmadım. Fakat Kuran’a baktım bir gecede müslüman oldum.”
17.İçki
İçki aklı gideren bir şeydir ve bu yüzden de yasaktır. Kişi içince kontrolünü kaybeder ve sağlıklı düşünemez.
18.Toplumsal olaylarında aklı selim kaybolur.
Toplum olaylarında aklı selim kaybolur ve herkes bir önündekine tabi olur. O ne yaparsa o da onu yapar. İnsan bu yönüyle koyuna benzer. Koyunları bir yerden atlatmak isteseniz önce atlamak istemezler. Fakat içlerinden biri, muhtemelen yaşlısı ilk önce bir şekilde atlar. Ondan sonra hepsi birden arka arkaya tak tak diye atlar. Sürü psikolojisi. Allah Teala her peygambere bir müddet de olsa çobanlık yaptırmıştır. Hz. Musa a.s., Peygamberimiz çobanlık yapmışlardır. Bu sayede koyunları gütmeyi öğrenmişler ve arkasından da insanlara çobanlık yapmışlardır. Polis dahi bu özelliği bilir ve ilk kim vurun dedi diye kameraları araştırır ve o kişiyi elebaşı olarak yakalar, diğerleri ile ilgilenmez.
19.Baskı
İnsanın baskı altında olması, örneğin tehdit, santaj gibi durumlarda kalması onu sağlıklı düşünceden uzaklaştırır. Bu tür hallerde danışmaya önem verilmelidir.
20.Gazap
İnsanın bir şekilde canına malına, ırzına, nesline yada değer verdiği ideallerine gelebilecek bir saldırıda kişi gazaplanabilir. Müdafa olarak adlandırılabilecek kısmı yine ölçülü olmak kaydıyla anlamak mümkündür. Fakat aşırılık aklın da fesadına yol açar ve kişi şeytanın kontrolüne girer. Bu yüzden ihtiyaç duyulmayan aşırı gazablanma dinen yasaklanmıştır. Ve bunu yenen pehlivana benzetilmiştir. Gazap anında aşırı söz söylemekten sakınmak, ayaktaysa oturmak, euzü besmele çekmek ve son olarak da iki rekat namaz kılmak önerilmektedir.
21. İşletme körlüğü
Uzun süre aynı işte çalışmak kişiyi tek yönlü düşünmeye sevkeder ve yani fikir üretemez. At gözlüğü de denir. Bu yüzden ya kişiyi zamanla başka işlerde de istihdam ederek onun olaylara çok yönlü bakmasını sağlıyacaksınız, ya da farklı iş kollarından gelen insanların oluşturduğu komisyonlar kurarak onların aynı meseleye nasıl baktıklarını öğreneceksiniz.
22. Akrabalık
Akrabalık bağları kişisel bir yakınlık hissettirir ve kişiyi aklı selimden uzaklaştırarak adaletten de alıkoyar. Kişi eş, evlat ve yakını için taraf tutar. Mahkemeler bile bu yakınlığı nedeniyle kişiyi şahit olarak kabul etmezler. Çok az insan yakınlarına karşı adil olabilir. Kuran’da bunlar övülmüştür.
23. İmansızlık
Kişinin imansızlığı yani küfürde olması onu, hakkı batıl, batılı hak görmeye iter. Bu Kuran’ın bir tesbitidir. Bu yüzden müslümanlar “ Ya Rabbi, bizi hakkı hak bilip hakka ittiba eden, batılı batıl bilip batıldan içtinab eden (kaçınan) kullarından eyle” diye dua ederler.
24. Şeytana tabi olanlar
Kuran’ı Kerimde bazı insanların şeytana tabi olmaları nedeniyle, şeytanın onlara yanlış olan bazı hareketlerini süslü göstererek, onların kendilerini doğru yolda olduklarını sanmalarını sağladığı belirtilir. İşte burada aklın doğru ile eğriyi ayırıcı özelliği kaybolmuştur. Bunlar mahşerde şeytanlarla beraber haşredilirler ve uyanıp onu yanında görünce aralarında doğu ile batı kadar mesafe olmasını istediği belirtilir. Bu yüzden şeytanın aldatmalarına dikkat etmek ve onu düşman kabul etmek gerekir.
25. Münafık
Münafık iyiliği kötülük olarak görür ve iyiliği yasaklar, kötülüğü emreder. Burada da aklın ayırıcı özelliği şaşırmıştır. Akıl imandan ya da imansızlıktan etkileniyor diyebiliriz.
26. Irk, kabile, hemşehrilik
Irk özellikle şoven bir hale dönüşmüşse, bu üstün görme, kişide, “diğerleri” kavramını güçlendirir ve kendi ırkını üstün görecek gerekçeler aramaya iter ve adaletten ayrılarak taraf tutar. Bu husus aşiret ve hemşehricilikte de taraf tutma olarak gerçekleşir ve toplumda yaratılan bu ayrıcalıklar huzursuzluğa yol açar. Yakınların özel sorunları ile ilgilenilebilir, dernekler kurulabilir, cenaze ve öğrenci bursları verilebilir ancak siyasette ehliyet veliyakat yerine bizim hemşehrimiz olsun denildi mi bu dinen yasaktır. İslam ırkçılığı kabul etmez, islam kardeşliğine değer verir ve mü’minler kardeştir buyurur.
27. Fakirlik
Fakirlik ve işsizlik kişiyi bunaltır ve isyan noktasına getirir. Zayıf bir inanç olursa kişi hırsızlık, dolandırıcılık ve benzeri yollara sapabilir.
28. Stres
Stres kişinin sağlıklı düşünmesini etkiler ve mutsuz kılar. Aşırı çalışma ya da çözülemeyen sorunlar stresin kaynağı olup sorunların üzerine gidilerek onları çözmeye çalışmak kişiyi rahatlatır.
29.Sorun olarak bırakmak
Bir olay hakkında insan beyni ikna olmadığı zaman veya takliden inandığı zaman, akıl onaylamadığı için o konu ucu açık bir yara gibi durur, mikrop kapar ve hastalık haline dönüşür. Halbuki o konu akla uygun bir hale getirildiği, mantıksal çözüm üretildiği zaman, o kişi izin vermediği müddetçe o dosyaya dışarıdan bir şey giremez. Örneğin taklidi imandan tahkiki (hakiki ) imana geçiş çok önemlidir. Tahkiki iman beynin çalışma mekanizmasına en uygun modeldir. Akılla birlikte kalp ve duygularda ön plana çıkmalıdır. Tasavvufla uğraşanlar aklı geri planda tutup kalbi öne çıkarmışlardır. Bir toplumda aklı şaşırtacak vesveseler yoksa, kalbi metodla gitmek insanın daha hızlı ilerlemesine vesile olur. Eskiye göre modern hayatta insanı baştan çıkaracak şeytanın materyalleri çoğalmıştır.
Yukarıda belirtilen hususlarda kişilerin davranışlarını ona göre değerlendirmeleri, takım, parti, tarikat, akrabalık, hemşehrilik, aşiretçilik, ırkçılık ve benzeri konularda sevginin aklı örtmesine izin verilmemeli ve daima bir durum sorgulaması yapılmalıdır.
Üstün olan Allah ve onun emirlerinin oluştuğu İslam hukukudur. Arkadaşlıklar dahi Allah için olmalıdır. Kişi kardeşini dahi müslüman olduğu için sevmelidir.
aşık ahi kul ahmede nasib oldu
Bize üstad deniyorsa ossursak bile “bi bildiği olmalı” demelisiniz. Vaktiyle 1.5 müridi (bi erkek bi kadın) olan Kızılcahamam’da bir zat, ısrar üzerine keramet göstererek pazarda karganın başını koparır, sonra yapıştırır ve “uç” der, o da uçar. Bi anda müridler artınca dergah almaz. Sonra onların ihlasını denemek ister. Bağırsağı beline bağlar ve namaza durur. Ruküya eğildikçe bağırsak ossuruk gibi öter. Bunu duyan yeni müridler “bu abdestsizin arkasında namaz kılınmaz” diyerek hocayı terkederler. Geriye yine eski 1.5 mürid kalır. Onlar “bi bildiği olmalı” diye düşünmüşlerdir. İşte sadıklar böyle düşünür. Sıddık Ebu Bekir de miraç anlatılınca görmeden “bunu o söylediyse inanırım ve doğrudur” dememiş miydi? Sizin sadakatiniz kime acaba?
Ekmek çalan hırsızı ekmek çaldı diye ekmeksiz mi bırakırsın?
Çocuk söz tutmadı deyu oyuncağını elinden mı alırsın?
Vergi kaçırdı deyu tacirin bütün sermayesini götürecek ceza mı kesersin?
Küfreden çocuğun dilini mi kesersin?
“Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” kutsal metinlerde yer alan empati kuralıdır. Size aynı şartlarda aynı şey yapılsa ne dersiniz? Ölümü de öldürüyor musunuz?
“Hayat işimize yaramıyorsa ölebiliriz” mi diyeceğiz bıktırıldığı için? Yoksa çalışmanın neşvesini idare vermeli midir? İdare sevgisini neden saklamak gereği duyar? Halbuki müşevvik için buna ihtiyaç vardır.
“Doğru yolu izlemekle insanın kaybolduğu görülmemiştir” sözü için doğru idare açısından nedir? Bilmek kadar adil olmak da terazide var mıdır?
“Kendini kışa hazırla, yaz gelirse bahtına” sözü, ben şimdi bunu yapayım, her ihtimale karşı ne demek? Bir idari sorumsuzluk örneği denilebilir mi? al kararı, ya da kes cezayı, ya da şunu şuna yap gitsin boş ver nasıl olsa idare benim ve karar verecek benim, istediğim gibi karar alırım sorumsuzluğu denilebilir mi?
“Aşçıların hatasını maydonoz örter, terzinin hatasını ütü örter, doktorun hatasını toprak örter, idarenin, sizin hatanızı ne örter?” ateş olabilir mi?
“Asker yapılan ve yapılmayan her şeyden sorumludur” aksi halde vatan gider, sizin yaptığınız kadar yapmadığınız şey nedir idarede. Yapılmayanın hiç hesabı yok mu? Temizlikçiler mahsende otursun ve her gün simit ayranken şimdi birisinin merhametiyle sadece bir çorbaya dönüştü. Herkes bir yemeğini aşağıya gönderemez mi? idare bu teklifi yapamaz mı? 10. katta yer var. Onlar oraya yerleştirilemez mi?
“Amaçsız insanlar amaçlı olan insanlara göre daha az kavga ederler”se insanların amaçları yalnızca mesleki mi olmalıdır? Devletin hizmeti halka götürmesi gerektiğine göre bir çalışan doğrudan halka bir miktar çalışırsa görevini ihmal etmiş sayılır mı? görev dar anlamda mı düşünülmelidir?
“Ben benim, ama aynı zamanda sana bağlıyım” sözü çalışanın kişiliğine idarenin de saygı duyması değil midir? Sadakat hürriyet de ister.
“Parası çok ama aklı kıt olan insanlar fark edilmek için pahalı bir bitkiye çok para öderler”sözü idare için kimsenin yapmadığını yaparak fark edilmek mi isterler? Başarı sizce farklılıklarda mı yatıyor yoksa bilgi ve adalette mi?
“Sizi hatırlatan laleyi ters mi yapalım” sözü idarenin hatalarını çalışanın hicvetmesi sayılmaz mı? Sizi de mi hicvedelim.
“İdare dedikodular üzerine karar almamalıdır. Gerçeği araştırmalı ve doğrudan görüşme yöntemini uygulamalıdır” Sözü Kuran’i değil midir? Süfli kurallar neden Kuran-i kurallara tercih edilir?
Hakan der ki; “yasalara uy, vergileri zamanında ver, dostumla dost, düşmanımla düşman ol”
Halk der ki; “yasalara uyarım ama adil yasaler olmalı, vergileri zamanında veririm ama gümşün ayarını bozmamalısın, dostunu dost, düşmanını düşman bilirim ama sen de bizim için güveni sağla” Kutadgu Bilig, Temel sorumlulukları belirlerken temel sorumlulukta bir ihmal olmadığı halde gıvır zıvır şeyler bahane edilip çalışan neden üzülüyor. Kişisel benlik bir tavra mı dönüşüyor.= zulüm sayılabilir mi? Yönetmek halka hizmetten halka efendiliğe mi dönüştü?
Hz. Ali : “yedi yaşına kadar çocuğunuzla oynayın, 7-15 yaşları arasında onunla arkadaş olun, 15 yaşından sonra onunla istişare edin, ona danışın” idare çalışanına danışmamakla yönetme görevini bırakıp egemenlik mi kurmak istiyor?
“Vicdan baskıcı değil, rahat ortamlarda gelişir” yanlış ve süfli kararlar çalışanlar üzerinde baskıya, baskı da kişisel iç hukuku zedeliyor mu?
Toplumda bir şeyler nasib olan insanlar daima ulvi değerlerle yaşar ve öyle de idare edilmek isterler. İdarenin süfli kararlarının onların ulvi kararlarını bozduğu görülmemiştir. Ve onlar kendilerine yapılan süfli kararlara sadece sabrederler ve fakat bu süfli kararlar yanında ve başkasına yapıldığında en çok bağıranlar onlardır.
12 saat çalışan ve sürekli hem devlet için hem devletin görevi olarak halk için çalışan ve üreten adamın yazıcı ve internetini hiç bir şey üretme ve araştırma diye mi kesersin, yoksa dedikodu merkezli süfli amaçlar gözünüzde ulvi değerlere mi dönüştü?
Bütün bunlar çalışan üzerinde bir travma yapabilecek olumsuzluklardır. Gereğinin öğüt kabul edilmesini dileriz.
“Akıl başta / Utanma yüzde / Bilgi gözde bulunur / Öfke gelince akıl gider / Tamah gelince utanma gider / Haset gelince bilgi gider” Hacı Bektaş-ı Veli
“Yöneticiler daima öğüde ihtiyaç duyarlar” Nizamü-l Mülk – Siyasetname
“Yöneticiler, yönetilenlerden daha çok öğüde ihtiyaç duyarlar” ahi kul ahmed
ahi kul ahmed
Sevgili okurlarım, Kuşkusuz bu sözler kıymetli, tecrübe ve üstün zekalara dayanmakla beraber vahiy falan değildir. Bu yüzden içlerinden birini kullanmak istediğinizde ya İmamı Gazali’nin yaptığı gibi bir soru sorarak onun sağlamlık derecesini ölçünüz, ya da Lokman Hekim’in yaptığı gibi körler gibi deneyerek, yoklayarak küçük bir tecrübeden sonra kabul ediniz. aslında hayatı gülü bülbülden tanımak gibi bir yol hiç de iyi sayılmaz. bu aciz kardeşiniz hiç bir zaman gülü bülbülden tanımak istemez biliyor musunuz?
bülbülün en doğru besteyi yapması için en doğru yerden görevli ve en doğru besteyi okuması, şakıması gerekir. bunun anlamı örnek alınması gerekenin ancak peygamber olabileceği gerçeğidir. bir ülkede peygamber dururken atalar, akifler, emreler, mevlanalar daha çok meşhur ediliyor ve izlenip örnek alınıyorsa “illa” larda sakat bir yönelim var demektir. insanlara sorsanız “la” nedir diye hemen söylerler. hadi “illa”ya gidelim desen gitmezler. yani 5 vakit namaz olmadan cennete gidilmeyeceğini o da bilir fakat hadi 5 vakit kılalım desen cuma yeter der kılmaz. işte “illa” yok demiştir şimdi. “illa”ya yöneldiğini iddia eden de Allah ve Rasülü yerine bu yukarda saydıklarıma yönelip onların sözünü baş tacı ediyor, “o olmasaydı kurtulamazdık” diyor, ve bilmem ne sözünü örnek alıyor, rozet ve bilmem nesini taşıyor ise “HAKKA GARAZDIR ŞİRKE SAVRULUR FELEK” FElek şiirimizi bir okusun..illa yı Allah yerine kimi koyduğunu bir görsün.. allah muhafaza..
buradaki yazıları kuran’a ve sünnete kıyaslamadan kabul etmeyiniz ve bir söz söyledi diye kafir birini sevmeye kalkmayınız inşaallah efendim olmaz mı? (ahi kul ahmed)
Anaların öğüdü,öğütlerin anasıdır. A.S.
Ömür kısa,sanat uzun, fırsat geçici, görgü ve deneyim aldatıcı, yargı güçtür. Hipokrat.
Dağ ne kadar yüce olsa da, yol üstünden aşar. A.S.
Madem ki yaşam kısa; o halde boşa zaman kaybetme… A.S.
Yaşamak oyundur, oynamayı bil.Yaşamak hüzündür aşmayı bil. Theresa.
İnsanların sorunlarını çözebilecek en vefalı dostu düşünceleridir. William Warner
Hayallerimiz bir gün gerçekleşebilir. Zaten gerçekleşmiş bazı olaylar da bir zamanlar
hayaldi. Alfred Nobel
Su …misali olmak hayattan akıp giderken, arkanda kendinden damlalar bırakabilmelisin…
Kuru duayı bırak; Ağaç isteyen tohum eker… Hz.Mevlana
İnsan işi ile büyümez. Belki iş insan ile büyür.. Ramazan Aydın
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.
A.S.
Alim unutmuş kalem unutmamış. A.S.
Balık tutmakla salak gibi kıyıda durmak arasında ince bir çizgi vardır….?????
Başkalarına mutluluk sağlayabilen adam mutludur. Diderot
Gerçek sevgi hiçbir zaman unutulmayan…olandır… ?????
Ümit inatçıdır; beklemeyi ancak o bilir. Comtesse Dyan
Dost’tur çöp değildir. Onu kırma… Mevlana
Balın varsa sineğin bol olur. Cervantes
Aç uyumak borca batmaktan iyidir. Piatiere
Deniz gibi mal kazan, ama sen üzerinde gemi ol.. Mevlana
Yazı yazan eli görmeyen, onu kalem yazıyor sanır. ???
Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür. Yunus emre
Bu dünyada ilerleyen kişiler, kollarını sıvayıp istedikleri ortamı arayan ,
bulamayınca yaratan kişilerdir. Bernard Shaw
Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır. J.Keth Moorhead
Bütün başarılarımı işlerimi vaktinden önce yapmış olmama borçluyum. Nelson
İnsanın üç sadık arkadaşı vardır; Yaşlı karısı, yaşlı köpeği ve hazır (birikmiş)
parası Benjamin Franklin
Başkalarını azarlar gibi kendini azarla, kendini affeder gibi başkalarını affet…
Çin atasözü
Bildiğimizi zannetmemiz öğrenmemizin en büyük düşmanıdır. Dr.C.Bernard
Küçük şeylere önem verenler, ellerinden büyük şeyler gelmeyenlerdir. Eflatun
Zamana verdiğimiz değer, başarı veya başarısızlığımızı belirler. Malcolm X
Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar. G.Dumant
Su balıksız olur, balık susuz olmaz. Arif Nihat Asya
İnsan ancak anladığı şeyleri duyar. Goethe
İçinizde en kötü olanlar; hata ve mazeret kabul etmeyenler, kusurları bağışlamayanlardır. Hz.Muhammed S.A.S
Alimin ölümü alemin ölümü gibidir. Hz.Muhammed S.A.S
Ayakta ölmek diz üstü yaşamaktan daha iyidir. F.D.Roosevelt
Hepimizde başkalarına katlanacak güç vardır. La Roche Foncauld
Temiz elleri olanlarında kirli düşünceleri vardır. S. Le
Görev; Büyük şey yapmak değil, gerekeni yapmaktır. Dr. A. Carrel
Çevrelerine uymak için kendilerini yontanlar tükenüp giderler . R. Hull
Anneler çocuklarının aklından tutacakları yerde ellerinden tutarlar. Duponloup
Yıldızlar ateş böceği sanılmaktan korkmazlar. Tagore
Bilgili bir adam toprak gibidir, eğer ekilmezse onu yabani otlar bürür. Franklin
Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak da korkudan kurtarır. Conficius
Bilginin efendisi olmak için çalışmanın kölesi olmak lazımdır. Balzac
Şahsiyeti olmayanın hiçbir şeyi yoktur. N.F.Kısakürek
Aç insan kolay kandırılır. Katherine Mansfield
Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar. Mevlana
İnsan mezardan dönemez ama hatadan dönebilir. Soljenistin
Yaşlanmadan akıllanmayı çok isterdim. B.Shaw
Ok; düz olmasaydı doğru gitmezdi. Yusuf Has Hacıp
Dikkat! Hiç’i her şeye dönüştürür. Goethe
Uzağı düşünmeyen üzüntüye yakındır. Conficius
Sormaz ki bilsin, bilmez ki sorsun . A.S.
Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim. Montaigne
Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. A.S.
Başkalarına imrenme, çok kimseler var ki senin hayatına imreniyorlar.Mevlana
Kalp ne ile doluysa dudaklardan dökülür gider. Goethe
Duvarda gedik açmak için bir taşın eksilmesi yeter. Arif Nihat Asya
Bütün ırmaklar denize akar ama deniz taşmaz… Çin A.S.
Eğer bir yerde küçük insanların gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir. Çin A.S.
Kişinin kendini beğenmesi aklının zayıf olduğuna delalettir. Hz.Ali
Yükümüz ne kadar ağır ve zahmetli olursa, ruhumuzu o oranda eğitir ve
yüceltir. A.Gide
Kitaplar da dost gibidir; Az fakat iyi seçilmiş olmalıdır. S.J.Harris
Sonuçları değil başlangıçları değiştirmek gerekir. Alain
Kalabalıkların başı çok, beyni yoktur. Pivarol
Bir işe girişmemiz için iyi bir gerekçemiz yoksa ona başlamamak için iyi bir neden var demektir. ????
Hiçbir zaman çıktığın kapıyı hızlı çarpma, geri dönmek isteyebilirsin. ????
İş; Bir kere geri kalırsa hiçbir vakit ilerleyemez. Hz.Ömer R.A.
Barışı korumanın en iyi yolu savaşa hazır olmaktır. ?
İnsanlar başaklara benzerler. İçleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler. Montaigne
Hayat kısa, vazife ağır, fırsatlar geçicidir. Socrat
Hayatı ölü geçmeyenler, ölümleriyle de hayat verirler. Akif Cemil
Taklit edecek örneği olmayanlar nadiren gelişirler. ?
Yerinde sayanlar yürüyenlerden daha çok gürültü çıkarırlar. Oscar Wilde
İstediğini söyleyen, istemediğini işitir. …..
İki şey akıl kıtlığını gösterir, söyleyecek yerde susmak, susacak yerde
söylemek.
SADİ…
İki şey akla uymaz: Birincisi söyleyecek yerde susmak, diğeri ise susacak yerde
söylemektir. W.Churchill
İyi görüneceğine iyi ol. A.S.
Övünerek yaşayanlar dövünerek ölürler. Ali Suad
Bilgi zenginlikten üstündür, çünkü; Zenginliği sen korursun, bilgi ise seni
korur. Hz.Ali
Gurur arttıkça fırsatlar azalır. Benjamin Franklin
Bilgili bir adam toprak gibidir, eğer ekilmezse onu yabani otlar bürür. Benjamin Franklin
Bazen sesini duyabilmen için susman gerekir. S.Lec
İnsan aç olduğu için değil hırsız olduğu için çalar. W.S.Maugham
Tohum ekin vermezse toprak utansın. N.F.Kısakürek
Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu altı ayda bir değiştirirler. Oscar Wilde
Bir yanı dinlemeden karar veren, doğru karar verse bile adaletsizlik etmiş olur. Seneca
Bir aile ile bir krallığı idare etmek arasında pek fark yoktur. Montaigne
sık sık oradan oraya taşınmaz. İkisinin de toprağa kök salması
gerekir. B.Franklin
Bilgiyi içinde bulunduğu kabın şekline bakmadan alınız. Hz. Muhammed s.a.s.
Parasını kaybeden bir şeyini, (şerefini) Namusunu kaybeden çok şeyini,
Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir. Goethe
En büyük senet akıldır. Hz. Ali
Aklı kıt olan dilini tutamaz. Chaucar
Alçak gönüllü bir insan kendini hiç söz konusu etmez. La Bruyere
Övülmek isterseniz alçak gönüllülüğü yem olarak kullanabilirsiniz. C.Şehabettin
Alışkanlık; Anahtarı kaybedilmiş bir kelepçedir. Amos Paris
Her alışkanlık elimizi daha becerikli, aklımızı ise daha beceriksiz hale sokar. ???
Bana okuduğum kitapların hangisinin en güzel olduğunu sorsalar, hiç duraksamadan ANNEM
derdim. Abraham Lincoln
Gençler yaşlıları aptal sanır. Fakat, yaşlılar gençlerin aptal olduğunu bilir. George Chapman
Aşkın gelişi, aklın gidişidir. Antine Bret
Ana babamızı kader, arkadaşlarımızı biz seçeriz. Jaques Delile
Aşkın üzerindeki tek zafer; kaçıştır. Napolyon
Yoksulluk kapıdan girince aşk kapıdan çıkar. Oscar Wilde
Başarılı bir hayat , her gün keman çalmaya benzer. Her gün düzenli olarak üzerinde çalışmak
gerekir. Jakson Brown
Bazıları büyük doğar, bazısı sonradan büyüklük kazanır, bazılarını da zorla büyük
yaparlar. William Shakesper
Atak ve cesur ol. Bir gün geriye baktığında yaptıklarından çok yapmadıklarından pişman olacaksın. Jakson Brown
Cimriler çok iyi insanlardır, ölmelerini isteyenler için para biriktirirler.
S.Leszeynski
Deha; İyi bir işe başlamak için gereklidir, ancak, o işi bitirmek için çalışmak
şarttır. Joseph Joubert
Bütün yeni buluşların yüzde doksanı ter, yüzde onu hünerdir. Edison
Bu günü kullanış şekli yarının sizi nasıl kullanacağını gösterir. Latin A.S.
Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası,
Dostunun yüz karası düşmanının maskarası. M. Akif
Çalışmak bizi şu üç beladan kurtarır;
Can sıkıntısı, yoksulluk, kötü alışkanlık. Voltarie
Kişiye günah olarak her duyduğunu konuşmak yeter. Hz. Muhammed
Üç şey kalbi öldürür.Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak. Fudayl B. İyaz
Az konuşmaktan pek az, çok konuşmaktan sık sık pişman olunur. Confucius
İtimat edilmek sevilmekten daha büyük bir iltifattır. George Mc Donald
Deha; % 1 İlham ise % 99 Alın teridir. Adisson
Deha; Sebatla çalışmaktan başka bir şey değildir. Dwight
Başkalarının başaramadığını yapmak ustalıktır. Ustaların başaramadığını dehalar
tamamlar.. H.J.Auirel
Yalnızca ders almak için geriye bakılmalıdır. Jakson Brown
Bir şeyin nasıl yapılacağını bilmek, onu yapmaktan kolaydır. Çin A.S.
Ölürken erkeğin son duran organı kalbi. Kadınınki ise dilidir. B.Franklin
Her şeyin hayırlısı yenisidir, fakat DOST’un hayırlısı eski olanıdır. Hz. Ali
İnsanın dostlarını tanıması çok tehlikeli bir şeydir. Oscar Wilde
Olgun birini dost edinmek isterseniz eleştirin, basit bir kimseyi dost edinmek isterseniz
övün… Nelson
İyi dost iyi günde çağrıldığında, kötü günde ise çağrılmadan gelendir.Hz. Ömer r.a.
İnsan ihtiyarlayıp bedeni arıklaşsa da kalbi iki şeye genç kalır ; Dünya sevgisi ve mal hırsı Hz. Muhammed
s.a.s.
Dünya bir fotoğraf makinasıdır , lütfen karşısında gülümseyiniz. Amerikan A.S.
Parayı kazandın tut, düşmanı kazandın güt. Türk A.S.
Uzun düşünmek insana çok kez fırsat kaçırtır. Puplius Syrus
Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir. Walter Lipmann
Bir iş ehil olmayana verildi mi, kıyameti bekleyin. Hz. Muhammed
Bir insanı layık olmadığı yere koymak zulümdür. Hz. Ali
Güzel bir kıyafet iyi bir tavsiye mektubudur. C.Şahabettin
Elbisede bir yırtık kötü, fakat bir leke felakettir. H.De Balzac
Altın ateşle, kadın altınla, erkek de kadınla erir. Pytagore
Kadın kocasını az sevmeli fakat daha çok anlamalı, erkek karısını daha çok sevmeli fakat anlamaya
çalışmamalıdır. Oscar Wilde
Fırsatlar çıkmadıkça yetenekler pek az işe yarar. Napoleon
Kadınlar fırsattan çabuk yararlanmaya kalkan erkeği bağışlar, ama fırsatı kaçıranı
bağışlamazlar. Talleyrand
En büyük işlerde fırsat kollamaktan çok, önüne çıkan fırsatlardan yararlanmak
gerekir. La Roch foucould
Güneş bir günde iki defa doğmaz. Alman A.S.
Çok gülmek kalbi öldürür ve yoksulluğa sebep olur. Hz. Muhammed
Gençleri bırakınız dünyayı hayal ettikleri gibi görsünler, büyüyünce nasıl olsa olduğu gibi
göreceklerdir. Voltarie
Gerçeğe ancak tek yoldan gidilir, ama ondan uzaklaştıran binlerce yol vardır.
La Bruyere
Tanrı size bir yüz vermiş, bir tane de siz eklemeyin. William Shakespeare
Gülerek günah işleyen ağlayarak cehenneme girer. Hz. Muhammed
Günahtan sakınmak tövbe ile uğraşmaktan daha kolaydır. Hz. Ömer
Güzellik müthiş bir kudret, gülümseme ise onun kılıcıdır. Charles Reade
Güzelle iyinin arasında bir fark vardır. İyinin ispatlanmaya ihtiyacı vardır.Güzel ise
güzeldir. Ninon De Lenclas
Ne kadar yaşadığımız değil, nasıl yaşadığımız önemlidir. Balliers
Uzun bir hayat yeteri kadar iyi olmayabilir. Ama iyi bir hayat yeteri kadar
uzundur. Benjamin Franklin
Hayattan yakınanlar; ondan olmayacak şeyleri isteyenlerdir. Ernest Renan
Aranızda hediyeleşin, hediye alıp vermek dostlukları güçlendirir
Hz. muhammed
Hediye; hikmet sahibinin bile gözünü kör eder. Hz. Muhammed
İyi geçinmek iki kişinin kusursuz olmalarıyla değil, karşılıklı birbirlerinin kusurlarını hoş görmekle
olur. A.Toqueville
İnsan dışı ile karşılanır, içi ile uğurlanır. Çin A.S.
İftira kurşunu her zırhı deler. T. Sait Hamlan
Dünya egemenliği bir hükümdar için fazladır, iki hükümdara ise yetmez.
Y.Sultan selim
Büyük ve üstün insan daima memnun ve rahattır, küçük insan ise daima telaş ve üzüntü
içindedir. Confucius
İyi kalpli insan başkalarını haset ettirmemek için kendisinde birkaç kusur
bırakır. B.Franklin
Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyen
adamdır. Confucius
Okuyabilirseniz; her insan bir kitaptır. W.Ellis Channing
Adam var adamların nakşıdır, adam var, hayvan ondan yahşıdır. Türk A.S.
Gönlünün her çektiğini yemek istemen savurganlığının bir işaretidir.
Hz. Muhammed
Savurgan adam üç yanlışı tekrarlar;
Kendine lazım olmayanı alır,
Kendine ait olmayanı giyer,
Kendine layık olmayanı yer. Vehb bin Münebbih
Bu günkü işini yarına bırakan büyük zarara uğramıştır. Hz. Muhammed
İşinin yapılmasını istiyorsan kendin git, istemiyorsan başkasını gönder. Long Fellow
İş adamı adama bakmaz, işe bakar. C.Şehabettin
Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.
Ziya paşa
İyilik yaptığın adamın efendisisin!
İyilik gördüğün adamın uşağısın;
İyilik beklemediğin adama eşitsin. Hz. Ali
İnsanlara iyi davranmamızın hiçbir maliyeti yoktur. Jakson Brown
Bir kimse ile bir mirası bölüştüğünü görmeden o kimsenin iyi olduğunu, o kimseyi iyi tanıdığını
söyleme. Lavater
İyilik; Üç şeyle amacına ulaşır: Acele etmek, gizli tutmak, küçük göstermek. Hz. Muhammed
Kadın, sevilmek için yaratılmıştır, anlaşılmak için değil. Oscar Wilde
Kadını güzel yapan Tanrı, sevimli yapan şeytandır. Victor Hugo
Güzel kadın göze, iyi kadın kalbe hitap eder. Birincisi pırlanta, ikincisi
hazinedir. Napoleon
Güzel, iyi ve zeki bir kadın arayan, gerçekte üç kadın arıyordur.
Oscar Wilde
Dünyanın hiçbir mutfağı iki kadın alacak kadar geniş değildir. Sudan A.S.
Kalp kör olduktan sonra gözlerin görmesinde hiç bir faide yoktur. Hz. Ali
Kanaat tükenmez bir hazinedir. Hz. Muhammed
Ne kadar yoksul ve aç olursa olsun kanaat sahibi zengindir. Hz. Ali
Kıskanç zeka bütün güzelliklerin arasından kusurları bulur çıkartır. B. Franklin
Korkacağımız tek şey korku olmalıdır. F.D.Roosevelt
Ne mutlu o kimseye ki, kendi kusurları ile uğraşmaktan başkalarının kusurlarını araştırmaktan alıkoyar. Hz. Muhammed
Her hangi bir alanda iyi liderlik yapabilmenin sırrı altınızdakilere bırakabileceğiniz hiçbir işle vakit
kaybetmemektir. Bernard Shaw
Her ümmetin bir sapıklık konusu vardır. Benim ümmetimin sapıklık konusu da MAL
dır. Hz. Muhammed
Merhamette güneş gibi ol, cömertlikte akarsu gibi ol, tevazu da toprak gibi ol, ayıpları, kusurları örtmekte gece
gibi ol. Mevlana
ALLAH’ın ( kuluna ) merhameti, şefkatli bir annenin çocuğuna merhametinden daha
fazladır. Hz. Muhammed
Mutlu olmanın iki yolu vardır. İstekleri azalt, imkanları çoğalt. B.Franklin
Düşmanlarımıza beslediğimiz nefret, onların mutluluğuna bizimki kadar zarar
vermez. J.Pewtit Seny
Öfke zekanın alevini söndüren büyük bir rüzgardır. Andre Gide
Sirkenin balı bozduğu gibi, öfke de imanı bozar. Hz. Muhammed
Öğrencisini etkilemeden öğretmeye kalkanlar, soğuk demiri boşuna döverler.
Horace Mann
Öğretmek iki kez öğrenmektir. ????
Nasihat; (tecrübe) dünyanın en pahalı mücevheri kadar değerli olduğu halde, genelde çok ucuza
satılır. Hz. Ali
Diliyle öğüt verene değil, davranışı ile örnek olana uymalıdır.
Muhammed B. Halit
Hiçbir zaman öğüt verirken olduğu kadar cömert değilizdir. La Roche Foucauld
İçinizde en akıllı olan, ölümü en fazla düşünen, en kuvvetli olan da ölüme hazırlıklı bulunandır. Hz. Muhammed
Ölümü unutmak, kalbin paslanmasındandır. Hz. Ali
Ölüm hiçbir şeydir. Asıl yenilmiş şerefsiz olarak yaşamak her gün ölmektir.
Napoleon
Ayakta ölmek, diz üstü yaşamaktan iyidir. Roosevelt
Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi, müşkül odur ki, ölmeden ölür kişi.
Y.Kemal
Para iyi bir köle, kötü bir efendidir. A.Dumas Fils
Aşk çok şeyi, para her şeyi yapar. Lao Tse
Parada vefa olsaydı hiç elden ele dolaşırmıydı İran A.S
Sabır ve sebat sevincin anahtarıdır. Hz. Muhammed
Hiç kimse kendisine sabır verilen kimse kadar Tanrı’nın lütfuna uğramamıştır.
Hz. Ali
Kraliyet tacı baş ağrısını dindirmez. B.Franklin
Sağlık istersen çok yeme, saygı istersen çok deme. Türk A.S.
Sanat ekmek peşinde koşarsa alçalır. Aristo Fares
Elleriyle çalışan adam işçi, elleri ve kafasıyla çalışan adam usta, elleri, kafası ve kalbiyle (yüreği) ile çalışan
adam sanatkardır. Goethe
Bir tek düşmanla sık sık dövüşmemelisin, çünkü ona tüm savaş sanatını
öğretirsin. Napoleon
Bir şeyi çok sevmek insanı o şeye karşı kör ve sağır yapar. Hz. Muhammed
Sırrın senin tutsağındır, onu açığa vurduğun zaman sen onun tutsağı olursun.
Hz. Ali
Cins kedi ölüsünü göstermez. Türk A.S.
Küheylan at çul içinde de bellidir. Türk A.S.
Sözünü tutmanın en iyi çaresi, söz vermemektir. Napoleon
Ne yumruktan ne kırbaçtan iz kalır, insan ölür, arkasında söz kalır.
Yusuf Has Hacib
Uzun sözü maksadını anlatamayan söyler. Mevlana
Susmak insanı ele vermeyen sadık bir arkadaştır. Confucius
Çok defa en güçlü eleştiri; ses çıkarmamaktır. Charles Buslon
Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak bir sanattır. Goethe
Konuştuğuna pişman olanlar çoktur, ama sustuğuna pişman olan yoktur.
Plutarch
Esenlikte olmak isteyen dilini tutsun. Hz. Muhammed
İki şet akla uymaz. Biri söyleyecek yerde susmak, diğeri susacak yerde
söylemek. Ş. Sadi
Şeref; limansız bir adadır. Bir bırakırsan bir daha dönemezsin ????
Şeref, namusun gölgesidir. Çicero
Bütün insanlar seni tanısın ama hiç kimse tam olarak tanımasın. İnsanlar sığ yerini gördüklerinde dereyi
rahatça geçerler. B. Franklin
Çok yaşamak önemli (elimizde) değil ama namımızı çok yaşatmak elimizdedir.
C. Şehabettin
Unun çok olacağına ünün çok olsun. Türk A.S.
Uzun bir tartışma her iki tarafında haksız olduğunun belirtisidir.
Voltarie
Herkes benim düşünceme katılırsa yanılmış olmaktan korkarım.
Oscar Wilde
Yılanın başını düşmanın eli ile ez. Ş.Sadi
Akıllı insan bütün yumurtalarını bir tek sepete koymaz. Cervantes
Çok tedbirli olanlar pek az şey yapabilirler. ??
Ne derin suya gir ne de hızırı çağır. Türk A.S.
İşten evvel tedbir pişmanlığa yer bırakmaz.
Hz. Ali
Türkler öldürülebilir fakat yenilgiye uğratılamazlar. Napoleon
Umudunu yitirmiş olanın başka yitirecek hiçbir şeyi yoktur. Baise
En iğrenç yalan gözyaşı haline girendir C.Şehabettin
İyilik için söylenen yalan fesat çıkaran doğrudan iyidir. Hz. Muhammed
Yanılmak insanca, bağışlamak kutsalca bir iştir. Alexandare Pope
Hiç yanlışlık yapmayan bir kimse hiçbir iş yapmamış demektir. ??
Uşağım bile olsa yanlışlarımı düzelten efendim olur. Goethe
Sizin içinizde en kötüler; yanlış ve mazereti kabul etmeyenler, kusurları
bağışlamayanlardı Hz. Muhammed
Yaşlanmanın yüzümüzden çok aklımızda buruşukluklar yaratmasından
korkarım. Montaigne
Yenilgi bir umutsuzluk değil taze bir başlangıç olmalıdır. Scuth
Bazı yenilgiler zaferden üstündür. Montaigne
Yoksulluk hiçbir zaman iyi bir pazarlığa imkan vermez.
B.Franklin
Aza sahip olan değil çoğu isteyen yoksuldur. Seneca
Tanrım! Senden başka hiçbir şeyi olmayan ben, senden başka her şeyi olanlara
acırım. Confucius.
Kendi kendini yenmek zaferlerin en büyüğüdür. Epictetos
İnsan hayatı, şeref, namus, dostluk, fırsat ve zaman; kaybettikten sonra aramaya
çalışma. (Birisi)
İki günü birbirine eşit olan insan zarardadır. Hz. Muhammed
Zengin yaşamak zengin ölmekten iyidir. Samuel Jhonson
Gerçek zenginlik mal çokluğu değil gönül tokluğudur. Hz. Muhammed
İmkansız; Yalnız sersemlerin sözlüğünde bulunan bir kelimedir. Napoleon
Eşyanın fiyatını bilmek değil kıymetini bilmek mühimdir. M. Fethullah Gülen
Sakın! Her önüne gelene hikmeti söyleme ki, sana yalancıdır
demesinler. Erzurumlu. İbrahim Hakkı
Ayarı bozuk olanın tartısına güven olmaz. Hakim sinani
Bana benden olur her ne olursa. Başım rahat olur dilim durursa… A.S.
Konuştuğuma çok kere pişman oldum.Fakat, sustuğuma asla… Publis Syrus
Yarım doktor candan yarım hoca dinden eder. Öylesine söylemişler…
Korkak: Tehlikeye düşünce ayaklarıyla düşünendir. Bierce
Ağılda oğlak doğunca derede otu biter… Kaşgarlı Mahmut
Ne kadar geriye bakarsanız o kadar ileriyi görürsünüz W. Churchill
Bakmakla usta olunsaydı köpekler kasap olurdu… A.S.
İlkel insan taştan tahtadan putlara tapar, uygar insan etten kemikten putlara.
Bernard Shaw
İnsan her söylediğini bilmeli fakat, her bildiğini söylememeli. Namık Kemal
Boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır. A. Guiterman
Kusuru kendine söylenmeyen adam ayıbını hüner sanır. Ş. Sadi Şirazı
İyi bir başlangıç yarı yarıya başarı demektir. Andre Gide
Elmas yontulmadan insan da yanılmadan mükemmelleşmez. Confucius
İşin güç kısmı adam olmak değil adam kalmaktır. Andre Mazerelles
Tesadüf: İnançsızların kadere taktıkları isimdir. Andre Suares
Adaletin bulunmadığı bir ülkede herkes suçludur. Düverger
Sevilmeyen yol kalabalıkta bile ıssızdır. Tagore
İnsana en güzel sıfatı F A N İ diyen vermiştir. Cenap Şahabbeddin
Körler memleketinde tek gözlüler kral olur. Erasmus
Silginiz kaleminizden önce bitiyorsa yanlışınız çok demektir. J. Jenkins
İnsanlar anlamadıkları işlerle meşgul olmasalar, dünya büyük bir sessizliğe
bürünürdü İngiliz atasözü
……………………..
Bu kıymetli sözleri değerli dostum Erciyes Kuyumcusu Kayserili Gümüşcü Hacı Ahmet Erciyes (büyük çarşı- ANKARA) toplamış ve bize ikram etmiştir. Biz de sizin bilgilerinize sunduk.
Değerli yazar arkadaşım sevgili Tahsin beyefendi.
bu yazın beni biraz üzmedi diyemem. sen oldukça duygusal zenginlikleri olan yazılar da kaleme aldığını görüyordum. ne oldu sana? zamanın mı olmadı yoksa? o zaman yazmasaydın daha iyi olabilirdi. ben 55 yaşındayım. kabul edersen de ağabeyin sayılabilirim.
bir yazar olup toplumun huzuruna çıkmış birinin arasatı olmaz. illa ki bir tarafa gider. bu, çok kişiye hitabetin getirdiği sevabının da günahının da katlamalı olmasındandır. bu yüzden hata yapmamak kadar boşa soğan doğramak da bir eleştiri alır.
eğer bu işi bir ticaret olarak görüyorsan dolu atmak zorundasın. bu dolunun ne olduğunu iki şey belirler.
birincisi ilayı kelimetullah, ikincisi Allahın kullarının ihtiyaçlarının karşılanmasında yine ilahi hikmete dayalı akıl, ahlak, adalet ve imkanların hak ölçüsünde eşit, izah, çözüm ve dağıtımıdır.
en temel şifrenin İHTİYAÇLAR olarak belirlenmesi bile doğru bir ayrıntıyla istenen noktaya insanı götürür.
örneğin ben, ihtiyacım olmayan hiç bir kitabı okumam. işte bu seçkinci tavır beni her türlü fitneden de korur, ve aldığım bilgi otomatik olarak uygulamaya çevrilir, çünkü benimsenerek alınmıştır. bu örnekler artırılabilir şüphesiz.
işte sen de hem okurken ve hem de yazarken “bu yazdığımdan insanlar ne gibi fayda sağlayabilir” demek zorundasın.
işte ilimde fayda esası “faydasız ilimden ya rabbi sana sığınırım” diyen bir peygamberin ümmetine yaraşan şeydir. buradaki faydadan maksat ilmin ahlaka dönüşmesidir. dolayısıyla ahlak bir ulvi değer olarak ilmin faydasıdır ve bütün çaba ahlaki değerleri yüceltmeye ayrılmalıdır.
ahlaka kendini adamış bir yazara Allah feraset verir ve çözüm yollarını “artık gör” denilerek “verilir”.
çünkü bilginin kaynağı ilahidir ve ALLAHtır. senin bütün buldukların ya da farkettiklerin O’nun sana söyleyip senin “buldum” dediğindir.
sonuç olarak Allah’tan aldığınla, Allah için, Allahın kullarına ferasetle hizmet et.
herkesin bildiğini herkese söylemenin kime ne yararı var? ciddi konular seç ve insanlara doğru bir yol ve yöntem öner, seni okumaktan hem zevk alsın ve hem de yararlansın. bunların hiç birini yapamıyorsan ya danışma yap yahut ta insanların milli duygularını ALLAH hoşnutluğu içinde gıdıkla, teşvik et. örneğin sevgiden, yardımlaşmadan, merhametten, iyilikten vs bahset.
seni ALLAH’A ve kullarına hizmet ederken görmek beni çok duygulandırır. güçlü bir kalemsin. kalemimin keskinliği “HAYRA” hizmetiyle ölçülür.
sana en içten selam sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.
ÜLKE YÖNETİMİ VE DENETİMİNDE; ÇOK YÖNLÜ YETİŞTİRİLME, TEVAZU, AŞK İLE SEVMEK, TOPLUMU TANIMAK İÇİN YERE İNMEK, SORUMLULUK DUYARAK FİKİR ÜRETİMİ, ENGİN BİR MERHAMET VE ONUN HALİFESİ OLAN ADALET. SENİ MERHEM OLARAK SATSALAR DA HER YARALIYA SÜRSEM…
I-GİRİŞ
Kanunlar her zaman adaletli olmayabilirler. Hazırlandıklarında %kaç yaparsak adil oluruz denmiyor. Tam tersine kümesteki kazların sayısı belli. Dışardaki kazları kümese tıkarak kazların sayısını artırmak yerine içerdeki kazları %kaç oranında yolarsam ihtiyacımı karşılarım denilerek kanunlar hazırlanıyor (Gelir Politikaları Gn. Md’ne. sorulabilir) varın siz düşünün…
Devlette çalışan birisinin bu kanuni olma ile adil ve merhametli olma gibi iki zıtlığı birleştirebilmesi devleti satma anlamına gelir mi? Uygulamanın mutlaka merhametli yapılması gerektiğini bir devlet adamı kafasına koymalıdır. İki tarafı da üzmeden bir orta yolla hem kanuni olup hem ödenebilir bir makül ile adalet ve merhamet nasıl bulunabilir buna baktık.
II- MESLEK ŞOVENİZMİ KİŞİYİ ADALETTEN KOPARIYOR MU?
İnsanı ya da vergi inceleme elemanını bu çatışma noktasına getiren etkenlerin önemli ve belirleyici olanlarının araştırılması gerekir. Meslekte ilk yılların her rapordan not da alınmasının ve kişinin genç olmasının yarattığı, ideal duyguların çok keskin olması, emeğine ve mesleğine duyduğu aşırı sevgi bir bakış problemi olarak görünmektedir. Bu sevginin oluşmasında mesleki üstünlük düşüncesi, bunu, kurs veren üstadından, gurupta konuştuğu bütün üstatlarına kadar hemen hemen herkes bu yönde telkinde bulunulmaktadır. Yetiştirilen kişiye meslek önem ve ciddiyetinin verilmesi güzel bir uygulama ve mesleki kişilik ve geleneklerin oluşturulmasına önemli katkılar sağlarken, bu mesleğin halka hizmet için var olduğu (birey odaklı) ve bu kişiye ilgili yasaları adalet ve merhamet kuralları içinde uygulaması gerektiği mesajında aksamalar olabiliyor. Şöyle veya böyle inceleme yaparak ve rapor yazarak kişi bir işe yaradığını hissederken (somut üretim) bunun kanuni olmakla adalet ve merhamet noktasını nasıl birleştireceğini gözden kaçırması, adalet ve olgunlaşmanın genelde mesleki çalışılan yıla göre “nasıl olsa zamanla fikirlerde yumuşama olur” gibi kesinliği tartışmalı bir kayıtsızlığa bağlanması, ileri ki yıllarda iş verimi zaten yavaşlayan inceleme elemanının etkisinin azaldığı düşünülürse, asıl çalışan elemanların genç kadrolar olduğu, bu yüzden asıl onların eğitimlerinin üzerinde durularak bir an önce onların; adalet, uygunluk, yalnız devletçi değil, devlet ve işletme çıkarları arasında bir tenasübün sağlanmasına (makül) gayret edilmesi fikrine getirilmelerinin daha önemli olduğu mesajının verilmesinin gerektiği sonucuna varılacaktır. Yani burada; başarı ile erdem çatışmasında inceleme elemanı nerede yer alacaktır sorusu temel sorudur!
Eğitim sistemimizin sınava ve seçime dayalı bir seçkincilik üzerine olması, sistemin başarılı – başarısız ayrımında öğrenciyi değerlendirmesi, aileleri de aynı parelelde başarılı-başarısız ayrımıyla evladını değerlendirmeye itmekte ve erdemli – erdemsiz ayrımı olmadığı için yanlış mesajlar ileride iş sahibi olunduğunda da aynı davranış kalıbında iş yapmaya insanı götürüyor ve artık kişi kanuna uyarak farkında olmadan veya devlet adına haksızlık yapabiliyor.
II- AHİLİK ANLAYIŞININ IŞIĞI
İnsanın, kendisi ve yaşamı bir sanattır. Zenaat değil. Ahilik ise bilinen bir örgütlenmenin yanında bir insanlık sanatıdır da. Bu bu öz değerlerimizden nasıl istifade ederiz diye düşündük
Toplumun ya da zamanın neresinde olursanız olunuz, insan çalıştırmanın vazgeçilmez şifresi olarak mutlaka AHLAK’a ihtiyacınız olacak. Ahlak ise adalet olmadan gerçekleşmez. Bunun için devlet ile özel sektörün çıkarları arasında bir dengenin mutlaka sağlanması gerekir. Verginin kaçırılması yanlış olduğu kadar, verginin ve emeğin kutsallaştırılarak incelemelerin zülme dönüşmesi de yanlıştır.
Bir inceleme elemanının (veya herhangi bir yöneticinin) devletten bakarak halkı veya işletmeyi tanıması büyük bir eksikliktir. Bunun için incelemeyi yapanın da damdan düşmesi gerekir!
İşte bu empatiyi yapabilmek, onu anlayabilmek ve yasaları iki tarafa da merhamet ederek uygulayabilmek için onun gibi, işletmenin içinde bir müddet yaşamak gerekir.
III-BİR ÖNERİ
Önerimiz:
Merkezi denetim elemanlarının yetiştirilmesinde üstad – muavin şeklindeki uygulamalı eğitim ve öğrenimin yalnızca devlette olmaması, kime raporu yazacaksanız onun sorunlarını da idrak edebilmeniz için onun içine girmeniz gerektiği, yani özel sektörde de ikişer aylık iki uygulama şeklinde staj yapılmasının vergi inceleme elemanlarının adalet anlayışında çok şeyleri değiştireceği düşünülmektedir.
Vergi inceleme elemanlarının muavinlik dönemlerinde iki defa ikişer ay büyük işletmelerde genel müdür muavinlerinin yanında dönüşümlü staj yapmaları, gerekliliğin de ötesinde bir elzemlik taşımaktadır. Bu onu anlama anlamında güzel bir damdan düşme olacaktır.
Genel bir ifadeyle, devleti yönetenler ya da bir şekilde görev alanlar da onlar gibi damdan düşmelidirler ki; üzerine karar aldıkları halkın ve işletmelerin sorunlarını, zorluklarını anlayıp birey merkezli adaletle hizmete yönelebilsinler.
IV- ÇOK YÖNLÜ YETİŞME VE TEVAZU İLE SEVMEK; TOPLUMU TANIMA, FİKİR ÜRETİMİ, MERHAMET VE ONUN HALİFESİ ADALET İÇİN OLMAZSA OLMAZ GÖRÜNÜYOR
Bir vergi inceleme elemanının ayrıldıktan sonar neden sürekli teknik kadrolarda kaldıklarının bir genel müdür yardımcısı veya genel müdür olamadıklarının gerekçesi buralarda yatmaktadır.
Verilen konferans ve eğitimler vergi mevzuatının dışına çıkmamaktadır. Halbuki işletme üretimden satışa, satıştan personel politikasına kadar onlarca yönü olan kompleks bir yapıdır.
Üretim, kar unsuru yanında bir üretim ahlakını da gerekli kılar. Tek yönlü yetişme dar bir alana inceleme elemanını sıkıştırıyor ve onu çok yönlü bir vizyondan mahrum ettiği gibi halkına karşı sosyal sorumluluklarından da uzaklaştırıyor. Maaşı devletten almak yanız ona helal ettirmek halka da kazık atmak olarak algılanıyor.
Halbuki olgun kişilikler daima bir konuda uzmanlaşsa bile ilgili diğer bütün dallar hakkında da fikir üretebilecek seviyede bir bilgi ve beceriyi gerekli kılar. Bu olmayınca denetim birimleri “vergi dairesi” gibi çalışır hale gelir ki sadece istatistik doldurulan birimler olurlar. Halbuki bu birimlerin ülke politikalarının oluşturulmasında aktif rol almaları bir sorumluluk ve görevdir onlar için. Gelir politikaları genel müdürlüğünün varlığı hiç kimsenin sorumluluğunu kaldırmaz. Bu genel müdürlüğü kim kurdu? Insanları ve kurumları sorumsuzlaştırıyor. Bu yazı ise buna bir isyandır…
Üst düzeyin her konuda iyi yetişmeleri gerekir. En temel sorun bilgiden ziyade sağlam ve pervasız bir kişilik ihtiyacı olarak görünüyor. Çok iyi pişmiş tuğlalarla bina yapılmaz. Onun harcının da iyi olması gerekir. O harc çok geniş bir kavram olan ahlakın içindeki tevazu, merhamet ve onun duracağı yer olan haifesi adalettir. Her mesleğin kanun sınırlarında bir oynama alanı vardır. Ve “çobanın canı isterse tekeden yağ çıkarır”
Bir miktar istatistiğin yanına 5 gün ziyaret, 3 gün konferans, 5 gün belediye otobüsüne binme, insanlığı hatırlama diye yazılabilmelidir. Ayrı servis ve lojmanlar bir felaket toplumdan koparıcı unsurlar olarak görünüyor. Terkedeni öpeceğim..
Adalet konusunda %1, %3, %4 oranında üç ayrı fire oranı almış bir inceleme elemanının üçünün de karma bir ortalamasını alabilir elbette. Bu doğrudur ve yasaldır. Ancak adaletli olup olmadığı şüphelidir. İkinci olarak istatistikte alınacak ortalamalarda en düşük alt ve üst sınırlar ortalamaya dahil edilmezler. Bu yönteme uyduğunuzda %1’i dışarıda bırakırsınız ki kanunun bu konuda size yapacağı hiç bir şey yoktur ve siz devleti satmış da olmazsınız. Ama bu yöntem hem bir merhamettir hem de adalettir. Üstelik itiraz halinde de hukuken sağlam bir rapor olur.
İncelemenin derinliği konusu ise bambaşkadır. Büyük işletmelerde örnekleme yapmak zorunda olduğunuz gibi belli yüksekliğin üstündeki kalemleri seçme mecburiyetiniz de vardır. Rastladığınız belli ve önemli bir matrah farkını yeterli bulup incelemeyi bununla sonuçlandırmanızı hiç kimse ne anlar ne de anlasa bir şey der. Bunu bir merhamet olarak uyguladığınızda da ülkenizi satmış da olmazsınız.
Son olarak inceleme uzlaşma ve itirazıyla bir bütündür. Diyelim ki incelemede ulaştığınız rakamlar çok uçuk oldu. Örneğin takdir sonucunu yüksek hissediyorsunuz. Bunu uzlaşma komisyonu bilmez. İnceleme elemanı komisyon başkanının ziyaret edip “sayın üstadım, rakamlar şu şu nedenlerle yüksek geldi, ben de bir şey yapamadım, adalet ve merhamet için bir miktar vergiden de düşülmesinin uygun olacağını düşünüyorum” deme cesaretini ve inancını gösterebilmelidir. İşte bu hem adalettir hem de merhamettir. Kişilikler merhamet ve adaletle yoğrulursa halka hizmete dönüşür ki asıl kazancı helal ettirme budur. Devlete nalıncı keseri gibi tek taraflı yontmak ise bir helal değil zulmün kendisidir. Adalet ise insan davranışlarının en temel müşevvikidir. Siz adil olmayı bilin, vergi dairelerine değil mükellefe bir banka hesap numarası vermek yeter o zaman. Denetleyiciler de varsın işsiz kalsın..
V-SONUÇ; SAVCI MI HAKİM ROLÜ MÜ?
Davranışlara yön veren temel soru şudur; İnceleme elemanı savcı rolü mü oynamalıdır? Yoksa hakim rolü mü oynamalıdır?
Bize göre savcı rolü, zulmün ana kapısıdır. Hem savcı hem hakim rolü de anlamsızdır. Gerçek bir adalet ve uygulanabilir ya da “ödenebilir bir makul”e varmanın yolu hakim rolüne soyunmakla elde edilebilir.
İşte şimdi hakim rolüne soyunabilirsiniz.
Aksi halde her türlü uygulama istemeden de olsa dayatmayla sonuçlanmaktadır.
Devletten bakarak, halk ya da işletme anlaşılmaya çalışıldığı için;
-ya devlet,
-ya vergi,
-ya da emek putlaşmaktadır.
Bu ise yönetici ya da denetleyiciyi “halka hizmetten” uzaklaştırıp yukarıdaki hayali putlara hizmete yöneltmektedir. İşte zulüm bu yanlış anlayışlardan kaynaklanmaktadır.
Kastımız devlet ya da özel sektör taraflılığı değil elbet. Amacımız adil ve “ödenebilir makul”lerin yakalanabilmesinin alt yapısının nasıl oluşturulacağı noktasındadır. “Ahlaklı ol” demekle ahlaklı olunmayacağı gibi, “adil ol” demekle de adil olunmaz. Ahlakın ve adaletin alt yapısının oluşturulması için onun gibi yaşanması, aşkla sevilmesi ve iradi olarak ne yapabilirim denilmesi gerekir.
Sorun ise; Sizin karşı taraf gibi yaşayarak onun anlamaya çalışmanız ve onun ölçülerine göre davranmanız gerektiğini hissetmemenizdedir. Hala devletten halkı ve işletmeyi tanımaya çalışıyorsanız yamukluklar buralardan kaynaklanıyor!
Bu yazı Ahiliğin ışığında bu yamuklukların çözümü için kaleme alındı.
Adaletli, cesaretli ve kararlı yöneticilere çok ihtiyaç var.
İşte, insana ve onu yönetenlere bu ihtiyacını hissettirmek gerekiyor.
*
ahi kul ahmed
CEREME
Sevgili Okurlar,
Bundan böyle zaman zaman bu köşede birlikte olacağız. Köşe adını Kırşehir’in adını AHİ KIRŞEHİR olarak değiştirelim diye seçtim. Bu kadar yatırı ve eserleri bulunan bir kültür kenti nasıl olur da KIR olarak kalır anlamıyorum. Lütfen bana katılın da AHİ KIRŞEHİR olup cümle alemin diline bunu dolayalım. Belki merak ederler de ahiliğin bir “insanlık sanatı” olduğunu öğrenip “biz de insan olalım” derler.
Bugün 28 Şubat’ın gölgesinde yapılanların ekonomik boyutunun ülkeden neleri götürdüğünü konuşacağız. 99’daki büyük Banka soygunundan iki ay önce yapılan bir araştırmanın (Bir Kırşehir’li) sonuçları şöylece devlete bildirilip Yaklaşım Dergisinin Aralık sayısında da yayınlandı.
Buna göre; bütün bankaların araştırma sonuçları felaketti. İçleri boşaltılmış boş tenekeler gibi görünüyorlardı. Sadece iş, devlete KAKALAMAYA kalmıştı. Makalenin adı “Dünyada ve Türkiye’de Bankacılık Oyunu ve Faturası” idi. Bu yazıda özel bankaların kendi grup şirketlerince içinin boşaltıldığını, özsermayelerinin yetersiz olduğunu, takipteki alacakların 4 kat artığını, yüksek faiz, bozuk bilançolar (Örneğin, 100 kredi için 8 özkaynak gerekli iken hemen hemen hiçbir bankada bu oranı görmek mümkün değil) siyasilerin bozucu etkisi, sermaye piyasasındaki yüksek iniş çıkışlar, 10 milyar dolara ulaşan açık pozisyon, bastırılmış döviz kuru, ekonomik belirsizlikler; bu yapıyla bankaların devam etmesi beklenemez. Gelecek 2 yıl içinde birleşmek zorundadırlar. Ancak kar tatlı, kimse yanaşmıyor. İflas sonrası tedbirler ön plana çıkarılıyor. Ancak kimse iflas öncesi bankaların çalışma sistemlerini sorgulamıyor dedikten sonra;
Türkiye’de iseniz, en iyisi siz bir banka edinin. Çünkü “bir bankayı soymanın en iyi yolu o bankaya sahip olmaktır.”(Mr. Möllack, Amerikan Merkez Bankası Başkanı)” diyerek de bir kinaye yaparak bitiyor.
Bu yazıdan iki ay sonra bankalar patır patır batırıldı. “VATANDAŞIN PARASINA” “KENDİ PARASI” gibi baktılar, boşalttılar ve devlete KAKALADILAR. “Sen nasıl olsa %100 güvence vermiştin şimdi öde bakalım benim ördeklerin paralarını” dediler. İşte tilkiler ayak oyunuyla, kurtlar zorla, sırtlanlar da kalan kemikleri yiyerek kollektif cinayetin faturasını da hakkını aramaktan aciz adına devlet denen şamar oğlanına kestiler.
İrtica bahane yağma şahane
-Nitekim 28 Şubat’ın arkasından gelen banka iflaslarından 65 milyar dolar devletin, yani TMSF’nin sırtına kaldı.
-Kamu Bankalarının bir türlü nedeni tanımlanamayan “görev zararı” 20 milyar dolardı.
-Sayıştay ise 136 milyar doların kime, hangi şartta verildiği ve nasıl geri alınacağı belli olmayan başka bir rakamı dehşetle ifade edip açıklıyordu.
Türkiye’nin o tarihteki 200 milyar dolarlık Milli Geliri ile kıyaslayın bakalım. Bütün bu batık bankalara, görev zararına ve kayıtsız kayıp paralara giden paralar 28 şubat’ın gölgesinde gerçekleşti. İnsanlar ipteki canbaza (irtica) bakarken cepleri soyuldu. Batan banka yönetim kurullarında da malum statükonun koruyucuları da vardı.
CEREMENİN ÖRTÜSÜ
Bankaların batarak mevduat sahiplerine devletin milyarları ödemesinin arkasından Kasım ve Şubat krizleri arka arkaya geldi. Esnaf bitti. İntiharlar, iflaslar birbirini kovaladı ve esnaf yürüyüşe geçti. Devletin krize girmesinin asıl nedeni; devlet borçları ve ödenemeyen tahvillerdi. Önceki soygun için mevduat sahiplerine bu kadar ödeme yapılmasaydı devlet borç sıkıntısına girer miydi? Bütün bankalar devlet tahvilinden kaçmasına rağmen bir tek Demirbank toplama yoluna gitti ve kurban da o oldu. Devlet kazığı anca ona atabildi. Buna rağmen görevinin başında olan çevreler bu kez içi boşaltılan bankaların içini tekrar doldurarak (?) içinde medyacıların da olduğu “hortumculara” devrettiler. Hem de ne olaylarla..
Hükümet boşaltanlardan hesap soracağı yerde onları affetmenin çarelerini aradı ve arkasından yeşil sermaye’ye baskı ve onun gerisin geri yurt dışına kaçışı gündeme geldi. Yapılan bir araştırma;
-İrticayı tehdit olarak görenlerin oranı CHP seçmeni arasında bile %3,4
-Başörtüsünün temel hak olduğunu söyleyenler %74
-Onların serbestçe üniversiteye girmelerine taraftar olanların oranı ise %62 olduğunu gösteriyordu.
Ancak ilan edilen sürekli başka şeydi. İşte ipteki canbaz irticaydı ve herkesin gözü buna çevirttiriliyordu ki diğer operasyonlar yapılabilsin. Halbuki Rahmetli Erbakan’ın Milli Görüşü bile teokratik değil milli ve sosyal bir olguydu aslında. Ama Müslümanı Müslüman değil de değişik ve anlaşılmaz bir İrtica kelimesi ile vizyona konulan Aczimendilerle bir göstermek bir ihtiyaç içindi. Öyle gerekiyordu. Sahnede Aczimendi’ler vardı. Arkadan başka işler çevrilecekti. 28 Şubat’çılar da bunların yönetim kurullarındaydılar ancak hiç biri yargılanmadı.
Bir bankanın önemli işlemleri için MB, Hazine, Murakıplar gibi tam 9 yerden geçmesi gerekiyor. İşte bu bürokrasinin de siyasetçinin de günahsız olmadığını göstermiyor mu? TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ün şu sözüne bakınız “Raf temizliği”
Amerika’da bir şirket zora girdiği, aşırı borçlandığı zaman alacaklısı, şirketi değil sahibini zorlar ve borcuna karşılık yeterli hissesini alır ve şirket başkasının eline geçer. Böylece şirket eski çalışanları ve aynı üretimi ile ekonomiye zarar vermeden yoluna devam eder. Bizde ise; ekonominin, üretimin, çalışanların, malını satın alan halkın ve ülkenin genel menfaatleri değil de hırsızlık paralarının aşırıldığı firmaların bir şekilde sahibi olmuş olan, pisliğini; para, siyasete yakınlık, makam sahiplerini besleyerek ve sahte itibarla örtmüş, ancak ahirette donsuz kalacak, ölümün onları lime lime edeceğinden habersiz kişilerin, ayrıcalıklı üstün menfaatleri önemli olduğu için, önce onlar seçkin kişilik haline gelir ve demokrasinin bütün kurumları onların ali çıkarlarına hizmet eder. Nasıl bir demokrasi ise? Yanayım… Kıçını temizleyemeyen demokrasi…
CEREMENİN AĞITI
Bunca soyguna rağmen SİYASİ VE HUKUKİ BİR TEPKİ olmalıydı. Bir tek Dinç Bilgin hapse girdi o kadar. Aczimendileri öne sürüp, onlar arkadan 65 milyar doları götürdüler. Ruhsuz demokrasinin iliklerine kadar kanser illeti sarmış.
Biz hep İbni Arabi’nin Şam’da altınları ayağının altına gizleyip “Sizin Allah’ınız benim ayaklarımın altında” dediğinin aynısını söylüyoruz ve Sin’i Şın’a vurmaya havale ediyoruz aslında. Fakat demokrasi o kadar hasta ki bir Yavuz Sultan Selim göndereceği yok. Tek çare onları onları Kırşehir’de Aşıkpaşa’ya, Ankara’da Karşıyaka’ya havale etmek. Başka çare yok. Bizim demokrasimiz duygusuz ve duyarsız. Sağırlar sözden, körler işaretten anlamaz. İslam Hukuku neden bedeni cezalara ağırlık verir. Çünkü bu ceza herkesin sırtını eşit yakar da ondan.
Ah Merkez Efendi ah. Nereden dedin hocana “Ben de Allah’ın yaptığının aynısını yaparım” diye. Gel de gör şu dünyanın halini, yapılan zulümleri. Zalimin azabının mazluma ne faydası var. “Birazcık adalet ve fakirleri de gözet ya Rabbi” deseydin ya… İnsanları isyan ettirecek fakirlikte bıraktırdın.
İşte asıl bunların cenaze namazı kılınmaz.. Biz de kalktık 28 Şubat’ın mağdurunun (Erbakan’ın) cenaze namazını kılmadık? Olacak iş mi?
Kırşehir’de bir laf var. Kültürde gelenekte ayıp olmaz. Affınıza sığınarak artık söyleyeceğim. Babam bunu çok söyler. “Dalakçı … …..er, Gümüşkümbet ceremesini çeker” derler. Yani Dalakçılı kırıklığa gider, sorulduğunda da Gümüşkümbetli yaptı dermiş….
Demokrasilerde devlet cereme çeksin diye değil mi? Kim demiş “halkın kendi kendini yönetimi” diye. O kitaplarda Mümtaz Soysal’ın özene bezene okuttuğu aslı olmayan bir teori. O bile Telekomu iptal ettirerek devletçilik adına devleti milyarlardan etti. Fiilen ise “kurtların kuzuları yönettiği, acıktıkça da topuyla birden yediği, aklından istifade ettiği siyasi tilkilere de bir iki kemik attığı bir düzen” Kim demiş, o, gelinlikler içinde güzel bir kız diye. O gelinlik yırtık pırtık, paramparçaydı o günlerde. Ne damat var ne düğün. Hırsızlar ve ahlaksızların şöleni vardı o günlerde…
SONUÇ: DEMOKRASİ AHLAK ÜRETMİYOR. AHLAKIN DİNLİ BİR DEMOKRASİDE ÖNE ÇIKMASI ÜMİT EDİLEBİLİR. SOYGUN İSE DEMOKRASİNİN CEREMESİ
Sevgili okurlar,