Doğum ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmekle birlikte, 1250 yılında doğduğu sanılmaktadır. 85 yıl yaşadığı bilindiği için, 1335 yılında da öldüğü tahmin edilmektedir.
Kırşehir’e Ahmet Gülşehri’nin yaşadığı dönemlerde “ Gülşehri” denildiği için “ Gülşehri” diye anılmaktadır. Asıl adı Ahmet’tir. Gençliğinde edebiyat, tasavvuf öğrenmiştir. Büyük bir ihtimalle Mevlana’dan sonra yerine geçen Sultan Velet’in, Mevlevilik’i yaymak için Kırşehir’e gönderdiği dervişlerden biridir. Kırşehir’de bir zaviye kurarak, Mevlevilik’i yaymaya çalışmıştır. Buna Gülşehri’nin şu mısralarında görebiliyoruz.
“Şeyh Mevlana Celaleddindurur
Kim cihanda bir aliy’yüt-tayidurur
Görmedik bir er cihandan gitmedi
Ol Celaleddin cihandan gitmedi…”
Yapıtı “ Mantıkut’t Tayr”da yer alan dizelerinde, kent halkının saydığı şeyh olduğu anlaşılmaktadır.
Ahi Evran ile 50 yıl birlikte yaşadığı ve Ahi olduğu anlaşılmaktadır. Cacabey Medresesi’nde yetiştiği, Farsça ve Arapça öğrendiği sanılmaktadır. Fakat, bütün eserlerini Türkçe yazmıştır, bu dilin gelişmesine yardımcı olmuştur. Ahi Evran, son günlerde Ahilik postunu Ahmet Gülşehri’ne bıraktı. Ahiliğin anayasası sayılan “ Fütüvvetname” adlı eseri yazması, bunu belgelemektedir. Yine bir şiirinde “ Elli yıl ansız durmadım/ Yazı yaban durgun görmedim” diyerek 50 yıl birlikte kaldıklarını anlatmaktadır.
Gülşehri, en önemli yapıtı olan “ Mantıkut’t Tayr’ın 1317’de tamamladı. Bu yapıt Feritüddin Attar’ın Farsça yapıtının çevirisidir. Çeviriyi, özellikle Mevlana’nın Mesnevisi’nden aldığı öykülerle süslemiş, tasavvufa ilişkin kendi görüşlerini de eklemiştir. Yapıtının en önemli özelliği, Türk dilinin hor görüldüğü bir dönemde duru bir Türkçe ile yazılmış olmasıdır. Bu yapıtın Türkçe’nin Farsça ve Arapça’dan daha üstün ve uyumlu olduğunu göstermek için yazıldığı anlaşılmaktadır. “ Gülşehname” adıyla da tanınır. Ozanın öbür yapıtları:
Felekname (1301), Aruz Risalesi (Farsça), Keramet-i Ahi Evran ve henüz bulunamamış olan Kudüri Tercümesi’dir.
1208 yılında Kırşehir ili Mucur ilçesi İnaç köyünde doğdu. Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Bey’in kayınbabasıdır. Asıl adı Mustafa’dır. Künyesi İmadüddin Mustafa B. İbrahim B. İnaç el-Kırşehri’dir. Gençliğinde Şam’a gitmiş ve orada din bilgileri öğrenerek Kırşehir’e dönmüştür. Daha sonra Bilecik’te zaviye kurmuş, kızını Osman Bey’le evlendirmiştir. 1348 yilinda 125 yaşinda ölmüştür. Türbesi Bilecik’tedir. Seyh Edebali’nin; nüfûzlu, varlıklı ve mütevazi bir Ahî oldugunu bütün tarihçiler belirtmektedir. Edebali’nin, Kırsehir’de Ahî Evren ile görüştüğü ve Kırsehir’den Sögüt tarafına gittigi tarihi kaynaklarda anlatılmaktadır.
ŞEYH EDEBALİ’NİN OSMAN BEYE NASİHATI
Ogul ;
İnsanlar Vardır Şafak Vaktinde Doğar ,Akşam Ezanında Ölürler . Avun Oğlum Avun . Güçlüsün , Kuvvetlisin , Akıllısın , Kelamlısın Ama ;
Bunları Nerede Ve Nasıl Kullanacağını Bilmezsen , Sabah Rüzgarında
Savrulur Gidersin .
Öfken Ve Nefesin Bir Olup Aklını Yener .
Daima Sabırlı ,Sebatlı Ve İradene Sahip Olasın .
Dünya Senin Gözlerin Gördüğü Gibi Büyük Değildir
Bütün Feth Edilmemiş Gizemler ,Bilinmeyenler ,Görülmeyenler ,
Ancak Senin Fazilet Ve Erdemlerinle Gün ışığına çıkacaklardır..
Ananı, Atanı Say ,Bereket Büyüklerle Beraberdir .
Bu Dünyada İnancını Kaybedersen Yeşilken çorak Olur .
Çöllere Dönersin .
Açık Sözlü Ol .Her Sözü Üstüne Alma .Gördün Söyleme ,Bildin Bilme .
Sevildiğin Yere Sık Gidip Gelme Kalkar Muhabbetin itibarın Olmaz.
Üç Kisiye Acı ;
Cahiller Arasında ki Alime, Zengin iken Fakir Düşene Hatırlı iken itibarını
Kaybedene.
Unutma ki! Yükseklerde Yer Tutanlar, Aşağıdakiler Gibi Rahat Değildir.
Haklı Olduğunda Mücadeleden Korkma.
Bilesin ki! Atın iyisine Doru, Yiğidin iyisine Deli Derler
GÜZEL DÜŞÜNEN İNSANLAR, GÜZEL ARKADAŞ OLURLAR
Ormanlık bir arazide Ali isminde bir çocuk annesi ve babasıyla birlikte yaşıyormuş. Gel zaman git zaman bir gün boş bulunan komşu bir eve yeni bir aile taşınmış. Onların çocukları da Ali’ye uygun bir arkadaşmış. Ali’nin babası ve annesi yeni gelen komşularıyla tanışmak için onların evine gitmişler. O çocuğun adı da Osman’mış. Derken bu iki arkadaş iyi birer dost olmuşlar.
Aileleri de birbirlerinden hoşlanmış. Bir gün Ali ile Osman evden çıkıp oyun oynamaya dalmışlar fakat farkına varmadan ormanın o sık ağaçlı bölgesinde kayıp olmuşlar. İkisi de çok korkmuşlar. Ali de Osman da anne ve babasına yüksek sesle bağırmalarına rağmen seslerini duyuramamış. Osman birden bire bataklığa düşmüş. Çırpındıkça daha da çok batıyormuş.
Ali ona kımıldamamasını söyleyerek uzun bir dal parçası bulmuş. Onu Osman’a uzatarak tutmasını sağlamış. Sonrada çekerek onu bataklıktan kurtarmış. Tekrar evlerini aramaya başlamışlar. Karşılarına bir kunduz çıkmış. Hemen saklanmışlar. Bu sırada evlerini görmüşler.
Kunduz uzaklaşınca hemen annelerine koşmuşlar. Herkes kendi evine giderek üzerlerini değiştirmişler ve banyo yapmışlar. Özellikle bataklığa düştüğü için Osman’ın üstü başı çok kötüymüş. Aileleri her ikisini de daha dikkatli olmaları için uyarmışlar.
Ertesi gün iki yaramaz sabah olur olmaz buluşmuşlar. Osman ile Ali koşma yarışı yapmaya karar vermişler. Annelerinden izin almışlar. Yarış başlamış.
“Osman şu kuşa bak,” demiş koşarken Ali.
“Orada öyle bir şey yok,” şaka,demiş Osman. Ali gülerek arkadaşına bakmış koşarken.
“Sana şaka yaptım,” dikkati dağılan Ali tökezleyerek yere düşmüş. Bayağı bir yaralanmış. Osman ona destek olarak evine götürmüş. Babası onu öyle görünce şaşırmış.
“Ne oldu sana oğlum. Her yerin kan içinde,”
“Osman’la koşma yarışı yaparken ayağım takıldı düştüm babacığım,”
“Gel seni hemen doktora götüreyim,”
“Gerek yok babacığım, sadece biraz sıyrık var. Biraz da ağrıyor,”
Babası Ali’nin yaralarını temizleyerek ilaç sürmüş. Sonrada yaralarını sarmış. Ali’nin acısı biraz dinmiş. Haberi alan Osman’ın anne ve babası da ona geçmiş olsuna gelmiş. Ali bir süre evden ayrılamamış. Osman onu ziyarete geliyor, durumuna bakıyormuş. Birlikte televizyon seyrediyor, oturdukları yerde oynuyorlarmış.
Osman babasına daha iyileşemediği için dert yanıyormuş. Ama iyileşmeye başlamış bile. Ali tamamen iyileşince Ali’nin babasına danışarak tekrar ormanda gezmeye başlamışlar. Çeşit çeşit hayvan ve bitki görmüşler.
Günler gelip geçiyormuş. Bir gün iki aile piknik yapmaya kara vermişler. Arabalarına binerek piknik yerine gitmişler. Orada Ali ile Osman maç yapmışlar. Maçı Osman kazanmış.
“İyi oynadın Ali,” demiş Osman. “Sakatlığın iyice geçmiş,”
“Sende çok iyi oynadın ve beni yendin. Tebrik ederim seni,” diye karşılık vermiş Ali. Bu sırada babaları mangalı yakmış, anneleri ise sofrayı hazırlamış. Toptan sıkılınca ip atlamaya başlamışlar. Osman:
“Ali seninle ip atlama yarışı yapalım mı? Kim en fazla atlarsa o kazanır. Yenen fazladan bir kola içir. Ne dersin?” diye sormuş. Bu sefer yarışı Ali kazanmış.
Yemeklerini yemişler. Yanlarına bir köpek gelmiş. Osman artan kemikleri ona vermiş. Sonra annelerinden izin isteyerek etrafta dolaşmaya çıkmışlar. Önce bir tavşan görmüşler, sonra bir kirpi. Sonra annelerinin sesini duyarak geri dönmüşler. Evlerine döndüklerinde yorgunluktan hemen yatıp uyumuşlar.
Arada bir orman içindeki küçük bir göle yüzmeye gidiyorlarmış. Hem eğleniyorlarmış, hem de serinliyorlarmış. Günleri hep böyle güzel geçiyormuş.
Bu hikayeden yunus çocuk olarak şunu anladım ki, insanlar önce birbirini sevmeli ki iyi arkadaş olabilsinler. Çünkü sevmeyen insanlar arkadaşlarına karşı fedakarlık yapmazlar. Bu da toplumda kavgaların artmasına ve huzursuzluklara sebep olur. Bu yüzden güzel düşünen insanlar güzel davranışlar gösterirler.
Siyah geyme tozar gider şal olur
Söyler gider Zar-ı Sultan laf olur
Güzel geçme banar gider tad olur
Söyler gider Zar-ı Sultan laf olur
Nedir hay bu benim belalı başım
Dökülmüyor bin tövbe ile yaşım
Ne günah eylesem dumanlı kaşım
Saçar gider Mah-ı Sultan güç olur
Destan oldum kem sözlere ar olmaz
Kurban oldum ham ellere yar olmaz
Saza düştüm dam evlere kar olmaz
Döker gider Ah-ı Sultan baç olur
Döşedim döşşeği yolum baş olur
Güdeyim günümü zarım taş olur
Gözlerim gördü mü yadım baş olur
Bağlar gider Yad-ı Sultan baş olur
Amanın ağalar sözüm kar etmez
Kınaman a beyler neyim var etmez
Söyleyin yiğitler canım şad etmez
Akar gider Can-ı Sultan şad olur
Dostun bahçasında güller derelim
Kimler eyleşir de eller bilelim
Ah ile ağlaşan diller çözelim
Varır gider han-ı sultan can olur
Yamandır beylerim hele elaman
Sarılır sözlerim yare gel aman
Bakışır gözlerim nice yar aman
Yanar gider Hal-i Sultan kül olur
Güzelim güzeldir yada düşmesin
Yiğidim karardır cana düşmesin
Belalım cefadır zara düşmesin
Sarar gider Yar-i Sultan gül olur
Meramım eşiktir kulluk payesi
Sofinin mihraptır beylik çaresi
Cihanın varlıktır taptık yaresi
Karar gider nar-ı sultan yar olur
Selamım ulaşır gönül tahtına
Meramım sanadır vedüd çarhına
Muhammed söyleşir ahir yangına
Boylar gider Had-i Sultan dem olur
Yaredir yaredir gönlüm yaredir
Gönüldür yanarmış canım paredir
Söyleşir dillerim eşik çaredir
Sürer gider Hükm-ü Sultan cem olur
Ahi kul ahmed hay yokluk karıdır
Sala ettim cümle nasa yâridir
Aşk-ı iman yeldirdiğim kaşıdır
Yakar gider eşk-i Sultan Bir olur
aşık ahi kul ahmed nasibidir
Gam çekme gam çekme gönül halına
Sana da bulunur nice güzel var
Bağ bahçe gül olmuş gönül mahına
Sana da bulunur nice güzel var
Sakının dağlar, var yollarım bağlar
Üç güzel bir olmuş hasretlik söyler
Men düşem yarime boyların uzar
Suna da bulunur ilde neler var
Ey ağalar söylen beyler nideyim
Bir güzele altun asbap döşeyim
Yetmez diye üste canım sunayım
Vera da bulunur kolda neler var
Yiğit olan yiğit edep düşürür
El ikin derse o birin söyleşir
Muhanete makam ermez didişir
Gülde de bulunur dalda neler var
Yol bilmem yolak bilmem gel hele gel
Bir naza helak oldum şu döşe gel
Bu aşkı çeker sinem gel güle gel
Sare de bulunur canda neler var
Gül derledim ele dikenler nesi
Diken kıymet buldu gönüller asi
Bunu ben demedim aşıklar kaşı
Deva da bulunur handa neler var
Gül yüzlü haççam ellerde gezermiş
Gah cennet ister gah koynum dilermiş
Bu yare gönlüme hançer bilermiş
Bela da bulunur kulda neler var
Yar gelesi cilve ile naz ile
Vur hançeri sinem üzre saz ile
Yok devası ilaç ile naz ile
Safa de bulunur sende neler var
Yar yanağı gamzeli çifte balaktan
Her meramı maralı düşer budaktan
Er çemende ağlar sıra dölekten
Kaza da bulunur sazda neler var
Ayva turuınç nar istiye civanım
Nazlı dertli yar söyleye meramım
Sen şöyle bir uzan hele cerenim
Mera da bulunur dağda neler var
Bülbülün figanı gonca güledir
Çirkinin niyazı Hakk’a nidadır
Bir güzel çirkinde zulme riyadır
Baha bulunur yarde neler var
Karlı dağlar sende ahdim varimiş
Çevren sarar irayhanlı bağimiş
Eyi günde ahbap çavuş çoğimiş
Darda da bulunur dostta neler var
Yari saldım çemenlere bağlara
Ey’lik etsem fırlanırmış yollara
Bir gün olsun koynum girmez yanmağa
Canda da bulunur gözde neler var
Ahi kul ahmedim ölmek kârımdır
Ölmek ne Muhammed sevmek zarımdır
Hakk nasib etse de görmek canımdır
Mahmut da bulunur Hakk’da neler var
aşık ahi kul ahmed nasibidir
Benden selam eylen suna boyluma
Al yanaklı mor dudaklı yar benim
Elden gelen öğün olmaz kaşına
Al yanaklı mor dudaklı yar benim
Nice dert urdu da onmaz düşlerim
Yaban ilde azdı bitmez dertlerim
Ne eyler ne söyler benim hallerim
Al asbaplu mor döşekli yar benim
Ahdim kaldı şu yavrunun mahında
Sabah olmaz var sızının koynunda
Üç gün sever beş gün yiter sonunda
Al fistanlı mor cüzdanlı yar benim
Menim yarim yaylalarda serpilir
Onbeş yeter sunalarla ölçüşür
Kadı şerhe imam sala yetirir
Ala donlu mor yelekli yar benim
Ağaların beylerin giyer atlas
Kızların şartıdır gökçelik libas
Gözele heves de söylenir elmas
Ala gözlü mor benekli yar benim
Kararım kavidir dönmem yolumdan
On şaki düşmüş de yağlı kurşundan
Bu canı vermişem bağlı urgandan
Ela gözlü mor benli de yar benim
Men severim gözellerin hasını
Baha olmaz altun akçe takını
Koç yiğitler kader bozar sazını
Al kuşaklı mor yanaklı yar benim
Analar bacılar eyler kınasın
Onca yiğit ümit kesmez gelesin
Sevdiğim kapına kul mu ararsın
Al duvaklı mor suvaklı yar benim
Helal olsun şu güzeli öpene
Koynun alıp seherlerde ölene
Rabb’im nasib kesmez hele gel hele
Al yazmalı mor hızmalı yar benim
Yaredir yaredir göğnüm yaredir
Seni sevmek akla ziyan paredir
Gel hele gel hele algın çaredir
Al yaralı mor çıralı yar benim
Usul boyu ince bele sar gitsin
Canı canla ha dağlayıp kat gitsin
Nice dertlerim bitmiş de var ölsün
Al sıralı mor hareli yar benim
Ağıt düzdüm güzellerin aşkına
Yiğit oğlu yiğitlerin zoruna
Vardı gitti muhanetin yurduna
Al kareli mor çevreli yar benim
Ahi kul ahmed de ölse ölünür
Sevda bir ateştir canla ölçülür
Men canımı menim sandım alınır
Al kınalı mor bereli yar benim
aşık ahi kul ahmede nasib olmuştur
Ela gözlerini sevdiğim güzel
Hazanı göğnüme ağdırma benim
Eza sözlerine yandığım güzel
Hazanı göğnüme ağdırma benim
Aman ağalarım söyler beylerim
Bir ataş düştü de ağlar gezerim
Iraktır yolların bağlar niderim
Kaderi göğnüme çözdürme benim
Tatlıdır dilleri yumuş tutturam
Nazlıdır halleri biliş eyleyem
Babalın boynuma gelin neyleyem
Kıymatı kendine bindirme benim
Bir mani söyle gülüm ha ezelden
De hadi varsa bir eylik tezelden
Bu gönül geçmez akçedir güzelden
Güzeli gazele eş etme benim
Şu kara zülfüne kullar dayanmaz
Ay düşe mahına eller uzanmaz
El sözü düşmeye kemler dolanmaz
Gezeni konağa kondurma benim
Ak memeleri domur domur terleye
Ala gözler ağıt düzer çekmeğe
Ben şu yare niza etsem boylaya
Nazarı duaya çavdırma benim
Bahar geçer yazı eyler güz gele
Ömür sazı kışa çalar gün gele
Ben bu ömrü yele verdim gel hele
Sorgumu kabrime indirme benim
Gülüm gülşenim boz viran eyledi
Bağ-ı irfanımı cehle söyledi
Nice yolu şirke pazar eyledi
Feleği deccale ağdırma benim
Güzelim güzelim hele gel şöyle
Oturak nazara hele gül şöyle
Namahrem olmaz gel hele gel şöyle
Sevdayı leblere saydırma benim
Ben güzele yanar isem kime ne
Bahar geçmiş hazan olmuş diye he
Ağıt düzer ömür sazı güle de
Kavlini yazgıdan çevirme benim
Neyleyim güzelim neyleyim seni
Baharı denkleyim sarmaya demi
Kararım kavidir dönmezem beri
Cihanı başıma ağdırma benim
Söyleyin ağalar beyler neyleyim
Usul boyla ince beli denkleyim
Hele gel de memelerin emeyim
Elleri boynuna uğratma benim
Aşığa sorulmaz mektep meşrebi
Kul ahmet yanılmaz bir Muhammedî
Yazdığı irşad eyler güzelleri
Çirkini kıçına döndürme benim
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Benden selam eylen suna boyluma
Hazanı bahara çelik koşmasın
Yenem derim de yenemem göğnüme
Hazanı bahara çelik koşmasın
Devası derttendir yoldan çekilmez
Nizaı yoktandır elden çekinmez
Kararı onbeştir aşktan sorulmaz
Hasanı bahara deyip geçmesin
Al yeşil yemeni geymek hazından
Hem dara düşmeğe ölmek zorundan
Bir kula sunmaya emmek tadından
Yiğiti sunaya kaşık düşmesin
Aldırdım aklımı garip aşığım
Bindirdim sıdkımı kulluk ederim
Yaylada güzeller gülün dererim
Mehmeti fatmaya çavıp düşmesin
Karadır karadır bahtım karadır
Usul boya ince beli yazadır
Demem o ki bana şöyle geledir
Cenneti cemale bakıp düşmesin
Geldiğim gittiğim yollar uslanmaz
Güzeldir koynumda lebler dayanmaz
Altunu asbapa söyler soyunmaz
Akçeyi mihrine sayıp düşmesin
Nicedir güzele saydım çarhını
Bellidir hürmüze koştum sadrını
Revadır kulluğa yazdım mahını
Aşığı eşiğe yelip düşmesin
Güzeller güllüdür elden düşmeğe
Süzdürür nazeder gözden içmeğe
Daradır yareler sazdan koşmağa
Yareli yarime süzüp düşmesin
Ahidir kulluğum Hakk’tan yazıla
Gömlektir giydiğim bezden biçile
Nicedir dediğim erden sayıla
Meradan sürdüğüm bozuk düşmesin
aşık ahi kul ahmede yazmak nasib olmuştur
Sevabım sana
Günahım bana
Ölümlü dünya
Sana da gelir
Bana da gelir
Kararım kavi
Dönmezem beri
Çulsuzum gari
Sana da gelir
Bana da gelir
İmanım Hakk’tan
Meramım yoktan
Bahası çoktan
Sana da gelir
Bana da gelir
Güllerim güzler
Hazanım bekler
Şu yaman haklar
Sana da gelir
Bana da gelir
Kuran’ım okur
Ümmetim dokur
Muhammed bilir
Sana da gelir
Bana da gelir
Cehennem narı
Sıratım zarı
Ömrümün varı
Sana da gelir
Bana da gelir
Goncadır gülüm
Ancadır halim
Şu yaman ölüm
Sana da gelir
Bana da gelir
Söyletmen beni
Dertlerim gani
Kulların hemi
Sana da gelir
Bana da gelir
Kurtların düşer
Ağttır geçer
Bir zalim eşer
Sana da gelir
Bana da gelir
Muradım sensin
Nigarım hem sen
Gözde şikarım
Sana da gelir
Bana da gelir
Zikredem seni
Didarın demi
Sultansın kelli
Sana da gelir
Bana da gelir
Allah diyeyim
Derviş göreyim
Kulun düşeyim
Sana da gelir
Bana da gelir
Her bir umudum
Düşmez nideyim
Gonca güleyim
Sana da gelir
Bana da gelir
Açlık zarından
Vakti sabrından
Yazar sadrından
Sana da gelir
Bana da gelir
Hidayet eyle
Erişe derde
Açıla perde
Sana da gelir
Bana da gelir
Kulları seçer
Sadığa yazar
Sırrını açar
Sana da gelir
Bana da gelir
Gönül yapısın
Açtım kapısın
Gel gir Rabb’isin
Sana da gelir
Bana da gelir
Canı canana
Kattın rayhana
Ar’ı namusa
Sana da gelir
Bana da gelir
Beni sen eğle
Seni biz eğle
Cümle cemeyle
Sana da gelir
Bana da gelir
Mecnunun adı
Sıdkımın yadı
Bilişim dahi
Sana da gelir
Bana da gelir
Biçare dönem
Aşkına yanam
Ölek de ölem
Sana da gelir
Bana da gelir
Gündüz gülleye
Gece külleye
Dua eyleye
Sana da gelir
Bana da gelir
Kamu alemi
Sevdik denklemi
Bugün akşamı
Sana da gelir
Bana da gelir
İsyandır halim
Zulümdür cehlim
Günahkar katlim
Sana da gelir
Bana da gelir
Ummanda katre
Salatta sütre
Çavdığım küfre
Sana da gelir
Bana da gelir
Nettin Ahmet’im
Yolum bilmedim
Sırat geçmedim
Sana da gelir
Bana da gelir
Dosta düşmanlar
Öldü pişmanlar
Ben’e horluklar
Sana da gelir
Bana da gelir
Canım güzeldir
Güzel gözdedir
Sever güldedir
Sana da gelir
Bana da gelir
Gahi ağlayam
Gahi gülmeyem
Men’i bilmezem
Sana da gelir
Bana da gelir
Nefsin çerisi
Takva libası
Ömür yitesi
Sana da gelir
Bana da gelir
Hikmet korkudan
Ağlar seviden
Rengi gülünden
Sana da gelir
Bana da gelir
Canım hükmüdür
Halim künhüdür
Kün’ü kanıdır
Sana da gelir
Bana da gelir
Ateşe bostan
Damara lisan
Didara kurban
Sana da gelir
Bana da gelir
Yoksulluk bende
Miskinlik serde
Köşkündür gel de
Sana da gelir
Bana da gelir
Muhammed postta
Savrulam kasta
Kül oldum handa
Sana da gelir
Bana da gelir
İlmim taatim
Gücüm takatim
Nerde inayetim
Sana da gelir
Bana da gelir
Ah kul ahmedim
Canım veririm
Közde yanarım
Sana da gelir
Bana da gelir
Aşık Ahi Kul Ahmed Nasibidir.